23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 18 HAZİRAN 2019 SALI gorus@cumhuriyet.com.tr TASARIM: BAHADIR AKTAŞ olaylar ve görüşler Atatürk’ü Koruma Kanunu’nun uygulanması2 Hamdi Yaver AKTAN Yargıtay Onursal Daire Başkanı 5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkındaki Kanun, Atatürk’ün anısına açıkça hakaret eden veya söveni cezalandırdığı (m. 1) gibi heykel, büst ve anıtlarını, kabrini tahrip etmeyi, kırmayı, bozmayı veya kirletmeyi de cezai yaptırıma bağlamaktadır. (m.1/2) Bu suçları işlemeye başkalarını teşvik etmeyi de aynı şekilde cezalandırmaktadır. (m. 1/3) Suçun ağırlaştırıcı halleri ise ikinci maddesinde açıklanmıştır. Buna göre, iki veya daha fazla kimse tarafından toplu olarak işlenmesi ile umuma açık ya da umuma açık mahallerde veyahut basın vasıtasıyla işlenirse cezaların yarı oranında artırılacağı öngörülmektedir. Öte yandan heykel, büst ve anıtları ile kabrine karşı suçlar zor kullanılarak işlenirse veya bu suretle işlenmesine teşebbüs olunursa cezalar bir misli artırıma tabi tutulmaktadır. Açıklık anlamına gelen aleniyet, hakaret ve sövme de suçun unsurudur. Hukuksal anlamda, belirsiz sayıda kişinin öğren “Mahiyetleri gereği Atatürk heykellerinin ve anıtlarının bulunduğu yerler, umuma açık yerlerde olduğu için bunlara karşı işlenen suçlarda, cezaların tayini sırasında artırım yapılmasında zorunluluk bulunmaktadır.” mesi imkânının bulunmasında aleniyetin varlığı kabul edilir. Açıklıkta, öğrenilme olasılığı yeterlidir. Kişilerin bulunması gerekli değildir. Bu nedenle belirsiz sayıda kimsenin öğrenmesinin gerekmemesi karşısında ihtilat aranmaz. Yargıtay’ın 13.06.1960 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararı’nda “5816 sayılı Kanun’un 1. maddesine temas eden Atatürk’ün hatırasına hakaret veya sövme suçlarının tekevvününde aleniyetten başka ayrıca ihtilat unsurunun aranmayacağı” kararlaştırılmıştır. (1959/6 E, 1960/11 K.) Kanunda yazılı suçlardan dolayı Cumhuriyet savcılıklarınca re’sen soruşturma yapılır. (m. 3) Bu düzenleme karşısında özel soruşturma usulüne bağlı olanlarla ilgili düzenlemeler nazara alınmaz. Sözgelimi 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanma sı Hakkındaki Kanun Hükümleri (m. 3 vd.) uygulanamaz. Yargıtay Ceza Genel Kurulu da bu yönde karar vermiştir (CGK. 28.05.1979/171, 1979/249). Kanunun gerekliliği Yasama sorumsuzluğuyasama dokunulmazlığı bağlamında Yargıtay’ın kararı bulunmaktadır. Mutlak dokunulmazlık olarak da ifade edilen yasama sorumsuzluğu, anayasanın 83. maddesinin 1. fıkrasında düzenlenmiştir. Bir milletvekilinin, arkadaşlarıyla birlikte TBMM Başkanlığı’na vermiş olduğu Meclis Araştırması Önergesi içeriği mutlak dokunulmazlık kapsamında görülmemiş, yasama dokunulmazlığı olarak ele alınıp dokunulmazlığın da kaldırılmış olması Yargıtay tarafından yerinde görülmüştür. (9. CD. 01.06.1995 tarih, 1995/2996 E., 1995/3844 K.) Hakaret ve sövme suçları aleniyet arz eden herkesin gelip geçtiği cadde, herkesin bulunduğu alışveriş merkezinde vb. işlenirse yasanın unsuru olan aleniyet gerçekleşir; ancak, örnek olarak belirttiğimiz yerler aynı zamanda umuma açık yer olduğu için verilecek cezanın da artırılması söz konusu olacaktır. Mahiyetleri gereği Atatürk heykellerin ve anıtlarının bulunduğu yerler, umuma açık yerlerde olduğu için bunlara karşı işlenen suçlarda, cezaların tayini sırasında artırım yapılmasında zorunluluk bulunmaktadır. Suçların örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde ayrıca örgütten de ceza verilmesi gerekmektedir. Dünyanın değişik ülkelerinde Atatürk anıtlarının mevcudiyetine karşın, anısına, anıtlarına, büstlerine münhasıran Türkiye’de saldırı yapıldığı gözetildiğinde Atatürk’ü Koruma Kanunu’nun gerekliliği zorunludur. Yürürlüğü evrensel hukuka da aykırı olmadığı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları eşliğinde ayrıca değerlendirilecektir. 23 Haziran arifesinde İYİ Parti ve demokrasiye sahip çıkabilmek Buğra Kavuncu İYİ Parti İstanbul İl Başkanı Demokratik sistemlerde seçimler, milletin tercihlerinin yansıması ve siyasi partilerin sürekli rekabetle gelişimi ve bu şekilde hem demokrasinin hem de kalkınmanın sürekliliği için büyük önem taşıyor. Eşit ve evrensel demokratik koşulların gerektirdiği şekilde gerçekleşmese de Türkiye, son beş yılda tam yedi seçimde sandık başına gitmek durumunda kaldı. Milletin tercihleri ancak demokrasinin gereklilikleri herkes için aynı şekilde işlediğinde tam olarak yansıyabilir. Son yıllarda ülkemizdeki seçimlere bakıldığında, eşit ve adil olmayan koşullarda, medya düzeninin yoğun baskısı ve ambargosu altında, devletin kaynaklarının sınırsızca kullanıldığı bir seçim düzeninin yerleştiğini görüyoruz. Bütün bunlara karşı mücadelemiz anayasanın bize tanıdığı sınırlar dahilinde sonuna kadar sürdü, sürüyor ve sürecek. Zira siyasi tercih ayırt etmeksizin milletimizin bize verdiği yetki ve demokrasi mücadelesi de bunu gerektirir. Nitekim İYİ Parti’nin kuruluş süreci incelendiğinde de başlı başına bir demokrasi mücadelesi gözlemleniyor. İktidarın yargıya el atmasıyla yaptırılmayan kongreler, salonlarda konuşmaların engellenmesi için kesilen elektrikler, devletin valilerinin adeta iktidarın il başkanı gibi önümüze çıkardığı engeller ve bireysel olarak yöneltilen iftiralar, suçlamalar... Bütün bunları yaşadık ve yaşamaya devam ediyo “31 Mart seçimleri, demokrasinin ve uzlaşı kültürünün aslında ne kadar gerekli olduğunu ortaya koydu ve sonuçlara göre de bunların sağlandığını ortaya çıkardı. 23 Haziran, bütün bunların güçlü bir şekilde perçinlendiği, hem İstanbul’da hem de Türkiye’de yeni dönemi aralayan bir zafer geçidi olacaktır. ” ruz. Fakat 31 Mart sonrasında yaşananlar bize, Türkiye’de başka bir sürecin başladığını gösteriyor. İktidarın öncelikleri “31 Mart sonrasında ne oldu?” Bu soruya verilebilecek en net ve açık yanıt, milletin iradesinin ayaklar altına alınması ve seçilmiş bir belediye başkanının, kazandığı bir seçime yeniden girmek zorunda kalmasıdır. Milletimiz, ekonomik krizin yoğun bir şekilde hissedildiği, sosyal ve ekonomik eşitlik, adalet gibi temel olguların artık ortadan kalktığı bir ortamda sürekli yaşanan ve neredeyse geleneksel hale gelen seçim süreçlerinden yoruldu. İnsanlar bir an önce seçim ikliminden kurtulmak istedi. Buna rağmen siyasi iktidar, ekonomik kriz gibi hayati ve öncelikli bir mesele yeri ne kimi vakıfların, derneklerin, oluşumların ve bizzat siyasi iktidarın ayakta kalmasını sağlayan bir yapıdaki rantını ve çıkarını öne çıkardı. Milletin büyük çoğunluğunun yaşadığı ekonomik darboğaz yerine çok dar, partizan ve küçük bir azınlığın rantı önemsendi. Ülkemiz için sürekli yapılan “beka” vurgusunun aslında iktidar olmanın maddi nimetlerini kaybetmek istemeyen dar bir azınlığın “bekası” olduğu ortaya çıktı. Neticede 31 Mart’ta Millet İttifakı’nın adayı Ekrem İmamoğlu tarafından kazanılan İstanbul seçimi, hiçbir şekilde hukuki olmayan, komik gerekçelerle iptal edildi. YSK tarafından demokratik ve hukuki olmayan gerekçelerle alınan karara ve bütün İstanbullulara yaşatılan mağduriyete rağmen kararlılığımızdan vazgeçmedik. 31 Mart’ta Ekrem İmamoğlu’nu belediye başkanlığına taşıyan milletimiz, yaşatılan bunca hukuksuzluk ve mağduriyetin ardından kendisini yine hak ettiği belediye başkanlığına taşıyacaktır. Milletimize olan bu güvenimiz, demokrasinin en önemli gerekliliklerinden olan “siyasi faaliyetlere katılım” ilkesinden hareketle, İstanbul’un 39 ilçesinde “demokrasi standları” adını verdiğimiz bir araya gelme noktalarını oluşturmamızı sağladı. Fişlemelere, baskılara ve engellere rağmen siyasetin korkulacak bir alan olmadığını hatta bunun yeri geldiğinde demokratik ve milli bir vazife olduğunu yine en iyi milletimiz gösterdi. Genel başkanımız, milletvekillerimiz ve diğer parti yetkililerimiz bütün bu süreç boyunca İstanbul’da çalışmalarına devam ediyor. Ayrıca süreci demokratik katılım ve siya si bir evreden hukuki takibe ve mücadeleye de taşıdık. İYİ Parti’nin İstanbul İl Teşkilatı, iptal kararının ardından yeniden bir seçim iptaline meydan vermemek adına YSK’nin aldığı kararları ve yönettiği süreci bütünüyle takip ediyor. Birçok ilçede, seçimin iptal olmasına neden olan “partili sandık kurulu başkanı ve üyesi” sorununa karşı itirazlarda bulunduk. Bu itirazların birçoğundan sonuç çıktı ve hatalar düzeltildi. Birçoğuyla ilgili süreç de henüz devam ediyor. Seçim sürecine dair söylemler ve stratejide uyum ile sandık güvenliğine dair de ittifak ortağımızla tam bir uyum ve koordiasyon zemini sağladık. Bu uyum ve koordinasyon, demokrasinin en önemli gereği ve ülkemizin de en büyük ihtiyacı olan uzlaşının ve demokratik teamüllerin yeniden hayat kazanması için de bir araç oldu. Türkiye’de siyasi ve hukuki kurumlara, demokrasiye, sandığa ve milli iradeye karşı oluşan umutsuzluk ortamını, maalesef siyasi iktidar yüzünden değişime yönelik inancın giderek zayıflamasını da işte bu süreç engelleyecektir. Bu açıdan CHP ile işbirliğinin fikri bir zemini vardır: Hukukun üstünlüğü, demokrasi ve kuvvetler ayrılığı. Farklı görüş ve fikirlerimiz olsa da birlikte hareket etmeyi bu fikri zemin üzerinde başardık. Türkiye’deki ayrıştırma ve kutuplaştırmaya inat, biz birlikte hareket edebilmeyi becerdik. Bu kutuplaştırmanın panzehiri olduk. 24 Haziran sabahı 31 Mart seçimleri, demokrasinin ve uzlaşı kültürünün aslında ne kadar gerekli olduğunu ortaya koydu ve sonuçlara göre de bunların sağlandığını ortaya çıkardı. Türkiye’de yeni nesil siyaset kazanmıştır. Bundan sonraki mücadele eski ve yeni nesil siyaset arasında olacaktır. İYİ Parti de yeni bir parti olarak bu mücadeledeki yerini almış ve Türk siyasetinin ana aktörlerinden biri olduğunu göstermiştir. 23 Haziran, bütün bunların güçlü bir şekilde perçinlendiği, hem İstanbul’da hem de Türkiye’de yeni dönemi aralayan bir zafer geçidi olacaktır. Biz bu geçitte yerimizi aldık. Şimdi üzerimize düşen vazifeyi, en başta ülkemiz, milletimiz ve de geleceğimiz için sonuna kadar yerine getiriyoruz. 24 Haziran’da İstanbul, Ekrem İmamoğlu’nun başkanlığına uyanacak. Her şey iyi olursa, her şey çok güzel olacak. Anormali normalleştirmek değil, normali savunmak! Türkiye’de olup bitenler sadece Demokratik/ Laik Siyaset ve Hukuk Devleti sınırlarını değil, aklımızı ve mantığımızı da zorlayan bir düzeye ulaştı. HHH Pazar gecesi: Sonuçları haksız ve hukuksuz gerekçelerle geçersiz sayıldığı için tekrarlanan ANORMAL BİR SEÇİM öncesi... ile kabul edildi ve sonuç sanki NORMALMİŞ GİBİ, üstelik de “Atı alan Üsküdar’ı geçti” denilerek kabul ettirildi. HHH Bütün bu “NORMALLEŞTİRİLEN ANORMALLİKLER” sonunda, yine ANORMAL bir kararla, onun da NORMALLİĞİ (iktidar baskılarından dolayı) zaten tartışmalı olan YARI NORMAL 31 Mart İstanbul seçimi iptal edildi ve Sanki seçim NORMALMİŞ 23 Haziran’da iyice ANOR GİBİ yapılan bir tartışma prog MAL bir seçim kararı daha ramı izledik. verildi. HHH Pazar geceki Ekrem İma “Ülkeyi kim yönetiyor” diye sorarsanız, yanıt zaten OKSİMORON: moğlu Binali Yıldırım arasındaki tartışma(?) programı bu çerçevede, ANORMAL 23 (OKSİMORON: “Yaşayan Haziran seçiminin sanki NOR ölü” gibi, birbirini yanlışlayan MAL bir seçim yapılıyormuş çelişik mütenakız kavramlar gibi NORMALLEŞTİRİLMESİ la tanımlanan bir durum) Ülkeyi yöneten politikacı, “TARAFSIZLIK” yemini etmiş “PARTİLİ” bir Cumhurbaşkanı. HHH Cumhurbaşkanının halk tarafından ilk kez seçileceği oylamada: Belediye meclisi üyelerinin sürecinin bir parçasıydı. HHH 31 Mart YARI NORMAL seçiminin de Pazar geceki tartışmanın da galibi hiç kuşkusuz Ekrem İmamoğlu idi... Çünkü iktidarın, bütün bu ANORMALLİKLERİ, haksızlıkları, hukuksuzlukları, adaletsiz bile seçime girmek için istifa etmeleri gerekirken, ülkenin başbakanı istifa etmeden ANORMAL olarak seçime gir likleri, yağma ve yolsuzlukları, ülkeyi düşman kamplara bölerek topluma NORMALMİŞ GİBİ kabul ettirme çabasına di, cumhurbaşkanı seçildi ve karşı: seçim sonucu NORMALMİŞ Bu düşmanlaştırma stra GİBİ kabul ettirildi. tejisini reddederek, barışçı, HHH Ülkenin bugünkü Ucube Anayasası, 20 Temmuz Sivil Darbesi ile ilan edilen OHAL baskısı altında ANORMAL sevecen, müsamaha dolu bir yaklaşımla ANORMALLİKLERİN, ANORMAL olduğunu... Kendisinin ANORMAL olanı değil, NORMAL olanı... koşullarda yapılan halkoyla Hakkı, hukuku, adaleti, masıyla empoze edildi: tasarrufu, aile vakıflarına ve ANORMAL koşullarda yapı tecavüzcülere değil, İstanbul lan bu halkoylamasının sonuç lulara hizmeti savunduğunu... ları NORMALMİŞ GİBİ halka İsrafa, yağmaya, yolsuzluğa zorla kabul ettirildi. karşı çıkacağını... HHH Bu ANORMAL ucube Anayasa, sanki NORMALMİŞ gibi yapılan ANORMAL bir oy  sayımıyla kabul ettirildi: Bu ANORMAL Anayasa, Yargıtay Onursal Başkanı Prof. Sami Selçuk’un “Doğmayan Halk Oylaması” adlı kitapta (İMGE Kitabevi) anlattığı gibi, YSK’nin o sırada geçerli olan Kavgacı olmayan NORMAL bir üslupla anlattı. HHH Ekrem İmamoğlu, 23 Haziran’da yapılacak olan  ANORMAL İstanbul seçimini... Bütün yapılan ANORMALLİKLERE karşı: BARIŞI, HUZURU, HİZMETİ, HUKUKU, ADALETİ, yasalara aykırı olduğu için DEMOKRASİYİ... ANORMAL olan bir kararla Özetle, NORMAL OLANI: mühürsüz oy pusulalarını ve Halkın özlediği BARIŞI ve mühürsüz zarfları meşru kabul SEVGİYİ savunduğu için... ettiği ANORMAL bir oy sayımı Yeniden kazanacaktır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle