19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 30 HAZİRAN 2019 PAZAR EDİTÖR: ÖZGÜR ÖZKÜ TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN HABER/yorum Çoluk çocuk, genç ihtiyar, kadın erkek hepimiz oyuna durduk! Yazı günüm yönetim tarafından tek bir gün, pazar günüyle kısıtlandığından beri pek çok şeyi size sıcağı sıcağına anlatamıyorum. Oysa biliyorsunuz yaşadıklarımı paylaşmayı severim, kısaca hikâye anlatmayı severim. Üzerinden bir hafta geçse de o muhteşem seçim günü yaşadıklarımı sizlerle paylaşmak istiyorum. Biliyorum hepinizin o günle ilgili pek çok anısı var, onların yanına benimkini de ekleyin. Her şey çok çabuk oldu, öyle diken üstündeymişim ki, Binali Yıldırım konuşacak dediklerinde elim ayağım boşaldı, şimdi gene çıkıp “ben kazandım” diyecek, diye ödüm koptu. Neyse ki, farklı bir konuşma duydum. Binali Yıldırım rakibi Ekrem İmamoğlu’nu tebrik ediyordu. İşte o anda evlerin pencereleri açıldı, kiminde bayrak, kiminde düdük, insanlar çılgınca alkışlıyorlardı. Kazanmıştık! Birden üstünde bulunduğum cadde korna sesleriyle inlemeye başladı ve ben kendimi sokağa attım. Birden anımsadım, Gezi eylemlerinin başladığı gün de böyle kendimi sokaklara atmıştım. Evimden Bağdat Caddesi’ne doğru yürümeye başladım. İmkânsızdı, insanlar akın akın caddeye doğru yürüyorlardı. En çok da çocuklar, kiminin elinde bayrak, kiminin elinde evde bırakmaya kıyamadığı bebek, kiminin elinde babasının, annesinin katıldığı halayları, oyun havalarını çekmek için cep telefonları. Ve ne çok genç insan! Kendime söz vermiştim, dört seçim önce, o zaman HDP’nin baraj altında kalması söz konusuydu ama işte kalmamıştı. O gün sokakta şıkır şıkır oynadım, o günden sonra da kazandığımızda oynamak sözünü kendime şiar edindim. Ama o da ne, hiç yalnız değildim. Yüzlerce insan halaya durmuş, döne döne caddeyi boydan boya yaşam sevinciyle doldurmuşlardı. Anneler, babalar küçücük çocuklarının minnacık ellerinden tutup vals yapıyorlardı, ötede bir anneanne on yaşlarındaki torunuyla gözlerinden yaşlar akarak dans ediyordu. Cadde silme güzellik dolmuştu. O sırada haber geldi, Kadıköy’de Boğa’nın çevresinde ve Yoğurtçu Parkı’nda toplanılıyor. Bulunduğum yerden Yoğurtçu Parkı epeyce uzak, olsun yürürüm. Gezi’de de yürümüştüm ya, ama unutmuşum 6 yıl geçmiş tam caymak üzereyim, mucize gibi bir taksi tam yanında bitiyor, atlıyorum, Yoğurtçu Parkı diyorum, “çok kalabalık oraya gidemem, sizi yakında bir yerde bırakırım” diyor eyvallah. Araba yola koyuluyor, birden taksi şoförü “Ben AKP’liyim” diyor, tamam hiç konuşmamam gerek ama şoför devam ediyor, “bize iyi oldu, ağzımızın payını aldık” diyor “Nasıl?” diyorum, “Kardeşim çıkacaksın halkın bir kısmına Yunan diyeceksin, bir kısmına Sisi diyeceksin, Suriyelileri kendi halkından daha çok kollayacaksın, bakanların acayip benzin yakan uçaklarla maç izlemeye gidecek, sonra da oy isteyeceksin! Yemezler!” Ben susuyorum, “Yahu benim çocuğum iki yıldır iş arıyor, yok yok! Bak ben saatlerdir yüz lira toplamak için direksiyon sallıyorum, adam hop gidip bankamatikten en az iki bin lirayı alıp keyfine bakıyor. Olacağı buydu, bize iyi oldu.” Şoför daha çok içini dökecek ama Yoğurtçu Parkı’nın yakınına geldi, “Hoşça kalın, her şey güzel olacak” diyerek arabadan iniyorum. Yoğurtçu Parkı rengârenk, en çok da gençler, hani boyunlarına sarılıp öpesim var. Halaylar coştukça coşuyor, yer gök gökkuşağının tüm renklerine bürünmüş gibi. Kürtçe, Türkçe, Lazca, Ermenice şarkılar birbirini izliyor. Herkes birbirini seviyor, herkes birbirine saygılı, yaşlılara hemen oturulacak yerler bulunuyor, ben de yaşımı belli edip bir yere kuruluyorum. Arada sırada yaş belli etmek iyidir. Saat kaç bilmiyorum, Yoğurtçu’dan Kadıköy’e yürüyüp bir minibüse biniyorum. Minibüs tıklım tıklım dolu, kiminin elinde bayrak var, kimi çok yorgun, benim yanımda iki tane gencecik kız duruyor, oyları yerine teslim edip gönül rahatlığıyla evlerine gidiyorlar, hemen kalkıp onlara yer veriyorum. Onlar oturmamak da ısrar ediyorlar, artık yaş baş mühim değil. Onlar oturacak! Minibüste bir coşku bir coşku, birden minibüs şoförü CD çalara bir CD takıyor ve müziği sonuna dek açıyor. Önce bir suskunluk, her şey olabilir ama şarkının sözleri minibüsü doldurunca artık kimse kimseyi tutamıyor “Karadeniz oğlu İmamoğlu, sen adamsın Karadeniz’in hırçın dalgası, yaylaların güneşisin...” Yerel bir CD belli ki, gencecik Karadenizli çocuklar Ekrem Ağabeylerine böyle seslenmişler. Hayda... Minibüsün dar alanında bir horon başlıyor, biz de el çırpıyoruz, bu hengâmede ben evden epey uzağa gitmişim, bir an ayılıp hadi “hoşça kalın” diyorum ve minibüsten iniyorum. Evimin sokağına saparken uzaktan bizim kahvenin müdavimleri bana el sallıyorlar! 30 HAZİRAN 2019 SAYI: 34234 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına ALEV COŞKUN Genel Yayın Yönetmeni Aykut Küçükkaya Yazıişleri Müdürleri Serkan Ozan / Olcay Büyüktaş Akça (Sorumlu) Görsel Yönetmen Hakan Akarsu Reklam Genel Müdürü Ayla Atamer Törün l Haber Merkezi: Murat Hantaş l Dış Haberler: Mine Esen l Ekonomi: Şehriban Kıraç l İç Politika: Ali Açar l Gece: Ayça Bilgin Demir l Fotoğraf: Uğur Demir l Kültür Sanat: Emrah Kolukısa l Ankara Temsilcisi: Sertaç Eş Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 l Ege Bölge Temsilcisi: Tuncay Mollaveisoğlu Halit Ziya Bulvarı 1352 sok. 2/3 Pasaport İzmir. Tel: (0232) 441 12 20 Yayın Kurulu: Alev Coşkun (Başkan), Ali Sirmen (Bşk. Yrd.), Aykut Küçükkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Kemal Işık Kansu, Orhan Bursalı, Mine Kırıkkanat, Miyase İlknur, Ataol Behramoğlu. l Mali ve İdari İşler Müdürü: Osman Selçuk Özer l Satış Dağıtım Müdürü: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: İleri Basım Mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş. Yenibosna Mah. 29 Ekim Cad. No:11A/41 Bahçelievler İstanbul Tel: (0212) 454 32 55 Dağıtım: Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş. Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 03:28 03:21 03:54 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 05:28 13:13 17:12 05:16 12:57 16:55 05:44 13:20 17:14 Akşam 20:47 20:28 20:46 Yatsı 22:38 22:15 22:28 11Haziran 1940 günü, işgal altındaki Fransa’dan dinlenebilen İngiliz BBC radyosundan bir ses yükseldi: “Burası Londra, Fransızlar Fransızlara sesleniyor...” Söylev tarihsel ve ses, General Charles de Gaulle’ün sesiydi. Fransa’da Alman işgal kuvvetlerine karşı direniş, bu çağrıyla başladı. O günü izleyen 4 yılda, daha sonra “gölgeler ordusu” diye anılacak kent ve kır gerillaları, Londra’dan yayın yapan BBC’den aldıkları şifreli mesajlarla yönlendirildiler. Hatta yönetildiler. Dağlara yiyecek, silah tedariki, Normandiya Çıkarması’na hazırlık, büyük suikastlar, dağınık direnişçi birliklerinin iletişimi, hep bu mesajlarla yapıldı. BBC radyosu, komutanı Londra’da olan bir ordunun irtibat aracıydı. BBC’nin şifreli radyo mesajları, zamanın İngiliz istihbarat servisi SOE’deki Fransız subay Georges Begue’nin eseriydi ve hem komik, hem şairane kalıplarıyla sonradan pek çok kitaba konu oldular. ‘Victory’nin V’si BBC’nin Fransa’daki gölgeler ordusuna şifreli yayınları, “Önce kişisel mesajlardan oluşan bir demet” tanıtımıyla başlıyor ve cıngılın Ludwig van Beethoven’in Beşinci Senfoni’sinden seçilmesi, raslantı değildi. Beşinci Senfoni’nin müzik ölçüsü, Mors Alfabesi’nde “zafer” anlamına gelen V işaretiydi! Şifreli mesajlar ise şu tattaydı: “Kuyruklu yıldız yeniden geçecek” “Bahçıvanın köpeği ağlıyor” “Kitaplık yanıyor. Tekrarlıyoruz: Kitaplık yanıyor...” yerleştiriliyor: “N’aber, n’apıyosun?” “İyiyim valla, sen n’apıyosun?” “Valla ben İma moğ... Kapat, kapat, seni WhatsApp’tan arıycam!” Zaferin V’si, Zaten WhatsApp’ı açtığınızda, ekranda Türkiye’nin şifresi “Bu sohbete gönderdiğiniz mesajlar ve yaptığınız aramalar İnleyen nağmeler 1944 yılında, müttefik orduları son savaşa girişmek üzere tarihin en büyük donanmasını yığdılar, Manş Denizi’ne. Almanlar bir amfibik çıkarma bekliyor, ancak nereye yapılacağını bilmiyorlardı. Georges Begue, yaklaşan Normandiya Çıkarması’na dair istihbarat vermek için tabii ki edebi bir eseri “parçalamıştı”. Fransız ozan Paul Verlaine’in “Sonbahar Şarkıları”, 6 Haziran’da artık uçtan uca şifreleme ile korunmaktadır. Daha fazla bilgi için dokunun” yazısı beliriyor. Dokununca, şifreleme dünyasına giriyorsunuz. Ancak bir süre sonra, kullandığınız ağ şifrelerinin kırıldığı ve sistemin güvenilir olmadığı ortaya çıkıyor. Ama insanlar da artık organize. Hemen uyarı mesajı geliyor: “Şekercim Google satmış bizi, şakkadanak veriyormuş konuşmaları. Icloud direniyor, Facetime’a geç, sayısı 200’ü bulan şifreli mesajın yer artık oradan konuşalım...” leştirildiği çerçeve oldu. “Overlord Harekâtı” diye bilinen Gözünün üstünde kaşın muazzam çıkarmanın Normandiya var diyeni götürüyorlar kıyılarına yapılacağı, BBC radyosundan şu dizelerle haber verildi, Fransız direnişçilere: “Sonbahar / Kemanlarının / Uzun hıçkırıkları / Yeknesak ninnileriyle / Kalbimi sallar...” Can havliyle hepimiz, acemi macemi, ama iletişim teknolojilerinde çırak çıktık. Boru değil, hayat memat meselesi! Çünkü gözünün üstünde kaşın var diyeni, götürüyorlar! Sansür bahane, şifreleme şahane! Ama sade yurttaş hayatının bir parçası haline gelen şifreleme, nedendir bilinmez, kimseye hesap vermek zo Türkiye de son yıllarda şifreli ha runda olmayan muktedirler arasında berleşmede epeyce ustalaştı. Örne da yaygınlaştı! ğin telefon sohbetlerine, şöyle şifreler Ne var ki ya onlar beceriksiz, ya da biz çok ustalaştık; hazretlerin şifrelerini çözmekte hiç zorlanmadık! Devletin bekası, dediler orduyu terhis ettiler Ordunun yarısının terhis edileceğini, “En büyük sorunumuz beka!” şifresiyle haber verdiler. “Çünkü çaldılar” sloganı, “Yav bunlar niye bu sefer çaldırmadı” sorunsalına dikkat çekiyordu. “İstanbul’u Pontus’lu Yunana vermeyiz!” ifadesi, Trabzon ve çevre ahalisine “Ekrem İmamoğlu’na oy verin” gizli mesajını içeriyordu. Muhalefet kanadına yönelik “PKK işbirlikçisi, terörist” şifresi, Abdullah Öcalan yeniden “sayın” diye anılacak ve iktidara destek mektubu yazacak anlamına geliyordu. “Kandil de İmamoğlu diyor” demek, Osman Öcalan’ın TRT’ye çıkarılacağını müjdeliyordu, vs. Örnekleri katmerlemek çook uzun sürer. İktidara açık, net, şifresiz mesaj: Yetti gari! Ama sonuçta iktidarın gizli mesajları hedef kitleye ulaştı ve İstanbul halkı, “13 bin fark yetmez” şifresine Ekrem İmamoğlu’nun lehine oy farkını 854 bine çıkararak açık, net, şifresiz yanıt verdi. Baş Muktedir ve Cumhur İttifakı, böylesine özenle hazırladıkları şifrelerin İstanbul halkı tarafından kolayca çözülüp her şeyin çok güzel olmasından, herhalde mutludurlar. Şimdi top, Baş Muktedir’de. Halkın şifresiz verdiği mesaja mı kulak verecek, yoksa yine dâhiyane şifreler mi dizip dizdirecek? Zamanın ruhu, hayatın ruh haletini anlamaya ve anlatmaya çalışan göre ülkenin en dikkat çeken soyadı.) Yıllar öncesinin Öcalan fiyakalı bir felsefi kavram. üsteğmeni, soyadına Zaman içinde olup rağmen kurmay albaylığa bitenin bir tür fotoğrafını kadar yükselmiş, yazının değerlendirmeyi ifade eder. yayımlandığında da emekli Ülkemizde ise bu ruh olmuş bir TSK mensubu Hortlak ile kol kolaöteden beri hortlar durur. Meslekte ve Cumhuriyet’te yeterince uzun çalışınca bu imiş. Yazının yayımlandığı tarihte de yolcu uçaklarında ruhun çok değişik hallerinin tanığı ve tarafı olursunuz. Reyiz iktidar kudreti üzerinden bu kez de “yenilen pehlivanlığa” soyunmazsa o iş bitti. Gündemde F16’lar ile TRT’de canlı demeç veren kırmızı bültenli akraba Öcalan var. Münasebetsiz bir “Akyetkili”ye göre “asıl Öcalan” da zaten “yerli ve milli”. Zamanın ruhuyla kol kola 30 yıldır gündemde, dolanıp duruyor H TBMM’de milletvekillerinin PKK’ci diye yaka paça tutuklandığı, “kırmızısarıyeşil” renkli çiçekleri yan yana ektiler diye Meclis bahçıvanlarının “hassasiyet yarattığı” için takibe uğradığı günler! H Cumhuriyet adına bir NATO heyetiyle İtalya Verona’daki NATO üssünü geziyoruz. Üste, Türk Hava Kuvvetleri’ne ait F16’lar da var. atıyorum. 1995 yılında da milletvekili seçilince de unutuyorum. (Vekil seçilince bir çok şey unutuluyor zaten Şaka!.) H CHP’li Umut Oran’ın soru önergesini yanıtlarken, AKP’li Milli Savunma Bakanı, “63’ü F16 pilotu olmak üzere 110 savaş pilotumuz istifa etti” diyor. Yüksek Askeri Şura dönemiydi. Yıllar önce çekilmiş “Öcalan’lı F16” fotoğrafını Cumhuriyet’te kullanıyorum (3 Ağustos 2013). Kemali nezaket ile de şu soruyu soruyorum. “Türk Hava Kuvvetleri, nasıl olur da, en güzide en pahalı savaş uçağı F16’ya Öcalan diye bir ad verebilir?” Yanıtını da araştırdığım için kendim veriyorum: “Çok şükür bu bir gaflet, dalalet hatta hıyanet değilmiş. Kural ve gelenek olarak savaş uçaklarının üzerine uçağı görevini sürdürüyormuş. Bunu Türk Silahlı Kuvvetleri’nin komplekssiz demokratik ve hakça tutumuna borçluyuz. H Bu gerçekten alkışlanmaya değer, hakça ve çok demokratik bir uygulama. Pilot Öcalan’ın uzunca ve biraz da kızgınca mektubu özetle şöyleydi: “Gurur duyduğum bir soy geçmişim ve gurur duyduğum bir ailem vardır. Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da aynı gurur ve onuru taşıyacağımdan kimsenin şüphesi olmasın. Soyadımın, bu ailenin içinde olan biri olarak kullanılmasından daha doğal bir şey olamaz. Çocuklarımı Atatürkçü gençler olarak yetiştirmeye çalışıyorum. (..) Soyadımı yani ÖCALAN’ı uçak üzerine veren Hv.K.K’lığına da sonsuz saygılarımı sunarım.” Fotoğraf zinhar yasak. kullanan pilotun adı yazılıyormuş.” (F16’da İsmi Yazan Özdilek Askeri yetkili “Bir seferlik, Kahraman pilot kendi bedeniyle ÖCALAN) uzaktan kendi uçaklarınızı kullandığı uçağı bütünleştirsin H çekebilirsiniz!” diyor. diye herhalde. TRT’ye çıkarıldı diye Reyiz Meslek büyüğümüz M. Ali H dahil herkese veryansın ediliyor. Kışlalı dahil kimsenin dikkatini Ancaaak... “F16 ve Öcalan”ın Belki Osman Öcalan da bizim F16’lardan birindeki asıl sırrını, öfke püsküren bir çocuklarını, “Atatürkçü gençler “ÖCALAN” yazısı çekmiyor. Tele mektubuyla bizzat o uçağı bir olarak yetiştirmeye” çalışıyordur. ile bir kaç kere çekiyorum. zamanlar kullanan emekli Kurmay Kuş uçurtmayan MİT boşuna Geziyi amacından saptırır Albay Pilot Özdilek Öcalan mı, kardeş Öcalan’ın TRT’de endişesiyle, fotoğrafı sonradan açıklıyor. (Öcalan, maalesef hiç seçim kampanyasına katılmasına kullanmak üzere bir kenara de orijinal olmayan Erdoğan’a evet dedi! KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] Hakkâri’de 1 şehit Hakkâri’nin Doğanlı mezrasında çıkan çatışmada önceki gün yaralanan bir asker şehit oldu. Valilik tarafından yapılan açıklamada, “28.06.2019 günü Merkez Doğanlı Mezrasında bölücü terör örgütü mensuplarıyla çıkan çatışmada ağır yaralanan kahraman Jandarma Personelimiz kaldırıldığı hastanede yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayarak şehit olmuştur” dendi. Bakanlık: İdlib’de rejim saldırdı Öte yandan Milli Savunma Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada “Suriye rejim güçleri tarafından İdlib’te bulunan 10 numaralı Gözlem Noktası bölgesine bugün üç top atışı yapılmıştır. Saldırıda personel ve malzeme zayiatı meydana gelmemiştir. Sahadaki temsilcileri vasıtasıyla Rusya nezdinde derhal gerekli girişimlerde bulunulması üzerine rejim tarafından yapılan atışlar sonlanmıştır” dendi. l Haber Merkezi ‘ET İTHALİ YOK’ DEMİŞTİ Pakdemirli’nin sözü yalan oldu MUSTAFA ÇAKIR Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin geçen yıl 30 Kasım’da yaptığı “Bugün iti barıyla altı aybir yıl et ithaline gerek olmayacak” sözü altı ay sonra boşa düştü. 14 Haziran’da çıkan Cumhurbaşkanlığı kararı ile Aygun Sırbistan’dan 5 bin ton taze, soğutulmuş ve don durulmuş büyükbaş hayvan eti alınmasına karar verildi. CHP Tekirdağ Milletvekili Özcan Aygun, “Bakan kendi sözünü ayaklar altına aldı” diye ko nuştu. Aygun, hazırladığı raporla tarım politika sındaki çöküşü ithalat politikası üzerinden ortaya koydu. Türkiye’nin yüzölçümünün 11’de 1’i olan Sırbistan’dan büyükbaş hayvan eti; taze, soğutul muş et alınacağına dikkat çeken Aygun, “Hani al tı ay et ithal etmeye gerek yoktu? Vizyon, plan, strateji olmazsa verdiğiniz sözleri kendi kararla rınızla tekzip edersiniz” dedi. Aygun, “Nüfusu 7.1 milyon olan Sırbistan’dan bu kadar çok ürün ithal edecek hale geldiysek tarım iflas etmiş demektir. Tarım ve Orman Bakanlığı’nı kapatın. Utanç veri ci bir tablo” dedi. l ANKARA/Cumhuriyet Sudan daTürkiye’ye tarım kandırdıarazisi vermedi Türkiye ile Sudan arasında 2014 yılında tarımsal yatırımın özendirilmesi amacıyla imzalanan “İkili Tarımsal İşbirliği ve Ortaklığına İlişkin An laşma” kapsamında Türkiye’nin kullanımına açı lan 780 bin 500 hektar tarım arazisinin verilme diği ortaya çıktı. Skandal, CHP Genel Başkan Yar dımcısı ve İstanbul Milletvekili Onursal Adıgüzel’in CİMER’e yaptığı başvurusuyla ortaya çıktı. Adıgüzel’in başvurusunu yanıtlayan Araştırma Planlama ve Koordinasyon Daire Başkanlığı, tarım sal üretimin ve ticaretin artırılması amacıyla 28 Ni san 2014 tarihinde imzalanan ve yasal prosedürü 19 Kasım 2015 tarihinde tamamla nan “Türkiye Cumhuriyeti Hüküme ti ile Sudan Cumhuriyeti Hüküme ti Arasında İkili Tarımsal İşbirliği ve Ortaklığına İlişkin Anlaşma” kapsa mında söz konusu arazilerin teslim edilmediği için üretim yapılamadığı nı belirtti. Adıgüzel, “Tarımı bitiren, tarım arazilerini ranta kurban eden, çiftçiyi darboğaza sokan AKP’nin Sudan’da arazi kiralayarak tarımı Adıgüzel şahlandırma hayali başlamadan bitmiş oldu. Yapıl ması gereken, günü kurtaracak çözümlerden ziya de, ülkemizi eskiden olduğu gibi tarımda kendi ken dine yeten ülkelerden biri haline getirmektir” de di. Adıgüzel kamunun zarara uğratılıp uğratılmadı ğının bilinmediğini söyledi. Sudan’la anlaşma, Cum hurbaşkanı Erdoğan’ın açıkladığı 100 Günlük Eylem Planı’nda arasında da yer alıyordu. l İç Politika
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle