19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 28 HAZİRAN 2019 CUMA EDİTÖR: ÖZGÜR ÖZKÜ TASARIM: ECE KURTULUŞ HABER Yunus Nadi’yi özlemle anıyoruz Kutlarken… Hatırlatmalar Olağanüstü bir zaferdir bu. Her ne kadar Sayın Ekrem İmamoğlu (mealen) “Zafer demeyelim buna. Sanki savaştan çıkmış gibi yapmayalım. Rakibimizi rencide etmeyelim. Daha sakin, daha kucaklayıcı bir dil kullanalım. Bu bir başlangıç” gibilerden yumuşatmaya çalışsa da, kendi emeğini, alın terini, mücadelesini, geçtiği yolları ve maruz kaldığı saldırıları, eziyeti, hakareti yok sayan bir yaklaşım olduğu için fazla mütevazı buluyorum. “Zafer”in tillahıdır bu. Sadece 50 günde, İstanbul gibi zor bir sahada, aradaki farkı 59 kat birden artırmak. Hem de onca fiili ve siyasi saldırıya rağmen, karşındaki tüm devlet mekanizmasının ağırlığına rağmen bunu başarıp tartışmasız bir ekseriyete imza atmak, dünya çapında bir zaferdir. Kimse küçümsemesin. Zaten, karşı cenahın surlarında açtığı deliğe, yaşattığı ağır hasara bakıldığında, bunun büyüklüğü ortada. Mesele, bunun üzerine neyin katılarak daha ileri taşınacağını iyi planlamak, iyi hesaplamak meselesidir. Kimse, bu yerel gibi görünen başarının asla göründüğü gibi “yerel” olduğunu sanmamalıdır. Herkesin bildiği bir gerçektir: “İstanbul Türkiye’dir.” 23 Haziran zaferi, Türkiye çapında demokrasiyi gömmeye yemin etmiş güçlere verilmiş sert bir cevaptır. Bundan sonrası, bir yandan yerelden yükselen bu çığlığı genelde daha güçlü bir kitlesel haykırışa çevirmek, bir sonraki sandık sınavında da bu haykırışı “dev ses dalgaları” haline dönüştürmektir. Bunu yaparken, asla ve kata ülkenin demokrasi düşmanı güçlerinin kendi içindeki bölünmelere, onların iç kavgalarına bel bağlayıp rehavete kapılmamak gerekmektedir. 17 yıldır geceli gündüzlü kazma ve kepçe darbeleri ile Cumhuriyeti yıkan kadroların, önümüzdeki dönemde yapacağı pansumanlar, kabine revizyonları, ufak tefek yasal rötuşlar, yeni partiler aracılığı ile seçmene daha şirin görünme çabaları, işlerine geldiğinde “pat” diye atlayıverdikleri demokrasi tramvayına yeniden binme egzersizleri gibi şirinliklere aldanmamalı. Demokrasiden, laiklikten, gerçek parlamenter rejimden, hukuktan, bağımsız yargıdan, adaletten ve özgürlüklerden yana güçler, kendi saflarını genişletmenin, kendi saflarına bu ilkeleri benimseyen yeni unsurları eklemenin derdinde olmalıdırlar. Aksi takdirde, filanca sayıda belediyenin yönetimini (başkanlıklarını) ele geçirmiş ve belki de (bir kısmının pekâlâ kafasındaki düşünceyi hiç çekinmeden yazalım) rant musluklarının başına kendileri geçmiş olmanın mutluluğu ile, esas meseleyi ıskalamış oluruz. İstanbul, bu açıdan önemli bir sınavdır. İsrafa ve hortumlamaya karşı çıkan anlayışı alkışlamak ve tam gaz hayata geçirmekle birlikte, bu ülkenin genelinde olduğu gibi “seçmenevatandaşa üç kuruşluk avantalar, sadakalar, indirimler” gibi pansumanlarla günü geçirmemek lazımdır. Meseleye, yani yerel yöneticiliğe “Halkın katılımı ile sosyal ve katılımcı belediyeciliği, kitlelerin daha fazla söz hakkı olduğu bir şehir yaşamı anlayışını hayata geçirmek” esas olmalıdır. Geçmişte bir belediye başkanının (iş işten geçtikten sonra) söylediği “Bir tek otobüs durağının ve bir tek ağacın bile yeri değişeceği zaman halka danışan” yönetim anlayışını hâkim kılmaktır bu kent yaşamına. Çünkü, bunu başarır ve bunu vatandaşa da kavratırsanız, genelmerkezi yönetimde de, bunu talep edecek ve bir sonraki seçim ve referandumlarda bunun peşinde olacak bir kitleyi “yetiştirmiş” olursunuz. Esasen, on yıllardır bu topraklarda hasret kaldığımız şey budur. Yani “Halk demokrasisi”. Yani, oligarşik demokrasi tiyatroları değil. Yani, belli sınıf ve zümrelere hizmet eden, halkı “öteleyen” demokrasi taklidi pratikler değil. Yani “sol” diyorum, affedersiniz. Rahatsız edici söylem İBB’nin yeni başkanı Sayın İmamoğlu’nun, geçen günlerde “içkisiz sosyal tesisler, kadınerkek ayrı havuzlar” niyetlerini eleştirmiş ve bunun “daha önceki yönetimlerin uyguladığı ayrımcılığının sürdürülmesi anlamına geleceğini, laik ve çağdaş yaşamı savunmasını beklediğimiz bir lidere yakışmadığını” anlatmıştım. Önceki gece de bir TV mülakatında “cemaatler ve tarikatlar” konusundaki anlaşılmaz bir tolerans gösterisini hayretle izledik. Bunların “organik olanlarolmayanlar” diye kategorize edildiğini ve (o bilinen klasik söylemle) “bu toplumun bir gerçeği olduğu, iyi geçinmenin şart olduğunu” söylemesi de cabası. Laikliğin, yani din temelinde örgütlenme ve mücadeleleri (evet bunların bir mücadelesi bir davası, kavgası olduğunu hatırlatmak gerekiyor) söz konusu olan bu yapılarla üçbeş oy için iyi geçinmek değil, yanından bile geçmemek gereğini de hatırlatmak, ATATÜRK ideolojisine bağlı bir birey olarak boyun borcudur diye düşünüyorum. Aksi takdirde, duvarlara asılan fotoğraf ve tablolardaki Mustafa Kemal size de hepimize de pek iyi gözle bakmayacaktır. Tarihe not düşmek adına… Gazetemizin kurucusu Yunus Nadi Abalıoğlu. Gazetemizin kurucusu, milletvekili, yazar Yunus Nadi Abalıoğlu, ölümünün 74. yıldönümünde, Edirnekapı Şehitliği’ndeki mezarı başında bugün saat 14.30’da anılacak. Yunus Nadi, 7 Mayıs 1924’te İstanbul’da kurduğu Cumhuriyet gazetesinde yaşamını yitirene dek başyazarlık yaptı. Yunus Nadi, 1879’da Fethiye’de Seyidler Köyü’nde doğdu. Rodos Adası’ndaki Süleymaniye Medresesi ve Galatasaray Lisesi’nde okuduktan sonra hukuk öğrenimi gördü. Gazetecilik ve yazarlık hayatına Baba Tahir’in çıkardığı Malumat gazetesinde başladı. Meşrutiyetin ilan edilmesi üzerine İstanbul’a dönerek İkdam ve Tasviri Efkâr gazetelerinde yurt sorunlarını işleyen yazılarıyla dikkat çekti. 1910’da Selanik’te çıkan İttihat ve Terakki’nin yayın organı Rumeli gazetesinde başyazarlık yaptı. Ertesi yıl Mebusan Meclisi’ne Aydın milletvekili olarak katıldı. 1918’de kurduğu Yeni Gün gazetesinde, işgal devletlerine kar şı yazdığı yazılardan dolayı tutuklanacağını anlayınca 1920’de Ankara’ya kaçtı. Gazetesini Anadolu’da Yeni Gün adıyla çıkarmaya devam etti. Aynı yıl Muğla milletvekili oldu. Nadi, 7 Mayıs 1924’te Cumhuriyet’in ilk sayısında gazetesinin “vazgeçilmez varlık nedenini” ve “yayın politikasını”, “Cumhuriyet sadece Cumhuriyetin, bilimsel ve yaygın ifadesiyle demokrasinin savunucusudur. Cumhuriyet ve demokrasi fikir ve esaslarını yıkan ve yıkmaya çalışan her kuvvetle mücadele edecektir. Memlekette halkın halk tarafından halk için idaresi bizim idealimizdir. Ve biz yalnız bu idealin esiriyiz. Başka bir kuvvetin değil” sözleriyle okurlarına aktarmıştı. Nadi yaşamını yitirdiği 28 Haziran 1945’e dek Cumhuriyet gazetesinde başyazarlık yaptı. l Haber Merkezi ‘Türkiye inisiyatif almalı’Eski İçişleri Bakanı ve Yurt Partisi Başkanı Tantan’la Doğu Akdeniz ve Ege’yi konuştuk Tantan, Türkiye’nin Akdeniz ve Ege Denizi’ndeki komşularıyla ilişkilerini geliştirmesi, ortak projelere öncülük etmesi gerektiğini söyledi. BARIŞ DOSTER Eski İçişleri Bakanı ve Yurt Partisi Genel Başkanı Sadettin Tantan, Doğu Akdeniz’de Türkiye karşıtı ittifakların hızlandığını belirterek, Türkiye’nin Akdeniz ve Ege Denizi’ndeki komşularıyla ilişkilerini geliştirmesi, ortak projelere öncülük etmesi gerektiğini söyledi. Tantan, “Türkiye bunu yaparsa, hem emperyalist güçlerin bölgeye müdahaleleri önlenir hem de bölgeden başlayacak istikrar ve barış, Ortadoğu’dan Kafkasya’ya dek geniş bir alana yayılır” dedi. Tantan’ın, Doğu Akdeniz ve Ege’deki güncel gelişmelere ilişkin yanıtları şöyle. n Son dönemlerde Doğu Akdeniz’de Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, İsrail ve Mısır arasında enerji odaklı işbirliği arttı. ABD ve Avrupa Birliği de bu adımları destekliyor. Türkiye’yle yakın ilişkileri olan Katar da bu ülkelerle birlikte. Türkiye ne yapmalı? Doğu Akdeniz havzasında Türkiye’yi sıkıştırıyorlar. Türkiye orada çok ze Sadettin Tantan, Barış Doster’in sorularını yanıtladı. min kaybetti. Buna karşı hemen önlem alınmalı. Orada ABD’nin, İngiltere’nin, Fransa’nın, İtalya’nın olması, ama en uzun sahili olan Türkiye’nin olmaması, kabul edilemez. Türkiye; hemen Doğu Akdeniz’deki komşu ülkelerle, ülkelerin münhasır ekonomik bölgelerinin (MEB) büyüklüğüne göre pay sahibi olacakları bir enerji şirketinin kurulmasına öncülük etmeli. Bu şirket enerji sondajlarına başlamalı. Türkiye; Yunanistan’la da, Suriye’yle de, Mısır’la da karşılıklı yarar, ortak çıkar, içişlerine saygı temelinde işbirliği yapmaktan çekinmemeli. n Türkiye’nin yaptığı onca hatadan sonra bu mümkün mü? Bölge ülkelerinin Batı emperyalizminin tehdidinden kurtarılması için öncülük etmesi gereken ülke Türkiye’dir. Bunun için de somut projelere ihtiyaç var. Batı kaynaklı emperyalist adımlara karşı, Doğu Akdeniz ve Ege Denizi’ni bir bütün olarak ele almak gerekir. Bölge ülkelerinin yakınlaşma çabasını cephe gerisinde Rusya ve Çin de destekler. Çünkü ABD; Rusya ve Çin’i de sıkıştırıyor. Onları da etnik ve dinsel hassasiyetleri kaşıyarak istikrarsızlaştırmaya çalışıyor. Türkiye; Irak ve Suriye’nin imarında yoksa, çözüm masasında yoksa, oturup bunun muhasebesini yapmalı. n Türkiye, dışarıda bu adımları atabilmek için, içeride nasıl politikalar izlemeli? Öncelikle ülkemizin kendi içinde hukuk devleti, adalet, demokratik zemin ve halkın özgürce haber alma hürriyeti ortak paydasında buluşmak gerekir. Şantaja açık, FETÖ başta olmak üzere terör örgütleriyle mücadelede zaaf yaşayan, yabancı istihbarat servislerinin cirit attığı bir ülke, bölgesinde nüfuz sahibi olamaz. Eğer terörle halen istenilen ölçüde mücadele edilemiyorsa, devletin temel altyapısında zaaf var demektir. Devletin güvenlikle ilgili birimlerine gelen her sarı zarf, araştırılmadan birilerine sunuluyorsa, orada ciddi sorun vardır. O nedenle bir yandan gerçek bilgi üreten, milli kimlikli üniversitelerin, araştırma merkezlerinin, medya organlarının sayı ve niteliğinin artırılması, bir yandan da halkın bilinçlendirilmesi gerekiyor. Bilinçli halkın önemi n Bu adımların atılması, başka hangi sorunları çözer? Bu coğrafyada Batı emperyalizminin bugün de 100 yıl önce de hangi kimlikleri ve hassasiyetleri kullandığı, kaşıdığı belli. O nedenle kimseyi ayrıştırmadan, ötekileştirmeden, tüm yurttaşları kucaklayan bir siyaset izlenmeli. Yabancı istihbarat örgütlerinin, bilinçli bir halkı kandıramayacağı bilinmeli. Saadet Partisi’nin İstanbul adayı Gökçınar, seçim sonuçlarını değerlendirdi: Sandıktan 17 yılın tepkisi çıktı LEYLA KILIÇ 23 Haziran seçimlerinde Saadet Partisi’nin İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkan adayı olan Necdet Gökçınar, sandıktan 17 yılda olup bitenlere tepkinin ortaya çıktığını belirterek “Toplumun iktidarın yarattığı o kutuplaştırıcı söylemlerden ve nefret dilinden ne kadar bıktığını gördük. 17 senedir olup bitenlere büyük bir tepki verildi. 23 Haziran seçiminin ardından inancımız daha umutlu bir geleceğe gittiğimiz yönünde” dedi. Gökçınar, 23 Haziran kampanya sürecini ve sonrasını Cumhuriyet’e anlattı. n İktidarın 31 Mart’ta muhalefet için kullandığı dil 23 Haziran’da kısmen yumuşadı. Bunu nasıl yorumluyorsunuz? Bu seçimin iki bölümü var. Biz bu süreçte bütün teşkilatımızla saha çalışmaları yaptık. O sırada Cumhurbaşkanlığı katından her gün söylenen itici ifadeler maalesef toplumun bir kısımlarında karşılık bulduğu için bazı yerlerde nahoş şeyler yaşandı. 31 Mart öncesinde bu söylemler nedeniyle saha çalışmalarımızda ‘Siz teröristlerle yan yanasınız’, ‘Bu camiye neden geliyorsunuz, siz teröristsiniz’ gibi ifadelerle karşılaştık. Hatta bazı yerlerde saldırıya uğrayan arkadaşlarımız oldu. 31 Mart sonrasında ise yurttaşlarda da büyük bir yumuşama oldu. Bu yumuşamanın nedeni olarak bizim kullandığımız ve yansıttığımız birleştirici tavrı gösterebiliriz. İnsanlardan ‘biz kime terörist diyormuşuz’ gibi geri dönüşler aldık. 17 senedir insanların kafasında şiddet senaryoları oluşturuldu. Zihinlere ayrıştırmayı yerleştirdiler. Ama biz birleştirici bir parti olduğumuz için bu süreçte de bunu en üst seviyede yurttaşları mıza aktardık. Tanzim satış kuyruklarında yurttaşlar bekliyor, ekonominin durumu fena, beka dersem bunları görmezler diye düşündüler. İnsanlar korkutularak oy devşirildi. Beka sorunu birden kayboldu. Suni bir şeydi çünkü. 23 Haziran seçimine giderken toplumun iktidarın yarattığı o kutuplaştırıcı söylemlerden ve nefret dilinden ne kadar bıktığını gördük. Daha sakin bir süreç oldu bizim için. 17 senedir olup bitenlere büyük bir tepki verildi. Görünen ve inancımız da daha umutlu bir geleceğe gittiğimiz yönünde. n Seçimlerde iki adayın ön planda tutulmasının demokratik olmadığını birçok kez vurguladınız. Bunun için neler söylerseniz? Ülkemiz sosyal olarak sen şöylesin, sen böylesin diye ayrılmakla beraber, bunun siyasi izdüşümünde de böyle ikili bir sisteme gidilsin diye resmen zorlanıyor. Benim görüşlerimi beğenmek zorunda değil kimse. Ama her adayın görüşüne yer verilmesi gerekirdi. Türkiye’deki demokratik seviyeyi bir yere taşımamız lazım. Çünkü bu herkese lazım. Bugün Ekrem İmamoğlu demokrasiyle kazandı, yarın ‘Rant kapısı kapanmasın istiyorlar’ n Belediye başkanlarının şirketlere atama yetkisinin, belediye meclisine verilmesine ilişkin tartışmalar sürüyor. İstanbul için de bu durum söz konusu. Sizce nasıl bir karar bu? Halk 800 bin farkla bir belediye başkanı seçiyor. Ona yetkiyi veriyor ama birileri diyor ki ‘Sen burayı yönet ama buraları yönetemezsin.’ Bunun nedeni iktidarın İstanbul’u kaybetmeyi kabullenemeyişi. ‘Biz Meclis’te çoğunluktayız kimi nereye tayin edeceğine biz karar veririz, seni çalıştırmayız’ diyor.İlkel bir durum. Onların rant kapısı kapanmasın diye böyle girişimlerde bulunuyorlar. da ben demokrasiyle kazanacağım. Demokrasinin bu topraklarda sağlam durması lazım. n İmamoğlu ve Yıldırım’a ikili canlı yayına ‘katılmayın’ çağrınız olmuştu... Benim kendilerine bir gönül kırıklığım var açıkçası. Canlı yayın söylentileri çıktığında onlara bir mesaj ilettim. Baştan beri uygulanan bu ikili sistem dayatmasına gelin hep beraber ‘hayır’ diyelim. Yapmadılar. Seçimin son gününe kadar yurttaşların vergisiyle ayakta duran devlet televizyonu TRT, yaptığımız tüm taleplere karşın bize yer ayırmadı. Terör örgütü PKK lideri Abdullah Öcalan’ın kardeşi Osman Öcalan, TRT’ye çıkıp konuşabiliyor ama biz çıkamıyoruz. l İSTANBUL ERDOĞAN’DAN atamalar Arkadaş Başkent’e OZAN ÇEPNİ Cumhurbaşkanlığı kararı ile bürokrasideki değişim devam ediyor. Bakanlıklar ve bağlı bulundukları kurumlara yönelik görevden alma ve yeni atamalara hız veren Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Diyanet, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü ve Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü’nde atama kararlarını yayımladı. 5 ile yeni müftü atanırken en dikkat çeken atama Ankara Müftülüğü’ne oldu. Erdoğan, Başkentin müftülüğüne askerlik ve İstanbul İmam Hatip Lisesi’nden arkadaşı Kocaeli Müftüsü Yusuf Doğan’ı atadı. Başkent’in müftülüğüne getirilen Doğan’ın Erdoağan’ın askerlik arkadaşı olması dikkat çekti. Doğan, Rize Müftüsü iken müftülüğün sayfasında “Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın aralarında İl Müftümüz Yusuf Doğan’ın da bulunduğu silah arkadaşları” başlığıyla Erdoğan ile olan askerlik fotoğrafı yayımlanmıştı. Fotoğrafta Erdoğan’ın da arkadaşları ile birlikte elinde tüfekle poz verdiği görülüyordu. Sayfayı takip edenlerden bir kişinin “Yalakalık yapmayın” şeklinde yorumda bulunduğu fotoğrafın Doğan’ın talimatı ile kaldırılması basına yansımıştı. Kocaeli Müftüsü olduğu dönemde AKP’den milletvekili adaylığı için istifa eden daha sonra da Ankara Müftülüğü’ne atanan Mehmet Sönmezoğlu ise Manisa Müftülüğü görevine getirildi. İstanbul’da Ensar Vakfı ile yakın ilişkisi dikkat çeken Esenyurt Müftüsü Abdülcelil Çakar da Bartın Müftülüğü’ne atandı. Kocaeli Müftülüğüne Sinan Cihan, Van Müftülüğü’ne ise Ömer Keskin getirildi. l ANKARA
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle