14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
HABER EDİTÖR: MÜNEVVER OSKAY TASARIM: İLKNUR FİLİZ İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Soyer, görevdeki iki başkanİlkığliımgedliayiorerayınıCumhuriyet’eanlattı Tunç Soyer, “İzmir sadece İzmir’den ibaret değil. Türkiye’nin umudu. Hiç kimsenin o umuda toz kondurmasına izin vermem” diyor ve ekliyor: “Hikâyenin değiştiğini Türkiye görecek.” HAZAL OCAK İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, başkanlık görevinde geçirdiği iki ayı Cumhuriyet’e anlattı. Başkan olduktan sonra omuzlarındaki yükün arttığını söyleyen Soyer, “Çok makul ve mütevazı talepleri var insanların. Bunları yerine getirdikçe mutlu oluyorlar. Odağımız yukarı mahalleler, arka sokaklar. Bu odak için çalıştıkça hikâyenin değiştiğini tüm Türkiye görecek” dedi ve 5 yıl sonra İzmir’in Türkiye için önder olacağını söyledi. Bunun için gerekli değişimin önce Büyükşehir Belediyesinden başlayacağını belirten Soyer, “Önce bizim bu memleketin sorumluluğunu üstlenmeye hazır hale gelmemiz gerek” diye konuştu. İzmirlilere “Her şey çok şeker olacak” mesajı veren Soyer, Türkiye’de ilk kez belediye bünyesinde bir iklim değişikliği daire başkanlığı kurmaya hazırlandığını Cumhuriyet’e açıkladı. Soyer’in sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle: n Seçilmiş İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na destek için İstanbul’a geldiniz? Ne gördünüz? Her şey çok şeker olacak çünkü ilahi adalet diye bir şey varsa, insanların vicdanı diye bir şey varsa bu yapılanı kimsenin içine sindirmesi, kabullenmesi mümkün değil. Mutlaka hak yerini bulur ve Ekrem Bey gasp edilen, elinden alınan o mazbatayı tekrar alır. Biz buna inandığımız için elimizden ne geliyorsa yapacağız. Yürümeye devam... n İzmir’de başkanlık nasıl gidiyor? Çok heyecan verici ve çok güzel gidiyor. Başkan olmadan önce kurduğum hayaller, öngördüklerim, bütün bunlar tek tek gerçekleşmeye başlıyor. Çok mutlu olduğumu söyleyebilirim. Çok besleyici, inanılmaz iyi geliyor insana ama bir o kadar da sorumluluğu büyüten bir şey. Omuzlarınızdaki yükü artıran bir şey. Bir yandan gururumuz okşanıyor, çok mutlu oluyoruz bir yandan da bu sempatinin omuzlarımızdaki yükü ne kadar artırdığını hissediyoruz. Böyle yürümeye devam edeceğiz. n İlginç bir anınız oldu mu? En hoşuma giden en az oyu aldığımız yere yaptığım ziyaretti. 300 seçmenin olduğu sandıkta 17 oy almıştık. Şimdi üzerinden 2 ay geçti. Oraya bir sandık kurulsa bambaşka bir sonuç çıkar, eminim. Bu bana şunu gösterdi. Bir yandan diyoruz omuzlarımızda sorumluluk çok büyük ama kaldırılmaz bir yük değil. Tam tersine insanlar öyle büyük mucizeler beklemiyor. Bir sihirli değnek dokunsun istemiyor. Çok makul ve mütevazi talepleri var. Bunları yerine getirdikçe mutlu oluyorlar ve biz de bunu yapacağız. Bütün mesele bakış açısını, çalışma odağını değiştirmekte. Bizim odağımız yukarı mahalleler, arka sokaklar. Bu odak için çalışacağız. Öyle yaptıkça da hikâyenin değiştiğini sadece İzmir değil, bütün Türkiye görecek. n Vaatlerinizi gerçekleştirme Dünya şehri İzmir n 5 yıl sonra İzmir nerede olacak? Dünya şehri olacak. Türkiye için önder olacak. Tarih boyunca böyle olmuş zaten. Anadolu’nun ilkleri hep burada sahneye çıkmış. İlk kurşunun İzmir’de atılması, ilk iktisat kongresinin İzmir’de yapılması tesadüf değil. İzmir tekrar Anadolu’nun öncü ken ti olacak. 5 sene sonra da herkes bunu idrak etmiş olacak. Asıl büyük değişim İzmir Büyükşehir Belediyesi’nden başlayacak. Biz Türkiye’yi değiştereceğiz diyorsak önce kendimizden başlamamız gerek. Önce bizim bu memleketin sorumluluğunu üstlenmeye hazır hale gelmemiz gerek. Başkan Tunç Soyer, arkadaşımız Hazal Ocak’ın sorularını içtenlikle yanıtladı. ye başladınız. Yeni vaatler var mı? İzmir’i neler bekliyor? Bizim aslında kampanya döneminde de söylediğimiz gibi bir büyük mega projemiz yok. Birbirine bir zincirin halkaları gibi bağlı onlarca, yüzlerce projemiz var. Örneğin Kadifekale... İzmir’in terası, olağanüstü manzarası var. Eskiden turist otobüslerinden giremezdik şimdi bir mezbelelik. Orayı temizleyeceğiz, üretici pazarı açağız. Satış yapan kadınların tezgâhlarını elden geçireceğiz. Küçük dokunuşlar bunlar ama oradaki hikâye değişmeye başlayacak. Bu çalışmanın dalga dalga etkileyeceği başka alanlar var. Buca da etkilenecek, Karabağlar da etkilenecek. Büyük, flaş projeler olmayacak. Hepsi birbirine bağlı, birleştiklerinde yaşamı değiştirecek projelerimiz var. n Bunları yaparken hiç zorluk çektiniz mi? Hayır, benim en büyük şansım Büyükşehir Belediyesi’nin kurumsal yapısının çok güçlü olması. Bu yapı tabii ki bizim yükselteceğimiz çıtaya uygun hareket etmek zorunda. Genel olarak yürüyen büyük mekanizmadan mutluyum. Belediye başkanı ve üst düzey yönetimin 400 yılla yargılanıyor olmaları bir yandan çok frene basmalarına neden olmuş ama diğer yandan mevzuta çok hâkim ve çok titiz olmalarına yol açmış. Herkesin gözlerinin üze rinde olduğunu biliyorlar ve kimsenin hata yapma lüksü yok. Bunlar benim hayatımı kolaylaştıran şeyler. 15 yıllık bir hafıza ve onun verileriyle yola devam ediyoruz. Sadece yeni bir vizyon ve perspektif tanımlıyoruz. Büyük ölçüde buna uyum göstereceklerini düşünüyorum. Uyum gösteremeyenlere de durup ağlayacak vaktimiz yok. Çünkü İzmir sadece İzmir’den ibaret değil. Türkiye’nin umudu. Hiç kimsenin o umuda toz kondurmasına izin vermem. Havaray sistemi... n Göreve geldikten sonra İzmir’in en büyük sorununun ne olduğunu gördünüz ve nasıl bir çözüm getirmeyi planlıyorsunuz? İzmirlilerin en büyük beklentileri ulaşımla ilgili. Körfez’le ilgili. Katı atık bertarafıyla ilgili. Havaray sistemini Türkiye’ye ilk kez getireceğiz. Bu sistem aslında çok akılcı çünkü kamulaştırma gerektirmiyor, toprağın altına inmeyi gerektirmiyor, metronun kilometre başı maliyetinden daha düşük, karbon izi düşük. İzmir’in jeolojik konumu da buna çok uygun. Sahilde yapmayı düşünmüyorum bunu. Sahillerden yamaçlara doğru çokça kullanacağımız bir ulaşım aracı olacak. Körfez’in yüzülebilir olması bizim için çok önemli bir hedef. Bunu üç se GENÇLER VE ÇOCUKLAR İÇİN n Hâlâ bisiklete biniyor musunuz? Tabii, bisiklete de biniyoruz, yü rüyüş de yapıyoruz, koşu da yapıyoruz. Yapıyoruz çünkü artık ben, ben olmaktan çıktım. İzmir, İzmir olmaktan çıktı. Biz örnek olmak zorundayız. Yaptığımız her şey, giydiğimiz, yediğimiz, içtiğimiz her şey sonuçta takip ediliyor, izleniyor. Gençler, özellikle de çocuklar örnek alıyorlar. O nedenle çok dikkat etmek zorundayız. Onlar için bile bunu yapmaya devam etmem lazım. Sadece onlar için bile... ne içinde tamamlayacağız. Önce kirletmeyeceğiz. 90 noktadan Körfez’e akıntı var. Bunların Körfez’i kirletmemesi lazım. Ondan sonra Ege Denizi’nden Körfez’e sirkülasyonu hızlandıracak ve kolaylaştıracak bir sistem kurmamız lazım. Bunları yaparsak zaten çok kısa bir sürede denize girilebiler hale gelecek. Ben üç sene sonra denize gireceğim. n Yenilenebilir enerji konusunda İzmir’in tavrı ne olacak? İzmir Büyükşehir Belediyesi bünyesinde bir iklim değişikliği daire başkanlığı kuracağız. Buna mevzuat ne kadar izin veriyor bilmiyorum ama araştırıyoruz. Çünkü stratejik bir plan hazırlıyoruz. Eylülde tamamlayacağız ve önümüzdeki 5 yılın hedeflerini somut olarak tanımlayacağız. İki sene sonra sabah uyanıp bugün de şunu yapayım demeyeceğiz. Bu hedeflerin BM’nin sürdürülebilir kalkınma hedefleriyle, habitat zirvesinde alınan kararlarla uyumlu olması lazım. Bu sayede İzmir kendi kabuğu içinde yaşayan bir kent olmaktan çıkar, dünyanın kentleriyle, vizyonuyla uyumlu şekilde yaşamaya başlar. Dolayısıyla bunu yapacak bir daireye ihtiyacımız var. Bu aynı zamanda yenilenebilir enerji şubesini de içinde barındıracak. n İzmirlilere ne söylemek istersiniz? Her şey çok şeker olacak. 39 HAZİRAN 2019 PAZAR AKP’nin komik trajedisi Abdellatif Laâbi (1942) Arap dilinin en büyük şair ve aydınlarından biridir. Adını duyduğum, şiirlerini okuduğum 1970’lerde Fas’ta hapishanedeydi. Nâzım Hikmet’in izinden giderek Arap şiirini dönüştüren şairlerin başında geliyordu. 1985 yılında Fransa’ya sığındı.1986 Mallarmé Şiir Ödülü’nün Henri Meschonnic’e verildiği törende bizi Adonis tanıştırdı. Dilimize çevirdiğim şiirlerini Acı ve Gülümseme adıyla 1991 yılında Can Yayınları’nda yayımladım. Aynı yıl TÜYAP Kitap Fuarı’nın davetlisi olarak İstanbul’a geldi. Yerini çok iyi hatırlıyorum: Sıraselviler’de tam Belçika Konsolosluğu’nun önünde “Hayalimdeki Müslüman ülke işte tam böyle” dedi. Gözleri buğulanmıştı. HHH Abdellatif Laâbi’nin bu cümlesini 2002’ye kadar birçok Arap dostumdan duydum. Artık kullanıyorlar ama o zamanlar “laiklik” demiyorlar “Devlet ve Dinin ayrılması” demeyi tercih ediyorlardı. Artık “laik” ve “laiklik” demeye başladılar. Bir zamanlar içtenlikle özendikleri Türkiye’nin geleceği için şimdi kaygı duyuyorlar. Onlar kaygı duyadursun, AKP denen parti Emevi Araplığına tutkuyla öykünmekte. İşte bu nedenle “komik” sıfatını kullanıyorum. HHH AKP kafası geleceği dinde aradığı için gülünçtür. Bütün dinler durağandır ve durağan olan, duran her şey ölür. AKP bütün meslekleri dinselleştirerek, geleceği imam hatip okullarına ipotek ederek bir kez daha gülünç olmuştur. İnsan biraz düşünür ve sorar: Yahu biz neden geçmişe sığınıyoruz; geleceği geçmişte arıyoruz; neden bir şimdimiz ve geleceğimiz yok. Neden dünya çapında, çok sayıda (ve özellikle de imam hatipli bir tek) matematikçimiz, fizikçimiz, kimyacımız, biyoloğumuz yok. Şunu da sor: Yurtdışında yaşayan, orada kariyer yapan, koltuğumuzu kabartan, ödüller verdiğiniz bilimciler arasında bir tek imam hatipli var mı? Bu soruları, bütün İslam âlemini içine alacak kadar genişlet, aralarında bir tek “imam” kökenli bilimci var mı? Sonra Nobel ödülü listesine bak: Kaç Müslüman, Hıristiyan, Musevi, Budist, Şintoist ve Ateist var? Şöyle bir çevrene bak: Hıristiyan dünyasında kaç ülke kendine her konuda İncil’i referans alıyor; hukukta 2 bin yıllık Hıristiyan şeriatına başvuruyor. Düşün ki din hiçbir şeyin devası değildir. Din sadece dindir! Ve İslam 1500 yıl önce durduğu yerde durmaktadır. Yarışmayı, boy ölçüşmeyi bir yana bırak, laiklik olmadan, bu dünyada ayakta duramazsın! HHH Gençlik ve Spor Bakanı Mehmet Muharrem Kasapoğlu, 19 Mayıs 2019 günü Samsun’da, “Türkiye’nin bekası için 2023 vizyonu”ndan söz etti. “İ’lâyı kelimetullah yolunda, şehâdet ve gaza kavramlarını şiar edinen ecdadımızın yolunda yürümekten mutluyuz” diyerek, Büyük Millet Meclisi ordularının kazandığı Kurtuluş Savaşı’nın din sayesinde kazanıldığını ilan etti. “İ’lâyı kelimetullah”, İslamın yüceliğini ve Kuran’ın üstünlüğünü savunmak anlamına geliyor ki Türkiye Cumhuriyeti devletinin böyle bir amaç ve görevi yok. Şaçma! HHH Samsun’daki mürteci müsamerede figüranlık yapan ve büyük bir ihtimalle de  imam hatipli olan Gençlik ve Spor Bakanı M. M. Kasapoğlu, “İslam adına, kâfirler üzerine sefer yapmak ve bu uğurda ölmek” gibi zırvayı ilke edinen ataların yolunda (!) yürümekten dolayı çok mutluymuş. Bakan Kasapoğlu’nun, söylediği çok tehlikeli cümlenin Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ilkelerine karşı olduğundan haberi bile yok. Beyni yıkanmış! Mustafa Kemal Paşa’nın, “İ’lâyı kelimetullah yolunda”, saldırgan bir amaçla Samsun’a çıkmadığını da bilmiyor... Kurtuluş Savaşı, antiemperyalist bir savunma savaşıdır. AKP işte bu nedenle, tarih cehaleti yüzünden, bir kez daha acınası gülünç! Türkiye’yi, İstanbul’u bir yana bırakın, bu insanlara bir köy bile emanet edilemez! ICOPAL SHINGLE SİSTEM ARTIK TÜRKİYE’DE! Tanışmak için hemen arayın www.bmigroup.com/tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle