23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 2 HAZİRAN 2019 PAZAR TASARIM: SERPİL ÜNAY yorum / HABER Kadın kısmı âşık olursa? Bugünlerde ne yazsam, iki gün sonra Cumhuriyet Savcısı beni çağırıyor. Bir davamda beni dava edenlerin avukatları ve hakları olmadığı halde duruşma salonuna giren gencecik yandaşlar hâkime adeta emir verdiler: “Bu paçavra gibi yazı yazan kadın ıslah edilmelidir!” Duruşma salonundan çıktıklarında da hep birlikte başarılarını kutlamak için sırıtarak selfi çektiler. Bendeniz de ıslah edilmesi gereken bir kadın olarak aslıma dönüp sizlere bugün güzel bir aşk hikâyesi anlatacağım. Biraz içimiz ısınsın, yeryüzünde aşk diye bir muhteşem güzellik olduğunu anımsarız. Aşk öyle bir şeydir ki, insanların fırınlarda yakıldığı Nazi kamplarında bile saklanmayı başarmış ve ölümü bekleyen insanların usulcacık ellerinden tutmuştur. Bugün hikâyemizin kahramanı, yirmi yaşındaki güzeller güzeli Zeynep. Kendisi şimdilerde İstanbul’un varoşlarında tek göz bir gecekonduda oturuyor. Zeynep bundan tam yirmi yıl önce Erzurum’da ne iş bulduysa yapan bir babayla sürekli yakınan bir annenin ikinci çocuğu olarak dünyaya geldi. On yaşındayken babası bir mide hastalığından ötürü öldü ve annesi ağabeyiyle Zeynep’i terk edip yeniden evlendi. Zeynep’in çocukluğu akraba evlerinde geçti. On dördünü bitirdiği gün yengesi Zeynep’i yanına aldı. Yenge Zeynep’ten üç yaş daha büyüktü. Ve bu iki küçük kadın Almanya’da kaçak işçi olarak yaşayan ağabeyin arada sırada gönderdiği paralarla yaşamayı başardılar. Hikâyenin bundan sonraki kısmını Zeynep anlatsın: Yengemle birlikte oturduğumuz evin yanında bir inşaat vardı. Bizim oralarda dedikodu çok olduğundan bir gün bile başımı kaldırıp inşaata bakmamıştım. Halbuki inşaatın bütün pencereleri bizim evin avlusuna bakıyordu. Bir gün büyük bir gürültü oldu. Ardından bağırmalar, çağırmalar. Yengemle hemen avluya fırladık. Meğer inşaattaki balkonlardan biri çökmüş ve işçilerden biri aşağı düşmüş. Yengemle hemen kapıyı açtık, düşeni bizim avluya taşıdılar. Kuyudan su çekip yüzünü yıkadık. Hastaneye götürmediler. Bereket çöken balkon ikinci kattaymış, az bir yükseklikten düşmüş Kadir, ya evet o gün düşen adamın adı Kadir’di. Yani benim şimdiki eşim. O günden sonra bana bir hal oldu. O günden sonra her avluya çıktığımda inşaata bakmaya başladım. Kadir de hep aynı küçük pencereden bana bakardı. Birbirimize âşık olmuştuk. Kadir on sekizindeydi ben on altı. Derdimi yengeme açtım. O, “ben senin yerinde olsam hazırlar bohçamı adama kaçarım” dedi. Yengem de ağabeyime bir gece vakti kaçmıştı. Bu bana çok iyi bir çözüm gibi geldi, nasılsa tek arayanım soranım yengemle ağabeyimdi, onlar da razı, öyleyse kaçacağım. Kadir’le mektuplaştık. Gün kararlaştırdık, ben bohçamı hazırladım. Birlikte otobüse bindik ve İstanbul’a geldik. Sorarlar bana hiç korkmadın mı? Neden korkacağım, ben onu seviyorum o da beni. İnsan sevdiğinden korkar mı? Kadir’in Erzurum’da tek bir amcası vardı, diğer akrabaları hep İstanbul’daydı, önce onların kapısını çaldık, “biz kaçtık, geldik” dedik. Buradaki akrabalar önce biraz şaşırdılar, çekindiler. “Arkanızda polis var mı” diye sordular. Kadir, “kız bana kendi gönül rızasıyla kaçtı” dedi. O zaman altımıza bir yatak serdiler, sonra Kadir mezbahada bir iş buldu, kendi gecekondumuzu kurduk, ocağımız tütmeye başladı. Biz öyle düğün, nikâh filan yapmadık. Biz birbirimizi seviyoruz, onun için defter imzalamamız gerekmez. Çocuk olunca resmi nikâh yaparız, çocuk için ona bir nüfus kâğıdı lazım, mecburen kâğıt imzalarız. Yok vallahi, ben öyle paragöz değilim. Ben öyle Almanya, Libya filan istemem. Onların parası onların olsun, Kadir’im benim yanımda olsun bu bana yeter. Tabii ki, insanoğlunun başına her şey gelebilir. Bir gün Kadir elden ayaktan düşebilir, o zaman ben ne güne duruyorum, sıvarım kollarımı bakarım Kadir’ime. Hayat müşterek, yeter ki birbirimizden bir an bile ayrılmayalım. Nimet böyle söylüyor, kendine, Kadir’e güveniyor, İstanbul’u seviyor, yaşamayı seviyor ve her gün süslenip kapıda Kadir’i bekliyor. Güzel bir aşk masalı, darısı herkesin başına. Şimdi beni ıslah etmek isteyenler bu aşk hikâyesindeki kadın kahramana da düşman olacaklar, çünkü pek çok kuralı çiğnemiş, canının çektiği erkeğe kaçmış, nikâh filan istemiyor, çocuk olursa o da olur, diyor. Bu ne? Bir kadın bu konularda karar veremez, aşk yaşamak kadın kısmının hakkı değildir! Zeynep kötü örnek olmuş, ya bu örnek yayılırsa, kadın kısmı aşkı tadarsa, büyük bir tehlike, yazarını derhal çağırıp bir ahlak dersi vermek gerek! Tamam geliyorum. Son söz: Bayramınız ülkemizin bozuk düzenine rağmen şenlikli geçsin! 2 haziran 2019 SAYI: 34206 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına ALEV COŞKUN Genel Yayın Yönetmeni Aykut Küçükkaya Yazıişleri Müdürleri Serkan Ozan / Olcay Büyüktaş Akça Sorumlu Müdür Ozan Alper Yurtoğlu Görsel Yönetmen Hakan Akarsu Reklam Genel Müdürü Ayla Atamer Törün l Haber Merkezi: Murat Hantaş l Dış Haberler: Mine Esen l Ekonomi: Şehriban Kıraç l İç Politika: Ali Açar l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Fotoğraf: Uğur Demir l Kültür Sanat: Emrah Kolukısa Ankara Temsilcisi: Sertaç Eş Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 Yayın Kurulu: Alev Coşkun (Başkan), Ali Sirmen (Bşk. Yrd.), Aykut Küçükkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Kemal Işık Kansu, Orhan Bursalı, Mine Kırıkkanat, Miyase İlknur, Ataol Behramoğlu. l Mali ve İdari İşler Müdürü: Osman Selçuk Özer l Satış Dağıtım Müdürü: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: İleri Basım Mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş. Yenibosna Mah. 29 Ekim Cad. No:11A/41 Bahçelievler İstanbul Tel: (0212) 454 32 55 Dağıtım: Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş. Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 03:31 03:23 03:56 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 05:27 13:07 17:06 05:15 12:51 16:48 05:42 13:14 17:08 Akşam 20:37 20:18 20:36 Yatsı 22:24 22:02 22:15 Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı aslında “çift dikiş” kazanan ve iki kez hak ettiği makama nihayet geldiği günden beri Türkiye’nin özlediği, liyakata dayalı yönetimiyle öne çıkan Mansur Yavaş; 15 Temmuz gazisi Emniyet Müdürü Fatih Eryılmaz’ı EGO genel müdür yardımcılığına atadı. Atamayı öğrendiğimde, raslantıya bakın ki deneyimli gazeteci Toygun Atilla’nın İfşa başlıklı FETÖ araştırmasını okuyordum ve Fatih Eryılmaz’ın öyküsü, kitabın en vurucu son bölümünü oluşturuyordu! Körler ülkesinde bir gören Fatih Eryılmaz, daha 1415 yaşlarında bir Polis Koleji öğrencisiyken cemaat tarafından devşirilmeye çalışıldı. Direndi ve hiç teslim olmadı. Bedelini de çok ağır ödedi. İncir çekirdeğini bile doldurmayacak şeylerden ceza almaya başladı. Hafta sonu evci izinlerine çıkamaz oldu. Okula 1 km. ötedeki evine, ailesini görmeye bile gidemiyordu. Cezalar katlanılmaz hale geldi. Henüz 16 yaşındaydı, saçları dökülmeye başladı... Polis Koleji bu şartlar altında bitti. Babasına Polis Akademisi’ne gitmek istemediğini, hukuk okumak istediğini söyledi. Tekrar aynı kâbusu yaşamak istemiyordu. Ama ailesinin ekonomik durumu, hukuk fakültesinde öğrenim görmesine uygun değildi. Öğretmen olan babası, oğluna tüm açıklığıyla durumu anlattı, yine de tercihi kendisine bıraktı. çıktı! Zeten kendisi de cemaatin hedefin deydi. 2007’nin sonla rına doğru Erge nekon kumpasının operasyon dal Her fahişin önü ‘ifşa’, gaları başlamıştı. Mamak İlçe Emniyet Müdürlüğü’nde sonu ilgadır! Emniyet Amiri olarak görevli Eryılmaz, operasyonların ce Fatih, Polis Akademisi’ne devam kararı aldı. Neyse ki Akademi’nin kalabalık oluşu, burada da gayet örgütlü cemaatin bendesi olmayan öğrencileri taciz etmesini zorlaştırıyordu. Tabii ki baskı vardı, ama Polis Akademisi, koleje göre “cennet” sayılırdı. 19941995 öğretim yılında, yurtdışında yüksek lisans ve doktora için bulunan 40 kişilik bir eğitmen kadro maat tarafından yapıldığının farkındaydı. Herkese bunların kumpas olduğunu, cemaatin ülkeyi ele geçirmek planını yürürlüğe koyduğunu anlatıyordu. Misilleme gecikmedi. Alkol bile kullanmayan Emniyet Amiri Eryılmaz, uyuşturucu kullanmaktan gözaltına alındı. Kendisini sorguya çeken Fethullah emniyetçisi Yurt Atayün’e beklenmedik bir şiddetle kafa tuttu. su, Polis Akademisi’ne dahil oldu. PKK’nın saldıracağı karakollara Kimler yoktu ki aralarında: Önder Aytaç, Bedrettin Yılmaz, İhsan Bal... Hepsi katıksız Fethullahçıydı. Fatih Eryılmaz, mesleğe adım attığı ilk yıllarda, cemaatçilerin terör, istihbarat, kaçakçılık ve personel gibi şubelere atandığını fark etti. Cemaat hakkındaki analizi öyle sürgün Ağrı’ya tayini çıktı. PKK’nın hede findeki Hamur Emniyet Amirliği’ne, ardından saldırıya uğrayan Tutak’a sürüldü. Bu karakolları güçlendirerek saldırıdan uzak tuttu. Büyük başarılar göstermesine, 1 yıl içinde 3 kez takdirname almasına karşın, Ankara’ya dönüşünde terfi alamadı. sine doğruydu ki, Fethullahçıların FETÖ tutuklamaları başladığında, hedefindeki akademisyen Necip Fatih Eryılmaz FETÖ’yle “mücadele” Hablemitoğlu 2002 yılında katledildi adı altında yapılanlarda bir tuhaflık ğinde; arkadaşlarına soruşturmanın olduğunu gördü: Cemaatçiler mev cemaatin emniyetçisi Akın Güneri’ye zileri terk etmiyordu. Kendisi gibi verileceğini söyledi ve tahmini doğru yıllarca cemaatin mağduru olan, onlarla güçleri yettiğince savaşan emniyetçiler aktif görevlere atanmıyordu. 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sırasında, Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün önündeki direniş sırasında vuruldu. Gazi oldu. Tek kazancı, gasp edilen rütbesinin geri verilmesi oldu. Artık Emniyet Müdürü’ydü. 1 yıl kadar mesleğine devam etti. Ama Teşkilatın, onun birikimlerinden yararlanmayacağını anlamıştı. 2010 yılında yazıldığı Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olmuştu zaten. Emekliliğini istedi.* Emniyet müdürüydü, avukat oldu Toygun Atilla’nın kitabı, “Dost ve arkadaşım Fatih Eryılmaz, yaklaşık 12 yıldır FETÖ araştırmalarım sırasında tanıştığım, örgütle mücadele konusunda en analitik düşünen, yapıyı tanıyan, yöntemlerini bilen, öngörü sahibi birkaç vasıflı emniyet ve yargı mensubundan biri” diye tanımladığı Fatih Eryılmaz’a ayırdığı 35 sayfalık son bölüm, “O artık avukat...” sözleriyle bitiyor. Ama Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanı Mansur Yavaş, Türkiye Cumhuriyeti’ne sadakatini büyük çileler karşılığı kanıtlayan Fatih Eryılmaz’a çoktandır hak ettiği değeri verdi. O artık Mansur Başkan’ın genel müdür yardımcısı... (*) Toygun Atilla’nın İFŞA (Kırmızı Kedi, 2019) kitabından özet/alıntıdır. Türkler ve Devlet Prof. Dr. Ahmet Mumcu, son kitabı “Türkler; Devlet ve Hukuk”ta, Türklerin devlet algısı ve devlet anlayışını ele alıyor. Türklerin devlet kurmakta usta olduklarını, ancak kurdukları devletleri yaşatmakta yeterince başarılı olamadıklarını belirten Mumcu, bunda coğrafi koşulların da etkili olduğunu belirtiyor. Türklerin Anadolu’yu yurt ettiği günden itibaren etkileşimde olduğu kültürlerle rekabet halinde olduğunu belirten Mumcu, Cumhuriyet Türkiyesi’nin en büyük başarısının bu kültür zenginliklerini birleştirmek için kurulduğunu söyledi. Mumcu tarih algısının yeniden değiştiğine dikkat çekerek “1071’den önceki her değerin inkârı Türk düşüncesine yeniden hâkim olmaya başlıyor” diyor. n Evet... Türkler devlet kurarlar ama pek fazla yaşatamazlar diyorsunuz. Doğru... Benim yıllar süren çalışmalarımın sonucu bu oldu. n Biraz açar mısınız lütfen? Elbette. Bakınız, Türkler tarihte en fazla devlet kuran büyük bir kavim. Güneydoğusu ve doğusu dışında en büyük kıta olan Asya’nın hemen her yöresinde devletler kurmuş. Avrupa’yı da unutmayalım. Hele bugün üzerinde on devletin yaşadığı Balkan Yarımadası’nı yüzyıllarca elimizde tutmuşuz ama bugün Balkanlar’da bir Türk devletçiği bile yok. Afrika’nın kuzeyinde de Türkler siyasal yapılarını sürdürmüş, dört yüz yıla yakın. n Ama bugün... Evet, Doğu Trakya ve Anadolu’daki Cumhuriyetimiz ile Kafkasya’daki Azerbaycan ve Orta Asya’daki Türkmenistan, Kazakistan, Özbekistan ve Kırgızistan dışında başka Türk devleti yok. Hemen ekleyeyim: Kafkasya ve Orta Asya’daki Türk devletleri çok Prof. Dr. Ahmet Mumcu yeni. O büyük bölgelerdeki Türkler üç yüz yıldan fazla Çarlık ve sonra Sovyet Rusyası, Doğu Türkistan ise Çin tarafından yönetilmiş. n Bu dramatik durumu nasıl açıklıyorsunuz? Devlet kurmak zor bir iş. Ama o devleti elde tutmak da önemli. n Ama kitabınızda çok uzun yaşayan ve bugüne erişen devletler de var diyorsunuz. Evet. Örnek olarak Çin ve Japon devletlerini gösterdim. n İran da var. Evet doğru... Şimdi belki kafanızda oluşacak bir soruyu yanıtlayayım: Bir devlet ortadan kalktıktan sonra aynı etnik öğeler ve aynı kültür üzerinde “yeni” bir devlet oluşursa bu, eskinin devamı sayılır mı? “Sayılmaz” derseniz o zaman uzun ömürlü devletleri tarih sahnesinden çıkarmanız gerekir. Ama yanıtınız “sayılır” ise o zaman Çin devletinin rejimleri ve şekilleri açısından geçirdiği değişiklikleri dikkate almamanız yoluna gidilecektir.. Bence doğru olanı da budur. n O zaman Anadolu’daki Türk devletinin ömrü uzun oluyor. nTürklerin Anadolu’ya yerleşmeleri çok eski değil. Daha bin yılı bile doldurmadık. 1071’de başlar Anadolu’ya yerleşmemiz. Daha önceleri de gelip geçmişler ama o kadar. Alp Arslan işe Anadolu’nun bilinçli bir biçimde iskânıyla başlamış. Kı KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI sacası, Büyük Selçuklu, Anadolu Selçukluları, Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti’nin toplam ömürle ri halis Anadolulu Hitit Devleti’nden daha az. n Osmanlı da bir Türk devleti. Bir imparatorluk. Bütün imparatorluklar gibi etnik bakımdan pek çok ulusu, kavmi barındırıyor. Ama devletin kurucu öğesi Türk. Fakat Türkler “devşirme sistemi” ile etnik yapıda önemli değişiklikler yapmışlar. Öyle ki devletin ana öğesinin Türk olduğunu bile sonradan Türklüğü kabul eden Polonyalı bir soylu, Mustafa Celalettin Paşa, (Konstanti Borzecki) öğretti. Bu soylu kişi Nâzım Hikmet’in büyük dedesi. n Peki, Türk devletlerinin neden normalden çabuk yıkıldıklarını anlatır mısınız? Bu konuda bir yargıya varmadan önce “devlet” denilen varlığın neden ve nasıl oluştuğunu bilmemiz gerek. Bu sorun hâlâ çözülemedi. Birbirine zıt kuramlar tam bir düşünce kaosu yaratmıştır. Ben kendime göre, biraz toplum sözleşmesi modeline uyan ama tarihsel gerçekleri de göz önünde bulundurarak bir “itaat eden itaat edilen” şeması çıkardım. Tarihsel gözlemler itaat edilenlerin zaaflarının devletleri çökerttiğini gösteriyor. Göçebelik bir kültür birikimini de yavaşlatmıştır. Lütfen aşırı bir şovenlikle kızgınlık göstermeyin. Anadolu Türklerinin yaşam kurallarını belirtmekte göçebelik kadar İran’ın yerleşik eski kültürünün etkisi vardır. Tanzimat döneminde Batı’ya açılınca oradan gelen kültür değerleri de tartışmasız inkâr edildi ve ediliyor. Cumhuriyet Türkiyesi bu kültür zenginliklerini birleştirme amacı ile kuruldu. Denenmiş ve başarısızlığa götüren kültür değerleri üzerinde ısrar etmek devletimizim ömrünü kısaltır. behicak@yahoo.com.tr Tek Adam deyip geçme Olmak kolay değil. Atatürk bile olamadı. BM üyesi 193 devlet var. Tek Adam sayısı 19 bile değil. “Dünya 5’ten büyüktür!” diye tutturması biraz da bundan! Tek Adam’lık dünyanın en zor işi. Devletin ve milletin bekası elindedir. Dünyanın gidişatına yön verdiğini bile düşünür. Kendine bazen “Asrın Lideri”... Bazen de “Ümmetin Önderi” bile dedirtir. Ama yaşadığı hayat, iki arada bir derede yaşamak bile değildir. Böyleleri ile düşüp kalkmaya gelmez. Çünkü düşmeye de gelmezler, düşürmeye de... Ata falan binmeye kalkmayınca da zaten düşmezler. Düşse de, kendilerini düşmüş saymazlar. Tekrar tekrar tekrar saydırır dururlar... Yollarına devam ederler. Düşlerinde bile düşseler, düşmek onları ilgilendirmez. İslam inancına göre “Düşmez kalkmaz bir Allah’tır!” Gittikleri yol yol olmasa bile... Yollarına devam eder dururlar... “Durmak yok... Yola devam...” diye bir de şarkı tuttururlar. Şirk ganyancıları Halin icabına göre tavır takınır, bazen de, Nuh der peygamber demezler. İçleri kan ağlasa da demezler. Dediğim dedik, çaldığım düdük der dururlar. Şartlar, pardon çıkarlar gerektirince de... Alevi ile Alevi, Kürt ile Kürt, Arap ile Arap, tarikatçı ile tarikatçı, muhtar ile muhtar, operacı ile operacı olur çıkarlar. Meydan meydan dolaşıp kendilerine ağız dolusu hakaret edenlerle ortak olur çıkarlar. Her şey devletin bekası içindir. Bekayı tarif eden de hep kendisidir. Bazen de ona gizli düşmanlık yapan, ar damarı çatlak ya da dinden imandan çıkmış vekilleridir. (Erdoğan, Allah’ın bütün vasıflarını toplayan bir liderdir. Fevai Arslan AKP Düzce Milletvekili) (Erdoğan’ın sözü peygamber sünnetidir. Agah Kafkas AKP Çorum Milletvekili) (Onu görünce salavat getiririz. Yasin Aktay AKP Siirt Milletvekili) “Şeyh uçmaz, müritleri uçurur!” diye atasözümüz var. Hadi, bu izansız, imansız müritleri, gariban seçmenleri ve bizim “yetmez ama evetçileri” havalandırdı, ama sonunda uçuracak olan, İmamoğlu rüzgârıdır! HHH Tek Adam olmaktan da zordur. Hazırlık yetmez. Her zaman rakibinden atik davranacaksın. Sürekli tetikte olacaksın. Kimin en büyük tehdit ve tehlike olduğunu erkenden hissedip hemen önlemini alacaksın. 2001’de yola çıkarken yanındaki tüm yetenekli, birikimli, biraz da hırslı herkesi tasfiye etti. Şimdi ise en büyük tehlike partisi dışında. Güleryüzü, esprisi, serinkanlı duruşu, eğitimini geçtik; soyadı hatta adı bile bile Reyis için başlı başına bir tehdit ve tehlike İstanbul Belediye Başkan adayının! HHH Onun seçimden zaferle çıkınca söyleyeceği sözleri geçen hafta söyledi bile. Bu elbette Reyiz’in: Tek Adam’lık dirayeti kadar yasadaki ifade ile “müdebbir (tedbirli) tüccar” olmasından: “İstanbul’a baktığında, sadece rant gören muhterislerin bu şehri yağmalamasının önüne geçtik. (29 Mayıs 2019 R.T. Erdoğan)”  TekHbHaHşına kamilmasaraci@gmail.com İstanbul’u 25 yıldır aralıksız yönettiğini dünya âlem biliyor. Yine de “İstanbul’u rantçı muhteris yağmalamasından” kurtardık diyebiliyor. Hayır, herkesi kör âlemi sersem sanmıyor. Muzaffer bir muhalif lider edası da Tek Adam’lığın gereği: “İstanbul yağmalandı. Betona gömüldü!” denecek ise onu da ben söylerim. Size ne oluyor? Tek Adam’lık çok zor zanaat! Bunun özel ve ayrı bir mantığı da var. Bu sözler ile hem İstanbul’daki aç gözlü yağmacılık gerçeğinin içi boşaltılmak hem de sözleri aşındırılmak isteniyor. Pahalılık ve zamlarla beyni yumuşatılan seçmen bu sözlere kulak asmayacak. Beklenti ve hesap bu. Ayet ve yasa Tek Adam lafın gelişi. Külliye’nin 1056 odası var. Her odada 1 adamdan; 1056 adam eder. 291 milletvekili ile genel merkezin 100 küsur yöneticisi de eklenince 1500 adam ediyor. Onca adam bir araya gelince elbette şeytani bir formül üretip AKP Reyizi’nin kulağına fısıldıyorlar: “İstanbul’u betona boğan, muhteris rant yağmacılarını lanetleyin!” Böylece hem N. Kurtulmuş Bey’in önerdiği “tövbe istiğfar” ayetlerinden yararlanırız, hem de yasaların “itirafçılık ve samimi ikrar” hükümlerinden...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle