22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 18 HAZİRAN 2019 SALI Tuz Gölü NECATİ SAVAŞ Yaşam tarzına müdahalenin dik âlâsı İmamoğlu ile Yıldırım’ın katıldığı TV programının tümünü atlı faytonlara karşı yaptığımız eylemde olduğum için izleyemedim, ama son bölümüne yetiştim. Benim izlediğim bölümde İmamoğlu, belediye tesislerinde alkol olmamasını ve kadınerkek ayrı havuzları savunuyordu. “Belediyenin sosyal tesislerinde alkol olacakmış. Ya ben Beylikdüzü’nde 9 sosyal tesis açtım, bir tanesinde alkol var mı?” dedi ve sonra tesislerde karma havuz olmayacağının garantisini verdi. Yine Beylikdüzü Belediye Başkanlığı’ndaki icraatlarını örnek gösterip “İki tane havuz açtım. Saatleri günleri ayrı” dedi.  Niye yaptı bunu?  Belli ki CHP’ye eleştiriler yönelten gerici kesimi haksız çıkarmak, kararsız kalan ve daha önce AKP’ye oy veren seçmeni etkilemek için... Çelişkili bir geri adım Programın tamamını henüz izlemediğim için oradaki performanslar üzerinde genel bir yorum yapamam. Ancak gördüğüm kısım çok gereksiz bir geri adımdı. Hatta gereksizden öte, İmamoğlu’nun sonrasında ortaya koyduğu iddia ile de doğrudan çelişkiliydi.  Çünkü “alkolsüz tesisler” ve “haremselamlık havuz” vaatlerinin hemen ardından İstanbul’un “akılla, bilimle ve insanların uzlaşmasıyla, bir arada barış ve özgürlük içinde eşit paylaşarak var edileceğini” de söyledi İmamoğlu.  Akıl,  Bilim,  Uzlaşma,  Bir arada barış ve özgürlük içinde eşit paylaşma diyorsanız... Harem selamlık havuzlar ve alkolün yasaklandığı tesisleri bunlarla nasıl örtüştürüyorsunuz? Sosyal medyada bu konuda yazılanlara baktım. “İnsanlar aç, laik kesimin derdine bak!” diyenler var.  Burada dert nedir biliyor musunuz?  İnsanların yaşam tarzına müdahaledir. Gericilerin topluma uyguladığı baskıdır. Kadın ile erkek arasında duvar örüp, kadını sakınılması gereken bir canlı türü gibi ayrı yerlere koyma hevesidir!  ‘Gerçek Müslüman Atatürk’ü sevmez değil mi?’  Yeri gelmişken AKP’li bir belediyede yaşanan bir olaydan söz etmek istiyorum. AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yıllardır yaşam tarzı dayatmaları ile ilgili eleştirilere, “Biz kimin yaşam tarzına karıştık... Kimin giydiğine, yediğine içtiğine karıştık?” diyor ya, bakın genç bir kadının başına neler geldi: Belediyeye bağlı bir birimde görev yaparken, geçen ramazan ayında bir gün yetkili tarafından çağrıldı.  “Siz oruç tutmuyorsunuz herhalde?” diye alaycı bir tavırla soruldu. Bunun kişisel bir durum olduğunu, tutuyorum ya da tutmuyorum diyerek konuyu gündeme getirmediğini söyledi.  Aynı yetkili şu soruyla devam etti: “Gerçek bir Müslüman Atatürk’ü sevmez değil mi?” Niye bunların sorulduğunu anlayamadığını belirtip ayrıldı odadan. Sonrasında kurumla ilişkisinin kesildiğini öğrendi. Kendisi daha fazla mağdur edilmekten çekindiği için adını vermiyorum.  Bu olay, kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan ve emeğiyle ekmeğini kazanmaya çalışan bir insanın yaşam tarzına karışmak değil de nedir?  Türkiye laik bir ülke ise...  Yıllardır belediyelerde ve kamu kurumlarında bunun gibi daha nice olay oldu. Bunlar ortadayken İmamoğlu’nun seçim öncesi laiklik ile çelişecek açıklamalar yapması büyük hata... Akit yazarı Hüseyin Öztürk, 31 Mart yerel seçimleri öncesi kaleme aldığı bir yazıda, belediyelere ait sosyal tesislerde alkollü içki servisine başlanabileceği ve “bozuk para” gibi alkol ruhsatı dağıtılabileceğini öne sürmüştü. Ona mı yanıt verildi?  Oysa bu yobazlıklara verilmesi gereken yanıt çok net:  Anayasanın 2. maddesinde yazdığı gibi, Türkiye demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti ise herkes kendi değerleri doğrultusunda başkalarının yaşam tarzına müdahale etmeden yaşama hakkına sahiptir! Pentagon Bozkırın ortasındaki cennet Afrika, Asya ve Güney Avrupa’da yaşadıkları bilinen flamingolar, İç Anadolu Bölgesi’nde bulunan ve kuş varlığı yönünden Türkiye’nin en zengin gölleri arasında yer alan ve el değmemiş doğal güzelliği, kuş çeşitliliği, endemik bitkileri ve canlı yaşamıyla UNESCO Dünya Miras Geçici Listesi’nde bulunan Tuz Gölü her yıl binlerce flamingoya ev sahipliği yapıyor. l KONYA ‘Çevreye en azBakanlıktan dikkat çeken ‘bazalt’ raporu: ÇED gerekli değil zarar verilecek’ Rize’nin Hemşin ilçesi Levent köyünden TBMM Dilekçe Komisyonu’na başvuruda bulunan K.D. adlı bir yurttaş, köy sınırları içerisinde bir şirkete “Bazalt Ocağı Kırma ve Eleme Tesi SELDA GÜNEYSU si” ruhsatı verildiğini belirterek “Bu ruhsat çevresel etkilerle ilgili ku rumlar tarafından incelenmeden ve rilmiştir. Bu tesis çevreye zarar ve recektir. Durumun araştırılıp ince lenmesini talep ediyorum” dedi. Komisyon, konuyu Çevre ve Şe hircilik Bakanlığı’na sordu. K.D. adlı yurttaşa, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan “Çevre ve Şehirci lik İl Müdürlüğü tarafından faaliyet ile ilgili ‘ÇED gerekli değildir’ ka şılacağının ve olası bir zarar duru rarının verildiği” yanıtının gelmesi munda zararı karşılayacağının ta dikkat çekti. ahhüt edildiği görüldü.” Yanıtta, şu ifadelere yer verildi: “Proje tanıtım dosyasında ve ek Bilirkişi inceleyecek lerinde faaliyetin yerleşim yerleri Proje sahasında sit alanının bulun ne yakınlığının ölçüldüğü, bazalt madığı ifade edilen yanıtta, “Faaliyet ocağındaki patlatma paternleri, tit ile ilgili yapılan tüm inceleme ve de reşim, gürültü, kaya fırlama mesa ğerlendirmeler sonucunda projenin feleri hesaplanarak, hangi çalışma muhtemel çevresel etkileri ve bun koşullarında çevreye en az zarar lara karşı alınacak tedbirler gibi hu verileceği yönünde bilgilerin yer al susların yürürlükte bulunan mevzu dığı, bu hesaplamalara uygun çalı atlar açısından değerlendirildiği ve çevresel yöndeki etkilerin önlenmesi veya çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin yeterli olduğunun görülmesi neticesinde il müdürlüğünce ‘ÇED gerekli değildir’ kararı verilmiştir” denildi. Bu bilgilerin yöre halkına da verildiği ifade edilen yanıtta, A.K. isimli bir kişinin de söz konusu proje ile ilgili Rize İdare Mahkemesi’ne “yürütmenin durdurulması” istemiyle dava açtığı dile getirildi. l ANKARA Dünyayı kirletiyor Amerika Brown Üniversitesi “Savaşın Maliyeti” başlığıyla seriler halinde yayımladığı raporunda, Pentagon’un 2001 2017 yıllarındaki sera gazı emis yonunu mercek altına aldı. ABD Savunma Bakanlığı’nın (Pentagon) dünyada sanayileşmiş çoğu ülkenin karbon emisyonundan daha faz la salınım gerçekleştirdiği ortaya çıktı. Böyle giderse ABD, küresel iklim değişikliğinin korkunç senaryolarında büyük rol oynayacak. Raporda, “2017’de Pentagon’un sera gazı emisyonu, İsveç ve Danimarka gibi sanayi ülkelerinin emisyonundan daha fazlaydı” denildi. l Haber Merkezi ‘Kültür’ mezunları buluştu Kültür Koleji, 50 yıl önce mezun olan “öğrencilerini” bir araya getirdi. Kültür Koleji Mezunlar Derneği’nin düzenlediği “Geleneksel Fırında Makarna Günü” için Ataköy’de bulunan Kültür Koleji’nde önceki gün bir araya gelen 50, 40, 20 ve 10 yıllık mezunlara, onur plaketi verildi. Programda dans gösterileri, sahne performansları ve çeşitli etkinlikler de yer aldı. Kültür Koleji, 1960’ta inşaat yüksek mühendisi Fahamettin Akıngüç tarafından kuruldu. Kültür Koleji Mezunlar Derneği Başkanı Ali Kaplanoğlu, amaçlarının eski dostlukları yaşatmak olduğunu belirtti. AYT’DE KİMYA SORUSUNDA ‘HATA’ İDDİASI Fen Bilimleri Eğitim Kurumları Kimya Bölümü Başkanı Nihal Şen, Alan Yeterlilik Testi’ndeki bir soruda bilimsel hata olduğunu söyledi. Şen, “Fen Bilimleri testindeki 24. soruda MgSO4 içeren sulu çözeltinin elektrolizi sorusunda katotta biriken Mg metali miktarını soruyor. MgSO4 tuzunun sulu çözeltisinde katotta öncelikle açığa H2 gazı açığa çıkacaktır. Bu nedenle sorunun erimiş MgSO4 tuzunun elektrolizi ifadesi ile sorulması gerekirdi. Soru bilimsel olarak hatalıdır” dedi. l Eğitim Servisi ARA TATİLDE KAMP VE FUAR Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, öğretmenlerin yıl sonu mesleki çalışma programı açılışında Eği tim Bilişim Ağı (EBA) ek ranlarından öğretmenle re seslendi. Selçuk, ye ni eğitim öğretim yılında başlayacak ara tatil uygu lamasına yönelik öğret menlerin “biz okuldayız ama çocuklar evde, ço cukları ne yapacağız” sorusuna, “Gençlik ve Spor Selçuk Bakanlığı’nın kamplarının ara tatillerde öğrencilere tahsis edilmesi, TÜBİTAK ve benzeri kuruluşlarla bilim kampları ve fu arları düzenlenmesi, çeşitli federasyon larca hazırlanmış özel programlar ve da ha birçok düzenleme yapıyoruz” yanı tı verdi. Bu yenilikle, öğretmenlere arada bir öğrencisiz ortamda eğitim imkânı sağ lamayı hedeflediklerini bildiren Selçuk, bu uygulamaların verimi artırdığını ifade etti. l ANKARA / Cumhuriyet Okula başlama yaşı 69 aya çıkıyor SELDA GÜNEYSU AKP, önceki yıllarda “büyük bir devrim” olarak nitelendirdiği 4+4+4 sistemindeki 66 ay uygulamasından geri adım attı. Öğrencilerin okula başlama yaşını 66 aydan 69 aya çıkaran eğitim alanındaki yeni yasa teklifi, TBMM Başkanlığı’na sunuldu. Teklife göre gelişimi erken olan çocuklar okula erken yaşta başlayabilecek. Teklif, sözleşmeli öğretmenlerin kadroya atanabilmeleri için gereken zorunlu hizmet süresinin de 6 yıldan 4 yıla düşürülmesini öngörüyor. Mesleki eğitimde zorunlu olan çıraklık, kalfalık ve ustalık eğitimi ve sınavları ile sigorta primlerine ilişkin uyum düzenlemeleri de teklifte yer alıyor. Engelli yurttaşlara verilen özel eğitim desteğinin kapsamı da teklifte yer aldı. Buna göre, Millî Eğitim Bakanlığı ve bağlı olarak faaliyet gösteren özel eğitim ile rehabilitasyon merkezlerinde hizmet alan bireylere yönelik ödeme, sadece Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları için yapılacak. l ANKARA EDİTÖR: MÜNEVVER OSKAY TASARIM: İLKNUR FİLİZ HABER 9 Anneyle mahkumAnneleri cezaevinde olduğu için onlar da cezaevinde yaşamlarını sürdürüyorlar Adalet Bakanlığı, olağanüstü hal döneminde kaç çocuğun annesiyle birlikte cezaevinde mahmut lıcalı kalmak zorunda kaldığını açıklamadı. CHP’li Emir, “Bakanlık suskunluğunu bozmalı” dedi. Türkiye genelinde annelerinin talebiyle 864 çocuk cezaevlerinde kalmak zorundayken olağanüstü hal döneminde (OHAL) yaşanan tutuklamalar nedeniyle anneleriyle birlikte cezaevine giren çocuk sayısının kaç olduğu konusunda Adalet Bakanlığı herhangi bir veri paylaşmıyor. CHP Ankara milletvekili Murat Emir, bakanlığın OHAL dönemiyle ilgili verileri açıklaması gerektiğini vurguladı. CHP’li Emir, Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi’ne (CİMER) bilgi edinme yasası kapsamında gerek OHAL süreci içindeki KHK’ler gerekse OHAL sonrası yapılan operasyonlar sonrası anne veya babası tutuklandığı için cezaevlerine girmek zorunda kalan ve bu şekilde cezaevlerinde yaşamını sürdüren çocuk sayısının kaç olduğunu sordu. Emir’in CİMER’e yönelttiği soruya Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü tarafından yanıt verildi. Yanıtta, ceza infaz kurumlarında tutuklu ve hükümlü annelerinin yanında kalan 06 yaş grubu çocukların, annelerinin talebi doğrultusunda kurumlarda kalmakta olduğu belirtilerek “Annelerin talebi halinde çocukların gelişimsel dönemleri dikkate alınarak kurum 864 çocuk dışındaki yakınlarına da teslim edilebilmektedir” denildi. Suskunluk bozulmalı Yanıtta, 24 Mayıs 2019 tarihi itibarıyla ceza infaz kurumlarında annelerinin talebi doğrultusunda yanlarında kalan çocuk sayısının 864 olduğu ifade edildi. Yanıtta, OHAL döneminde kaç çocuğun annesiyle birlikte cezaevinde olmak zorunda kal dığına ilişkin herhangi bir bilgi belirtilmedi. Adalet Bakanlığı’nın yanıtını değerlendiren CHP’li Emir, bir çocuğun bile annesiyle birlikte cezaevinde olmasının, özgürlüğünün sınırlandırılmasının başlı başına bir sorun olduğunu belirterek “864 sayısı çok yüksek. Küçük çocuğu olan annelerin daha uygun ortamlarda infazlarının yapılması konusunda daha duyarlı olunmalı. Cezaevi koşullarının bir çocuğun sağlıklı büyümesi için uygun bir ortam olmadığı ortada” diye konuştu. CHP’li Emir, OHAL döneminde yapılan tutuklamalar nedeniyle kaç çocuğun annesiyle birlikte cezaevinde kaldığı konusunda bakanlığın suskunluğunu koruduğunu vurgulayarak “Bu rakamlar kamuoyuyla paylaşılmalı” değerlendirmesine bulundu. l ANKARA Beraat gerekçesi: Doğrudan itham yok İşkenceyi protesto edince yargılandı SEYHAN AVŞAR ları, Gökoğlu’nu kırık koluna rağ Tekirdağ Cezaevi’nde tutuklu bulunan Çağdaş Hukukçu men bir yerden başka bir yere götürmeye çalıştı. Bu esnada Gökoğlu alanda bulunan kameraya kar lar Derneği (ÇHD) üyesi şı, “İşkence yapmak şe avukat Engin Gökoğlu, refsizliktir. Bu yaptığınız 2017 yılında cezaevinde işkencelerin hesabını bir infaz koruma memurla gün vereceksiniz. Üzeri rının saldırısına uğradı. nizdeki üniformalar yasa Kolu kırılan ve yerlerde dışı iş yapmanıza imkân sürüklenen Gökoğlu, “İş sağlamaz, güç, para, ikti kence yapmak şerefsiz dar bugün sizin yanınız liktir. Bu yaptığınız iş da olanlar yarın olmaya kencelerin hesabını bir caklar. Bugün sizi suç iş gün vereceksiniz” diye slogan attı. Gökoğlu hak Gökoğlu lemeye teşvik eden amirlerinize uymayın. Yazı kında “Kamu görevlisine lı belge isteyin. Yarın bir hakaret” suçlamasıyla dava açıldı. gün sizi satacaklar unutmayın” Mahkeme, Gökoğlu’nun doğrudan şeklinde sözler sarf etti. ithamda bulunmadığı, sloganları hücrede bulunan kameraya baka Görevliye hakaret rak söylediğine kanaat getirerek Gökoğlu hakkında Tekirdağ beraat kararı verdi. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafın İşkenceye uğradı... dan iddianame düzenlendi. İddianamde Gökoğlu’nun, “Kamu gö Avukat Engin Gökoğlu, 2017 yı revlilerine hakaret” suçundan ce lında beraberindeki tutuklu ve hü zalandırılması istendi. Tekirdağ kümlülerin başka koğuşlara götü 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nde gö rülmesine karşın cezaevi görevli rülen dava hâkim, Gökoğlu’nun lerine direnince infaz koruma me iddianame içeriğinde belirtilen murlarının işkencesine maruz kal sözleri, götürüldüğü sırada kame dı. Cezaevi görevlilerden birinin raya yönelik olarak söylediğini, ters kelepçe uygulamaya çalışma doğrudan katılanlara yönelik her sı sırasında ise kolu kırıldı. Gök hangi bir ithamda bulunmadığını oğlu uzun süre tedavi edilmedi. 7 belirterek beraatına karar verdi. Kasım’da ise kendisini ziyarete ge Gökoğlu’nun cezaevinde uğra len meslektaşını görmeye çıkaca dığı işkenceye ilişkin avukatları ğı sırada üst aramasına maruz kal suç duyurusunda bulundu. Ancak dı. Bu sırada, “Keyfi aramaya son” henüz bir gelişme yok. sloganı attı. İnfaz koruma memur l İSTANBUL 6. yÖıllüınmdüanaünnıldı Sarısülük unutulmadı G ezi Direnişi sırasında Ankara’da polis kurşunuyla vurulduktan 14 gün sonra yoğun bakımda yaşamını yitiren Ethem Sarısülük, ölümünün 6. yılında arkadaşları ve ailesi tarafından Çorum Sungurlu Beylice köyündeki mezarı başında düzenlenen törenle anıldı. Sarısülük ailesinin avukatı Kazım Bayraktar “Gezi’nin yeniden yaşanmasından korkuyorlar” dedi. Bayraktar, “Sınıflar mücadelesi tarihinde milyonlarca Ethem kaybettik. Bizim için isimsiz kahramanlar oldular. Gezi’de ölümsüzleşen yoldaşlarımız tarihe adlarını yazdırdılar. Çok şanslı ve çok onurlular. 2013, Türkiye egemen sınıfları içinde bir sarsılma yarattı. O günlerin hâlâ etkili olduğunu, iktidar blokları tarafından nasıl sarsıcı olduğunu Gezi davalarının iddianamelerine bakınca görüyoruz. Örgütsüz, kendiliğinden bir halk isyanıydı ve yeniden yaşanmasından korkuyorlar.” l Haber Merkezi O kâtibe ‘soruşturma aç’ başvurusu ALİCAN ULUDAĞ Türkiye Noterler Birliği’nin kararının ardından Ahmet Davran adlı yurttaş, İstanbul 15. Noterliği’ne başvurarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın üniversite diplomasının fotokopisini “aslını görmeden tasdik eden” noter kâtibi Emine Seven hakkında, “disiplin soruşturması açılmasını ve bu kapsamda cezalandırılmasını” istedi. Türkiye Noterler Birliği, daha önce de yapılan başvuru üzerine Emine Seven hakkında soruşturma açmayan İstanbul 15. Noteri Nejla Akgün hakkında “uyarma” cezası vermişti. Noterler Birliği’nin bu kararının ardından Davran, İstanbul 15. Noterliği’ne yeniden dilekçe vererek noter kâtibi hakkında soruşturma açılması talebini iletti. Dilekçede, noter kâtibi hakkında, “resmi belgede sahtecilik” suçundan disiplin soruşturması açılarak, cezalandırılması talep edilirken şöyle denildi: “Noter kâtibi Emine Seven tarafından 27 Hazi ran 2014’te, 1113 yevmiye numarası ile gerçekleştirdiği örnek verme işlemine ilişkin, noterlik işleminde, gerek Noterlik Kanunu’nun ve gerekse Noterlik Yönetmeliği’nin ilgili hükümlerini ihlal ederek, kanun hilafına A4 fotokopi bir kâğıdı ‘sahte resmi belge’ haline getirerek ‘sahte resmi belge tanzim eden’ bu kâtibe hakkında gerekli disiplin cezasının verilerek, iş bu kararın tarafıma tebliğ edilmesini arz ederim.” l ANKARA Tartışma kültürü... Ekrem İmamoğlu ile Binali Yıldırım arasındaki televizyon tartışması vurgulanabilecek pek çok eksiğine karşın demokrasi kültürümüz açısından olumlu bir gelişmeydi. Program sonrası tarafların kendi adayını başarılı bulması daha da olumluydu! En azından bu tür tartışmaların yapılabileceği bir Türkiye’ye geçiş umudu içeriyor. Yıllar sonra ilk kez yaşandığı için programın sunucusundan katılımcısına herkes kendisini olağanüstü bir sınavda hissetti.  Bu tür programlarda yer yer karşılıklı sataşma da gerekir. Yeri gelir, sadece gerçek rakamı vererek tartışmayı renklendirmek güzel olur ama burada yoktu. İsmail Küçükkaya da kendisini sarraf terazisinde söz tartan bir kişi konumunda hissetti. Bu durumda sözün ağırlığı ile sözün çokluğu birbirine karıştı. HHH Genel olarak tartışma programlarında tarafların ne söylediğinden çok, şunlar öne çıkıyor: Karşı tarafa nasıl laf soktu... Sözü alıp nasıl da kimseye vermeden en uzun konuştu... Gerekli gereksiz demeden her fırsatta araya girerek nasıl söz kesti... Sesini nasıl yükseltti... Böyle bir ortamda zaman zaman 34 kişi birden konuşuyor, kimse kimseyi dinlemiyor, kimsenin ne dediği anlaşılmıyor. Programı sunan kişinin o an kulağı, kulağındaki kulaklıklarda oluyor. Yönetmen bu durumun izlenirliği artırdığını düşünüyorsa, devam... İmamoğluYıldırım buluşması zaman zaman monoloğa dönüşse de tersi daha kötü olurdu. Yıldırım arada bir araya girmeyi denedi; alıştığı programlarda istediği zaman istediği kadar konuştuğu için benzerini yapmaya girişti. Ne olursa olsun, konuşabilmek iyidir.  Demokrasi için iyidir; tek adam kültürü ortadan kalkar... Halkımız için iyidir; siyasete ilgi artar... Medyamız için iyidir; işlevini daha gerçekçi yerine getirir... Partiler için iyidir; yeni siyasetçi kuşaklarının yetişmesini sağlar... HHH Tartışma, müzakere, karşılıklı görüşme kültürü denince ilk aklımıza gelen örneklerden birini paylaşalım... Türkleri iyi tanıyan bir Japonla konuşuyoruz... Türkiye’de pek çok görüşmelere katılmış, pürüzlerin kaynağının saptanmasına, çözülmesine katkıda bulunmuş.  Bir ara şöyle dedi: Bir Türk beş Japona bedeldir... İster istemez hoşumuza gitti, ama arkasından ne geleceğini kestirmeye çalışırken devam etti: Örneğin dozer, vinç operatörü bir Türk, birkaç kişinin yapacağı işi tek başına yapabilir... Sözün devamı şöyle geldi: Beş Japon da elli Türke bedeldir... Nedenini şöyle anlattı: “Türk ve Japon heyetleri uzun masanın iki tarafına oturur, görüşme başlar. Japon heyetten bir kişi sadece karşıya cevap verir. Bir kişi sadece karşı tarafı gözlemleyip not eder. Bir kişi sadece kendi heyetinin performansını not eder. Bir kişi cevap verene yardım eder. Böylesine disiplinli bir işbirliği vardır...” Araya girdim: Türkler ne yapar? Hafif gülümseyerek şu karşılığı verdi: “Toplu halde konuşur, toplu halde susar...” İmamoğluYıldırım buluşması bizi nerelere kadar getirdi... Temel eksiklerimizden biri, konuşamamak, uygarca tartışamamak! İstanbul’un seçilmiş belediye başkanı ile AKP’nin nöbetçi adayının birlikte canlı yayına çıkması öncelikle İmamoğlu’nun demokrasiye katkısıdır. Ayrıntılarla ilgili çok şey söylenebilir ama bu iklim, İmamoğlu’nun kazanması halinde yeni bir siyasetçi kuşağının da müjdesi olacaktır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle