25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KÜLTÜR EDİTÖR: ORHUN ATMIŞ TASARIM: İLKNUR FİLİZ 134 TEMMUZ 2019 PERŞEMBE Çağın şairine veda... 55 yaşında hayatını kaybeden küçük İskender’in ölümü sanat dünyasını yasa boğdu. Şair için bugün saat 11.00’de Akatlar Kültür Merkezi’nde tören düzenlenecek. Yunus Nadi Şiir Ödülü dahil birçok ödül sahibi küçük İskender, bir dönem gazetemizde de yazılar yazmıştı. BEN ÖLÜRSEM ben ölürsem karakutumu bulamayacaklar ne bir aşk zerafeti ne bir hayal tabiri.. küçücük ömrüm hep rüzgâr gülleri kokacak! bir sinek cenazesinden dönmüşüm de sanki ağzım burnum kanyak denizden yeni çıkartmışlar yağmurun ölüsünü mevsimlerden napalm günlerden ilkbahar hummalı sabrımın glayöllü dağ köyleri sana hasret şakımak mı yakışacak çok arayacak çocukluğum esas sırrını benim yüzüm bir kedi amipidir ben ölürsem o kendiliğinden çoğalacak! ben ölürsem karakutumu bulamayacaklar ne bir buz yorgunluğu ne bir sinema perdesi yırtık.. küçücük kabrim bir çocuk kalbi gibi haylaz olacak! küçük İskender Şair küçük İskender, dün 55 yaşında hayatını kaybetti. Çağdaş şiirimizin önde gelen isimlerinden küçük İskender’e geçen yılın haziran ayında kanser teşhisi konmuştu. Şair için bugün saat 11.00’de Akatlar Kültür Merkezi’nde bir tören düzenlenecek. Daha sonra küçük İskender, öğle vakti Ortaköy Büyük Mecidiye Camisi’nde kılınacak cenaze namazının ardından Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedilecek. Yaşamı boyunca birçok ödülün sahibi olan küçük İskender, geçen yıl Yunus Nadi Şiir Ödülü’nü Yücel Kayıran ile birlikte paylaşmıştı. küçük İskender en son “İkinci Waliz” adlı şiirmetingünlük kitabıyla okurla buluşmuştu. Şiir, roman, deneme, günlük gibi pek çok edebi türde eserler veren, ilk filmi “Ağır Roman” ile oyunculuğa da adım atan küçük İskender’in tam adı Derman İskender Över. 1964 yılında İstanbul’da dünyaya gelen küçük İskender, Kabataş Erkek Lisesi’ni bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ne girdi, son sınıfında okulu bıraktı. Ardından İstanbul Üniversitesi Sosyoloji bölümüne girdi, ancak burayı da tamamlamadı. 80’lerden günümüze 1980’li yıllardan başlayarak günümüze kadar çeşitli dergilerde şiirler, eleştiriler, denemeler yazdı. İlk şiiri Milliyet Genç Sanat Dergisi’nde, İskender Över ismiyle çıktı. Profesyonel olarak 1985’te Adam Sanat Dergisi’nde şiirleri yayımlanmaya başladı. 2000 yılında Orhon Murat Arıburnu Ödülleri’nde “Bir Çift Siyah Deri Eldiven” adlı şiir kitabıyla birincilik aldı. 2006’da “İskender’i Ben Öldürmedim” adlı şiir kitabıyla Melih Cevdet Anday Şiir Ödülü’nü kazandı. 2014’te Erdal Öz Edebiyat Ödülü küçük İskender’e verildi. Jüri ödülün gerekçesini “Türk Şiiri’ne getirdiği özgün soluk ve şiir dilinin geliştirilmesinin yanı sıra otuz yıl boyunca tavrındaki tutarlılık” olarak özetledi. 2017’de ise Necatigil Şiir Ödülü’nü almıştı. ‘Eğlenin, Böyle bir adam yaşadı diye’ küçük İskender’in ölüm haberinin ardından sosyal medyada şairin katıldığı bir söyleşideki sözleri çok konuşuldu. Paylaşılan görüntüler şairin “vasiyeti” olarak yorumlandı. küçük İskender, “Benim öldüğümü duydukları gün...” diye başladığı konuşmasında şu ifadeleri kullanıyor: “Benim öldüğümü duydukları gün dansa gitsinler. Bir gün önce dansa gidenler de çok özledikleri sevgililerini arasınlar. Arayanlar varsa parti versinler. O gece, çok eğlensinler. Ben öldüm diye eğlenmesinler. Böyle bir adam yaşadı diye eğlensinler.” Nâzım’ın izinden gittiŞairler, küçük İskender’in ardından görüşlerini paylaştı: İmamoğlu’ndan mesaj Sanat ve siyaset camiasından birçok isim de küçük İskender’in ardından sosyal medyada mesajlarını paylaştı. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, “Uzun bir süredir kanser ile mücadele eden şair #Küçükİskender aramızdan ayrıldı. Özgün tarzıyla şiir, roman, deneme, günlük gibi pek çok türde edebi eserler veren sanatçımıza Allah’tan rahmet, se venlerine başsağlığı dilerim” ifadelerini kullandı. CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu da “Güle güle küçük İskender” dediği mesajında şairin “Ben Ölürsem” şiirini paylaştı. Yazar Ahmet Ümit de Twitter hesabından, “Ölüm değil, çoktan yendin sen onu. Ama çok derin bir uyku bu İskender. Keşke hiç uyumasaydın be kardeşim...” dedi. Cesur, yaratıcı... n ATAOL BEHRAMOĞLU: küçük İskender bizim ku şağımızdan bir sonraki ku şağın en yetenekli, en cesur, en yaratıcı bir şairi dir. Babası Derman Över sevgili bir arkadaşım, sım sıcak bir sanatçı insandı. İskender’i bu nedenle de biraz da oğlummuş gibi se verdim. Başına buyruk, diz gin tanımaz, ama her şeye karşın sevgili bir oğul. Bir küçük kardeş. İskender’in belki en yakınlarının bildiği, tanık olduğu bir yönü de toplumsal etkinlikler (Soldan sağa) Turgay Fişekçi, Memet Fuat, küçük İskender, Fethi Naci. Adam Sanat dergisinin 100. sayı kutlaması, 1994. de üzerine bir görev düştüğünde güvenilir arkadaşlığı, omuzdaşlığıdır. Şiirleriyle, anılarıyla yaşamayı sürdürecektir. yıl olmuş, küçük İskender’i büyük bir şair olarak sevdim. Nâzım Hikmet’ten Ataol Behramoğlu’na, Attila İlhan’dan Edip Cansever’e, şiirimizin büyük ad İçi şiirle doluydu n TURGAY FİŞEKÇİ: küçük İskender 1986 yılında, henüz 22 yaşındayken şiirleri “Adam Sanat” dergisinde yayımlanmaya başlar başlamaz geniş bir okur çevresince tanınıp sevildi. Şiirleri şaşırtıcıydı. Bu özelliği yalnızca sözcüklerle oynamasından gelmiyordu. Anlattığı şeyler de farklıydı. Solcuydu ama bilinen solcular gibi konuşmuyordu. Onunla ilk söyleşiyi ben yapmıştım: “Beni ezilenler ilgilendirmedi, kendini ezdirenleri merak ettim. Neden boyun eğiyorduk?” demişti. Geçmiş şiiri çok iyi biliyordu. Kendinden önceki edebiyatın üzerinde zıplayarak, taklalar atarak yazıyordu şiirlerini. İçi şiirle doluydu. Şiirleri sanki çok önceden yazılıp hazırlanmışlar gibi dökülüyordu kaleminden. Şiirde yeniliğin, atılımın, çığır açmanın ne olduğunu gösterdi hepimize. Efendi, ince bir insan, iyi bir ailenin çocuğu olarak yaşadı. 20. yüzyıl büyük Türk şiirinin son büyük ozanı olarak adı ve şiirleri hep yaşayacak. larını buluşturup, yepyeni, taptaze, bambaşka bir şiir yazdı. Şiirimizde daha önce yazılmamış, denenmemiş bir şiir. Deneyciliğiyle, öncülüğüyle hiç kuşkusuz en büyük şairimiz Nâzım Hikmet’in izinden gitti. Dünyadaki yerini, varlığını, ama her şeyden önce dünyayı sorgulayışıyla Edip Cansever gibiydi. Sesi, şiirinin genişlik ve derinliği, ironisi, adeta Türk şiirinde bir dünya şairi olarak farklılığıyla hiç kuşkusuz kaç kuşağı temsilen biricik oldu. İskender’in şiiri hakkında düşünürken, bazen bir şiirin 100 yılda 1 ya da 2 büyük şair çıkardığını ve bunlardan ikincisinin küçük İskender olduğunu da düşündüm. Öyleyse, Nâzım Hikmet nasıl 20. yüzyılda Doğu’yu Batı’yı, geçmişi geleceği, geleneği, divan ve halk şiirini ve modern şiiri buluşturup bizim en büyük şairimiz olduysa, İskender de bir bakıma Nâzım Hikmet’in yetişemediği yenilikleri de şiirine katarak ustasından el almış oldu. Herkes bana katılmayabilir, ama çok uzun zamandır bu düşüncede olduğum için bir kez daha inanarak yazıyorum: küçük İs Edip Cansever gibiydi... n HAYDAR ERGÜLEN: Neredeyse ilk şiirlerini okuduğum günden beri, 35 kender, Nâzım Hikmet’ten sonra Cumhuriyet dönemindeki ya da 21. yüzyıldaki en büyük şairimizdir, “okul kitaplarına girmese de”. ACI KAYBIMIZ Biz Derman İskender Över’imizi, Türkiye büyük şair Küçük İskender’ini 3 Temmuz 2019 perşembe günü kaybetmiştir. Acımız büyük. Tüm sevenlerinin başı sağ olsun. Merhumun cenazesi 4 Temmuz 2019 Perşembe günü (bugün) saat 11:00’de Akatlar Kültür Merkezi’nde düzenlenecek törenin ardından Ortaköy Büyük Mecidiye Camii’nde kılınacak öğle namazını müteakiben Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedilecektir. Anneannesi Merhume Nakiye Sarıer, Annesi Fatma Nilsu Türen, Kardeşi Gül Elif Çubuktar, Eniştesi Erol Çubuktar, Yeğenleri Ceyhun ve Ege Çubuktar Bağışlar için: Kabataş Erkek Liseliler Derneği, Süleyman Seba Burs Fonu Hesabı İş Bankası Ortaköy Şb: 1116 Hesap No: 605713 IBAN No: TR04 0006 4000 0011 1160 6057 13 ‘Kanatlarıyla yeryüzüne çok farklı renkler yaydı’ Pen Türkiye Yazarlar Derneği, aynı zamanda üyesi olan küçük İskender için şu mesajı paylaştı: “Eserleriyle yaşayanlar arasına, adı KÜÇÜK, yüreği kocaman bir şair; küçük İskender de katıldı. Temmuz güneşi buz kesti. Sözcükler üşüdü. Kendi deyişiyle; sözcüklere ağ kuran bir örümcekti; kendi canhıraş çığlığından başka bacakları yoktu. Hayatını Samanyolu’na saplanmış basit bir ok olarak niteliyordu. Ama yazdıkları ve karşı duruşuyla edebiyatımızın has şairi olduğunu kanıtladı. Adı Samanyolu’nun burçlarından biri olarak kabul gördü. Kısacık hayatını emsali az görünen şiirleriyle zenginleştirdi. Per vasız yaşadı, hiç korkmadı. Özgürlüğüyle kanatlandı. Kanatlarıyla yeryüzüne çok fark lı renkler yaydı. Özgün ve duru şiirleriyle edebi yatımızda yer almış, şiirin asi ve afacan çocuğu yolun açık olsun. Bir damla su oldun, rüzgâr güllerini sula şimdi. PEN Türkiye Merkezi; Türk şiirinin bu çalışkan, yetenekli ve değerli şairi küçük İskender’i kaybetmiş olmanın derin üzüntüsü içindedir. Şiirimizin edebiyatımızın başı sağ olsun. Kederli ailesine, sevenlerine, okurlarına sabırlar diliyoruz. Üyemiz, büyük şair küçük İskender’i çok özleyeceğiz. PEN Türkiye Yazarlar Derneği Yönetim Kurulu” Sivas’tan Ergenekon’a hukuksuzluk T emmuzun ilk haftası geldiğinde, içimde kapanmaz bir yara, yeniden yeniden kanamaya başlar... Ortaçağda değildi. Yüzyıllar önce değildi. 2 Temmuz 1993 günüydü. Dünyanın öteki ucunda ya da ilkelliğin çukurunda degil, Türkiye Cumhuriyeti’ndeydi. Laik, demokratik ve hukuk devleti olduğunu sandığımız öyle olduğuna inandığımiz Türkiye Cumhuriyeti’nde. Sivas’ta... “Cumhuriyet, Sivas’ta kuruldu, Sivas’ta yıkılacak”, “Ya İslam ya ölüm”, “Dinsizleri gebertin” diye haykıran, şeriat yanlısı yobazlarca başlatılan, 8 saatin sonunda katliama dönüşürken, o gün orada devletin ateşe, aleve ve yobazlara teslim ettiği sadece bir otel ve içindeki canlar değildi. Yok edilen sadece Pir Sultan Abdal Şenlikleri’ne katılan, folklor ekibinin çocukları, yazarlarımız, şairlerimiz değildi. Yok edilen hukuk devleti anlayışı, düşünce özgürlüğü, insan hakları, yaşama hakkı, çağdaş uygarlığın değer yargıları, Cumhuriyetin temel ilkeleriydi. HHH Rastlantıya bakın ki bu yıl 2 Temmuz’da aynı Türkiye Cumhuriyeti’nin hukuk sistemi nihayet “Meğer Ergenekon davası fosmuş, komploymuş, böyle bir şey yokmuş” diye kararını verip aziz millete duyurdu. Aklı başında olanlar zaten bu komployu ilk günden farkındaydı. Peki ya “Ben bu davanın savcısıyım” diyen; “ülkenin bağırsakları temizleniyor” diye buyuran yetkililer? Ya Sivas Katliamı sanıklarını savunanlar, onları zamanaşımı ya da devlet sırrı koruması altına alanlar? Haydi diyelim onlar iktidar koltuğunu koruma derdindekiler. Ya bu ülkenin aydınları, aydın geçinenleri? Hiç mi görmediler, hiç mi anlamadılar bizim görüp aldıklarımızı? Orhan Bursalı’nın dediği gibi diz çöküp özür dilemeyecekler mi? Adalet yerini bulmadan nasıl ders alınır ki bu yaşananlardan. Ölen canlar geri gelmez, heba olan yaşamlar belki onarılmaz ama yine de bunların yeniden yaşanmaması için tek yol adaletten vazgeçmemek. HHH 6 Temmuz, Aziz Nesin’in ölüm yıldönümü. O sevdalı yürek, öfkeli yürek, kükreyen yürek, çalışkan yürek, her daim genç yürek, 6 Temmuz 1995’te durmuştu... Ömür boyu ülkesi, halkı için çalışmaktan, koşmaktan, didinmekten, yorgun düşmesinden daha çok, Sivas acısına dayanamamaktan durmuştu. İnanıyorum ki, Aziz Nesin bugün hayatta olsaydı eğer, her işi bir yana bırakır bu ülkede adalet hak ve hukuk peşine düşerdi. İnsanlarını ateşe, dumana boğan, yanmaya terk eden siyasal iktidarlar... Valisi, polisi, yetkilileriyle acz içindeki devlet... Hukuk sistemi çalışmayan bir ülke... Terör örgütü mensubu savcılar, yargıçlar, yöneticiler... Düzmece mahkemeler... Gözdağı vermek için tutuklamalar... Aydın geçinenlerin gaflet ve ihanet içinde olmaları... Bunlarla düze çıkmak olası mı? HHH Toplumsal belleğimizde açılan yaraları, küllerle örtbas edemeyiz. Unutulmuşluğa terk edemeyiz. Yok sayamayız. Olmamış gibi yapamayız. O yaraları ancak ve ancak kendimizle, birbirimizle yüzleşerek, kendimizle hesaplaşarak sarmaya çalışabiliriz. Demokrasiye, insan hak ve özgürlüklerine, eşitliğe, çok kültürlülüğe, Cumhuriyetin temel ilkelerine sahip çıkarak; her kökenden, her inançtan, her düşünceden insana sahip çıkarak sarmaya çalışabiliriz... Ancak o zaman bir daha asla diyebiliriz. Bunu intikam almak için değil, gelecek kuşaklara borcumuz oldugu için yapmalıyız... küçük İskender İçimde koca bir ah... Ve “Küçücük ömrüm hep rüzgâr gülleri kokacak” deyişi... Onu Sanat Dergisi’nde genç şairlere yer verdiğimiz 70’li yıllarda tanımıştım. Kendine özgü sesi soluğu ve sokağın dilini hiç kaybetmedi. Yıllar boyu dik duruşunu da. Cesaretine, o dik duruşuna, sözcüklere takla attırışına ve aforizmlarına hayrandım... Afacanlığına ve saygısına da... O günü anımsıyorum: Pera Palas’ta Erdal Öz Edebiyat Ödülü törenindeyiz. Kürsüde küçük İskender. Ödül, övünç ve ölüm arasında gidip geliyor konuşurken. “Omzunuza dokunan bir el, bir bardak su olabilir ödül... Ödül, övünç, ölüm, birbirine kardeş olan kavramlardır. Ödül acıya dönüşebilir. Övünç utanca ... Ölüm ise bazen dirence dönüşebilir... Keşke tüm devrim ve anarşi yolcuları için alıyorum bu ödülü diyebilecek kadar sıradan ve olağan bir ülkede yaşasaydık... Gezi çocukları için alıyorum, diyebilseydim... Ama olmuyor... Onlar ölürken, biz hâlâ özgürlük için mücadele ederken onlar aramızda değil. Ölmek, ödül almaktan büyük bir iş! Onlar adına ödülü kaldıramıyorum. Ben bu özel yapım büyük ödülü bir kimlik edinmek, kimlik kazanmak için değil, belki de hepimiz adına, kimliğimizi tekrar, tekrar, tekrar korumak adına alıyorum.” küçük İskender’i dinlerken o salonda birçok insan, çocukların öldüğü ve öldürüldüğü bir ülkede yaşamanın ve hele hele yazmanın ne anlama geldiğini sorgulamaktan kendini alamıyordu! Hoşça kal büyük şair küçük İskender.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle