19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KÜLTÜR EDİTÖR: ORHUN ATMIŞ TASARIM: İLKNUR FİLİZ 1323 HAZİRAN 2019 PAZAR Bu kaçıncı Nikita?‘DerinlikSarhoşluğu’,‘Leon’,‘Subway’gibifilmleriylebilinenBesson’unyenifilmivizyonda Luc Besson’un bu hafta gösterime giren yeni filmi “Anna” yönetmenin bildik temalarının cilalı ama ruhsuz bir tekrarından öteye gidemiyor. Nedense Luc Besson yıllardır aynı filmi çekiyormuş gibi bir his var içimde. Oysa Fransız sinemacı yoğun bir yapımcılık mesaisinin de yanı sıra farklı türlerde işler üretmeye devam ediyor. Sanıyorum asıl mesele en iyi filmlerini 80’li 90’lı yıllarda ortaya koymuş olması ve o zamandan beri sinema adına dişe dokunur bir işe imza atamamış olmasında. Başkalarını bilemem elbette ama Luc Besson denince benim aklıma hâlâ “Le Grand Bleu /Derinlik Sarhoşluğu”, “Leon”, “Nikita” ve “Subway” gibi filmleri geliyor. Besson’un aklına bu filmler geliyor olmalı ki, örneğin “Nikita”nın birden fazla versiyonunu çekti son beş yılda. 2014 tarihli “Lucy” de bir “Nikita” uyarlamasıydı bana sorarsanız, şu sıralar salonlarda gösterilen ve bu yazı FİLMİN NOTU: 5/10 Filmde kendisi de bir model olan Rus Sasha Luss oynuyor. Luss, ilk oyunculuğunu 2017’de yine bir Besson filminde yapmıştı. nın konusu olan “Anna” da. Aksiyon sosu bol bir casusluk hikâyesi olan “Anna” 80’li yılların ikinci yarısı ile 90’ların başını kapsayan 5 yıllık bir zaman dilimi içerisinde MoskovaParis hattı üzerinde geçiyor. İleri geri zaman atlamalarıyla seyircinin başını döndürmeyi hedefleyen ve sonlarda yer alacak sürprizleri örtbas edebilmek uğruna senaryonun önem li bir kısmını tekrarlar yüzünden feda eden Besson filme de adını veren Anna karakterinde tanınmamış bir oyuncuyu tercih etmiş. Geçmişte bu konuda oynadığı kumarlarda başarıya ulaştığını düşünsek de (Bkz. “Leon”daki Natalie Portman) kendisi de bir model olan Rus Sasha Luss’un (ki ilk oyunculuk deneyimini de 2017’de yine bir Besson filmi olan “Valerian and the City of a Thousand Planets”de yaşamış) oyunculuk kariyerinin pek verimli olacağını sanmıyorum. Oyuncu kadrosu iyi Besson’un konu itibarıyla “Nikita”yı fazlasıyla anıştırmasının yanı sıra bir sahnedeki diyalogların neredeyse bire bir “Leon”dan apartılarak filme yedirilmiş olması da (dikkatli izleyiciler “Leon”da Gary Oldman’ın ağzından çıkan cümlelerin neredeyse bire bir bu filmde de kullanıldığını hatırlayacaktır) yönetmenin tembelliğine mi verilmeli, acizliğine mi bilemedim. Öte yandan filmde karakterlerin kullandıkları bazı cihazların (cep telefonu, USB flash bellek vb.) filmin geçtiği yıllarda henüz kullanılmadığına neredeyse adım gibi eminim, bu da izlerken kafalarda soru işareti yaratan bir diğer konu. Sasha Luss hariç aslında fena sayılmayacak bir oyuncu kadrosu var filmin: Helen Mirren, Luc Evans, Cillian Murphy... Ama örneğin bir “Red Sparrow / Kızıl Serçe” gibi benzer bir konuyu işleyen sıradan bir filmin bile gerisinde kalan, kimi sahneleriyle “John Wick”i anıştırsa da onun seviyesine çıkamayan ve hatta “Atomic Blonde” ve “Lucy” gibi filmleri bile aşamayan “Anna” ne yazık ki Luc Besson filmografisinde alt sıralarda kendine yer buluyor. Türk tenor roma’nın arka sokaklarında Roma Belediyesi’nin de katkısıyla 3 yıl önce hayata geçirilen “Kamyon Operası (Opera Camion)” adlı proje, bir kamyonun dorsesinin sahne haline getirilerek şehrin meydanlarında ve kenar mahallelerinde operayı halkla buluşturmayı kapsıyor. İtalya’nın seçkin opera evlerinden Roma’daki “Teatro dell’Opera”nın bu sahne eserini kenar mahallelere taşıması projesinde 27 yaşındaki Türk tenor Murat Can Güvem de yer alıyor. Operayı görkemli salonlardan çıkarıp düşük gelirli kesime de ulaştırma amacıyla başlatılan projedeki eserler, Güvem’in de bünyesinde bulunduğu, genç sanatçılara desteğe yönelik Fabbrica “Fabrika (Fabbrica)” adlı programın üyeleri tarafından sahneleniyor. Sokak versiyonunda karakter sayısı ve süresi düşürülen, sahne tasarımı sadeleştirilen eserleri halk, evden getirdiği sandalyelere ya da çimenlere oturarak, ailece bedava izleyebiliyor. Opera kumpanyası bu yıl, 30 Haziran’a kadar beş temsilin yapılacağı Gioachino Rossini’nin “Sevil Berberi”ni sahneliyor. Yaklaşık üç yıldır Teatro dell’Opera’da birçok önemli eserde sahne alan Güvem, Kont Almaviva rolünü üstleniyor. Üniversiteye hazırlanırken sesini fark eden Güvem, aldığı bir davet üzerine İtalya’ya gelmiş ve “Fabbrica” projesine, 800 adayın katıldığı elemelerde 18 şancı ile birlikte dahil olmayı başarmış. Bugüne kadar çok güzel tepkilerle karşılaştıklarını söyleyen Güvem, kariyerine Almanya’da devam etme isteğini ifade ediyor. Güvem, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Türk ekolü opera sanatına dahil olmaya başladı. Tabii ki bunu ilk başaran değerli divamız Leyla Gencer oldu. Biz de onun ışığında, onun açtığı yolda devam ettirmeye çalışan genç şancılarız.” l DHA Soprano Mainini İzmir’de İzmir Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı’nın (İKSEV) düzenlediği 33. Uluslararası İzmir Festivali, 25 Haziran’da soprano Mariasole Mainini’yi ağırlayacak. Celsus Kütüphanesi’nde, saat 21.00’de başlayacak konserde, belkanto tenor Nile Senatore ve piyanist Giorgio D’ Alonzo, Mainini’ye eşlik ederek İtalyan Opera geleneğini temsil eden seçkin bir repertuvar sunacak. Biletler Biletix’ten temin edilebilir. l Kültür Servisi Tiyatro ve sinemanın usta Enis Fosforoğluoyuncusu,kalp krizi sonucu 71 yaşında hayatını yaşamını yitirdikaybetti Türk sineması ve tiyatrosunun duayen isimlerinden Enis Fosforoğlu Büyükada’daki evinde geçirdiği kalp krizi sonucu dün hayatını kaybetti. 71 yaşındaki Enis Fosforoğlu, 11 Haziran’da da kalp krizi geçirmişti. Sanatçının yoğun bakımdaki tedavisi sürerken, oğlu Eren’in de bir kızı dünyaya gelmişti. Fosforoğlu’nun kızı Seren Fosforoğlu, “Her şeyi bir arada yaşadığımız zor günler. Evlat olarak elimizden geleni yapmaya çalıştığımız zor günlerde gelen bu mucize için çok heyecanlıyım” açıklamasında bulunmuştu. Memorial Şişli Hastanesi’nde tedavi altına alınan Fosforoğlu taburcu olmuştu. Fosforoğlu’nun yarın (Pazartesi) Kadıköy’deki Moda Camii’nde kılınacak cenaze namazının ardından toprağa verileceği öğrenildi. Sanatçılar üzüntülerini sosyal medyadan paylaştı. ‘Üzüntümüz tarifsiz’ Fırat Tanış: Kıymetli abimiz, komşumuz, oyuncu, tiyatro emekçisi Enis Fosforoğlu aramızdan ayrılmış. Çok üzgünüm. Kendisine rahmet, kalanlarına, sevenlerine, ailesine sabır dilerim. sanatçı kökenlİ aİleden gelİyor Enis Fosforoğlu, 1948 yılında İstanbul’da doğdu. Sanatçı Renan Fosforoğlu ve Mualla Kavur’un oğlu olan Enis Fosforoğlu, Belkıs Dilligil (teyzesi), Avni Dilligil (eniştesi), Aliye Rona (eniştesinin kızkardeşi) gibi sanatçı kökenli bir aileden geldi. Tiyatro ve dublaj sanatçısı Ferdi Merter’le kardeş olan Fosforoğlu’nun kızı Seren Fosforoğlu da tiyatro sanatçısı. 1970 1976 yılları arasında Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü’nde görev yaptıktan sonra değişik tiyatro toplulukları içinde rol aldı, 1980 yılında kendi adına Kadıköy’de tiyatro kurarak uzun yıllar birçok sanatçının yetişmesine katkıda bulundu. Enis Fosforoğlu, eşi Serda Fosforoğlu’nu 2001’de kaybetmişti. Orhan Aydın: Üzüntüm tarifsiz.. Birlikte hayata sevinçler saçtığımız günler masal oldu. Toprağınıza ışıklar dolsun Enis Fosforoğlu.. Unutulmayacaksınız. Gonca Vuslateri: Canim hocam Enis Fosforoğlu. Allah rahmet eyle sin.. Çocukluğumda başlayan tiyatro yolculuğumda, akademi öncesi zamanlarda Shakespeare oyunu konuştuğumuz, ilk Cehov çalıştığımız biricik güleryüzünü hiç unutamayacağımız hocamız.. Yakınlarına sabır dilerim. l Haber Merkezi Ömer Asım Aksoy Ödülü’ne başvurular sürüyor Dil Derneği, 1993’te yaşamını yitiren Ömer Asım Aksoy anısına, 2019’da bir “çeviri” kitaba verilmesi planlanan “Ömer Asım Aksoy Ödül Töreni”ni 26 Eylül’de düzenleyecek. Başvurular 5 Temmuz’a kadar yapılabiliyor. Aksoy Ailesi ile Dil Derneği’nin düzenlediği “Dil Derneği Ömer Asım Aksoy Ödülü” 2019’da oyun çevirisi dışında bir “çeviri” kitabına verilecek. Ödüle aday yapıtlarda Dil Derneği’nin amacına uygunluk, Türkçenin yaratıcı olanaklarını kullanmadaki başarı, yazınsal duyarlık ve değer aranacak. Ödüle aday yapıtın 1 Ocak 201830 Haziran 2019 arasında yayımlanmış olması gerekiyor. Aksoy Ailesi’nin maddi katkısıyla düzenlenmekte olan ödül, 5 bin TL olarak belirlendi. Ödül için Seçici kurul Prof. Dr. Necdet Adabağ, Prof. Dr. Mukadder Yaycıoğlu, Doç. Dr. Erkan Yurtaydın, İskender Osman ve (aile adına) Sevgi Özel’den oluşturuldu. Dil Derneği tarafından, ödül töreninin 87. Dil Bayramı olan 26 Eylül’de yapılacağını duyuruldu. l ANKARA/Cumhuriyet Dünbugünyarın Başlığa bakıp dün için “ah vah” edeceğimi; bugün “tekrarlanan seçimden” söz edeceğimi; yarına ilişkin de size umut falan aşılayacağım sanmayın... Hayır, hayır. Benim “Dünbugünyarın” dediğim, bu üçü arasında muhteşem ve eşsiz köprüler kuran İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı 47. İstanbul Müzik Festivali... Bundan 10 gün kadar önceydi. Uluslararası İstanbul Müzik Festivali’nin açılışında, Tekfen Filarmoni Orkestrası’nın konserinden önce, yılların usta sanatçısı, şef Rengim Gökmen, İKSV Başkanı Bülent Eczacıbaşı’ndan bu yılın Onur Ödülü’nü alıyordu. Bir kuşaktan ötekine Yıllardır Rengim Gökmen’i yakından izliyorum. Onun sayısız girişimlerinin, başarılarının tanığıyım. Tarihi mekân Aspendos’u eşsiz bir festivalle kültür yaşamımıza katışını, Bodrum Opera Bale Festivali’ni yoktan var edişini ve daha nice girişimini unutmama imkân yok. Sanatçılığıyla yöneticiliğini; özveriyle alçak gönüllülüğü buluşturması her zaman dikkatimi çekti. Açılıştaki o kısacık törende yaptığı konuşma her şeyden önce kendinden öncekilere bir saygı duruşuydu. Hocalarından Adnan Saygun’dan başlayarak, her birini tek tek anması; İKSV’nin ve festivalin kurucularını Nejat Eczacıbaşı ve Aydın Gün’ü yüceltmesi benim için vefa duygusundan öte bir anlam taşıyordu. Bugün sayıları hızla çoğalan ve birbirleriyle yarışmakta olan birçok orkestranın çekirdeğinin Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası olduğunu söylerken, devlet desteğinin gerekliliğini vurgularken, dünden aldığımız mirasın geleceğe çoğalarak aktarılmasına işaret ediyordu. Bayrak elden ele Rengim Gökmen’in bıraktığı yerden çok genç bir sanatçı devam etti konuşmaya. Aydın Gün Teşvik Ödülü’nü kazanan 22 yaşındaki piyanist Can Çakmur... Şu son aylarda uluslararası arenada çeşitli başarılar kazanan Can Çakmur, ödülünü alırken, önce şu son yılın onun için çok özel ve çok değerli olduğunu belirtti. Sonra “Yol göstericiliğini, ilhamını hissettiğim, beni daha güzel bir dünyanın varlığına inandıran çok insan vardı” dedi. Özellikle altını çizdikleri ise İKSV ve “Dünya Sahnelerinde Genç Müzisyenler”di. Birkaç akşam sonra Süreya Operası’nda Ufuk ve Bahar Dördüncü kardeşlerden yine çok genç bir bestecimizin Zeynep Gedizlioğlu’nun “Şimdi” eserinin dünya prömiyeri vardı. Müthiş gerilimli, içinde yaşadığımız kaosa gönderme yapan, çağdaş müziğin sınırlarını zorlayan, çelişkiler, kapışmalar arasında gidip gelen eseri dinlerken, içimden bu bir bayrak yarışı diyordum. Kuşaktan kuşağa geçen... Festivalin bu yılki teması “Var olmanın karanlığı... Var olmanın aydınlığı”... Evet tıpkı bir bayrak yarışı gibi, genç kuşaklara karanlığı değil aydınlığı geçireceğimiz günlerin özlemi içindeyiz... İzmir Festivali’nde Leyla Gencer İzmir Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı’nın Uluslararası İzmir Festivali bu yıl 33 yaşında. Gülsin Onay’ın “Chopin Akşamı”yla açıldı ve o da tıpkı İstanbul Festivali gibi Şanghay Filarmoni Orkestrası ve Fazıl Say konseriyle 1 Temmuz’da sona erecek. Başlangıçla bitiş arasında, geçen hafta içinde bir akşam, yönetmenliğini Selçuk Metin’in yaptığı metinlerini benim yazdığım Leyla Gencer Belgeseli gösterildi. Selçuk Metin’le birlikte katıldık, gösterim öncesi kısa birer konuşma yaptık, gösterimden sonra da izleyicilerin sorularını yanıtladık. Çocukluğumda, Elhamra Sineması olan o tarihi bina şimdi Elhamra Operası’ydı. Hem salon, hem balkon doluydu. Ve gençler, bu film neden bütün kentlerimizde, bütün konservatuvarlarda gösterilmez diye adeta hesap soruyordu. Dayanamayıp içlerinden birine “Neden her yerde gösterilsin istiyorsun ki” diye sordum (Elbet sahneden indikten sonraydı...) Ne yanıt verdi biliyor musunuz: “Aydınlık, karanlığı yensin diye!” Gece ne denli karanlık olsa da, sabah mutlak güneş doğar yavrum. Fransız Müzik Bayramı başladı Yapı Kredi bomontiada ve İstanbul Fransız Kültür Merkezi işbirliğiyle düzenlenen Fransız Müzik Bayramı kapsamında “Aalma Dili” grubunun sahnesiyle başladı. Keman ve mandolin de çalan Emilio Castiello’nun liderliğini üstlendiği grupta, kemanda Clement Oury, gitarda Benoit Vincent ve kontrbasta ise Johnny Montreuil yer aldı. Müzikseverlerin yoğun ilgi gösterdiği konserde grup, aralarında “Ta Mere Et Nous”, “Pour Une Poignee De Dinars”, “Mon Amour”, “Colorado”, “Bajlarina Rumba” adlı şarkılarının da olduğu özel bir repertuvarı yorumladı. l AA
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle