25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 30 HAZİRAN 2019 PAZAR gorus@cumhuriyet.com.tr TASARIM: EMİNE BİLGET OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Mazbataya giden yol BÜLENT TEZCAN Aydın Milletvekili / Chp Parti Meclisi Üyesi Yerel seçimler 23 Haziran Pazar günü sona erdi. Seçmen 31 Mart’ta millet iradesini tanımayıp bahaneler üreterek İstanbul seçimini iptal ettirenlere en büyük cevabı sandıkta verdi. 13 bin farkı 800 bine çıkardı. Millete rağmen siyaset olamayacağını bir kez daha gösterdi. Alın teriyle kazanılan seçimin yüz karasıyla iptaline sandıkta geçit vermedi. Ankara, İstanbul, İzmir, Adana, Mersin, Hatay, Antalya, Eskişehir, Muğla, Aydın, Tekirdağ gibi büyükşehirler ile çok sayıda il ve ilçe belediyle başkanlıklarını Millet İttifakı adaylarının kazanmış olması önemli bir dönüşüm sürecinin başlangıcına işaret ediyor. Bu seçimin simge kavramlarından biri “mazbata” oldu. Cumhur İttifakı’nın, Ankara ve İstanbul seçimlerinde mazbata verilmemesi, İstanbul seçimlerinde ayrıca verilen mazbatayı ve seçimi iptal ettirmek için gösterdikleri çaba ve tahammülsüzlük “mazbatayı” neredeyse demokrasinin simge kavramı mertebesine yükseltti. Geniş tabanlı siyaset Peki, mazbataya giden yol nasıl inşa edildi? Mimarı, mimarları kim? Yirmi beş yıl sonra Ankara ve İstanbul büyükşehir belediyelerini de kazanarak büyük bir başarıya imza atılmasının temelinde yatan adımlar nelerdi? Şüphesiz hiçbir şey kolay olmuyor. Mazbataya giden yolun en önemli temeli geniş tabanlı siyasetti. Özellikle 24 Haziran 2018 genel seçimindeki ittifaklarda CHP, İYİ Parti, Saadet Par Bu seçimin simge kavramlarından biri “mazbata” oldu. Mazbataya giden yolda tabi ki birçok aktörün, isimli isimsiz kahramanın büyük katkıları var. tisi ve Demokrat Parti genel başkanlarının tutumu, 31 Mart yerel seçimlerinde HDP eş genel başkanlarının sürece destekleri geniş tabanlı siyasetin oluşmasında kuşkusuz çok önemli adımlardı. Her biri kendi penceresinden ayrıca irdelenmeye değer süreçler olarak not edilmeli. Ancak toplumun umut ve beklentilerinin merkezinde yer alan ana muhalefet partisi CHP ekseninde yaşananalar mazbataya giden yolun en esaslı imar faaliyetiydi. Kemal Kılıçdaroğlu 2010 yılında CHP Genel Başkanı olduğunda “parti reformunu” öncelikli hedef olarak kabul etti. Parti reformu sadece örgütsel bir dönüşümü ifade etmiyordu. Onu da içine alan ama esas olarak, dil, üslup, siyaset yapma tarzını da kapsayacak şekilde geniş bir yapısal dönüşümü hedefliyordu. Partinin ilişki kurduğu klasik tabanla yetinmek parti içi iktidarı güvence altına alabilirdi, ama ülkede iktidar yolunu açamıyordu. Bu nedenle geniş kesimleri kucaklayacak bir “geniş tabanlı siyasete” ihtiyaç vardı. Kılıçdaroğlu parti içi ve parti dışından gelen birçok itiraza rağmen parti reformu ve geniş tabanlı siyaset yolundan sapmadı. Hafızayı beşer nisyan ile maluldür. (İnsan aklı unutma ile sınırlıdır). Gelin birlikte hatırlayalım. Necmettin Erbakan’ın anma gecesine katıldı diye laik tabandan, doğu ve güneydoğuya heyetler gönderdi diye milliyetçi tabandan tepkiler eksik olmadı. Ancak buna benzer birçok adım CHP’nin her kesimle temas kurabilecek bir par ti olduğunu gösterdi. Geniş tabanlı siyaset için uz laşma kültürü ve pratiği şarttır. Birilerinin “istikşafi” sözü üzerinden görüşmeyi yürütenleri küçümsediği 7 Haziran 1 Kasım 2015 arasındaki koalisyon görüşmeleri, uzlaşma kültürü ve pratiğinin en görünür ve üst düzey tecrübesiydi. İlk kez her partiyle görüşebilen ve herkesin ortak paydası olan, toplumsal uzlaşmayı temsil eden siyaset anlayışı o zaman görünür kılındı. Bloklaşmaya ret 15 Temmuz 2016 darbe girişimine karşı demokrasi safında takınılan net tutum, önyargılara kapılmadan Yenikapı buluşmasına gidiş, ama aynı zamanda darbecilerle mücadele edilirken hak, hukuk, adalet çizgisinde kalınması konusundaki ısrar ve kararlılık, demokrasi ve hukuk davasının en güçlü temsilcisi olduğunu gösterdi. 16 Nisan 2017 Anayasa Referandumu’nda ise belki ilk kez ezberler bozuldu. Anayasa Mahkemesinden medet ummayıp millette gidiş, bugüne kadar “CHP Anayasa Mahkemesini millet iradesine tercih eder” şeklinde yerleşmiş haksız algıyı yıktı ve o kesimle aradaki duvarı büyük ölçüde sarstı. Kampanya boyunca kullanılan kucaklayıcı dil, kutuplaştırma siyasetine darbe vurdu. “Hayır bloku” yerine “hayır buluşması” denilerek bloklaşma siyaseti reddedildi. 15 Haziran 2017’de başlayan Adalet Yürüyüşü tarihin en büyük, en uzun ve en onurlu yürü yüşüydü. Milyonların umudu yeniden yeşerdi. “Hak hukuk adalet!” sloganı ideolojik duvarları aşıp, ortak duygunun en güçlü çığlığı olarak zamana asıldı. İttifak siyaseti Ardından 26/29 Ağustos 2017’de Çanakkale’de yapılan Adalet Kurultayı, her kesimden adalet isteyenlerin buluşmasıydı. Kılıçdaroğlu tarafından sonuç bildirgesinde ilan edilen “Demokrasi, Adalet ve Huzur Hareketi” ise aslında 31 Mart ve 23 Hazira’nın habercisiydi. 2018 seçimlerine gidilirken bir büyük sandık tuzağı bozuldu. Kılıçdaroğlu’nun talimatıyla 22 Nisan 2018 tarihinde İYİ Partiye gönderilen 15 milletvekili, İYİ Parti’nin seçime girebilmesinin yolunu açarak demokrasiye kurulması planlanan kumpası boşa çıkardı. Demokrasi, hukuk gibi ortak paydaları çoğaltarak atılan adımlar ittifak siyasetinin önünü açtı. İttifak siyaseti de geniş tabanlı siyaseti oluşturdu. 5 Mayıs 2018 tarihinde imzalanan ittifak protokolü ile Millet İttifakının kurulması, 24 Haziran 2018 seçimlerinde Ak Parti’nin ilk kez tek başına çoğunluğu kaybetmesine yol açtı. Yerel seçimler için 25 Ocak 2019’da ilan edilen ittifak ve ardından yürütülen işbirliği siyaseti ise geniş tabanlı siyaset pratiğini en güçlü, en etkili, en sonuç alıcı noktaya ulaştırdı. Mazbataya giden yolda tabii ki birçok aktörün, isimli isimsiz kahramanın çok büyük katkıları var. Ancak mazbataya giden yolun mimarı, kuşkusuz bu zorlu yolu 9 yıldan bu yana kararlılıkla yürüten Kemal Kılıçdaroğlu’dur. İstanbul seçiminin sosyolojik dinamikleri Prof. Dr. Rüstem ERKAN Dicle Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 31Mart ve 23 Haziran İstanbul seçimlerinde CHP ve Ekrem İmamoğlu’nun seçim başarısının altında iki sosyolojik dinamik yattığını söyleyebiliriz. Birincisi yeni toplumsal hareketler paradigması ile örtüşen strateji ve aday profili. Toplumsal hareketler 1800’lerin sonlarında çoğunlukla işçi sınıfı öncülüğünde başlayan ve 1960’larda zirve yapan, daha çok ekonomik hedefleri olan hareketlerdir. Bu hareketler siyasal iktidarı ele geçirmeyi, başka bir deyişle devrim düşüncesiyle motive olmuşlardır. Devrim düşüncesiyle hareket edildiği için büyük ideolojiler, büyük liderler, sendikalar ve partiler önemli olmuştur. 20. yüzyılın son çeyreğine kadar etklili olan bu hareketler eski toplumsal hareketler olarak adlandırılır. 1900’lerin sonlarına doğru özellikle üretim teknolojilerindeki gelişmeler kapitalist sistemin klasik sınıf yapısını ve bu yapıya dayalı analizleri de değiştirmiştir. 1990’larda Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte sınıf temelli ve devrim hedefli toplumsal hareketler zayıflamış, bunun yerini yeni toplumsal hareketler almıştır. Yeni toplumsal hareketler işçi sınıfından çok, yeni orta sınıfa dayanır. Bu hareketlerde yurttaş inisiyatifleri siyasal partilerden ve sendikalardan daha önemlidir. Bireylerin ya da grupların özgürlüğü, ekonomik eşittlikten önemlidir. Toplumsal farklılıkların herhangi bir dikey hiyerarşiye tabi tutulmadan korunması ve yaşatılması öncelikli hedeftir. Proje değil, indirim İstanbul seçimleri yeni toplumsal hareketler paradigmasının geçerli olduğu bir konjoktürde gerçekleşmiştir. Büyük ideolojilerin, büyük tarihsel söylemlerin, büyük projelerin, büyük liderlerin etkili olmadığı bir seçim olmuştur. Ulaşım projelerinden çok, ulaşımdaki indirimler; Kanal İstanbul’dan çok, kreş politikaları gündemi belirlemiştir. Başka deyişle gündelik hayatın sosyolojisini okuyabilenler daha başarılı olmuştur. Ekrem İmamoğlu ve ekibi mevcut bu paradigmayı iyi tahlil ettiği için hem seçimi kazanmış hem de yeni bir siyaset yapma tarzının önünü açmıştır. Ekrem İmamoğlu’nun başarısının altında yatan ikinci önemli sosyolojik faktör, Türkiye’deki seçmen dinamiklerini birleştirmiş olmasıdır. Gerek Türkiye genelinde gerek İstanbul özelinde seçmenlerin profiline baktığımızda, seçmenleri üç ana kategoride toplayabiliriz. Bunlar; Karadenizliler, Kürtler ve Bal kan göçmenleridir. Türkiye seçim tarihinde bu üç kitleden aynı anda yüksek oranda oy alan partiler seçimin kazananı olmuştur. Örneğin Ecevit liderliğindeki CHP’nin Türkiye genelinde yüzde 42 , İstanbul’da yüzde 58 oy oranına ulaştığı 1977 seçimlerindeki başarısında da hem Kürt hem Balkan hem de Karadeniz seçmeninden aldığı yüksek oy oranı etkili olmuştur. 1980 sonrasında Turgut Özal liderliğindeki Anavatan Partisi’nin başarısında da aynı anda bu üç ana katagorideki seçmen kitlesinden yüksek oranda oy almasının etkisi görülmektedir. Üç farklı kitle 2002 seçimlerinden başlayarak Ak Parti’nin (7 Haziran 2015, 31 Mart ve 23 Haziran seçimleri hariç) bütün seçimlerde (genel/yerel/referandumlar) başarılı olmasının nedeni yine bu üç seçmen kitlesinde yüksek oranda oy alacak politikalar olmuşturmasıyla mümkün olmuştur. CHP ve bu çizgideki partiler ise 1977 seçimlerinden beri Karadenizlilerden, Kürtlerden ve Balkan göçmenlerinden aynı anda yüksek oranda oy alamamıştır. Başka bir deyişle farklı dinamiklerle hareket eden bu üç seçmen kitlesini ortak paydada birleştirecek politikalar üre tememiştir. Bunu 1977’den beri 42 sene sonra ilk kez Ekrem İmamoğlu 31 Mart Yerel Seçimleri’nde başarmış ve 23 Haziran Seçimleri’nde de bu başarısını zirveye çıkarmıştır. Örneğin Kürt seçmenin yoğun yaşadığı Esenyurt’ta yüzde 57, Karadenizlilerin yoğun olarak yaşadığı Beykoz’da yıllar sonra CHP yüzde 50 oy ile birinci olmuştur. Diğer dikkat çekici bir sonuç ise, Bulgaristan, Makedonya, Kosova, BosnaHersek ve Yunanistan bölgesinden göç eden ve balkan göçmenleri diye adlandırılan seçmenlerin yoğun olarak yaşadığı Bayrampaşa ilçesinin seçim sonucudur. CHP yine yıllar sonra bu ilçede yüzde 51 oy oranı ile birinci parti olmuştur. Bu üç farklı seçmen kitlesinin Ekrem İmamoğlu etrafında birleşmesi Türkiye’de yeni politik iklimin ortaya çıktığını göstermektedir. Türkiye dinamiklerini bir araya getiren bu konjoktür ve siyasal iklim, süreç doğru yönetilir ve İmamoğlu bu sürece doğru liderlik ederse uzun yıllar etkili olacağı söylenebilir. Son söz olarak; 2002 yılında Ak Parti’yi iktidara getiren konjoktürde dönemin bazı kurumlarının katı laiklik anlayışına karşı “Ilımlı İslam” anlayışının etkisi gibi, bugünkü siyasal iklimde ılımlı dil, söylem ve ılımlı insan profilin ön plana çıktığı görülmektedir. Adalet(!) ve İstanbul seçimi Medyada “Barış Akademisyenleri” diye adlandırılan bildiri imzacılarını, “Terör örgütüne üye olmadan...” diye başlayan abuk sabuk maddeye dayanarak hapse mahkum edeceksiniz... Ama: Terör örgütünün kırmızı bültenle aranan liderlerinden birini TRT’ye çıkarıp iktidarınız için seçim propagandası yaptıracaksınız. Bu yetmiyormuş gibi: Terör örgütünün yargılanıp mahkum olmuş liderinden, işinize gelen çeşitli zamanlarda, iktidarınıza destek mektupları alıp medyada kamuoyuyla paylaşacaksınız. HHH Bir “Barış Akademisyeni”, 2 Yıl 1 Ay, Ertelemesiz Hapse Mahkum Edildi: 25. Ağır Ceza Mahkemesi’nde, Sabancı Üniversitesi’nden Ayşe Gül Altınay’ın üçüncü, MSGSÜ’den ayrılan Yrd. Doç. Dr. Gevher Gökçe’nin ikinci, Akdeniz Üniversitesi’nden Prof. Dr. Taha Karaman, Mardin Artuklu Üniversitesi’nden Güneş Kan Yukuş ve Dokuz Eylül Üniversitesi’nden Arş. Gör. Serap Sarıtaş’ın birinci duruşmaları görüldü. Gevher Gökçe’nin duruşmasında kararını açıklayan mahkeme, “örgüte üye olmamakla birlikte örgüte yardım suçunun sübuta erdiğine kanaat getirerek” hakkında 2 yıl 1 ay hapis cezasına hükmetti. HHH Osman Kavala tahliye edilmedi: Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Aslan’ın, “Öncelikle, başvurucunun Gezi olaylarına katılmış ve bu olayları desteklemiş olmasının tek başına bir suç işlediğinin belirtisi olarak kabul edilmesi mümkün değildir. Zira barışçıl olmak kaydıyla herkes toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleyebilir, düzenlenenlere katılabilir ve bunların yaygınlaşması nı isteyebilir” dediği... Osman Kavala: Bir yılı aşkın süre iddi anamesiz olarak tutuklu kaldıktan sonra nihayet yapılan duruşmasında da tahliye edilmedi. HHH Kaftancıoğlu için 17 yıl istendi: CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, seçimden beş gün sonra, 2011 ve 2012 yıllarında yaptığı sosyal medya paylaşımları nedeniyle 17 yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılanmaya başlandı. İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi, Ekrem İmamoğlu ile birlikte CHP’nin İstanbul zaferinin en önemli mimarlarından biri kabul edilen Kaftancıoğlu’nun duruşmasını Gezi davasının da görüleceği 18 Temmuz’a erteledi. HHH CHP milletvekili Utku Çakırözer, gizli tanık kendisi hakkındaki iddiaları geri çektiği halde tutuklu olarak yargılanan eski CHP milletvekili Eren Erdem’in ameliyat olması gerektiğini belirtti: Cezaevi koşullarının buna uygun olmadığını açıklayarak ilgililer nezdinde temaslarda bulundu. HHH PKK, FETÖ ve DHKPC örgütlerine “üye olmadan...” diye başlayan madde ile mahkum edilen Cumhuriyet mensuplarına ilave olarak SÖZCÜ gazetesi yazarları için de FETÖ’den dava açıldı. HHH 31 Mart seçimlerinde Binali Yıldırım’ı 13 bin küsur oy farkı ile yenen ve mazbatası YSK tarafından haksız bir kararla gasp edilen Ekrem İmamoğlu, 23 Haziran’da tekrarlanan seçimlerde bu farkı, 58 kat artırarak, 800 binden fazlaya çıkardı. HHH YAŞASIN DEMOKRASİ: SEÇMEN ADALET ARIYOR! Kara Kuvvetleri’nin 2228. kuruluş yıldönümü... İki türlü millet vardır; ordusu olan bir millet, milleti olan bir ordu. Biz, bir zamanlar milleti olan bir ordu idik. Prof. Dr. Cengiz Kuday bir tavsiyedir
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle