19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 30 HAZİRAN 2019 PAZAR TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN PAZAR YAZILARI Brüksel’in acayip kafeleri Artık René Magritte, Louis Scutenaire ve Marcel Mariën’e rast numlandırıyor. Hapishane hücresinde Brüksel’de annelerin çocukları rahatça emzirebildiği Chicago Café, Monk, Kaffabar ve Bar Recyclart gibi layamasanız bile “La Fle parmaklıklar “emzirme dostu” kafelere her geçen ur en Papier Doré” sürrea ERDİNÇ UTKU arkasındaki gün yenileri ekleniyor. lizmin başkenti Brüksel’de masalarda bir Bebek arabalarına yer olanağı sağ sürrealistlerin kafesi olarak biliniyor. şeyler içmek ya da yemek lanan CaféPoussette, aileler için her Cobra sürrealizm hareketinin buluşma isyenlerin mekânı “Alcat şeyin düşünüldüğü her yaştaki ço noktası olmuş zamanında. Ben arkadaş raz Tapas Bar” ilk başlar cuklara dönük bir kafe. Çocuğunuz lara “René Magritte’in kafesinde bulu da ilgi odağı olmasına kar diğer çocuklarla ya da oyuncaklarla şalım” diyorum. Şarabınızı ya da biranı şın yaşamı uzun sürmedi, oynarken siz de diğer ebeveynlerle zı yudumlarken duvarlardaki sürrealizm izlerine göz atabilir, sürrealistlerin toplu fotoğrafına bakarken aralarındaki René kapandı. Brüksel’in uyku kafe si PAUZzzz, masaj koltu Tabut kafe! sohbet edebiliyorsunuz. Saz ile cazın buluşması Magritte’i de fark edebilirsiniz. Brüksel ğuna ya da yatağına uzanıp şekerleme Goupil Le Fol kendinizi evinizde his mutfağından ilginç örnekler ile Brüksel’i yapmak ve stres atmak için idealdi. Şim sedeceğiniz ve Edith Piaf ya da Jacques de tadabilirsiniz. Brasserie Horta, çiz di yerinde güzellik salonu var! Esport Brel “chansons”ları dinleyebileceğiniz bir gi roman müzesinin bulunduğu art nou kafe olarak bilinen Hyperion, bilgisa kafe. Dekorun büyük bir kısmı bu neden veau ustası Victor Horta’nın tasarladığı yar oyuncularının buluşma noktası ola le Brel, Ferré ve çağdaşlarının plakları ve binanın giriş katında dostlarınızla huzur rak ön plana çıkıyor. Brüksel’in efsanevi kapaklarından oluşuyor. Âşıklar için bu bulacağınız bir mekân. anarşist kafesi Dolle Mol’un duvarların lunmaz bir mekân. Biralara şeytani adların verildiği ve ta da Brüksel’in tarihi ve ruhu kol geziyor. Le New Chattouille kedi kafede kah butun içinde durduğu, iskelet ve kafa Brüksel’in seksi barlarını ve kulüplerini venizi yudumlarken kedileri sevebiliyor tasları arasında karanlık bir ortamda iç listelesem yazıma yer kalmaz. sunuz. La Récré kafe önceden kullanım kinizi yudumlarken cehenneme bir yol Şarap barı Etiquette’de garson yok. süresi alınarak girilen bir kafe. Her tür culuk yapmak isterseniz eski kent mer Kendi şarabını kendin dolduruyorsun. lü donanıma sahip kafeyi çalışma ofisiniz kezi Grand Place yakınlarındaki Le Cer Şarabını ve miktarını kendin seçip pa olarak kullanabilirsiniz. cueil (Tabut) kafeyi görmelisiniz mutla rasını ödüyorsun. 7/7 kafede ise bira La Pombe benzin istasyonundan dö ka. Green Lab, 246 çeşit cin ile kendisi pompaları masaların ortasında ve her nüştürülmüş bir kafe. Brüksel’de oto ni “kokteyller ve cin tapınağı” olarak ko kes kendi birasını dolduruyor. mobil galerisi kafelere de rastlamak mümkün. Boentje Café çevreye duyarlı “zero wastesıfır atık” kafe olarak beğeni topluyor. Bonnefooi canlı müzikseverler için ilginç. Caz ve kokteyl seviyorsanız L’Archiduc kafe tam aradığınız yer. Arkadaşımız Ali Bağseven’in başarılı formülü Sazz N Jazz’da, saz ile cazın birlikteliği yeni sanatsal tatlar yaratıyor. Fasıldan rock’a, cazdan saza her türlü canlı müziğe rastlamanız mümkün. Brüksel’in acayiplikleri say say bitmez. Woodcutter balta kafede baltayla bir tür dart oynuyorsunuz. Binbir çeşit birayı tadacağınız turistlerin tapınağı haline gelen Delirium bira ülkesi Belçika’da size yeterince ilginç gelmeyebilir. Corbeau kafede şövalye adı verilen özel bardakta litrelik bira içmek ise bir sanat. Aslında ben çamaşırınız yıkanırken kahvaltı yapabileceğiniz ya da çayınızı yudumlayabileceğiniz “Çamaşırhane kafe” ya da “Atma, dönüştür. Onar, yeniden kullan” sloganıyla kurulan ve bozulan eşyalarınızın gönüllüler tarafından ücretsiz olarak tamir edildiği “Repair café” konseptlerinden birini yazmak üzere oturmuştum bilgisayarımın başına. İşte böyle acayip bir yazı çıktı ortaya! [email protected] Bir sofra çevresinde dayanışma Buralarda yaşamımızı sürdürürken kuşkusuz bir gözü müz de hep ülke mizde, yurdumuzda. Altı aydır se ÖMER F. ÖZEN çimle yatıp kalkan Türkiye ile birlikte yurtdışında yaşayan Türk ler de aynı heyecanla ve yakından izleyerek sürece katıldılar. Ve son dönemde sadece İstanbul’da değil, tüm Türkiye’de olduğu gi bi, yurtdışında da kişioğlu ve kızlarının gön lünde umut tomurcukları açtı. Her şey güzel olacak dendi; ve gelecek güzel günlerin ışıltı sı bu aralanan kapının ardından yüze vurdu. Bu umutlu pazar günü başka güzelliklerden söz etmek istiyorum. Ben onu yıllar önce çekmiş olduğu or ta uzunluktaki bir filmle tanıdım. Bir ilk film di ancak yurdumuzun son dönemlerde için de yaşamakta olduğu çok önemli sorunla ra parmak basıyordu. Ardından, yine kana yan toplumsal bir yaraya parmak bastığı baş ka bir film yaptı. Dahası gelecekti, ancak bazı olumsuzluklar devamını getirmesine engel ol du. Bir biçimde ve uzun bir serüvenin sonun da Kanada’ya ayak bastı. Kanada son yıllarda yaşamak için gözde ülkelerden biri. Ama ya şama başlamak o kadar da kolay değil. Ger çekte nereye giderseniz gidin, yeni bir yaşa ma başlamak o kadar da kolay değildir; bu aynı ülke içinde de benzer zorlukları içerir. Ancak yeni ülkenin kendine özgün koşulları, yazılı yazısız kuralları vardır. Ve siz, örneğin dil bilmezseniz, ki çoğu kez dilini de bilseniz usunuza gelmeyecek zorluklarla karşılaşabi lirsiniz. Ülkenizde edinmiş olduğunuz eğitim öğretim ve deneyimin size pek yararı olmaz; ne denli yetkin olursanız olun, yeni bir ortam da sudan çıkmış balık gibisinizdir. Yalnızlıklar paylaşılıyor Özellikle ilk günler, aylar en zor anlardır. İşte Başak Büyükçelen de bizler gibi bu zorluklardan geçti. Herkesin harcı değildir direnmek, hayallerini gerçekleştirebilmek. Başak, yaşamış olduğu iyi kötü deneyimlerden birer öğrence çıkarıp “bu böyle olmamalı” dedi ve kendisi gibi yeni gelenlerin yeni yaşamlarına bir katkıda bulunmak amacıyla kolları sıvadı ve yanına aldığı dört kadınla birlikte adına “The Supper Society” dediği bir oluşum kurdu. Bu oluşumla bir yılı aşkın süredir evrenin dört bir yanından Montreal’e düşmüş yeni göçmenleri bir sofra çevresinde topluyor ve onların bu ilk adımlarında yalnız olmadıklarını duyurmaya çalışıyor. Yeni gelenler herhangi bir yükümlülük almadan Kanadalılarla ya da uzun zaman önce bu ülkede yerleşmiş olan kişilerle bir araya gelip yalnızlıklarını gideriyor ve dostluklar kurabiliyorlar. Bu sofralarda Afrika’nın bir yerinden bir kişioğluna da rastlayabilirsiniz, Japonya’dan gelmiş bir kişikızına da. Avrupa’nın herhangi bir ülkesinden, Güney Amerika’dan, Asya’dan da gelmiş yeni göçmenlerle tanışabilir, deneyimlerinizi paylaşabilirsiniz. Böyle gönlü geniş biri bizim Başak. Oluşum gönüllülük esasına dayanıyor; Kanada’da yerleşik olanlardan o akşam için yiyecek bir şeyler hazırlanması isteniyor; ancak yeni gelenlerin böyle bir yükümlülükleri yok. Kişilerin biribirlerini tanımaları ve kendilerini doğal bir ortamda bulabilmeleri için çeşitli oyunlar oynanıyor, bunlara katılımları sağlanıyor. Başak’ın bu devinimleri elbette ülkenin yayın organlarınca da ayrımına varıldı; ve ulusal yayın organı olan CBC televizyonu ve radyosunda kendisiyle söyleşilere yer verildi. Dedik ya; yeni bir ülkede, yeni bir kültürde, yeni bir yaşama başlamak o kadar da kolay değil. Ama yaşamımızı güzelleştiren kişioğlu ve kızları oldukça umutlarımız da hep sürecek... [email protected] YARDIM GEMİSİNİN KAPTANINA GÖZALTI İtalya’da popülist, aşırı sağcı hükümetin sertlik yanlısı göçmen politikaları sürüyor. Akdeniz’de kurtardığı göçmenlerle iki haftayı aşkın süredir limana yanaşma izni çağrılarına yanıt alamayan Hollanda bandıralı Alman yardım kuruluşunca kullanılan SeaWatch 3 gemisi önceki gece İtalya’nın Lampedusa limanına yanaştı. İçindeki 40 göçmen günler sonra karaya çıkabilirken geminin Almanya vatandaşı kaptanı Carola Rackete izinsiz (31) limana giriş yaptığı, “savaş gemisine direndiği” ge rekçesiyle gözaltına alındı. Yerel basın, Rackete’nin 10 yıl hapisle yargılabileceği iddiasını aktardı. Libya’dan Avrupa’ya doğru “umuda yolculuğa” çıkan 53 kişiyi 12 Haziran’da denizde ölümden kurtaran SeaWatch 3 gemisi, o tarihten bu yana İtalya başta olmak üzere AB cephesine geminin yanaşması, zor durumdaki göçmenlerin karaya indirilebilmesi için bölgede uygun bir liman açılması talebinde bulunmuş ama olumlu karşılık alamamıştı. Kaptan Rackete Uluslararası sularda bekleyen gemi geçen çarşamba günü durumun kritik bir hal aldığını belirterek İtalyan karasularına girmişti. Lampedusa Adası’na girme adımı İtalyan güçlerince engellenmiş, yalnızca 13 kişi acil tıbbi desteğe ihtiyaç duydukları için gemiden tahliye edilmişti. Vatansever ringa balığı... Kuzey Denizi’nin asırlardır yorul geriye verip, yavaş yavaş yemeye başlarsınız. Balık maksızın kıyıya taşı kaygan, eti ağızda dağılı dığı kumların oluşturduğu, başı sonu ELİF GÜNSEL veren yumuşak bir yapıya sahip. İtiraf etmem gere belli olmayan Sche kir ki, çiğ olduğu için balık veningen sahili uza sevmeyenlere tadı iddialı yıp gidiyor gözümün önünde. Gök gelebilir. Karton tabaklar üzerinde yu yüzüne üç boyutlu serpiştirilmiş gibi muşak ekmek içinde de servis edilen duran kül rengi bulutlar, hafif rüzgâr balığın tanesi yaklaşık 3 Avro. Hem eşliğinde gönülsüzce salınıyor. Ha hesaplı hem de doyurucu. fif çişeleyen yağmura rağmen, kasa Geçmiş yıllarda kontrolsüz avlan bayı sevimli buluyorum. Denize olan madan dolayı ringanın nesli tükenme tutkumdan olsa gerek; sahil boyun tehlikesi ile karşı karşıya kaldı. Ancak ca kurulan tüm yerleşim yerleri ba alınan önlemler sayesinde, artık yıl na zaten sorgusuzca güzel gelir. Ku da 50 milyara yakın ringa balığı Kuzey zeyin turistik balıkçı kasabasına, her Denizi sularında yüzü yıl haziran ayının ortalarında tatlı bir yor. Gümüşi renkteki bu telaş hâkim olur. Bayrak Günü (Vlag küçük balık, protein ve getjesdag) olarak kutlanan etkin Omega 3 açısından zen likte, sezonun ilk ringa (haring) avı gin. Hatta kimileri için na çıkmış teknelerinin limana dön deki Omega 3 yağı, ke mesi beklenir. Flamalar ve bayrak moterapi ilaçlarının di lar ile donatılan teknelerden limana renç geliştirmesine ne ilk yanaşan teknenin kaptanı, içi rin den olduğundan, teda ga dolu fıçıyı kraliçeye sunma onu vi sürecinde olan has runa layık görülür. Ardından sembo taların seans öncesi ve sonrası bir sü lik olarak düzenlenen açık artırma re bu balığı tüketmelerinin kesinlikle sonucu elde edilen gelir yardım ku önerilmediğini belirtiyor. ruluşlarına gönderilir. Bu yıl düzenlenen açık artırmadan 95.5 bin Avro gelir sağlandı. Ringa ve Hollanda’nın ortak tarihi Sadece mayıs ve haziran aylarında avlanan ringanın yağ oranı, sezon başlamadan yakalanırsa düşük, sezon sonrası yakalanırsa yüksek olur. Hollandalılar’ın damak lezzetine uygun olabilmesi için balığın yüzde 16 yağ oranına ulaşması beklenir. Hollandalılar neredeyse “milli atıştırmalık” haline gelmiş ringa ziyafetine tutkunlar. Salamura edilen balıklar, ülkenin her tarafına dağılmış balıkçı tezgâhlarından, restoranlardan ve çoğunlukla seyyar sokak karavanlarından temin edilir. Genellikle vakti ve bütçesi çok fazla olmayan Hollandalılar ayaküstü sokakta servis edilen bu lezzeti soğan ve tatlı turşu ile yemeyi tercih eder. Balığı “The Dutch Style” (Hollandalı gibi) yemek isterseniz; kuyruğundan tutup soğana daldırırsınız, sonra da havaya kaldırıp başınızı Rivayet olur ki; Hollanda tarihte deniz ticaretinde kazandığı üstünlüğünü ve kolonizasyon ile gelen zenginliğini bir bakıma çelimsiz ringa balığına da borçlu. Eski bir Hollanda deyişine göre, Amsterdam ringa kılçıklarının üstüne kuruldu. Nasıl mı anlatalım... Ringa sürüleri her yıl Kuzey Denizi’den Manş Denizi’ne doğru inerken kıyı boyunca yaşayan Hollandalılara balıkçılık mesleğini edindirir. Balıkçılık geliştikçe gemi yapımı da artar. Gemiler için dayanıklı yelken kumaşı dokuması, ahşap işlemeciliği, ağ ve halat yapımı gibi tamamlayıcı yan sektörler beraberinde gelişir. Kazançlı ringa ticaretinin geliriyle Amsterdam kanallarındaki gösterişli binalar inşa edilir. Günlerce denizde kalan balıkçıların erzağının dayanması ve avlanan tonlarca balığın da uzun sü re bozulmadan korunması zorunludur. Derken 14. yy’ın sonlarına doğru salamura ve fıçılama yöntemi geliştirilir. Salamura edilmiş ve fıçı içine konmuş ringanın, uluslararası pazarlara gönderilebilmesi için Rotterdam Limanı’nın ilk temelleri atılır. (Rotterdam şu anda Avrupa’nın en büyük limanı ve her türlü emtia Kıta Avrupa’ya kara ve nehir yolları aracılığıyla buradan dağıtılıyor.) Ringanın sorumluluğu burada bitmez... Kuzey Denizi, fırtınalı havalarda ağzından köpükler saçan canavara dönüşür. Taşınan kumlarla devamlı yer değiştiren gelgit düzlükleri, bölgenin haritasını istikrarsız hale getirir. Güçlü akıntıların oluşturduğu bariyer adaları arasında, aniden yön değiştiren rüzgârlar eşliğinde ringanın peşine düşen balıkçılar, çetin şartlar altında denizciliği öğrenir. Ahşap tekneleri ile belki de pusulası bile olmadan sadece yıldızlara bakarak yol alan denizciler, hiddetli koşullarda hayatta kalma becerileri geliştirir. Bir kere denize açıldı mı bir daha nerede kara görecekleri belli olmayan denizcilerin, doğaldır ki güçlü gıdalara ihtiyacı vardır. Tabii ki bu görev, zengin protein ve Omega3 kaynağı olan ringaya düşer. Erzak problemini halleden maceraperestler, Kuzey Avrupa ve Baltık ülkeleri ile ticaretini büyütürler. Artık ringadan ziyade, çok daha kârlı emtiaların ticaretinin zamanı gelmiştir. Hollanda; Doğu Akdeniz’de Osmanlı İmparatorluğu kıyılarından, Asya ve Afrika kıtalarına kadar keşfettiği yepyeni coğrafyalardan getirdiği egzotik ürünlerle kısa sürede akıl almaz derecede zenginleşir. Kuzey Denizi’nin “vatansever” balığı ringa, Hollandalılara önce balıkçılığı, sonra denizciliği, ardından ticareti öğretmiştir. Ringanın kuyruğuna takılıp başlayan macera, bir ulusu Altın Çağı’na taşıyan yolculuğunun mihenk taşıdır. [email protected] Güle güle First Lady Ani Yudhoyono Endonezya halkı çok sevdiği, renkli bir simaya, annelerinden biri olan eski First Lady Kristani Herrawati’ye bu ay başın da veda etti, sonsuzluğa uğurladı. Daha ön ce sosyal medya mera kına ve paylaştığı fo toğraflar hakkında girdiği tartışma lara yer verdiği miz, Instagram’da yaklaşık yedi milyon takipçisi olan, Gülseren Tozkoparan Jordan herkesin tanıdı ğı adıyla Ani Yudhoyono (AniKristani’nin kı saltılmışı) Endonezya’nın 6. Devlet Başka nı Susilo Bambang Yudhoyono’nun eşi dört aydır mücadale ettiği kan kanserine yenik düşmüş, 67 yaşında hayata gözlerini yum muştu. Endonezya seçim sonrası sevincini ve krizlerini yaşarken eski başkan çok sev diği eşinin başından ayrılamasa da birlik be raberlik mesajları göndermeyi ihmal etme mişti halkına. Gariptir ki bu birlik ve bera berliği tören sırasında İbu Ani sağladı, her kesi görüş ayrılığına bakmadan bir araya topladı. Sosyal konulardaki çalışma ve yar dımlarıyla tanınan Ani annenin cenazesine binler katıldı, katılamayan milyonlarca in san TV’den izledi. Eski First Lady Ani’nin naaşı, her zaman ki gibi şık ve bakımlı haliyle cenaze törenin den önce gelenek olduğu üzere Pendopo Ci keas Cenaze evinde kendisiyle vedalaşmak ve son kez saygılarını sunmak isteyenlerin ziyaretine açık tutuldu. Başkan Jokowi’nin tören başkanlığı yaptığı cenaze törenin ar dından 2 Haziran’da Kalibata Kahramanlar Mezarlığı’nda toprağa verildi. Bir TV röportajında eşine ilk görüşte âşık ol duğunu ve “Genç subay adayı Yudhoyono’ ile tanıştıkları anda evet bu o adam” dediğini an latan First Lady, romantik bir ilişki yaşarken ve tıp fakültesinde okurken 3. sınıfta babası nın Güney Kore’ye büyükelçi olmasıyla hem okuluna hem de aşkına veda etmek zorunda kalmıştı. Neyse ki gitmeden nişanlanmış, dö nüşte de evlenmişler ve ölünceye dek örnek bir çift olarak kalmışlardı. 10 kez evlenen başkan... Endonezya’da bu örneğin tam tersi bir devlet başkanı daha vardır ki, o Endonezya için yaptıkları, başarıları tartışmasız bir yana illa da çapkınlığı ve evlilikleri ile anılır. Endonezya’nın ilk Devlet Başkanı Sukarno! (19011970) Arkadaşı Muhammed Hatta ile 17 Ağustos 1945’te, İkinci Dünya Savaşı’nın hemen ardından Endonezya’nın bağımsızlığını ilan ettikten sonra Devlet Başkanı olmuş ve 1965’teki askeri darbe sonucu yetkisini 30 yıl iktidarda kalacak diktatör Suharto’ya devretmek zorunda kalmıştır. O sürede yedi kez suikasta uğramış ve her seferinde kurtulması doğaüstü güçlere sahip olduğu şeklinde yorumlanmıştır.. Sukarno, halkın onu çağırdığı adla Bung Karno yani Yoldaş Karno’nun kurtulamadığı tek şey aşktır. Suikastlar vız gelmiş ancak aşkın tutsağı olmuştur. Her seferinde büyük bir aşkla evlendiği karısını boşayıp yeni aşkının peşinden gitmiş, böylece bilindiği kadarıyla 10 kez evlenip boşanmıştır. Sukarno ilk evliliğini 1921’de çok gençken 21 yaşında Siti Utari ile yapmış. Görünen o ki ondan boşandıktan sonra dikiş tutturamamıştır. Âşık olduğu Inggit Gunarsih’le evlenmek için bir yıl sonra Siti’den ayrılmış. Ardından Fatmawati, Hartini, Kartini Manoppo, Ratna Sari Dewi (Rus ve Japonyalı), Naoko Nemoto, Haryati, Yurike Sanger, Heldy Jafar’dan evlenip ayrılmıştır. Hollandalı Mien Hessels ile birlikteliği evlilikle sonlanmamış, son karısı Jetje Langelo’dan bir oğlu olmuştur. Başkan Sukarno’yu kadınlar için çekici kılan özelliklerinin arasında kimilerine göre sanatçı ruhlu kişiliği, sosyalliği, dansı sevmesi, romantik bir adam olması da var. Bogor Sarayı’nın bir odasında bazıları kendi eseri bol miktarda nü kadın tabloları ve heykelleri de sergilenmektedir. Suudi Arabistan Kralı Selman’ın sarayı ziyareti sırasında bu heykellerin üstünün kapatıldığı da basında yer almıştı. Haziran ayı doğumlu Bung Karno, ülkenin egemenliği yolunda ilk adım Pancasila’yı 1 Haziran’da ilan etmiş ve First Lady Ani gibi haziranda hayata veda etmiş. Bu nedenle başta doğum yeri Blitar’da ve ülke genelinde haziran ayında çeşitli etkinliklerle anılmakta. Sukarno’nun da içinde olduğu Endonezya’nın ilk dört başkanı hakkında yapılan yaygın bir espri vardır: Sukarno kadın delisiydi! Suharto para delisiydi! Habibie bilimteknoloji delisiydi! Abdurrahman Wahid (namı diğer Gus Dur) ise gerçekten deliydi! Rivayete göre; Sukarno sanat, güzellik, güzel kadın sevdiği için sağ beyni daha büyükmüş. Habibie mühendis o yüzden sol beyni daha büyükmüş. Gus Dur’un beyni nasıl diye soranlara İngilizce, Fransızca ve Arapça’yı akıcı bir dille konuşan ve on yıl önce ölen Gus Dur’un yanıtı: “Ben de hem sağ beyin hem de sol beyin büyük ancak çoğunlukla birbiriyle bağlantısı yok.” [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle