28 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KÜLTÜR EDİTÖR: EMRAH KOLUKISA TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN 1327 TEMMUZ 2019 CUMARTESİ Okumak iyileştirirEdebiyatvepsikolojininbuluşması:‘EdebiyatTerapiYoksunluktanVaroluşa’ İstanbul Üniversitesi Umumi Psikoloji Bölümü’nden mezun olduktan sonra mesleki yaşa mına Bakırköy Ruh ve Sinir Has talıkları Hastanes Çocuk Nöroloji servisinde başlayan Mine Özgüzel, daha sonra Şişli Etfal Has tanesi Nöropsikiyat AYÇA HAN ri Kliniği’nde çalışmalarına devam ediyor. Lise yıllarında felsefe hocasının yönlendirmesiy le Dostoyevski ile tanışan Özgü zel, hayatının geri kalanında ise “ailem” dediği varoluşçu yazar larla derin bağlar kuruyor. Simo ne de Beauvoir, JeanPaul Sart re, Albert Camus, Virginia Wo olf, D.H. Lawrence gibi yazarlar, Özgüzel’in edebiyat okumalarıy la psikoloji çalışmalarını buluştu ran isimler. Mine Özgüzel hep arkadaş, bir dost gibi gördüğü varoluşçu ya zarları “Edebiyat Terapi Yok sunluktan Varoluşa” isimli kita bında, ayrı başlıklar altında ince liyor. Kitapta yazarların yaşamla rından, edebiyata kattıklarından, kendi yaşamındaki izlerinden bahseden Özgüzel, edebiyatla te rapinin buluşma noktalarını şu sözlerle anlatıyor: “Edebiyat ve terapi aslında aynı ortak nesne ye hizmet ediyorlar, yani iç ruh sal yapının çatışmalarına. Ancak algıda ve yaşamsal yapıda ayrılı yorlar. Edebiyatçılar bilinçaltında yaşanılan, bizim için gerçek olan, hatta tek gerçek olan çocukluğu ve çocukluk senaryolarını yazı yorlar. Bunu yazarken de son de rece cesur ve çıplaklar. Terapi ise bilinçaltında yaşanan bu çatış maların tezahürlerini, yani semp tomlarını çözüyor. Bizler için çok önemli olan ödipal senaryolar ve çocuklukta yaşanılan geçmiş tek gerçekse, biz şimdiyi yakalama yı ve hepimizde en büyük endi şe olan geleceği oluşturmayı isti yorsak, geçmişimizi bilmeden, ta nımlamadan, şimdiyi oluştura maz, geleceği yapılandıramayız. O zaman bizim gelecek kaygımız ve şimdiyi oluşturmamızın teme li çocukluktur. İşte edebiyatçıla rın, bütün cesaretlerini toplaya rak o ısdıraplara ve çatışmalara rağmen; çocukluk geçmişlerini, Psikolog Mine Özgüzel’in hayatını, çocukluğunu, kişiliğini ve kimliğini oluşturan varoluşçu yazarlar, meslek hayatında da yepyeni bir yolun kapılarını aralıyor: Varoluşçu Terapi Kendini bildi bileli bir Cumhuriyet okuru olduğunu söyleyen Özgüzel’in ofisi gazetemizin kupürleriyle bezeli. ödipal senaryolarında yaşadıklarını, sancılarını, ruhsal çatışmalarını anlatmaları, bizlerin, hayal dahi edemeyeceğimiz bilinçaltına girişi getiriyor. Okurken, edebiyatın bu anlatımları, bu kavramlar sanki nöronlarımdan sızıyor ve bilinçaltıma giriyor. Ama tabii ki bunlar süreçlerle oluyor.” ‘Bir kitap okumak, bir yazarı dinlemek’ Dostoyevski ilebaşlayan okuma yolculuğu, varoluşçuları tanımlamasını sağlıyor Özgüzel’in. Varoluştan Sartre’a gidiyor; “O sıralar en önemli problemim, kendimi özdeşleştirebileceğim birinin yokluğuydu, yani kadınlığımın tanımı yoktu ve tanımımı arıyordum” dediği dönemde ise Sartre’dan Simone’a... Simone ise Albert Camus’ye bir kapı açıyor; Camus’den Lawrence’a, sonra Wolf’a ve Zweig’a ulaşıyor. Peki neyi anlatıyor bu yazarlar? Ne anlatmak istiyor? Anlatılanın gerçeği ne? Bu sorular ekseninde bir kitap okumanın, bir yazarı dinlemek gibi olduğunu söyleyen Özgüzel, bir süre sonra danışanlarıyla da aynı şekilde ilişki kurmaya başladığını fark ediyor: “Danışanlarımı, bir kitabı okur gibi, bir yazarı anlamak ister gibi, sanki bir edebiyat eleştirmeni gibi dinlediğimi görmem; daha soyut, daha kavramsal yorumlara gitmemi sağladı. Bir defa çok enteresan bir şey oldu, bir danışanımı dinlerken kafamın karıştığını gördüm. Yazarların kendi çocukluk travmalarını anlatırken, anlatımları içerisinde kullandıkları cümle yapılarının, karşımdaki insanla eş olduğunu görmeye başladım. Sonra ‘Sen, şu yazarın şu kitabını okumalısın’ gibi öneriler başladı ve insanlardan ‘O yazarı okuduktan sonra çoğu şey oturmaya başladı’ gibi dönüşler aldım.” Anlam arayışında yol gösterici Peki herkes kitap okumayı istiyor mu? Bu yöntem bütün danışanlarda uygulanabilecek ve sonuç verecek bir yöntem mi? Mine Özgüzel, bu yaklaşımın katı bir yaklaşım olmadığını ve terapinin sadece edebiyat okumaları üzerinden gidemeyeceğini söylüyor. Danışanlarıyla geçir diği seanslarlarda, varoluşçu yazarlar ve kişiler arasında benzerlikler olduğunu fark ederse, karşısında kitap okumayı seven biri varsa sistemin olumlu sonuçlara yol açabileceği görüşünde. Özgüzel, edebiyatın da her sanat dalında olduğu gibi yaşamda anlam ararken bir yol gösterici olduğunu düşünüyor ve okuma yöntemleriyle ilgili şu önerilerde bulunuyor: “Okumalarda da çok önemli bir şey var: Yazarı anlamak üzere okumak. Okurken ilk önce kendinizi değil yazarı anlamak, yazarı tanımlamak, o yazarın diğer eserlerine gitmek, o yazarı anlatan yazarlardan da yazarı okumak çok önemli. 14 15 yaşında bu bilinçte değildim, o yaştan itibaren 30 yıl süren bir okuma sürecim var. İçe dönük, az konuşan ya da konuşmayan, kendi kimliğini tanımlamayıp kendine bir yer edinemeyen bana; o yalnızlığımın içerisinde öyle dost öyle arkadaş oldular ki, hâlâ öyleler. Tanımadığınız bir insan ve tanımadığınız bir insanı yaşayarak onun hayatına girebiliyor, onu hayatınıza alabiliyorsunuz.” PEN Ayın Kitabı: Cücenoğlu’nun Tüm Eserleri PEN Türkiye Yazar lar Derneği ta rafından yapı lan açıklama da “PEN Ayın Kitabı” olarak 18 Temmuz’da yaşamını yiti ren oyun ya Tuncer Cücenoğlu zarı ve çevirmen Tuncer Cücenoğlu’nun eserlerinin seçildi ği belirtildi. Açıklamada şu ifade ler kullanıldı: “Aramızdan bir yıl dız daha kayarak eserleriyle yaşa yanlar arasına katıldı. Üyemiz ve arkadaşımız Tuncer Cücenoğlu ti yatro insanıydı. 70’lerden baş layarak kaleme aldığı eserleriy le çeşitli dillere çevrildi, oyunları kırkı aşkın ülkede oynandı. Oyun larıyla yerel konuları evrensel bir dil ve yaklaşımla işledi. Drama tik oyun yazarlığı eğitmeni olarak birçok öğrenci yetiştirdi. Ayrıca uzun yıllar Devlet Tiyatroları Ede bi Kurul üyeliği görevini de üst lendi. PEN Türkiye Yazarlar Der neği olarak kendisine rahmet, ai lesine, öğrencilerine ve sevenleri ne başsağlığı diliyor, anısı önünde saygımızı sunuyor, ‘Ayın Kitabı’ olarak tüm eserlerini seçiyoruz.” Venedik’te ‘Ad Astra’ ‘Joker’ ‘The King’ film yarışacak Bu yıl 76. kez düzenlenecek Venedik Film Festivali’nde farklı bölümlerde yarışacak filmler açıklandı. Altın Aslan için yarışacak 21 yapım arasında James Gray’in yönettiği ve Brad Pitt’in oynadığı “Ad Astra”, Steven Spielberg’ün kamuoyunda Panama Belgeleri olarak bilinen büyük yolsuzluğu anlattığı son filmi “The Laundromat” ve Joaquin Phoenix, Robert De Niro gibi isimlerin rol aldığı Todd Phillips imzalı “Joker” ilk bakışta öne çıkanlar. Festivalin açılış filmi ise 2018’de Cannes’da “Shoplifters” ile Altın Palmiye kazanan Koreeda Hirokazu’nun yeni filmi “The Truth” olacak. 28 Ağustos 9 Eylül tarihleri arasında düzenlenecek festivalde Altın Aslan için yarışacak yönetmenler arasında Roy Andersson (About Endlesness), Olivier Assayas (Wasp Network), Noah Baumbach (Marriage Story), Atom Egoyan (Guest of Honour) ve adı tar tışmaların gölgesinden bir türlü kurtulmayan Roman Polanski de var. 86 yaşındaki sinema abidesi Costa Gavras’ın yeni filmi “Adults in the Room” ile başrolünü Timothee Chalamet’nin üstlendiği David Michôd imzalı “The King” ise yarışma dışı olarak izleyiciyle buluşacak. Başkanlığını Arjantinli usta yönetmen Lucrecia Martel’in üstlendiği Altın Aslan jürisinin diğer üyeleri önümüdeki günlerde açıklanacak. Edebiyatçının ‘muhalif’liği İlkel toplumdan günümüze kadarki insanlık serüveninde edebiyat, güzelliği arayışın, yaşamı güzelleştirmenin önemli araçlarından biri olmuştur. Zamanı aşmayı başaran ve dünden bugüne gelen edebiyat yapıtlarına baktığımızda bu özelliklere sahip olan yapıtların büyük bir çoğunluğu oluşturduğunu görürüz. Gılgameş destanından başlayarak tüm destanlarda Tanrılar düzenine ya da egemenliklere karşı özgürlük ve ölümsüzlük arayışının yer alması, daha sonraki edebiyat yapıtlarının çoğunda bu arayışın güzellenmesi yaşamla bütünleşen edebiyatın başarısıdır. Bu tabloda, var olan düzenlere ve egemenliklere karşı olmayan edebiyat yapıtları vardır. Edebiyat kendini yadsıyamaz Edebiyatın var olan düzeni savunarak kendini yadsıması düşünülemez. Çünkü var olanı savunmak yeni, güzel arayışının son bulmasıdır ki bu, insanın doğaya, yaşama egemen olma savaşımının, gelişmenin, ilerlemenin durması anlamına gelir. Bu ise insanın, yaşamın doğasına aykırıdır. Edebiyat insani olandır, insani olmayan, insanın gelişmesinin önünde duran bir edebiyat olamaz. Dünden bugüne edebiyatçılarımız Süren düzeni savunan bir edebiyatın olamayacağını somutlayarak kendi tarihimizdeki yaşamedebiyat ilişkisinde görülenler de insanlık tarihinde görülenlerden farklı değildir. Çok kısa bir anımsatmayla Pir Sultan Abdal, Köroğlu, Dadaloğlu gibi ozanların şiirlerindeki yaşam gerçeğinin, Osmanlı toplum düzenini anlamamızdaki katkıları yadsınamaz. Bu noktada edebiyat yoluyla ileri yaşam biçimlerinin savunulduğunu görmek, edebiyatın nelerin yanında ve nelere karşı olduğu konusunda kesin bir düşünce verir. Bu düşünce bizi, edebiyatın sömürüye, baskıya karşı olan insanlığın yanında; içinde baskı, sömürü olan düzenlere karşı olduğu sonucuna götürür. Daha sonraki dönemler de de, Tanzimat’ta Namık Kemal’in, Meşrutiyet’te Tevfik Fikret’in, Cumhuriyet döneminde Nâzım Hikmet’in, Sabahattin Ali’nin, Aziz Nesin’in, 40 Kuşağı edebiyatçılarının, Orhan Kemal’in, Yaşar Kemal’in, Fakir Baykurt, Talip Apaydın gibi Köy Enstitülü edebiyatçıların, adlarını saymaya sayfaların yetemeyeceği onlarca görkemli edebiyatçımızın, daha sonraki kuşak edebiyatçıların yarattıklarına baktığımızda da aynı gerçeği ve edebiyatımızın bu konuda anlamlı bir sınav vermiş olduğunu görürüz. Edebiyatçının tanıklığı, sınavı Bu tanıklık, edebiyatın insanlığın güzel yaşamlar arayışına engel olan düzenlere muhalif olma kimliğini de açıkça ortaya çıkarır. Bunun içindir ki gerçek edebiyatçılar düzenin egemenlerince sürekli olarak baskı altına alınmaya, sindirilmeye, yıldırılmaya çalışılmıştır. Tarih boyunca bu baskının idamla, öldürümle, hapisle, sürgünle, işkenceyle, zorbalıkla, yasaklamayla, yakmayla, sansürle ve başka biçimlerle sürdüğü görülür. Edebiyatçılar da tarih boyunca birçok örneğini gördüğümüz gibi bu baskılara karşın doğaları gereği varlıklarını sürdürmüşler, baskıları aşmanın yolunu yordamını bulmaya çalışmışlardır. Edebiyatımızın ve edebiyatçılarımızın insanlaşma, özgürleşme, aydınlanma yolunda verdikleri sınav, insanın ve insanlaşmanın savunulması açısından çok anlamlıdır. Unutmayalım, tarih edebiyattan hesap sorar. Burhaniye’de kitap fuarı Burhaniye’de kitap fuarının başlamasının sevincini yaşıyorum. Bin yıllık tarihten bin yıllık kitaba konulu ve onur konuğunun Ataol Behramoğlu olduğu 1. Burhaniye Kitap Fuarı, 31 Temmuz 4 Ağustos arasında BurhaniyeÖren’de gerçekleştirilecek. Körfez’de 5 gün boyunca, 18.3000.00 arasında sanatçılarla, yazarlarla, gazetecilerle, siyasetçilerle, kitaplarla BurhaniyeÖren Meydanı’nda buluşalım. Gümüşlük’te ‘Kumda Keman’ Bodrum Klasik Müzik Derneği’nin düzenlediği Uluslararası Gümüşlük Klasik Müzik Festivali “Kumda Keman” başlıklı konserle, 28 Temmuz akşamı devam edecek. Yaşları 10 ila 37 arasında değişen, Mersin, Dokuz Eylül, İstanbul, Hacettepe, Kocaeli, Akdeniz Üniversitesi gibi eğitim kurumlarının devlet konservatuarlarından gelen kemancılar, yarın akşam saat 20.30’da baş layacak konserde Giovanni Battista Viotti, Johann Sebastian Bach, Henryk Wieniawski, Antonio Vivaldi, Fritz Kreisler ve Niccolo Paganini gibi bestecilerin eserlerini seslendirecek. Toprak Ev’de izleyici ile buluşacak olan konserin bilet geliri, önceki GFA konserlerinde olduğu gibi bir sonraki yılın GFA burs fonuna aktarılacak. l Kültür Servisi Kokoroko Akbank Caz Festivali’nde sürpriz isimler Akbank Caz Festivali bu yıl 1727 Ekim tarihleri arasında 29. kez düzenlenecek. Organizasyonu ve içerik programlaması Pozitif işbirliğiyle yapılan festivalin açıklanan programı kapsamında; 18 Ekim Cuma günü CRR’de caz tarihinde yer eden farklı stilleri bir araya getiren cazın avangart topluluklarından Art Ensemble of Chicago, 21 Ekim Pazartesi günü Zorlu PSM’de virtüöz saksafoncu James Carter ve grubu Organ Trio, 23 Ekim Çarşamba günü yine CRR’de Charles Lloyd Sky Trio, Featuring Gerald Clayton & Marvin Sewell sahne alacak. Akbank Caz Festivali, 24 Ekim Perşembe günü Moda Sahnesi’nde Norveçli usta müzisyen Bugge Wesseltoft’un 2018’de İstanbul’da tanıştığı ve hayranlık duyduğu Erkan Oğur’la oluşturduğu Bugge Wesseltoft & Erkan Oğur & Friends birlikteliğinin ilk konserine ev sahipliği yapacak. Festival kapsamında ayrıca; Kuzey Afrika’nın efsane müzisyenlerinden Fela Kuti ve Kokoroko 26 Ekim Cumartesi günü Babylon sahnesinde cazseverlerle buluşacak. l Kültür Servisi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle