23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 26 HAZİRAN 2019 ÇARŞAMBA gorus@cumhuriyet.com.tr TASARIM: SERPİL ÜNAY olaylar ve görüşler Ziyaretçi ile ziyaret edilenin hukuksal konumları Hamdi Yaver AKTAN Yargıtay Onursal Daire Başkanı 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun (CGTİHK) cezaevindeki hükümlülerin ziyaretini, hükümlüyü ziyaret başlıklı 83. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, “Hükümlü, belgelendirmesi koşuluyla eşi, üçüncü dereceye kadar kan ve kayın hısımları ile vasisi veya kayyımı tarafından haftada bir kez ve ayrıca kuruma kabullerinde, zorunlu haller dışında bir daha değiştirilmemek üzere, ad ve adreslerini bildirdiği en fazla üç kişi tarafından, yarım saatten az ve bir saatten fazla olmamak üzere çalışma saatleri içinde ziyaret edilebilir” (m. 83/1). Anılan temel kuralın dışında aynı maddenin ikinci fıkrası “...belirtilenler dışındaki kimselerin ziyaretine Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yazılı olarak izin verilebilir” şeklinde istisnai bir düzenleme getirmiştir. Kanun açık Kanunun (CGTİHK) 83. ve 116. maddeleri uyarınca hazırlanmış bulunan Hükümlü ve Tutukluların Ziyaret Edilmeleri Hakkında Yönetmelik ayrıntılı, açıklayıcı ve duraksamaya yer vermeyen hükümler öngörmektedir. Yönetmelikteki düzenlemeye göre hükümlüler yakınları ile vasisi ve kayyımı dışında kalan iç ziyaretçinin açık kimliklerini ve adreslerini ceza infaz kurumuna bildirmek zorundadırlar. Bildirdiği bu üç ismi zorunlu haller dışında değiştiremezler. Terör örgütü kurmaktan, yönetmekten ve sayısız suç işlemekten hükümlünün, cezaevinden örgütü yönetmesine hiçbir devlet izin veremez. Zorunlu haller, yönetmelikte “..ölüm, ağır hastalık, doğal afet, hükümlü (nün) nakli ya da ziyaretçinin ziyaret olanağını ortadan kaldıracak yerleşim yeri değişikliği gibi ...” şeklinde sınırlı ve sayılı olmaksızın açıklanmaktadır. Düzenlemede “gibi” sözcüğünün bulunması nedeniyle sınırlı ve sayılı olmadığı sonucu çıkmaktadır (m. 9/2). Ziyaret edilen hükümlünün daha önce bildirdiği (?) üç ismin değiştiğine ilişkin bir bilgi kamuoyuna yansımamıştır. O halde, ziyaret eden kişi bildirilen üç kişi arasında bulunmamaktadır. Bir başka anlatımla ziyaretçi, yasal düzenlemeler karşısında “makul sebebe” bağlı ziyaret izni verilen kişi konumundadır. Makul sebebe bağlı ziyaret izni Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ve Ali Kemal Özcan rilebilir. Gerçekten de Yönetmelik’te “... sayılanlar dışında kalan kişilerin ziyaretlerine, makul sebep bulunması halinde Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yazılı olarak izin verilebilir.” (m. 9/4.1. cümle) hükmü mevcuttur. Hiçbir devlet izin vermez Ancak, ziyaret edilen terör hükümlüsü, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını çekmektedir. Yönetmelik ise yukarıda belirtilen hükmüne aynı maddede istisna getirmiş ve makul sebebe bağlı olarak Cumhuriyet Başsavcılığı’nın takdirine bıraktığı ziyaret iznini sınırlamıştır. Düzenleme aynen “Bu hüküm, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükümlüler hakkında uygulanmaz” şeklindedir. (m. 9/4.2, cümle) Görülüyor ki, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükümlüler hakkında istisnai hükmün uygulanabilmesi olanaksızdır. Abdullah Öcalan’ın cezasını çekmekte olduğu cezaevinde bir akademisyenin ziyaretine yasal engel bulunmaktadır. Akademisyene, bilimsel bir araştırma/ inceleme için izin verildiğine ilişkin bir bilginin söz konusu olmadığı da anlaşılmaktadır (CGTİHKM 85/1). Ziyaretçinin, “Bu görüşme talebi üç taraftan geldi. Öcalan’ın, devletin ve benim talebimdi” şeklinde beyanı bulunmakta. Öncelikle belirtilmelidir ki kanun ve yönetmelik hükümlerine göre kendisinin bir ziyaret hakkı bulunmadığı gibi, bugüne kadar bilindiği kadarıyla hükümlünün de bildirdiği üç isim arasında ismi ve adresi söz konusu değildir. Ziyaretçi, 2010 yılında görüşme talebinde bulunduğunu, ancak o zaman bir sonuç çıkmadığını açıklamıştır. Daha önce ziyaret izni verilmemesi yasal zemin gözetildiğinde yerinde bir uygulama olmuştur. Ziyaretçinin açıklamalarına göre geriye ziyarete izin veren olarak “devlet” kalmaktadır. Devlet soyut bir varlık/kavram olarak düşünülecek olursa ziyaret iznini verebilmesi imkânsızdır. Ziyaretçinin kastettiği kuşkusuz ki soyut devlet değildir. Ne var ki ziyaretçinin açıklamalarından anlaşıldığı üzere devletin güvenliği ile ilgili bir ziyaret olmadığı da görülmektedir. Devletin, istihbarat faaliyetleri ve güvenliği ile ilgisi bulunsaydı ziyaretçinin medyadaki açıklamalarına herhalde izin verilmezdi. Öyle anlaşılıyor ki siyasal iklim gereği ziyaret izni çıktığı ağırlık kazanmakta. Ziyaretçinin aktardığına göre, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını çekmekte olan hükümlü, “Eğer siz beni destekliyorsanız, kendi tarafsızlığınızı ortaya koymalısınız” şeklinde haber göndermektedir. Terör örgütü kurmaktan, yönetmekten ve sayısız suç işlemekten hükümlünün, cezaevinden örgütü yönetmesine hiçbir devlet izin veremez. Soruşturma yapılmalı Gecikmeksizin soruşturma başlatılmalıdır. Öte yandan ziyaretçi, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını çekmekte olan hükümlüyü “yerli ve milli” olarak sıfatlandırmaktadır. “Yerli ve milli” kavramının hiç bir zaman pejoratif bir anlamı bulunmamaktadır. Dolayısıyla ortada suçluyu övme suçundan soruşturmayı gerektiren bir durum söz konusudur. Herhalde ziyaretçi, “sayın” sözcüğünün dahi, söz konusu hükümlü yönünden suç sayıldığını ve Yargıtay’ın bir dönemdeki kararından döndüğünü bilmemektedir (!) Ayrıca ve daha vahimi “yerli ve milli” nitelemesiyle, hükümlü hakkındaki mahkeme kararının içeriğine aykırı bir değerlendirme yapıldığı görülmektedir. Ziyaretçinin açıklamalarının ve aktardıklarının en azından terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek, bilerek ve isteyerek yardım etmek ve terör örgütünün propagandasını yapmak olarak değerlendirilerek soruşturma yapılması gerekmektedir. Tonguç’a bugünden bakabilmek... SERCAN ÜNSAL Cumhuriyetimizin en önemli eğitim, aydınlanma ve kırsal kalkınma projesi olan Köy Enstitüleri eğitim sisteminin kuramcısı, kurucusu ve uygulayıcısı büyük eğitimci İsmail Hakkı Tonguç’un, “ülkemiz eğitim sisteminin dünü, bugünü ve geleceğini kavramamıza neden olan özgün eğitim yaklaşımının düşünsel temelleri”, ölümünün 59. yılında hâlâ güncelliğini korumaktadır. 193546 yılları arasında görev yaptığı İlköğretim Genel Müdürlüğü döneminde; eğitim sistemimizin ilkleri olan Eğitmen Kursları, Köy Öğretmen Okulları, Köy Enstitüleri ve Yüksek Köy Enstitüsünün hazırlık, kuruluş ve gelişme süreçlerine damgasını vuran Tonguç’un, “eğitim bilimlerine özgün katkı ve yaklaşımları” doğal olarak öne çıkarılmakta, genellikle birbirinin tekrarı tarihsel yaklaşımlarla anılmaktadır. 192254 yılları arasında Maarif Vekâletinde,11 yılı genel müdür olmak üzere görevler alan Tonguç’un, eğitim bilimleriyle ilgili kitapları dahil imzası bulunan makale, inceleme, mektup, telgraf, fotoğraf vb. belgeler ile hazırlanmasına fiilen katkı verdiği resmi metinlerin (yasa, yönetmelik vb.) incelenmesinde; “eğitim bilimleri” yaklaşımını dönemin eğilimlerini aşan bir anlayışla diğer branş/disiplinlerle birlikte bir bütün olarak kuramlaştırdığı/uyguladığı görülmektedir. Tonguç’u konu alan yayınların incelenmesinde de “bütünsel yaklaşımını’ teyit eden anlatımlar ağırlıktadır. Tonguç’un günümüzde hayatın her alanında öne çıkan; Yönetim Sis./Teknikleri, Halkla İliş./İletişim Tek., SosyalEkonomik Gir./Etkiler,Toplum Sağlığı/Sosyal Güvenlik Sis. disiplinlerini de içine alan yaklaşım, uygulama ve etkilerinin ‘akademik disiplinle” incelenme diği, yeni kuşaklara aktarılmadığı düşüncesindeyiz. Cumhuriyetimizin kuruluş ve inşa döneminde maarif camiasına katılan, savaş ve yokluk içindeki zor yıllarında genel müdürlük görevi yapan Tonguç’un, ülkemizde “tanımı ve sözü” dahi edilmeyen kavramları bütünselkapsayıcı bir yaklaşımla (bir kısmı uzmanlık alanı olmamasına rağmen) uygulamaya çalıştığı görülmektedir. Projelerini planlayarak “yasal bir zemine” oturtmayı ilke edinen Tonguç’un teknokrat yaklaşımı nedense dikkat çekmemektedir. Projelerinin kuram ve uygulamasında “eğitim bileşenleri taraflarını” yatay ve dikey olarak bir bütünün eşit ve birbirini tamamlayan parçaları/organları olarak dikkate aldığı görülen Tonguç’un bütünsel yaklaşımı ve sorumluluk anlayışı öne çıkmaktadır. Etkileşimli eğitim Projelerinin uygulama aşamasında; taraflara açıklama ve yönlendirmeleri yönetmelik, genelge vb. resmi yazıların yanında, kamu/özel yayınlarda yaptığı açıklama, makale vb. mesajlarla kalmayarak yazdığı, genelözel mektup/telgraflarla, müdüründen, öğretmenine ve öğrencisine kadar tüm bileşenlerle “iletişimde” olduğu görülür. Günümüzün deyimini değiştirerek “365 gün 24 saat 11 yıl” boynunda fotoğraf makinesi ve çantasında daktilosu ile sahada olan Tonguç’un, ekibi ve eğitim bileşenleriçevre ilişkileri örnekleri, günümüzde kurumların yüklü bütçelerle hedefledikleri yönetimiletişimkurumsal kültür çalışmalarıyla örtüştüğü görülmektedir. “Mektuplarla Köy Enstitüsü Yılları”(1) kitabı dahil Tonguç’la karşılıklı mektuplaşan kişilerin anı ve diğer yayınlarda belirtildiği üzere “mektuplaşma” dönemin aktif iletişim aracı olarak kullanılmıştır. Tonguç’un Eğitmen Kurslarından başla yarak yakın çevresi ve yöneticilere res mi yazışmaların yanında, mektup seçe neğini sık kullandığı görülmektedir. Köy Enstitülerini adeta “mektuplarla” yöneten Tonguç’un metinlerinin incelenmesinde görüleceği üzere; “samimi, yalın ve karar lı” ifadelerle açık ve çözüm odaklı, arka daşça yaklaşımları dikkat çekicidir. Köy Enstitülerinde; demokratik katılım, plan lı ve örgütlü bir yapı, yardımlaşmadaya nışma ve değerlendirmedenetleme ilke lerini, yönetsel yapıda öne çıkarmıştır. Bu bağlamda cumartesi değerlendirme top lantıları, okul ziyaretlerigörüşmeleri ile birlikte mektuplarla; “sistemin işleyişi, oturması ve olgunlaşması” amacıyla mu hatabı bilgilendirdiği, yönlendirdiğini gö rüyoruz. Gazi Eğitim ve Eğitmen Kursları döneminde sistemi benimsemiş unsurla rı işbaşında tanıyarak kadro oluşturmaya, devamında da yönlendirmeye çalıştığı gö rülür. Güncel deyimi ile “ekip çalışmasını” ilke edinen Tonguç, kaynakların kıt oldu ğu bir dönemde ekibiyle zoru başarabil miştir. Görevlendirdiği müdürlere, mek tuplarında “takdir, uyarı, eleştiri, yönlen dirme..” mesajlarıyla, “motivasyon, aidi yet, kurumsallaşma..” girişimlerinin ekip Tonguç ruhuna yansıması görülür. ‘Biz kültürü’ lenen “biz kültürünü” yaratmak olduğunu söyleyebiliriz. Genel müdür olarak öğrencileri seyahatlere Ankara Garı’ndan gönderen ve karşılayan Tonguç ve ekibinin insana dokunan sıcaklığı ile rozet, marş, dergi, kültürsanatspor etkinlikleri, öğrencilerin yönetime katılımı, cumartesi değerlendirme toplantıla Sıtma mücadelesi ve sağlık sorunlarının yakıcı olduğu dönemde 7 enstitüde “sağlık memurluğu” kolu açarak, aynı yılda ‘Köy Ebeleri ve Köy Sağlık Memurları Teşkilatı’ kanunu ile halk sağlığına çözüm yolları aranır. Kırsalda toplum sağlığına ge rı vd. kurumsal yaklaşımları “öznesi insan” rekli her türlü elemanı yetiştirme kanun olan sistemi güçlendirmiştir. Yapılanın gü hükmünden faydalanarak yapılan girişim nümüzün bireyci yaklaşımında bile hedef lerde etkinlik sağlanamamış ancak, 2 bine yakın sağlık memuru yetiş tirilmiştir. 3803 sayılı Köy Enstitüleri Kanunu’nda, Köy Öğretmenleri Tekaüt Sandığı ve Köy Öğretmen leri Sağlık ve İçtimai Yar dım Sandığı, 4357 sayı lı yasa ile de İlkokul Öğret menleri Yapı Sandığı kuru lur. Eğitimcilerin üye olaca bir tavsiyedir ğı ve yönetimini seçeceği sandıklar; “yokluk yıllarında” zamanın uygulamaları nı aşan sağlıkkonut/sos yal güvenlik sistemlerinin kurulumu amaçlanmıştır. Enstitülerinin kapatılma sü recinde kuruluş amaçların dan uzaklaşmış, yapı sandı ğı da tasfiye edilmiştir. İlk san unvanı ile devam eden sandığın uygulama süreci nin konunun uzmanlarınca araştırılmaya değer bir sü reç olduğu düşüncesinde yiz. Hepsinden öte yokluk ve savaş yıllarında eğitim cilerinöğrencilerin özlük, sağlık, sosyal güvenlik, konut vb. sorunlarına çözüm öngören, girişimler yapan, uygulayan Tonguç’un geleceği gören “sosyal haklara” bakış açısının varlığıdır. Bu bakış açısı niçin incelenmez, anlamak mümkün değildir. Yücel ve Tonguç’un Gölköy Köy Enstitüleri gezisinde arılıkta tanıdıkları, kitaplardan arıcılık öğrenen öğrenci İlyas Pınarbaşı eğitilmek üzere Kepirtepe Köy Enstitüleri Arıcılık Öğretmeni Salih Arı’ya gönderilmiştir. Öğrenciliği ve öğretmenliği döneminde arıcılık kursları açan, arıcılık yapan Pınarbaşı(2) ve kursiyerlerin teknik ve gezginci arıcılığın gelişmesine ciddi katkıları olmuştur.(3) Pamukpınar Köy Enstitüleri Tarım Öğretmeni Ömer Yurdagül’den fidancılığı öğrenen Mehmet Baklacı’nın, görev yaptığı köyde, “dağlarda yaban elmalarından elde ettiği çekirdekleri yetiştirip aşılayarak” fidan yetiştirdiği, köylülere öğrettiği fidancılığın çevre köylerde de halen yapıldığı(4) binlerce kırsal kalkınma örneğinden biridir. “Özgüveni yüksek, analitik düşünce eğilimini benimseyen” nesiller yetiştirmeyi amaçlayan sistemin, öğrencileri enstitüye kabul aşamasından mezuniyete, mezuniyetten öğretmenliğe geçiş ve devam süreçlerini planladığını görüyoruz. Enstitü Yönetimi/öğrenci, Köy Öğretmeni, ililçeKöy İd. ve Maarif Vekâleti ilişkisi pozitif bir yaklaşımla kurgulanmış, okulmezunidare/kamuçevre ilişkisi toplumsal tabana yayılmaya çalışılmıştır. Tonguç Baba’larının yapılandırdığı sistemden mezun olanların; ülkemizin bilim, kültür, sanat, edebiyat, siyaset, spor, ekonomi, örgütlenme, stk vd. alanlardaki pozitif etkileri, başarıları günümüzde tartışılmaz bir gerçektir. Çok partili siyasi yaşama geçtiğimiz dönemde tasfiye süreci başlayan Köy Enstitüsü sisteminin kurucu kadrosu ve özgüvenli mezunlarının yaşam boyu bedel ödemeleri ülkemizin acı bir gerçeğidir. Bu gerçeğin içerisinde ise özellikle 1960 sonrası siyasi yaşamımızda milletvekili, senatör, bakan, belediye başkanı seçilen; önseçimseçimleri geçerek gelen enstitülü vekillerin halkın sorunlarına sahip çıkmaları vardır. Enstitülere yalınayak girerek kaderleri değişen Tonguç’un “biz kültürü” ile yoğrulmuş enstitü mezunu parlamenterlerin, 196080 arasındaki yüksek temsil oranının diğer dönemlerde eğitimcilerde görülmemesi dikkat çekici değil midir? “Bu can insan, Kurtuluş Savaşı ihtilalinin ilerici temposu ile yoğrulmuş kuşakların kafileleşmesi için savaşan, bitmez, tükenmez bir sevgi ve iş yapma kaynağı idi’”5) ifadesiyle yakın dostu Ferit Oğuz Bayır’ın anlattığı Tonguç’u, bugünden bakarak ölümünün 69. yılında saygıyla anıyoruz. Kaynaklar: 1 Mektuplarla Köy Enstitüleri Yılları/ İ.H. Tonguç 2 Gençlik Dergisi/1962 Fakir Baykurt 3 Dünden Bugüne Arıcılık / Balparmak Yay. 4 Köy Enstitülülerle Söyleşiler3 / Keçav Yay. 5 Köyün Gücü / F. Oğuz Bayır
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle