14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Üngievenrsçilteelri işsiz, mutsuz HABER EDİTÖR: MÜNEVVER OSKAY TASARIM: ECE KURTULUŞ 29 TEMMUZ 2019 PAZARTESİ 9 ‘Birileri emekliİrfanYalçın olsun diye ‘Zonguldak, nereye gitsem arkamda’ bekliyoruz!’ Emeğin başkenti Zonguldak’ın yetiştirdiği eğitimci, yazar İrfan Yalçın, ilk sanayi kentinin soylu bir yarış atıyken sütçü beygirine dönüştürülmesinden üzüntü duyuyor. Ali AYAROĞLU Emekli olduktan sonra Köyceğiz’e yerleşen ama doğup büyüdüğü, şekillendiği kenti unutmayıp iki veya üç ayda bir Zonguldak’ta dostlarıyla buluşan eğitimci, yazar İrfan Yalçın’ı en fazla üzen şeylerin başında da kentin, “emeğin başkentinden “emeklinin başkentine” dönüşmesi. Sanatı, kısaca gerçekliğin duyusal, duygusal yansısı olarak özetleyen Yalçın, romanı da “Kısacası roman, yaşamı örselenmiş, bozulmuş bireyin öyküsü” olarak tarifliyor. “Bir de doğal dilden türetilen yazınsal dil var” diyen ve yazınsal dilin oluşturulması gerektiğini belirten İrfan Yalçın ile hasret gidermeye geldiği Zonguldak’ta buluşarak edebiyat ve Zonguldak üzerine konuştuk... Evrensel okuyucu n Niçin yazıyorsunuz? Heidegger’in öğrencisi varoluşçu J.P. Sartre, “Yazın Nedir” adlı yapıtında “...Herkesin kendine göre bir yazma nedeni var. Kimi için bir kaçış, kimi için bir fethetme aracı yazmak” diyor. Sanatsal yaratının başlıca nedenlerinden biri, insanın kendisini dünyaya göre daha üstün, daha önemli duyumsama gereksinimidir. Sanat ancak başkası içindir ve onun varlığıyla vardır. Yani sanat evrensel okuyucu içindir ve özgürlük istemenin bir biçimidir. Bir kez yazmaya başladınız mı, ister istemez “bağlanmışsınız” demektir.” n Sosyalist gerçekçi edebiyat konusunda ne düşünüyorsunuz? Sosyalist gerçekçilik, sosyalist toplumlara özgü bir edebiyat anlayışı olup dünyanın sosyalistçe temellendirilmesi düşüncesine dayanıyor. Amacı, yeni bir toplumu yaratmak yani yeni bir öz, yeni bir ahlak anlayışı, yeni değerler, yeni bir insan. Yalnızca toplumdaki bozuklukları, yanlışları eleştirmekle yetinen 19’uncu yüzyıl eleştirel gerçekçi edebiyatından ayrı bir edebiyat anlayışı bu. Çernişevski’nin dediği gibi yaşamı eleştirmekle kalmayan, Marksist Leninist anlamda yaşamı açıklamakla da görevli bir edebiyat anlayışı; 19’uncu yüzyıl Rus edebiyatıyla kıyasladığımızda cılız, sönük ürünler veriyor genellikle. Akımın en önemli temsilcisi M. Gorki. Ama ne ki, ona büyük ilgi gösteren Lenin bile, yazarın o çok ünlenmiş “Ana” romanı için, “Çırpıştırılmış bir roman, ama bizim için önemli” demiştir. Masalsı geldi... n Romanlarınızda uyguladığınız anlatım tekniğini açıklar mısınız? Romanlarımın hiçbirinde, olayları, durumları, psikolojk süreçleri, içsellikleri kişilerin içine, bilincine girip her şeyi ama her şeyi bilen bir Tanrı romancı anlayışıyla yazmadım. Böyle bir anlatım tekniğini nesnelliğe, gerçekliğe ters buldum, masalsı geldi bana. Bu kısaca özetlediğim davranış psikolojisi tekniğiyle yazan birçok yazar görüyoruz yirminci yüzyıl ortalarındaki Amerikan edebiyatında: J. Steinbeck, E. Hemingway, Caldwell, Horace McCoy, Dashielle Hammet... n Yapıtlarınızda önemli bir yeri var Zonguldak’ın. Bu kentin sizin için anlamı ne? Zonguldak, doğayı, insanları ilk gördüğüm yer. Zonguldak’la olan nesnel ve duygusal ilişkimi “İçimdeki Zonguldak” adlı kitabımda bütün ayrıntılarıyla anlatmaya çalıştım. O öyle bir Zonguldak ki, Cumhuriyetimizin ilk büyük sanayi kenti. Soylu bir yarış atıyken sütçü beygirine dönüştürülen güzellik. Nereye gitsem arkamdan gelen, beni yalnız bırakmayan çocukluğum. Öğretmenlikten yazarlığa... İrfan Yalçın 1934’te Zonguldak’ta doğdu. İlk, orta ve liseyi aynı şehirde okudu. 1960’ta Fransız dili ve edebiyatı bölümünü bitirdi. Adana, Çarşamba ve Zonguldak’ta liselerde öğretmenlik yaptı. 1971’de memurluktan ayrılarak İstanbul’a geldi, bir kitabevi açtı. Çeşitli dergilerde (Gelecek, Yeni Adımlar, Soyut vb.) şiir, hikâye ve eleştirileri çıktı. Milliyet Yayınları 1974 Roman Yarışması’nda “Pansiyon Huzur” ile ikincilik ödülünü ve “Ölümün Ağzı” ile 1980 Türk Dil Kurumu Roman Ödülü’nü kazandı. 2009 yılı Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü’nü kazandı. İrfan Yalçın; “Aşağıdakiler”, “Genelevde Yas”, “Son Bahçeler”, “İlk Yaz Ölümleri”, “Cellat Ağlıyor”, “Fareyi Öldürmek”, “Uzun Bir Yalnızlığın Tarihçesi”, “Aşkın Yedi Rengi”, “Sisler İçinde”, “İçimdeki Zonguldak”, “Engerek” ve “Yorgun Sevda” gibi yapıtları vardır. Türkiye’de işsizlik oranları her geçen gün artarken en geniş dilimi ne yazık ki gençler oluşturuyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) geniş tanımlı işsizlik verilerine göre, 15 yaş ve üstü işsiz sayısı 4 milyon civarında. Üniversiteli genç işsizler, geleceğe dair umutsuz ve mutsuzlar. “İşsizlik karşısında neler hissettiğimizi kelimelere dökemeyiz” diyen üniversite mezunu genç işsizler, gazetemize yaptıkları açıklamalarda “Hayal kırıklığı, işe yaramama hissi, emeklerimizin ve yıllarımızın boşa gidişini izleme, psikolojik durumumuzun kötüleşmesi, aile ile sorunlar yaşama gibi çok sayıda sorun yaşıyoruz. İş başvurusunda tecrübe istiyorlar ama..” diyorlar. İŞKUR verileri göre, Türkiye’de kayıtlı işsizlerin 899’u doktora yapanlar, 20 bin 592’si yüksek lisans ve 664 bin 507’si lisans mezunlarından oluşuyor. Üniversite mezunu gençlerle, işsizliği, sektörel durumu ve iş ararken yaşadıkları sıkıntıları konuştuk. ‘Ya sevdiğim bir iş ya da buhran!’ Hande Akyol (24): 2 yıl önce Trakya Üniversitesi Tarih Bölümü’nden mezun oldu. Genç bir öğretmen olarak yaklaşık iki yıldır işsiz olan Akyol, kısa bir dönem ücretli öğretmenlik yaptı. İşsiz olan Akyol, yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Özel okullar, işe almak için genel olarak 5 yıl tecrübe istiyorlar. Takdir edersiniz ki çalışmaya başlamadan tecrübe edinmek imkânsız. Benim anladığım genç ve parlak nesile ihtiyaç duymadıkları oldu. Genç mimar, mühendis, öğretmen ve daha nicelerini bu şekilde bir köşeye itip buhrana sürüklüyorlar. Kapılar açılmıyor veya açılan kapılar tekrar yüzlerine kapanıyor. Ben bir öğretmenim ve işimi seviyorum. Bir öğretmene tanınan haklara sahip olabilmek için yıllarca çeşitli sınavlara girip atanmayı beklemek zorundayım. Tabi bu süre zarfında daha ağır koşullarda, çok daha düşük bir maaşla işimi yapacağım ya da sevmediğim bir işi yaparak günden güne buhrana sürükleneceğim.” ‘Deneyim şartı önümüze set çekiyor’ Baycan Akar (29): Kocaeli Üniversitesi Karamürsel Meslek Yüksek Okulu Denizcilik Bölümü’nden 6 yıl önce mezun oldu. Akar da deneyim ve tecrübenin önlerine set çektiğini söylüyor ve ekliyor: “Ya birileri emekli olsun bıraksın onun yerine geçelim diye bekliyoruz ya da başka sektörlerde başka işler yapıyoruz.” Üniversiteyi okumak bir dert, mezun olmak başka dert. Emeklerinin boşa gittiğini anlatan üniversiteli işsizlerin duyguları ortak: Hayal kırıklığı, işe yaramama hissi. “Asgari ücrete mühendislik yapmanı bekliyorlar” diyen ECE de var, o kadar okuduktan sonra, İŞKUR yetkililerinin market kasiyerliği PİROĞLU teklif etmelerini trajikomik bulan da... ‘Nedeni nepotizm’ Mert Çelikoğlu (26) 4 yıl önce Dumlupınar Üniversitesi Siyaset Bilim ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun oldu. Ardından yabancı dil eğitimi için Malta’ya gitti. Döndüğünde uzun süre iş bulamayan Çelikoğlu, akademik kariyer yapmak için yüksek lisansa başladı. Nepotizmin (akraba kayırma veya adam kayırma, öznel ve adil olmayan şekilde ya pılan ayrımcılık) yoğun olarak yaşandığı akademiden ayrıldığını anlatan Çelikoğlu, “İşsizlik karşısında neler hissettiğimi kelimelere dökemem” diyor. Çelikoğlu şöyle konuşuyor: “Hayal kırıklığı, işe yaramaz hissetme, emeklerinin ve yıllarının boşa gidişini izleme, psikolojik durumunun altüst oluşu, aile ile sorunlar yaşama... Gençler doğru bir şekil de yönlendirilmiyor ve hiçbir şekilde kalifiye insan yetiştirilemiyor. Ben iş ayrımı yapmıyorum. Benim için bir garson, profesörden üstün olabilir. Ama ben bölümüm üzerine yönelip kendimi geliştirdikten, bu kadar emek verdikten sonra neden başka meslek yapmak zorunda kalayım? İşsizliğin en büyük nedeni bunlar ve nepotizm.” ‘Torpil her alanda ve fazla’ Kaan Aykut (23): 2 yıl önce Beykent Üniversitesi Meslek Yüksek Okulu tam burslu makine teknisyenliği bölümünden mezun oldu. O günden beri mesleğiyle alakalı iş bulumadığını anlatan Aykut, hâlâ günlük ve genellikle öğrenci işleri ile uğraştığını söylüyor. Sektörde “ara eleman açığı var” denmesine karşın aslında gerçeğin öyle olmadığını, iş görüşmelerine gittiği zaman gördüğünü belirten Aykut, “İş ararken yaşadığım sıkıntılardan biri şu: Deneyim isteyip kimsenin deneyim vermemesi. Torpil her alanda ve fazlaca. Bu durum karşısında meslekten soğuma ve ülkeme hizmet etmeme gibi duygular içerisine girdiğim çok oldu. Zaten günümüzdeki beyin göçleri bunu gayet iyi açıklıyor. Gençler bence iş değil para beğenmiyor. Asgari ücrete mühendislik yapmanı bekliyorlar. O kadar okuduktan sonra, İŞKUR vb. yetkililerin dalga geçer gibi market kasiyerliği teklif etmeleri ise trajikomik” diyor. ‘Bitmek biLmeyen staj dönemi’ ASARA A. (25): kdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo TV Sinema Bölümü mezunu. Sara A. birlikte mezun olduğu arkadaşlarının hiç birinin ana akım medyada staj yapma fırsatı bile bulamadığını anlatıyor. Sara A., erkek arkadaşlarınn çoğunun polis ve askerlik mesleğini, kız arkadaşlarınn çoğunun ise ücretli öğretmenlik, mağazalarda satış müdürlüğü, tezgâhtarlık gibi işler yapmak zorunda kaldıklarını söylüyor. Mesleğini sevmesine ve yapmak istemesine karşın çok zor şartlara maruz kaldığını söyleyen Sara A., “Okul bitince iş ararken yaşadığım en büyük sıkıntı gazetelerde bitmek bilmeyen staj dönemi. Ne zaman biteceği belli değil, seni ne zaman işe alacakları belli değil. Para vermeden uzun süre çalıştırılıyorsun” diyor. ÖYKÜ MDEMİRHİSAR (28): imar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Edebiyat Bölümü’nden mezun olan Demirhisar, 2 yıla yakın bir zamandır iş bulmak için çabalıyor. Demirhisar’a göre, fen edebiyat fakültelerinin her yıl fazla mezun vermesi, eğitim sektöründe iş bulmayı zorlaştıran en önemli etkenlerden. İş bulamadığı için tecrübesinin az olmasından dolayı işe alınmadığını kaydeden Demirhisar yaşadığı sıkıntıları şöyle anlatıyor: “Benden daha küçük yaştaki öğretmen veya hâlâ üniversitede öğrenci olan insanlar, tecrübe edinmek ve daha sonra daha iyi yerde iş bulabilmek için bu şartları kabul ediyorlar ve genelde bir ay dolmadan maaşlarını Ucuz işçi Çalıştırma çabası alamadan işten çıkartılıyorlar. Bu kadar çok mezun varken bedava işçi çalıştırmak kolay. Ben kimsenin iş beğenmeme gibi bir durumu olduğunu düşünmüyorum. Lisans mezunu olarak satış danışmanlığına başvurduğumda bana ‘Sen dört senelik mezunsun, kendi alanında iş bulur bulmaz işten çıkarsın’ gerekçesiyle işe de almıyorlar. Ne kendi alanımda ne başka alanda iş bulabiliyorum sonuç olarak. Bir sürü kursa gitmiş, ekstra bir sürü eğitim almış, üç dil bilen arkadaşlarım da şu anda işsiz. Bunların iş bulmada etkili olduğunu düşünmüyorum çünkü şirketlerin çoğu ucuz işçi çalıştırma derdinde.” l İSTANBUL
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle