19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 23 TEMMUZ 2019 SALI EDİTÖR: ÇAĞDAŞ BAYRAKTAR TASARIM: EMİNE BİLGET 11ERZURUM KONGRESİ Erzurum Kongresi ve Atatürk üzerinden günümüze dersler OSMAN SELİM KOCAHANOĞLU Araştırmacı Yazar Bugün Erzurum Kongresi’nin 100. yılını yaşıyoruz. Şark toplumlarında ilk defa yaşanan Türk Milli Mücadelesi neticeye bazı aşamalardan geçerek ulaştı. Birinci adımı 22 Haziran 1919 tarihli Amasya Genelgesi’yle ortaya konan direniş ruhudur. Milli Mücadelenin ilk işaret fişeği budur. O günlerde ıssız dağ başlarında yanan çoban ateşleri dışında Anadolu yaylasında bir ışık parlamıyordu. Samsun’a çıkınca gemileri yakan Mustafa Kemal bu işaret fişeği ile tarihsel bir misyonu da yüklenmiş oluyordu. Aynı günlerde Yunanlılar da İzmir’e çıkmıştı. Müttefikler, amaçlarına hizmet için iki kukla (veya alet) kullanacaklardır. Birisi Osmanlının bütün uzuvlarını felce uğratıp paylaşımı kolaylaştırmak için Yunan işgalini teşvik eden Lloyd George idi. İkincisi de Mustafa Kemal’in müfettiş olarak atanmasına rıza gösterip İstanbul’dan uzaklaştıran Vahdeddin idi... Mustafa Kemal Amasya tamimi ile acz içindeki hükumeti uyarıp milletin azim ve kararını ortaya koyduktan sonra Erzurum Kongresi’ne katılmak için Amasya’dan ayrıldı. Karabekir Paşa’dan davet almıştı. Geri dön telgraflarını oyalaya oyalaya zaman kazanarak Erzurum’a geldi. Ancak hükümetin telgrafları Erzurum’da baskıya dönüşmüştü. Sinei millete dönüş Göreve atanalı iki ay olmadan Saray telgrafıyla azledildi (7/8 Temmuz 1919). Mustafa Kemal azledilmekle başına bela kesilen adamdan kurtulunmuş oluyordu. İkinci bir kararname ile de nişan ve rütbeleri geri alındı. Yani söküldü. Mustafa Kemal ise 9 Temmuz’da istifa ederek her türlü makam ve rütbeden sıyrılarak “sinei millete” döndü. Samsun’a çıkarken nasıl gemileri yakmışsa şimdi de köprüleri atıyordu. Ancak “sinei millete” dönüş demek, mücadeleyi bırakmak anlamına gelmiyordu. Mustafa Kemal’i önceleri önemsemez görünen İngilizler, Erzurum ve Sivas kongreleri sonrasında Anadolu hareketinin ciddiyetini kavramış oldular. Onların gözünde, artık Mustafa Kemal asi bir general olmuştu... Milli Mücadeleyi ateşleme gücüyle önemli bir yere sahip olan Erzurum Kongresi’ni, Vilayatı Şarkıyye Cemiyeti’nin Erzurum şubesi toplamıştı. Paris Konferansı’nda Doğu vilayetlerinde Ermenilere bir yurt verileceği duyulunca Erzurum milliyetçileri harekete geçmişti. Bu proje, gerekirse silahlı çatışma da göze alınarak önlenmeliydi. Kongreye katılan ikinci etkin grup Trabzon Müdafaai Milliye Cemiyeti üyeleriydi. Bunları tedirgin eden husus da Karadeniz kıyısında hayali bir Rum Pontus devleti kurulma projesiydi. Erzurum Kongresi Meşrutiyet’in yıldönümü olan 23 Temmuz’da toplandı. 3 Temmuzdan beri Erzurum’da bulunan Mustafa Kemal Paşa bu kongreye katılıp yol gösterici olmak istiyor, ancak delege olmadığı için kongreye katılamıyordu. Bunu sağlamak için kendine Cemiyetin “heyeti faale reisliği” verildi. Böylece hem kongreye katıldı hem reisi olması sağlandı. En büyük desteği de Karabekir ve Raif Efendi’den (Dinç) alacaktır. (Prof. Doğan Kuban’ın akrabası olan Raif Hoca TBMM açılınca Müdafaai Hukuk’tan ayrılıp Muhafazai Hukuk Cemiyeti’ni kuracak, yolunu Mustafa Kemal’den ayıran ilk medreseli olacaktır.) Uyulmayan emir Kongrenin toplandığı günlerde Damat Ferid Paşa istifa ederek hükumeti gene kendisi kurmuştu (21 Temmuz). Harbiye Nazırı Nazım Paşa ve Dahiliye Nazırı Âdil Bey’in ilk işi Mustafa Kemal’in “mahfuzen Dersaadet’e gönderilmesini” istemek oldu. Ancak vilayet de kolordu kumandanı Karabekir Paşa da hükumetin bu emrine uymadılar. Vali vekili Kadı Hurşid Efendi şöyle yazmıştı: “... Milletin teveccühüne mazhar olan Mustafa Kemal Paşa’nın kanuna mugayir hali olmadığı için mahfuzen izamlarına kalkışmak doğru değildir.” Karabekir Paşa daha vatanseverdi: “Hidematı vatanperveranesiyle hürmeti mahsusa kazanmış vatansever bir zat olan Mustafa Kemal’in tevkifine kanuni bir sebep yoktur...” 23 Temmuz’da açılan ve 14 gün süren Erzurum Kongresi, bir Tüzük ve Beyanname yayımlayarak 7 Ağustos 1919’da dağıldı. Alınan kararlar özetle şöyleydi: 1 Milli hudutlar içinde bulunan vatanın her parçası birbirinden ayrılamaz bir bütündür. 2 Her türlü yabancı işgale karşı Osmanlı Hükümeti’nin dağılması halinde, millet topyekun mukavemet edecektir. 3 Vatanın ve istiklalin korunması için İstanbul Hükümeti muktedir olamazsa, geçici bir hükümet kurulacaktır. Hükumetin üyeleri Milli Kongre tarafından seçilecektir. 4 Kuvâyı Milliye’yi âmil ve iradei milliyeyi hâkim kılmak esastır. 5 Hıristiyan unsurlara siyasi bağımsızlık ve imtiyaz verilemez. 6 Manda ve himaye kabul olunamaz. Erzurum Kongresi ne Türkiye’de ne başka bir Doğu ülkesinde görülmüş bir silkiniş, aldığı kararlar da Türk Milli Kurtuluş hareketinin önemli bir çıkış noktasıydı. Vatanın bölünmesi reddedildiği gibi, eğer İstanbul bundan aciz kalırsa milli bir hükumet kurulacağı da belirtiliyordu. Amasya Genelgesi’nin bir adım ilerisi sayılabilir. Bir bakıma Misakı Milli’nin temelleri atılmış, bir ay sonra toplanacak Sivas Kongresi’nin gündemi de belirlenmiş oluyordu. Aslında Sivas Kongresi’nde gündeme gelecek Amerikan mandacılığı da açıkça reddediliyordu. Sonuç olarak bu kararlar, maddi olarak değilse de getirdiği fikirler bakımından Kuvayı Milliye’nin ilk hareket noktası sayılabilir. Erzurum Kongresi’nde Mustafa Kemal karşıtı müzmin muhalifler de vardı, ancak Raif Hoca ve Karabekir’in desteği ile bunlar aşıldı. Kongre zabıtları incelenince görülür ki, Mustafa Kemal’in delegeleri yönlendirici, etkileyici gücü oldukça yüksektir. Eğer kongreye Mustafa Kemal riyaset etmeseydi, Doğu bölgesi eşrafı ülke savunması için ne kadar azimli olursa olsun, milli mukavemetin bütün ülkeyi kapsayacak şekilde düşünülmesi ve gerekirse milli bir meclisin toplanması fikri, bu kadar açık şekilde beyannameye yansımayabilirdi. Mustafa Kemal Erzurum’a giderken kongre başkanı seçileceğini bilmiyordu. Onun kafasındaki asıl proje Sivas Kongresi’ni toplamaktı. Siyasal kaderi Erzurum’da da fırsat sunacak, hem başkan olarak kongreyi yönetecek hem heyeti temsiliye reisi seçilecektir. Erzurum Kongresi kapanınca alınan kararların yürütülmesi için dokuz kişilik bir Temsil Heyeti seçilmiştir (24 Ağustos 1919). Mustafa Kemal Paşa, Rauf Bey, Raif Efendi, İzzet Bey, Servet Bey, Şeyh Fevzi Efendi , Bekir Sami Bey, Sadullah Efendi ve Hacı Musa Bey. Seçilen bu üyeler 4 Eylül’de açılacak Sivas Kongresi’ne katılacaktır. (Sadullah Efendi ve Musa Bey hariç). Şunu ifade edelim ki, Erzurum Kongresi’nin Sivas Kongresi’nden farkı bölgesel nitelikli olmasıydı. Sivas Kongresi’nde ise Anadolu’yu bir bütün halinde kurtarma, tüm direniş örgütlerini tek merkezli mücadeleye hazırlama iradesi ortaya konacaktır. Antep, Urfa, Çukurova, Trakya ve Ege bölgesindeki örgütler bir merkezden yönetilmese, teker teker ezilebilirlerdi. Mustafa Kemal’in omuzlarında Şurası tartışılmaz ki, milli bağımsızlık fikrinin önderliği ve bayraktarlığı Erzurum Kongresi’nden sonra hep Mustafa Kemal’in omuzlarında kalacaktır. Ardından Sivas Kongresi, bunun ardından seçimlerin yapılması, TBMM’nin açılması ve mücadeleyi taçlandıran Büyük Taarruz’a kadar uzanan bir süreç... Hemen ardından ülkenin kaderinin sonu değil başlangıcını sembolize eden Lozan’ı yöneten diplomatik strateji... Hepsinden önemlisi saltanatın kaldırılması ve Cumhuriyetin ilanı... 600 yıllık bir saltanat ve teokrasi ardından, bütün devrimci hamleler tarihin doğurduğu adamın önderliğinde gerçekleşecek ve bu adımlar yeni Türkiye’nin temel taşlarını oluşturacaktır. Erzurum Kongresi’ni anlamak için o günlerden günümüze uzanan başka bir yolumuz daha var ki, Mustafa Kemal’in Anadolu yolculuğunu tersinden okumaktır. Sarışın Paşa ortaya çıkmasa Milli Mücadele acaba hangi mecralara sürüklenirdi? Fatih gemilerini karadan yürütmese, Kostantinopol İstanbul olur muydu? Büyük Taarruz hezimetle sonuçlanıp Yunanlılar Ankara’ya dayansa, onu hain sayıp çarmıha gerecek Çolak Selahaddin gibi kindar muhaliflerimiz yok muydu? Elbette vardı. Bir soru daha: Bu hareketin başında eğer Sarışın Paşa olmasa, Sevr tuzağı ve muhtemel gelişmeler bizi nerelere sürüklerdi? Anadolu görevi Mustafa Kemal’e değil de Karabekir’e verilse bizi hangi akıbet bekliyor olabilirdi? Karabekir Paşa, Rauf Bey, Ali Fuat Paşa onun yerini doldurabilir miydi? Milli Mücadele’nin arkaplanında yaşanan olay ve olgular ne yazık ki bize olumlu cevap veremiyor. Hazin nokta Kehaneti çağrıştıran sanal sorularla yüz sene önceki olay ve olguları yorumlamak fazla açık kapı bırakmıyor. Çünkü olaylar tekrar yaşanmayacak şekilde tarihe karışmış, medrese bilincinin geldiği nokta, kağnı arabasıyla mermi taşıyan Şerife Bacı’ları algılama aczine düşmüştür. Her devrim gibi Türk devriminin de karşı çıkanları olmuş, en yakın arkadaşlar bile yollarını ayırmıştır. Yol ayrımının en hazin noktası ne var ki Cumhuriyettir. Yüz sene öncesine yabancı vicdanlar ve nankör bilinç yapısı, 600 yıllık feodal saltanat ardından gelen Cumhuriyeti paranteze alma hevesindeler. Kafasını kaldırıp İslam dünyasına bakamıyor. Medrese öğretisi ve Hurma kültüründe yetişmiş siyasal İslamcılar, nasıl anlasın, neresini kavrasın ki, aydınlanmayı hedef almış Laik Cumhuriyet nedir, devrimler ne menem şeylerdir?! Bu kongre vesilesiyle Cumhuriyetin banisi ve İslam dünyasının ilk devrimcisi “monadik beyinli” adamı günümüz karşı devrimcilerine bir daha hatırlatmak elbette görevimiz olacaktır... Büyük bir vatan davasına atılıyoruz diyen Mustafa Kemal, ‘bu dava gizli yürütülemez’ dedi ve ekledi: Bu dava ancak milletle yürütülür Erzurum Kongresi öncesinde yaşananlar, liderlik seçimi, yapılan gizli toplantılar ve önemli konuşmalar, gerçekleşecek Kongre kadar önem taşımaktaydı. Kongrenin kaderinde belirleyici oldu. Mustafa Kemal ve Erzurum Kongresi’ne katılan delegeler toplu fotoğraf çekimi. ALEV COŞKUN Mustafa Kemal, Erzurum’a geleli sadece iki gün olmuştu. Yeni Harbiye Bakanı Ali Ferit Paşa 5 Temmuz’da Mustafa Kemal’den “İstanbul’a dönme hareketinin çabuklaştırılmasını” istedi. Açıkça, İstanbul’daki I. Dünya Savaşı Galip Devletleri temsilcilerinin ısrarları karşısında bu isteminin yinelendiğini, kendisinin “Padişah’a ve yabancı temsilciliklere İstanbul’a dönmeyi sağlamak yönünde güvence verdiğini ve kendisinin mahcup duruma düşmemesi için lütfen hemen dönmesini” diliyordu. Harbiye Nazırı yalvarıyor, “İngilizlere söz verdim, Padişah’a söz verdim beni mahcup duruma düşürmeyin, lütfen İstanbul’a dönün” diyordu. İngilizler Samsun’a asker çıkarıyor İstanbul’la Mustafa Kemal arasında geri dönüşle ilgili bu tatsız iletişim sürerken, İngilizler, Batum’dan çektikleri 150 kişilik bir askeri gücü, 5 Temmuz’da Samsun’a çıkardılar. Mustafa Kemal, bu duruma sert tepki gösterdi. 7 Temmuz 1919’da İstanbul’a sadrazama gönderdiği telgrafta, İngilizlerin Batum’un kısmen tahliyesini bahane ederek Samsun’daki kuvvetlerine ek olarak kasabaya 150 Hint askeri çıkardıklarını ve Batum’dan daha 1000 kişi getireceklerini bildirdiklerini belirtiyor, bunun kabul edilemeyeceği ve bundan sonra tek bir neferin dahi karaya ayak basmasına izin verilmeyeceğini İngilizlere bildirildiğini belirtiyordu. Mustafa Kemal telgrafında, “Bu konuda gerekli askeri önlemler alınmıştır Herhangi bir girişim olursa, bunun çok ağır sonuçlar yaratacağının tebliğ edilmesi gerekir. Bu hususta son derece kararlılık ve şiddet gösterilmesini arz ederim” diyordu. Mustafa Kemal hem İngilizleri tehdit ediyor, hem de sadrazama yol gösteriyordu. Bardağı taşıran damla Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkan İngiliz birliklerine karşı verdiği emir âdeta bardağı taşıran damla olmuştu. İstanbul Hükümeti, bu emrin İngilizler üzerinde nasıl ters bir etki yaratacağını biliyordu. Hükümet çökmüştü, İngilizler kızdırılmamalıydı. Hemen önlem alındı. Bakanlar Kurulu acele toplandı ve Mustafa Kemal’in görevine son verilmesi kararını aldı. Mustafa Kemal’in İngiliz yetkili makamlarının istekleri doğrultusunda görevden alındığı bu kararda açıkça belirtiliyordu. Bu karar bir lekedir ve tarihe not düşmek açısından aşağıya çıkarılmıştır. l Asayişin bozulduğu yerlere I. Dünya Savaşı Galip Devletleri askerlerinin gönderileceği kendisine hatırlatıldığı ve istifa edip İstanbul’a dönmesi birçok kez istendiği halde, bunları dinlemeyip kışkırtmaları sürdürmesi, l Ordu müfettişi olarak etrafa tehlikeli emirler göndermesi, l Son olarak Samsun’a çıkan İngiliz birliğine karşı savunmaya geçercesine emirler vermesi, l Böylece Mustafa Kemal sorununun İngiltere ile önemli anlaşmazlıklara neden olacak derecede tehlikeli sonuçlara doğru yol alması...” Bu karar, İstanbul Hükümeti’nin, İngilizlere bağlılığını gösteren bir utanç belgesidir. Bu Bakanlar Kurulu kararı aynı gün Padişah Vahdettin’in onayına sunuldu ve padişahın iradesi aşağıdaki cümle ile gerçekleşti ve resmi gazetede yayımlandı. “Ordu Müfettişi Mustafa Kemal Paşa’nın görevine son verilmiştir.” Bu kararıyla İstanbul Hükümeti İngilizlere karşı şirin görünüyor ve hükümetin başına bela kesilen Mustafa Kemal derdinden kendilerine göre kurtulunuyordu. Padişah’ın telgraf başına çağırması Aynı gece, (8/9 Temmuz 1919) saat 10.30’da Saray Başkâtibi Ali Fuat Türkgeldi, Mustafa Kemal’i Erzurum PTT’sine makine başına davet et ti. Mustafa Kemal’in Ordu Müfettişliği görevi ne son verildiğine ilişkin Padişah onayı, 8 Tem muz günü dönemin resmi gazetesi olan Takvimi Vekayi’de yayımlanmıştı. Resmi gazetedeki söy lem şöyledir: “Üçüncü Ordu Müfettişi Mustafa Kemal Paşa’nın memuriyetine hitam verilmiştir. İşbu iradei seniy yenin icrasina Harbiye Nazırı memurdur.” 8 Temmuz 1335 Harbiye Nazırı Ferid Sadrazam Vekili Mustafa Sabri Mustafa Kemal PTT Müdürlüğüne giderken, yanında Rauf Orbay, eski Bitlis Valisi Mazhar Müfit Kansu, eski İzmit Kaymakamı İbrahim Süreyya Yiğit vardı. Mazhar Müfit Kitabında, “Mustafa Kemal’i makine başına çağıran doğrudan doğruya padişahtı. Muhabere (iletişim) Saray’la cereyan ediyordu” diye yazıyor. Saray Başkâtibi Ali Fuat Türkgeldi, Mustafa Kemal’e “durumun gereği olarak görevlerine son verildiğini” açıkladı. Ayrıca, İstanbul’a dönmesinin padişahın buyruğu olduğunu tekrarladı. Bu kararın 8 Temmuz gecesi, Saray Başkâtibi tarafından kendisine bildirilmesi üzerine, Mustafa Kemal saat 11.45’te padişaha aşağıdaki istifa telgrafını gönderdi. “... sadece şu anda bulunduğum görevime değil, pek çok sevdiğim askerlik hayatıma ve da etmek suretiyle özveride bulunduğumu arz ederim.” Sona eren geriye çağırma komedisi 8 Temmuz’u 9 Temmuz’a bağlayan gece gerçekleşen, Mustafa Kemal’in askerlikten azli kendisinin de askerlikten istifa ettiğini bildirmesi ile bir olay noktalanıyordu. Hüsrev Gerede’nin anlatımıyla başkente “geri çağırma komedisi” sona eriyordu. Atatürk Nutuk’ta olan biteni bir cümle ile yalın bir biçimde şöyle anlatıyor: “...Sonunda, 8/9 Temmuz 1919 gecesi, sarayla açılan bir telgraf başı görüşmesi sırasında, birden bire perde kapandı ve 8 Haziran’dan 8 Temmuz’a kadar bir aydır süregelen oyun sona erdi.” Sinei millet’te bir ferdi mücahit ‘milletin bağrında savaşan bir birey’ Mustafa Kemal, görevden alındığı kendisinin de askerlikten istifa ettiği gece, Kolordu Komutanı Kazım Karabekir’in aracılığı ve yardımıyla tüm Anadolu’ya, il ve ilçelere bir genelge göndererek istifasını bildirdi ve buna yol açan nedenleri şöyle açıkladı: “Kutsal vatanı ve milleti parçalanmak tehlikesinden kurtarmak, Yunan ve Ermeni emellerine kurban etmemek için açılan milli savaşın uğrunda milletle birlikte özgür çalışmaya resmi ve askeri kimliğim engel olmaya başladı. Bu kutsal amaç için milletle birlikte sonuna kadar çalışmaya kutsal saydıklarım adına söz vermiş olduğumdan, pek âşıkı olduğum yüksek askerlik mesleğine bugün veda ve istifa ettim. Bundan sonra milletimizin kutsal amacı için her türlü fedakârlıkla çalışmak üzere sinei millet’te bir ferdi mücahid (ulusun bağrında savaşan bir birey) suretiyle bulunmakta olduğumu arz ve ilan ederim.” M. Kemal askerlikten ayrılma kararı SONRASI, “Arkadaşlar, çalışmamızın en ciddi ve en açık dönemi işte şimdi başlıyor” deDi ‘Çalışmalar şimdi başlıyor’ Mustafa Kemal askerlikten ayrılma kararını saraya ulaştırırken yanındakilere, “Arkadaşlar, çalışmamızın en ciddi ve en açık dönemi işte şimdi başlıyor” demişti. Bu önemli olay üzerine, Erzurum’da 15. Kolordu Komutanı Karabekir, Mustafa Kemal’e eskisi gibi emirlerine bağlı olacağını bildirdi. Karabekir’i Ankara’da bulunan 20. Kolordu Komutanı Ali Fuat Cebesoy izledi, bağlılığını bildirdi, gerektiğinde resmi görevinden ayrılıp kendi yanında yer alacağını bildirdi. Rauf Orbay, Mustafa Kemal’e “istifa ederek mevki ve saygınlığınız bir kat daha arttı” diyerek olumlu tavır sergiledi. Bu arada Erzurum Mevki Komutanlığı’na atanan Mustafa Kemal’in Kurmay Başkanı Albay Kazım Dirik, Erzurum Kalesi muhafızlığına ait küçük bir binayı Mustafa Kemal’in kullanımına verdi. İlk gizli toplantı Bu istifadan hemen sonra, kale muhafızlığına ait binada tarihi ve önemli bir toplantı yapıldı. Bu toplantıya, Rauf Orbay, Kazım Karabekir, Albay Kazım Dirik, Binbaşı Hüsrev Gerede, Dr. Binbaşı Refik Saydam, Erzurum Valisi Münir Bey (Akkaya), eski Bitlis Valisi Mazhar Müfit Kansu, eski İzmir Mutasarrıfı Süreyya Yiğit katıldılar. Mustafa Kemal, Nutuk’ta “... arkadaşlarımla ciddi bir konuşma yapmayı uygun buldum. Kendilerine genel ve özel durumumu açıklayarak tutulması gerekli olan yolları anlattım” diyor. Mustafa Kemal, o geceden itibaren askerlikle ilişkilerini sona erdirmişti. İstanbul Hükümeti bu durumu da yeterli görmemiş, ikinci bir kararname ile Mustafa Kemal’in tüm rütbelerini geriye almıştı. Mazhar Müfit, anılarında, bu toplantı için “âdeta gizli bir cemiyet kurmuşçasına ilk toplantı yapıldı” diyor. Milli Mücadele yazımında pek dikkate alınmamış olan, üzerinde pek fazla durulmamış olan bu toplantı çok önemliydi. Bu nedenle bu toplantının öyküsü anlatılacak ve özet bilgi verilecektir. Sessizlikten sonra, konuşmaya Mustafa Kemal başladı. Mustafa Kemal Paşa, toplantıya katılanlara, memleketin içinde bulunduğu durumunu anlattı. I. Dünya Savaşı galiplerinin Osmanlı vatanını da, devletini de ortadan kaldırmaya karar verdiğini, Padişah’ın unvanını korumak için her şeye razı olduğunu, milletin perişanlık içinde olduğunu açık bir dille anlattıktan sonra Kurtuluş çareleri üzerinde durdu. Bu mücadeleyi götürecek ve “millete önder olacaklarını, her ne pahasına olursa olsun bu amaçtan dönmemeleri, son nefeslerini verinceye kadar bu amaç uğrunda çalışacaklarına karar vermeleri gerekir...” dedi. El altından yürütülemez Mustafa Kemal, bu görev “resmi makam ve üniformaya sığınarak, el altından yürütülebilecek türden değildir. Bu model bir dereceye kadar sürdürülebilir. Fakat, artık, o devir geçmiştir. Açıkça ortaya çıkmak ve milletin hakları adına gür sesle bağırmak ve bütün milleti bu sese ortak etmek lazımdır” dedi. Mustafa Kemal, görevden alındığını kendisiyle işbirliği yapacak kişiler için de aynı sonuçların gelebileceğini, ancak hareketin liderliği için bir arkadaşın getirilmesini istedi. Bu açıştan sonra Mustafa Kemal “Memleketi kurtarmak, günün felaket ve acı gösteren şartlarından kurtulmak için ne yapmalıyız” diye sordu. Herkes bişeyler söylemeye çalıştı. En son Mustafa Kemal, “arkadaşlar, tek önlem, millet egemenliğine dayanan bağımsız bir Türk Devleti kurmak ve bu hedefe ulaşmaktır” dedi. Mustafa Kemal bu yoldaki güçlükleri şöyle özetledi: l İdealimizi gerçekleştirmek için şahıs olarak yükleneceğimiz görevler ağırdır, hatta tehlikelidir. l Saray ve hükümet, yabancı güçler ilk andan itibaren karşı önlemler alacaklardır. l İsyanlar çıkaracaklar, milleti kandıracaklar, bu gibi hareketlerle Milli Mücadele’nin aleyhinde çalışacaklardır. Mustafa Kemal 1919’dan 1923’e kadar olacakları âdeta teker teker sıralıyordu. Şöyle devam etti: “Milli Mücadele’yi tüm milletin büyük çoğunluğuna dayandırmak ve süratle örgütlemek zorundayız.” Kansu şöyle yazıyor: Erzurum Kongresi sırasında çekilen kayıtlı tek fotoğraf. “Paşa, sözünü bu noktada birden kesti ve hepimizi ayrı ayrı dikkatli bakışlarıyla süzdükten sonra devam etti:” Vicdanınızla baş başa kalın “Görüyorsunuz ki, arkadaşlar; yürüyeceğimiz yol tehlikelerle, çetinliklerle, hatta ölmek ve öldürülmek olasılıkları ile doludur. Sarp ve haşin (kırıcı) bir yoldur. Bu tehlikelere göğüs germeye kendisinde güç, azim, imkân ve cesaret görmeyen arkadaşlarımız varsa aramızdan ayrılabilirler. Ancak bu saydığım tehlikeleri, olasılık ve yorgunlukları göze alabilenlerdir ki benimle birlikte çalışmayı kabul etmiş olurlar. Hiçbir arkadaşımın vaziyetinin gerekleri üzerinde etki yapmak istemem. Her arkadaş vicdanı ile baş başa kalarak özgürce düşünmeli, karar almalıdır. Vaktimiz var. Hemen karar almak mecburiyetimiz yoktur. Sonradan herhangi bir bozgunculuğa yer kalmaması için bu noktaların iyiden iyiye düşünülmesi hepimiz için temel şarttır.” Bu dava gizli yürütülemez Gece yarısını geçmişti. Mustafa Kemal durmaksızın ve hiçbir yorgunluk göstermeden konuşuyordu. Önemli bir noktaya işaret etti, şöyle ki: “Büyük bir vatan ve millet davasına atılıyoruz. Bütün bir milletin maddi ve manevi seferberliği, mücadelesi, savaşması ve zafer kazanması gereklidir. Böyle muazzam bir dava gizlice görülemez ve yürütülemez. Millet davası ancak millet huzurunda görülüp yürütülebilir. Bunun için ortaya çıkmak, meydana atılmak, bir millet ferdi olarak çalışmak gereklidir. Mustafa Kemal, “böyle büyük bir davayı başarmak girişimini ele alacak örgütlenmenin ve bu milli görevin başına geçecek kişinin kim olacağı hakkında bu aşamada sizlerin, ondan öteye aşama aşama milletindir.” dedi. Mustafa Kemal, açıkça Milli Mücadelenin te mel düşüncelerini, amaçlarını ve evrelerini dile getiriyordu. Sabah olmak üzereydi. Konuşmanın temel iki noktası vardı: l Mustafa Kemal Paşa ile işbirliği yapıp yapmamak, l Bu, büyük milli davayı örgütleyecek lideri seçmek. Toplantıda bulunanlar, konunun önemini zaten kavramış olan kişilerdi. Bu noktada derin bir sessizlik toplantıya egemen olmuştu. Mustafa Kemal suskunluğu görünce: “Arkadaşlar vakit bir hayli geç. Uzun uzun düşünmenize ve karar almanıza fırsat vermek için bu geceki görüşmeleri yeterli buluyorum.” Mazhar Müfit bu noktada şöyle yazmış: “Mustafa Kemal Paşa’nın milli tarih huzurunda Türk milletinin kurtuluşu için başkanlık ettiği ilk komite toplantısı bu şekilde sona ermiş oluyordu. İkinci toplantı: Şef seçiliyor Milli Mücadele’ye girişmek üzere yola çıkan arkadaşların karar alma aşaması uzamadı. Ertesi gece ikinci toplantı yapıldı. Toplantıda, “Paşam, arkadaşlarla hep birlikte düşündük, kararımızı verdik amaç uğrunda ölmeye ve göreve hazırız” dediler. Mustafa Kemal’in şef olarak tanınmasına karar verilmişti. Mustafa Kemal, kendisine gösterilen güvene teşekkür etti ve bu kararı veren arkadaşlarını da tebrik etti. Ve şunları söyledi: “Üzerime aldığım sorumluluğu bir şarta bağlamak istiyorum. Emirlerimin bir komutan emri olarak kabul edilmesini isterim. Başarı için bu şarttır.” Bu toplantıdan sonra adım adım Erzurum Kongresi çalışmalarına başlandı ve kongre gerçekleşti. Daha sonra Sivas Kongresi, TBMM’nin açılması, her türlü zorluğun aşılması ve İstiklal Savaşı’nın zafere ulaşması aşamaları gerçekleşti. Erzurum’un GENÇ Kuvvacısı: Cevat Dursunoğlu ÇAĞDAŞ BAYRAKTAR Tarih, başarılı lider ve komutanların adını yazmaktan, adlarını vurgulamaktan erinmez. Bir de tarihin, başarılı lider ve komutanlar kadar bahsetmediği kişiler vardır. Onlar, bazen bir masanın en genci, bazen de zafer kazanan bir ordunun arka sıralarda savaşan askeridir. Fakat az değildir o insanların katkısı da, bilinmeyecek, yok sayılacak kadar… Bu yazıda anlatılacak olan, o isimli isimsiz kahramanlardan birinin hikâyesidir. Sivas Kongresi’nin Tıbbiyeli Hikmeti bilinir… Genç yaşında “Paşam, delegesi bulunduğum tıbbiyeler beni buraya istiklal davamızı başarmak yolundaki çalışmaya katılmak üzere gönderdiler. Mandayı kabul edemem… Eğer kabul edecek olanlar varsa, bunlar her kim olursa olsun, şiddetle reddeder ve kınarız. Örneğin, manda fikrini siz kabul ederseniz sizi de reddeder, Mustafa Kemal’i vatan kurtarıcısı değil, vatan batırıcısı olarak adlandırır ve tel’in ederiz (lanetleriz)” diye(bile)n, Mustafa Kemal’in tarifindeki “Türk genci”dir kendisi… Devrimci tavır Bazen bir tavır, bazen bir söylemdir devrimci tavır… Bazen bir yere gidebilmek için her tehlikeyi göze almak, öne atılmak… Bazen ise bir yerdeyken geriye çekilmek, yer açmaktır devrimin öncüsüne, geride kalmadan. Tıbbiyeli Hikmet’in sayısız gözlem noktasından sıyrılıp Sivas Kongresi’ne gelebilmesi kadar değerli başka bir olay, Erzurum Kongresi’nde Cevat Dursunoğlu’nun kendini geri çekmesidir. Bu önemli “vazgeçişi” anlatmadan önce kaseti biraz başa sarıp Cevat Dursunoğlu’nu en başından tanıyalım. Erzurum’un ileri gelen Dursunbeyoğlu ailesindendir Cevat Dursunoğlu. Annesi Halide Yaşar Hanım, babası İbrahim Hakkı Bey’dir. İlk ve ortaöğrenimini Erzurum’da tamamladıktan sonra Almanya’ya gider. 19111914 yılları arasında Almanya’da felsefe, sosyoloji ve pedagoji eğitimi alır. Üstelik Almanca. İstese Almanya’da kalabilir ama kalmaz. Birinci Dünya Savaşı’nda çeşitli cephelerde yedek subay olarak görev alır. 1918’de terhis olur. İstanbul’da kurulan Müdafaai Hukuk Cemiyeti’nin toplantılarına katılır. Cemiyetten Erzurum’da şube açma yetki belgesi alan kişidir. Bu belgeyi aldığında 27 yaşındadır. Müdafaai Hukuk’un Erzurum şubesi onun getirdiği belgeyle onun öncülüğünde açılır, Mart 1919. Yeni cemiyetin genel sekreteri olur. Bunlarla da yetinmez. Erzurum’da Kuvvacıların sesi olan Albayrak gazetesinde kalem çatar, fikir mücadelesine girişir. Bir yandan da okulda ders vermeye devam eder. İşte o vazgeçiş… 23 Temmuz’da 54 delegesi ile başladı Erzurum Kongresi. Mustafa Kemal delege olmadığı için kongreye katılamıyordu. Ancak davetli olarak katılabilirdi. İşte o anda Cevat Dursunoğlu, Mustafa Kemal delege olabilsin diye hiç düşünmeden Erzurum delegeliğinden istifa etti ve yerine Mustafa Kemal’in delege olmasını sağladı. Mustafa Kemal, önce delege oldu, sonra da heyet başkanı. Ve onun heyet başkanlığında o hayati kararlar alındı. Delegelikten istifa ettiğinde de 27 yaşındaydı Cevat Dursunoğlu… Çekildiği yerden göreve devam Mücadelesine, cehaletle mücadelenin mevzisinde, “eğitimde” devam etti Cevat Dursunoğlu. Mayıs 1920’de Erzurum Öğretmen Okulu Müdürlüğü yapmaya başlar. Ardından Kars Milli Eğitim Müdürlüğü, Doğu İlleri Eğitim Müfettişliği, ilk ve ortaöğretim genel müdürlüğü, Avrupa Türk Talebe Müfettişliği, Yüksek Öğretim ve Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü… 19421946 yılları arasında Kars, 19461951 yılları arasında Erzurum Milletvekilliği, 19411951 yılları arasında CHP Genel Sekreterliği ve 1961 Kurucu Meclis’inde Erzurum Temsilciliği ve sonra yapılan seçimlerde Erzurum Milletvekili seçilip 1965 yılında politikadan çekilir. “Milli Mücadele’de Erzurum” adlı başyapıtı yazmasının yanı sıra, 1920’nin eylül ayında Bakü’de toplanan 1. Doğu Halkları Kongresi’ne (17 Eylül 1920) Erzurum’dan Kâzım Karabekir tarafından seçilen heyet içerisinde bulunur. Ve aynı ay, Mustafa Suphi’nin önderliğinde toplanan Bakü Türkiye Komünist Teşkilatları’nın Birinci Kongresi’ne (1015 Eylül 1920) katılır.  “Mustafa Kemal ne savaşta ne kuruluşta yalnızdı. 1938’e kadar, devrimlerin yapıldığı sırada Mustafa Kemal’in yanında teoriyi ve pratiği temsil eden değerli gençler vardı. Bu gençler Sovyetler’in Ekim Devrimi’nin önde gelen kadrolarından daha aşağı kalmaz. Hiçbir şekilde ve alanda!” demişti, Cumhuriyet’in Üç Fedaisi kitabında Özdemir İnce, kesinlikle haklıydı. İşte Cevat Dursunoğlu da o gençlerden biri, o haklılığın kanıtıydı. Tıbbiyeli Hikmet nasıl Sivas’ta bir adım öne çıkarak tarih yazdıysa, Cevat Dursunoğlu da Erzurum’da bir adım geri çekilerek tarih yazdı. O kutlu duruşun 100. yılında ve Atatürk’ün “Türk genci” tarifine ömür boyu uymaya ant içmiş, bu sebeple de hiç yaşlanmayacak gençlik olarak söyleyebiliriz ki Türk ulusu, dara düştüğü anlarda kendi içinden Hikmet’leri, Cevat’ları her daim çıkaracak birikime sahiptir. Milli Mücadele’nin Kuvayi Milliye ruhuyla emzirilen anti emperyalist bayrağı el değişecek, elden ele geçecek ama ilelebet dalgalanmaya devam edecektir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle