25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 2 HAZİRAN 2019 PAZAR TASARIM: BAHADIR AKTAŞ PAZAR YAZILARI Caz esintili sokaklar... Chris’in dövmeli derisi geçen haftalarda Saskatoon’da sergilendi. Brüksel Flaman Kraliyet Tiyatrosu’nda girişte biletimizi verip adımızı yazdırdık. Kapıda içe riye girmek için sıramı zı bekliyoruz. 50 dakika lık sürekli dönen bir per formans. Karşımızda tiyat ro salonunu tadilat ettirip tekrar hizmete açan po ERDİNÇ UTKU litikacıların adı yazılı. He men sanat unutulup siyaset muhabbe ti başlıyor. 26 Mayıs seçimleri için ba na vekâlet vereceğini söyleyen arkada şım işlemleri tamamlayamamış. Sabah Türkiye’ye uçacak. Aşırı sağ ve popülist söylemlere karşı sol ve sosyalist partile ri desteklemek gerektiğini bir kez daha hatırlatmam nafile! Yastıkla sohbet Adım okunuyor, içeriye giriyorum. Simsiyah zemin üzerinde tümsekler dalgaları andırıyor. Sanki siyah örtülerin altına insan yerleştirerek inişli çıkışlı uçsuz bucaksız bir alan oluşturmuşlar. Ne oyuncu var, ne seyirci. Oyuncu da sensin, seyirci de! Gidiyor, ilerideki bir yastığa dayıyorum başımı. “Hey” diyor, yastık konuşmaya başlıyor. “Dışarıda hava nasıl” diye soruyor. Yanıtlıyorum. “Bana sarılabilirsin” diyor yapay ses. İçerisine bir mikrofon ve alıcı yerleştirilmiş olan yastığa sarılmış, yastıkla muhabbet ederken buluyorum kendimi. Birlikte rüzgârın sesini dinliyoruz. Birlikte rüzgâr sesi çıkarıyoruz. Hayatı, dünyayı sorguluyoruz. Hatta felsefe yapıyoruz. “5 dakika kestirelim mi?” diyor yastık, uzanıp 5 dakika kafa dinliyoruz. Birlikte şarkı bile söylüyoruz. Hem de çok sevdiğim “Killing Me Softly With His Song” şarkısını! Birçok soru soruyor yapay ses. “İnsan olmak nasıl bir şey?” sorusuna anında yapıştırıyorum cevabı: “Çok zor”. “Hele insan kalmak daha da zor.” Ben de ona soruyorum. “Evet” ya da “hayır” diye yanıtlıyor. Birbirimizi tanıyoruz. Karşıda sahiden biri var hissine kapılıyorum bazen. Performansın arkasındaki beyin Begüm Erciyas, Japonya’da bir yıl konuk sanatçı olarak kaldığı dönemde robot araştırmaları yapılan laboratuvarları gezmiş. Yapay zekâya ve konuşma teknolojisine Batılıların Japonlardan farklı baktığını, Japonya’da robotlara ve teknolojiye daha dostça yaklaşıldığını gözlemlemiş. Yastıklar seni dinliyor hatta anlıyormuş gibi bir izlenim yaratarak bir bağ kuruyor. Bu dijital çağda, sizi dinleyenin gerçek bir insan olup olmadığını söylemek gittikçe zorlaşıyor. Performans boyunca, gerçek bir kişiyle mi, bir makineyle mi veya kendinizle mi konuşup konuşmadığınızdan sürekli olarak şüphe duyuyorsunuz. Brüksel Sanat Festivali (Kunstenfestivaldesarts) kapsamında 1520 Mayıs arasında Brüksel bir Türk kızının Pillow Talks (Yastık Muhabbetleri) adlı sıradışı performansına ev sahipliği yapıyor. Yanımdaki kişi ise kızıyla gurur duyan arkadaşım Kenan Erciyas. Oy kullanmak için vekâletini yetiştirememesine olan kızgınlığım sanat dünyasına yetiştirdiği kızı sayesinde anında yok oluyor. ‘Ne kadar çeşitlilik olursa o kadar güzel’ Brüksel sanata önem veren bir kent. Brüksel metrosunda çalacak olan sokak müzisyenleri ve müzik grupları bile artık seçmelerle belirleniyor. Amaç metro duraklarında sunulan müziğin kalitesini ve çeşitliliğini artırmak. Seçmelerde beğenilenlere bir yıllık metroda çalma izni veriliyor. Seçmelere katılan bir müzisyenin dediği gibi, “Hep aynı şarkıları çalmak sıkıcı. Müzik de hayat gibi, ne kadar çeşitlilik olursa o kadar güzel!” 2426 Mayıs arasında ikincisi düzenlenen Brüksel Caz Haftasonu festivalinde kent merkezi, çevresi ve Avrupa semti olarak üçe ayrılan Brüksel’de meydanlarda, küçüklü büyüklü kapalı mekânlarda yüzlerce etkinlik düzenlen di. Caz eşliğinde sokaklarda dans edildi. Eski kent meydanı Grand Palace’ta ki konserleri ıskaladık. Biz sadece seçimden bir gün önce, 25 Mayıs’ta Avrupa Parlamentosu önündeki Place du Luxembourg alanındaki konsere yetişebildik. Arkadaşlarla ertesi gün merkez solun zaferiyle sonuçlanacağını hayal ettiğimiz seçime hazırladık kendimizi. Son anketlerde yüzde14 görünen ırkçı Vlaams Belang’ın seçim sürprizi yaparak, oyunu yüzde12 artırarak Flaman Bölgesi’nde yüzde 18’den daha fazla oy alıp ikinci partiliğe yükseleceği ve seçimden zaferle çıkacağını kimse aklından geçirmiyordu. “Belçika’da ırkçıların başarısının sol söylemleri kopyalamalarından kaynaklandığının ve ırkçı Vlaams Belang’a oy verenlerin erkeklerden ve eğitim düzeyi düşük alt ezilen gariban sınıftan oluştuğunun analizini” yapmaya elim varmıyor. 541 günlük federal hükümet kuramama dünya rekoru elinde bulunan Belçika’da farklı koalisyon senaryolarını ele alarak da zaman kaybetmek istemiyorum. Takvimler 28 Mayıs’ı gösterdiğinde biz yine Place du Luxembourg’tayız. Bizim gibi düşünen diğer 4 bin kişiyle, Avrupa’da aşırı sağın ve ırkçılığın yükselişini protesto eden “Aşırı sağ ve faşizm karşıtı koalisyon”a destek veriyoruz. “Ne kadar çeşitlilik olursa o kadar güzel olur hayat. Çünkü dünya ancak tüm renklerle güzeldir” desek ırkçı anlar mı? Hangi müzik türünü dinler ırkçı? Cazımızla sazımızla üzerine gitsek etkilenir mi? Pillow Talks performansındaki yapay sesli yastığa sorsaydım bunları keşke! Yapay yastık bir daha gelse de, şöyle sıkıca sarılıp “Ne olacak Belçika’nın hali?” diye muhabbet etsek... erdincutku@binfikir.be Mavi dalgaların özgür ruhu Jeffres Körfezi, Güney Afrika’nın Port Elizabeth şehri BURCU CUNNEEN ne 45 dakika mesafede küçük bir sörf kasabası. Kalbi dalgalarla çarpan tüm sörfçülerin rüyası bir kasaba. Burada her yıl hazirantemmuz aylarında Dünya Sörf Turnuvası yapılır. Anlayacağınız Jeffres Körfezi için okyanus ve dalga yaşamın olmazsa olmazı... Yaşadığın yerin ruhu gibi yaşadığı yere ruhuyla anlam katanlar da vardır. İşte onlardan biri Bruce Gold. Sörf camiasının tanınan ve saygı duyulan isimlerinden. Bir evin bodrum katında tek göz evde minimalist bir hayat süren bu ruh neden sörfçülerin ilham kaynağıdır derseniz, hayat öyküsünden birkaç not... Doğa tutkunu Jeffres Körfezi dediğinde Bruce, Bruce dediğinde bu bölge akla gelir... Yıllar önce polisken istifa edip kendini sörfe, doğaya adamış biri... 70’inde hâlâ elinde sörf tahtası, uzun bembeyaz saçları ve sakalı, kafasında kırmızı motorcu kaskı ile okyanusa dalgalarla dans eden bir ruh o... İnsanın onun yaşamına ve enerjisine bakınca ilham almaması mümkün değil. Maaş bordrosu, üniforma, kredi kartları, para, hırs, büyük lüks bir ev... Hiçbiri onun hayallerini süslemiyor. O kapitalist hayallerden sıyrılmak, üzerindeki katranlardan kurtulmak için kanat çırpan kuş misali özgür bir ruh... Her fırsatta doğru rüzgâr ve o müthiş dalgayı gördüğü an sörf tahtasını kapıp kendisini okyanusun dalgalarına bırakıyor. Onu sörf kitaplarına ismini yazdıran, sörfçülerin ve bölge halkının bu denli saygısını kazandıran da bu zaten... Her gün okyanusun kokusunu içine çeken, rüzgârı saçlarında hisseden, yoga yapıp doğayı dinleyen hippi bir ruhun bu dünyada gönüllerde bıraktığı iz ve ilham cidden hayranlık uyandırıcı. İnsan onun yaşamına bakınca kendini sorgulamadan edemiyor. Ne için varız ki bu dünyada! burcunneen@gmail.com Tırmanışa sınırlama Dünyanın en yüksek zirvesi Everest Dağı’nda bu yılki tırmanış sezonuna dağcıların oluşturduğu yoğun trafik nedeniyle yaşamını yitirenlerin sayısı 11’e ulaşırken Fransa, Avrupa’nın en yüksek dağı Mont Blanc’ta güvenlik önlemlerini arttırdı. Dün yürürlüğe giren ve eylül ayında başlayacak olan tırmanma sezonu sonuna kadar geçerli olacak yeni ku rallara göre tırmanırken standart rotayı kullanacak dağcılar geceleri rotaları üzerindeki üç barınaktan birinde geçirmek zorunda. Kaçak kamp yaparken yakalananların ise iki yıl hapis ve 300 bin Avro para cezasına çarptırılabileceği belirtildi. Barınaklarda rezervasyon yapmadan yola çıkılmasına izin verilmeyeceği de belirtildi. Ülkeler arası koro düeti “Bütün yaşantımız boyu, küçük ya da büyük yolculuklar... Her Yolları büyük bir olasılıkla hiç seferinde, yeni birşeylere doğru...” kesişmeyecek Bunun gibi kâh neşeli, kah hüzün olan, ama ruh dolu, Rumca, Türkçe, Kürtçe, Lehçe dizelerle süslenmiş ezgiler yükseliyordu Atina ve Göteborg’daki iki kon Ayşe Ferliel Barounos ları müzikle birleşmiş insanlar, teknoloji saye ser salonunda aynı gece, aynı anda. sinde karşılıklı Atina’daki Stavros Niarchos Vakfı Kül koro düeti yaparak kimlik ve kaçış gibi tür Merkezi’nde (SNFCC) yer alan Yunan temalarla, sosyal ve politik boyutu da Ulusal Operası’nın Kültürlerarası Koro olan hikâyelere ses verdiler. Bu saye su ile Göteborg Operası ve İsveç Kızılhaç de, geri dönülmesi mümkün olmayan Uluslararası Korosu’nun canlı bağlantı ile bir şeye ya da kişiye duyulan sonsuz internet üzerinden de yayınlanan ortak özlemi de dinleyicilere yansıttılar. laşa konserinde, çoğunluğunu amatörlerin oluşturduğu, dünyanın dört bir yanın Etkileyici kültür merkezi dan koristler ve profesyonel müzisyenler Onlara ev sahipliği yapan salonlar bir araya geldiler geçen ay. dan birinin (Yunan Ulusal Operası Al İz bırakan yolculuk... ternatif Sahnesi’nin) bulunduğu Atina’daki SNFCC, böylesine sıra dışı bir “Sesli kartpostallar” adını taşıyan, ti konser dışında pek çok başka etkinli yatro unsurları içeren, geleneksel şar ğe de yer veriyor. Atina’ya turistik ge kıların yanı sıra Hollanda kökenli, Ka zi ile gelenlerin uğrak noktası olmasa nadalı besteci Trevor Grahl’ın üç ese da, aslında burası görülmeye değer bir rinin de seslendirildiği yapımın ana te kompleksin parçası. Yunanistan’daki ması, insanın geçmişinde yaptığı ve ekonomik kriz döneminde, eski hipod kendisinde izler bıraktığı bir yolculuk rom alanında yapımına başlanmış olan, tu. Nereden, nereye ve neden gidiyor 2016’da tamamlanarak ertesi yıl hiz du? Korkuları ve beklentileri neydi? mete giren SNFCC, Kallithea adlı böl Belki bir şeylerden kaçıyordu, bir sa gede, Faliron Koyu’nda bulunuyor. vaş onu başka diyarlara sürüklemiş SNFCC’nin arazisinin, aradan geçen ti... Belki de ayrı bir ülkeye taşınıyor yolla yitirdiği denizle olan bağlantısı, en du iş için ya da sadece bisiklete bin azından görsel bir biçimde (Paris’teki meyi öğrenmek için gezintiye çıkmış Pompidou Merkezi’nde de imzası bulu tı... İşte bu sorularla başlayan Atina nan) ünlü mimar Renzo Piano ve ekibi Göteborg korolarının ortak ve deney nin tasarımı sayesinde yeniden canlan sel macerası, Yunanistan ve İsveç’teki mış. Denize doğru yükselen yapay te izleyicilerden bazılarının gece sonun pedeki kültür merkezinin etkileyici bir da ayakta alkışladığı duygusal bir şöle manzarası var. ne dönüştü. Yapı içindeki Yunanistan Ulusal Kü tüphanesi ve Ulusal Opera binaları, “Agora” olarak anılan bir kamusal meydanla birbirlerine bağlanmış durumda. Bunları birleştiren yapının opera ve bale gösterilerine hizmet eden kanadı ise 1400 kişilik bir oditoryum ile 450 kişilik daha deneysel çalışmalara hizmet eden ikinci bir salondan oluşuyor. Çalışma ve okuma odalarının yanı sıra, 18 metre yüksekliğindeki bir “Kitap Kalesi”ni de barındıran kütüphane binasında ücretsiz seminerler, konferanslar, eğitim programları da düzenleniyor. Opera binasının en üst kısmında, geniş çatı kanopisinin altında, “Deniz Feneri” olarak adlandırılan, etrafı tamamen camla çevrili bir alan da bulunuyor. Buradan, Atina, Pire ve Saronik Körfezi’nin panoromik manzarasını izlemek mümkün. Projenin parçası olan güneş panelleri de bina için gerekli olan enerjinin büyük bir kısmını rahatlıkla üretebilecek kapasitede. 210 bin metrekarelik bir alana yayılan Stavros Niarchos Parkı’nda kuzeygüney doğrultusunda uzanan ve yayaların etrafında keyifle yürüyebileceği bir kanal da yer alıyor. Burada yelken ve kano dersleri veriliyor. Park alanı, yerel Akdeniz iklimi bitkileriyle kaplı ve içinde spordan, konserlere, sinema gösterilerine kadar pek çok ücretsiz etkinlik de düzenleniyor. Toplam maliyeti 867 milyon dolara ulaşan, yapımı tamamlandıktan sonra Stavros Niarchos Vakfı’nın devlete hibe ettiği merkez, Atinalılara bir tür kentten kaçış fırsatı ve rahatça nefes alabilecekleri bir ortam sunuyor. iamail2005@gmail.com Postu deldirmek de var! Dövmetattoo sanırım 21. yüzyılın gerçeği diye tarihe geçecek; çılgın lığı demiyorum, zira zülfü yare dokun mak da var. 36 milyonluk Kanada’da nüfusun yüzde 23’ü, kendisini mürek kep zerk edilen cildinde dövdürmüş bu lunuyor. Türlü yazılar, semboller, re simler, duvar yazısı ve graffitisi gibi slo ganlar insan derisi üzerinde; daha ne ler neler... Her yerde, bizdeki deyiş le bakkal dükkânı kadar, tattoo salonu açık. ABD’de tattoo’luların nüfusa ora nı yüzde 21 iken, Kanada’da oran yüzde 23’tür. Ülkenin bu işe harcadığı para, 2018 yılında, resmi istatistiğe bakılırsa 1 milyar 650 milyon dolardır. Ne zara rı var ki, nihayetinde gayri safi milli ha sıla içinde bir gider pusulasıdır; ekono miye katkıdır, işsizlere iş, güçsüzlere ne güzel imkândır. Belki bu para başka hayırlı alanlarda kullanılsa daha yararlı olur, diyen çıka bilir; fakat bizim işimiz akıl vermek de ğil, gazetecilik edip sizlere Kanada’dan insanın içini kaldıran bir hikâyeyi ak tarmaktır. Kanada’nın Pa sifik kıyısından itibaren doğu ya doğru soldan sağa sayarsanız üçüncü eyaleti, Saskatchewan’da Mahmut ŞENOL tattoo işi ya parak geçimini sağlayan Chris Wenzel, kalp yetmezliği yüzünden geçen yıl 41 yaşındayken ya şamını yitirdi. Dövmelerini miras bıraktı Tattoo’da eşi bulunmaz bir mürekkep ustasıydı; eşi de öyle... Saskatchewan’ın başkenti Saskatoon’da karı koca, birlikte çalışıyorlardı ve hatta ABD’den müşterileri vardı. Yatağa düşüp ağır hastalanınca, ecelin farkına varan biz bütün ölümlüler gibi hisseden Chris, en önemli vasiyeti olarak bütün vücudunu kaplayan, neredeyse tek bir boşluk bile bulunmayan dövmelerini karısı Chery’e miras bıraktı. Bu ağır bir sorumluluktur, kısa süre sonra Bay Chris vefat etti. Hemen toprağa verilmedi, bekletildi ve asıl tüyler ürperten işlem başladı. Eşi Bayan Chery, deri yüzmede uzman olan Amerikalı bir cildiyeciyi buldu, eşinin cesedini ona teslim etti. Şimdi, yüreğiniz kaldırmıyorsa yazıyı okumaya burada ara verebilirsiniz, haklısınız. Fakat biz yazmaya devam ediyoruz. Chris’in dövmeyle kaplı bedeni itinayla, büyük bir dikkatle, tek bir ölü hücresine zarar gelmeden “yüzüldü”, bedeninden ayrıldı. Çok özel eriyikler ve kimyasallar içinde bekletilerek kurutuldu, sergilenecek duruma getirildi. Diyelim ki, bir sanat eseri kurtarılıyordu, arkeolojik bir çalışma gibi her şey böylece özenle tek tek yapıldı. Güneş ışığından, parlak ışıktan korunmak şartıyla Chris’in dövmeli derisi sonunda, geçen haftalarda Saskatoon’da sergilendi. İnsanlar insan derisini görmek için sıraya girdi; garip merak... “Postu deldirmek” diye Türkçemizde bir deyiş vardır. Silahla yahut bıçakla yaralanmak anlamındadır; Chris’in bedeninden ayrılan derisi tek bir hasar görmeden, yani postu deldirmeden sergiye çıktı. Şimdi meraklısı üste para verip gidiyor, izliyor. Burada kurutulmuş insan derisindeki dövmeden ziyade soyulmuş, yüzülmüş insana ait merak bulunuyor diyenler de var! Deri yüzdürme işini yapan Chery için soruşturma açıldı mı, bu iş yasal mı, daha doğrusu böyle bir şey hukuk açısından mümkün mü biçiminde bir çok soru şu sıralarda Kanada’yı meşgul ediyor. Öte yandan dövmeci Chery de, kendi vücudunun tamamını kaplamış tattoo’ları, tıpkı müteveffa kocası gibi, çocuklarına emanet ve vasiyet etmekte gecikmedi. Ölünce kendi derisinin yüzülmesini, kocasıyla yan yana çerçevelerde konulmasını istedi. Sonsuza kadar karı koca beraberliği işte böyle olur! Bu haberleri okuyup midemde deniz tutmuş gibi hafif bir lodos kabarması hissederken aklımıza birden Japon roman yazarı Haruki Murakami’nin tüyler ürperten bölümüyle okuduğumuz Zemberekkuşunun Güncesi adlı yapıtı geliyor. Moğol askerlerinin eline düşen Japon teğmen Yamamoto’nun canlı canlı derisinin yüzüldüğü sahne unutulur gibi değildir. Sonunda kanlı et yığınına dönüşen Yamamoto’yu rüyalarımda görmemek için o zamandan beri tembihli uykuya yatıyorum. Siz halen, “edebiyat dediğin uydur uydur yaz,” diye hâlen düşünüyorsanız, Saskatoon’daki camekânda çerçevelenmiş insan derisini gidip görünüz. Tek farkı var; romandaki canlıydı, ötekisi mevta... senolasenola@gmail.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle