22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 4 TEMMUZ 2019 PERŞEMBE gorus@cumhuriyet.com.tr TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN olaylar ve görüşler Trump’ın koyunu sonradan çıkmasın oyunu! Ali ER E. Tuğgeneral Osaka zirvesi öncesinde Türkiye’yi her cepheden sıkıştıran Trump, S400 sorununun “karmaşıklığına” dikkat çekerek yaptırımların öncelikli olmadığı mesajı verdi. Üstelik Patriot’larda Türkiye’ye “adil” davranılmadığına ve “NATO üyeliğine” vurgu yaparak iki ülkenin ticaret hacmine yüz milyar dolarlık yeni hedef koydu. İstanbul seçim şokunun ardından iktidar, ekonomide çıkış yolları ararken Trump’tan adeta hayat öpücüğü gibi hamle geldi. Neden? “Ehemi mühime tercih etmek” misali Çin, İran, Suriye, Kıbrıs ve Doğu Akdeniz sorunlar yumağında S400’ler şimdilik Trump’ın “ipteki cambazı” olmasın? Ne de olsa Türkiye’de konuşlanmaları başka işharekâta hazır olmaları başka, daha çok zaman ister. Türkiye’de S400’ler “egemenlik” sorunu ile eşdeğer, Trump bunu çok iyi biliyor. Kendi önceliği 2020 seçimleri ve zamanı çok sınırlı. Üstelik Cumhuriyetçiler ve Demokratlar S400 konusunda Türkiye’ye karşı aynı cephede birleşmişler. Trump, S400’leri kongreye bırakıp Türkiye’den acil “operasyonel” destek peşinde olmasın. Suriye’de ne is tediğini aşağı yukarı biliyoruz. İran’a harekât eli kulağında iken Türkiye’nin Fırat’ın doğusunda ortalığı pek karıştırmasını istemiyor. Ama daha önemlisi İran’a karşı harekâtta Kürecik radarının kapatılması bütün hesapları bozabilir. Çünkü Kürecik, radarı İsrail ve Katar’daki üçüzleri ile birlikte İran’ın balistik füzelerini daha rampalarında ateşleme safhasında iken imha etme yeteneği kazandırıyor. Kürecik masada mı? Trump için İran da Doğu Akdeniz de hayati önemi haiz. Arkasında sadece İsrail’in güvenliği ya da İran’ın uranyum zenginleştirme programı yok. Doğu Akdeniz de İran da Çin ile küresel ticaret savaşının ağırlık merkezinde. Enerji kaynaklarının ve deniz ulaşım yollarının kontrolü suretiyle Çin’in çevrelenmesi asıl stratejik hedef. Çünkü Çin enerji ithalatının yüzde 43’ünü körfezden karşılıyor. Doğu Akdeniz’deki bakir hidrokarbon kaynakları ve Çin’in bir yol bir kuşak projesinin deniz ulaştırma yolları üzerindeki Kıbrıs’ın Avrupa’nın ileri karakolu konumuna yükselmesi işin cabası... Bu nedenle Trump, S400’ler üzerinden sıkıştırıp Kürecik, Suriye, Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’i masaya sürmüşse kimse şaşırmasın. Bunlar “egemenlik” ve “beka” sorunu değil mi? Suriye konusunda farklı görüşler olsa da Kıbrıs halkımızın içselleştirdiği “milli dava”dır. Uluslararası anlaşmalar ve Kıbrıslı soydaşlarımızın hakları bir yana aynı zamanda Türkiye’nin stratejik önemi haiz egemenlik ve beka sorunudur. Kavramak için “derin” analizlere hiç de gerek yok. Kıbrıs jeostratejik konumu ile adeta Doğu Akdeniz’in doğal uçak gemisidir. Yapbozun bir parçası gibi biraz itseniz İskenderun Körfezi’nden kopup geldiği Anadolu ile hemen kucaklaşmaya hazır durmaktadır. Hint Okyanusu ve Asya Pasifik ülkelerinden Avrupa’ya deniz ulaştırma yollarının buluşma noktasıdır. Doğu Akdeniz’de ortaya çıkan hidrokarbon rezervleri önemine yeni boyut kazandırmıştır. Türkiye üzerinden Akdeniz’e ulaşan petrol boru hatları ile İskenderun Körfezi başta olmak üzere bölgedeki liman tesislerimiz Türkiye’nin enerji merkezi olma kapasitesini rakipsiz kılmaktadır. Aman dikkat! Bu nedenle Türkiye’nin Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’deki deniz hak ve menfaatleri vazgeçilmezdir. Ancak ilginçtir, Türkiye Karadeniz’de Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) ilan etse de Akdeniz’de MEB ilanından kaçınmıştır. İlgili ülkelerle deniz yetki alanı paylaşımı antlaşmaları yaparak MEB’i tescil etmesi gerekirken, sadece 2004 tarihli notasında haklarını saklı tutmuş ve kıta sahanlığı üzerinden pozisyon almıştır. GKRY ise 2003’ten itibaren KKTC ve Türkiye’nin haklarını gasp eden MEB antlaşmaları yapmış, buna karşı Türkiye’nin cılız sesi GKRY’yi cesaretlendirmiş, küresel güç odaklarının iştahlarını kabartmıştır. Artık bölgede Türkiye’den çok ABD’nin, AB’nin, İngiltere ve Yunanistan’ın adı geçiyor. Bunlar yetmiyormuş gibi Fransa eklemlenmek üzere, Rusya güçleniyor. Üstelik Yunanistan ve GKRY ekonomileri 2008 krizinde dibe vurmuşken Türkiye, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs’ta MEB konusunda inisiyatif alma şansını kullanamadı. Yunanistan ve GKRY’nin ise biraz olsun nefes alınca inisiyatifi ele almaları, dış politikada ibretlik resmimizdir. İşte bu çerçevede Trump, Osaka’da S400 konusunda yumuşak mesajlar karşılığında Kürecik, Suriye, Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’i masaya sürmüş ise tarihi kırılmalara tanık olabiliriz. Aman dikkat! Trump’ın koyunu sonradan çıktı oyunu demeyelim... “Ben şubenin Akbanklısını severim” Diyalektik demagojiyi affetmez! Demokrasi karşıtlarının, demagogların, birbirine bağlı altı özelliği vardır: 1) Cahildirler; yeterli bilgileri de yoktur, doğru dürüst eğitimleri de; ne bilmediklerini bile bilmezler... 2) Cesurdurlar; cahil oldukları için yaptıkları yanlışları, hatta kendilerine zarar verdiklerini bile görmezler. 3) Saygısızdırlar; kendilerinden başkalarına, insan haysiyetine, insanlığa saygı duymazlar... 4) Yalancıdırlar; halkın duygularını okşayarak onları aldattıkları için, durmadan, yalan söylerler. 5) Hırsızdırlar; asla gözleri doymaz. 6) Kibirlidirler; çünkü cahil, cesur, saygısız ve yalancı oldukları halde iktidara gelmişlerdir. HHH Ne yazık ki, bu özellikler bazen, bazı insanların, azgelişmiş ve gelişmekte olan ve hatta kimi zaman gelişmiş ülkelerde bile, halkın duygularını okşayarak insanları aldatma yoluyla, siyasette yükselmelerine yardımcı olabilir. Ama diyalektik diyor ki: Aynı özellikler, demokrasiyi istismar edip demagojik olarak yükselmiş olan bu insanların düşüşlerini de hazırlar. HHH Diyalektiğin yasalarını çok kaba hatlarıyla ikiye indirgemek olanaklıdır: 1) Her varlık, olay, olgu, süreç, karşıtıyla birlikte var olur, zaten karşıtını da kendi yaratır. 2) Her niceliksel değişme, niteliksel değişmeye, her miktar değişmesi, mahiyet değişmesine yol açar. HHH Demagogların bilmedikleri, anlamadıkları, anlasalar da kabul etmedikleri bu diyalektik yasalarını siyasete ve Demokratik Rejime uygulayalım: 1) Karşıtıyla birlikte var olmak: Her siyasal rejim kendi karşıtıyla birlikte var olur, tarih içinde kendi karşıtını yaratır. a) Her baskı rejimi kaçınılmaz olarak Demokratik Rejim özlemlerini yaratır ve güçlendirir. Bu anlamda “Dünya demokrasi tarihi, baskı rejimlerine karşı direnişlerin tarihidir” de denilebilir.      b) Ayrıca her Demokratik Rejim, iktidarla birlikte mutlaka muhalefeti de bağrında barındırır. İktidarla eşit yarışma haklarına sahip olan muhalefetin bulunmadağı rejimler demokratik değildir. 2) Nicelik değişmesinin niteliği değiştirmesi, sayı artmasının mahiyet değişikliğine yol açması: İktidar oy sayısının artması ile belirlenir! Oy, tek başına, bir seçmenin tavrını belirler, çok etkili değil sanılır. Oy, birkaç tane ise bir grubun siyasal tavrıdır. Oy, sayısını artırıp, Meclis’e girerse, muhalefet olur. Oy, iktidar dışında kalanlar arasındaki en büyük sayıya erişirse, ana muhalefet olur. Oy, seçmenlerin çoğunluğunu alırsa, iktidar olur! HHH Bir insanı, bir grubu, bir partiyi iktidara getiren cehalet, cesaret, saygısızlık, yalancılık, hırsızlık ve kibir, aynı zamanda diyalektik olarak onu iktidardan da düşürecek olan ana özelliklerdir! Çünkü Demagojik Baskı rejimi, diyalektik olarak karşıtını da Demokratik Rejim biçiminde yaratmakta ve güçlendirmektedir. YAŞASIN DEMOKRASİ! ŞEREF BAKŞIK’IN ARDINDAN Kuyruklu bir yıldız gibi iz bırakarak gitti... Siz de Akbanklı olun, yeni nesil bankacılık deneyiminin tadını çıkarın. Şubelerimizin dönüşümü devam etmektedir. Sizin için Muzaffer Ayhan KARA İzmir, CHP’ye tarihinde iki genel sekreter verdi. İlki, CHP’nin 15’inci genel sekreteri olarak “güçlü genel sekreterlik” koltuğuna oturan Şeref Bakşık’tı. Onun eskiden çok önemli olan CHP genel sekreterliğine seçilmesinin ayrıcalığını anlamak için kendisinden hemen önce bu koltukta Kasım Gülek ve Bülent Ecevit’in oturduğunu vurgulamak sanırım yeter. İşte o Şeref Bakşık önceki gün İzmir’deki evinde 92 yaşında kuyruklu bir yıldız gibi iz bırakarak yaşama gözlerini yumdu. ‘Demokrat İzmir’li ve İsmet Paşa’lı yıllar Bakşık, 27 Şubat 1927 Eşrefpaşa doğumlu. Çocukluğu Çiğli’de geçmiş. Tam bir İzmir beyefendisi. İlk, orta, lise ve yüksek öğrenimini İzmir’de tamamladı. İzmir Yüksek Ekonomi ve Ticaret Okulu’nu bitirdi. 1961’de Kurucu Meclis’e basın temsilcisi olarak giren Bakşık, gazeteciliğinde en çok basın davasıyla karşı karşıya kalan ve boyun eğmeyen bir kalem erbabıdır. Onun “Demokrat İzmir” yılları başlı başına bir tez konusu olabilir. 1947’de başladığı gazeteciliği 1961’de milletvekili olana kadar sürdürdü. Demokrat İzmir’in yazı işleri müdürlüğünü üstlendi. İzmir Gazeteciler Sendikası Başkanlığı ve İzmir Gazeteciler Cemiyeti Disiplin Kurulu Başkanlığı yaptı. DP döneminde 49 davada en az sınırıyla 32 yıl 10 ay 3 gün ağır hapis cezasıyla yargılandı. Davaların bir kısmından aklandı, kalanlarından ise 1960 sonrası afla kurtuldu. “Demokrat İzmir yılları” sonrasında artık “İsmet Paşalı Yıllar” gelmektedir. Kurucu Meclis’teki ilk parlamento deneyimi sonrasında 12, 13 ve 14. dönemlerde CHP İzmir milletvekili ve 19771980 arasında ise 12 Eylül askeri darbesine kadar CHP İzmir senatörü ola rak görev yaptı. CHP PM’de ve CHP Grup Yönetiminde de yer alan Bakşık, 12 Mart muhtırası ertesinde 21 Mart 1971’de Bülent Ecevit’in CHP Genel Sekreterliği’nden istifası üzerine 25 Mart’ta CHP PM tarafından genel sekreterlik görevine getirildi. Yaklaşık sekiz ay sürdürdüğü bu görevden 18 Kasım 1971’de istifa ederek ayrıldı. Böylece müstesna “İsmet İnönü’nün son genel sekreteri” sıfatı üzerinde kaldı. Bakşık, 12 Eylül sonrasında da siyasete uzak kalmadı. SODEP ve SHP döneminde partiye katkıda bulundu. Erdal İnönü’nün genel başkanlığında SODEP İzmir İl Başkanı ve yine SODEPHalkçı Parti birleşmesiyle SHP İl Başkanı ve PM üyesi oldu. SODEP’in kuruluş ve son kurultayında kurultay başkanıydı. Bakşık, aktif siyasetten çekildikten sonra da Türk Parlamenterler Birliği İzmir Şubesi Başkanlığı yaptı. ‘CHP İle Bir Ömür’ 2008’de, Cumhuriyet’te olduğum dönemde bir gün İlhan Selçuk aradı dahili hattan, Şeref Bakşık’tan söz etti ve anılarını yazdığından. Şeref Bakşık’ın ilk telefonu, tanışmamızı sağladı. Müthiş sıcak ve nazik telefon daha en baştan nasıl bir insanın karşımda olduğunu anlatmaya yetti de arttı bile. Bakşık’ın çok oylumlu, çok hacimli bir anılar demetini okurun ilgi duyabileceği ve meraklısının adam akıllı yararlanacağı bir kıvamda ve hacimde şekillendirmek gerekiyordu. Beraber çalıştık. Kitap, 2009 Şubatı’nda basıldı. İzmir’den imzalı olarak geldiğinde üzerinde şu zarif not vardı: “Kendisine yüklediğim yorgunlukları aşma ustası ve seçkin gözlemci dostum Sayın Muzaffer Ayhan Kara’ya sevgilerimle... Şeref Bakşık, 11 Mart 2009. Bu not benim için bir “madalya” niteliğinde. Onu hiç unutmayacağız. Güle güle İzmir’in zarif beyefendisi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle