22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 19 MAYIS 2019 PAZAR gorus@cumhuriyet.com.tr TASARIM: SERPİL ÜNAY OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Güneşi evlerin içine taşımalıyız İrfan O. Hatipoğlu Mustafa Kemal Üniversitesi Ülkemizde karşıdevrim sürecinin ulaştığı son nokta; siyasal İslamcıların ülkeyi yönetir duruma gelmesidir. Artık iktidar toplumu yeniden kurgularken; günlük yaşamı, ekonomik ve hukuksal alandaki sorunları, içeriğini “şeriat kurallarının” oluşturduğu ideoloji ile çözmeye yelteniyor. Önünü açmak için de yurttaşların bir bölümünü “kâfir”, “terörist”, “zındık” olarak suçlayarak yıldırma/korkutma çabasında. Kısacası hukukun üstünlüğü, demokrasi, insan hakları, günlük yaşamda akıl/bilimin egemen kılınması açıkça saldırı altında. Hiçbir ölçütte tanımıyorlar. İkiyüzlüler, öfkeliler, işgalci zihniyetle saldırıyorlar. Siyasal İslamcıların zihinsel kodlarını “takıyyecilik” oluşturur. Takıyye; sözcük anlamı olarak, olduğundan farklı görünme, inancını, düşüncelerini, amacını gizlemeyi içerir. Si yasal İslamcılar ek olarak, takıyye kavramına fıkhi anlam yükleyerek kutsallaştırır/içselleştirir. Yaşam tarzlarını, örgütlenme, mücadele stratejilerini ona göre oluştururlar. Yalan, inkâr, iftira, yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet, tehdit, kumpas, entrika... Günlük yaşam kurgularının ana öğesidir. Takıyyecilik edinimi, siyasal İslamcı üst yöneticiler ile sınırlı değil. Kamu yönetim izlencesinin tüm aşamasına sarmış durumda. Yurttaşlarımız kamusal alanda hukukunun, güvenliğinin korunmayacağı, kayırmacı/ayrıştırıcı uygulamalara tutulacağı kaygısı taşıyor. Örneğin yerel seçimde iradelerinin gaspı vs. Yandaş yargı/yargıçlar (YSK üyeleri, yerel görevli yargıçlar) her seçimde olduğu gibi Reis’in uyarıları doğrultusunda yerel seçimde de milli iradesinin gasp edilmesi girişimine yeltendi. Kurallar yeniden kurgulandı. Hukuka, kendi aldığı bağlayıcı karalarına uymamayı seçti. Seçimi hukuki bir süreç, milli iradenin yansıması, demokratik ya rış olmaktan çıkarttı. Hukuksuz bir şekilde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin yenilenmesi kararı verdiler. Kırılma noktası İstanbul yerel seçiminin yenilenmesi kararı ‘mili iradenin’ tecellisi açısından kırılma noktasıdır. Yenilenme kararı ayrıntısız yurttaşlar üzerinde travma yarattı. Siyasal İslamcıların öne çıkardığı özgürlük, ileri demokrasi, milli irade, vesayetin yıkılması söyleminin takıyyeci anlayışın ürünü olduğu görüldü. Takıyyeci saldırının/yıkımın laik, demokratik yönetim izlencesi ile sınırlı olmadığı fark edildi. Eğitimde yaptıkları düzenlemeler, sanat/kültür de sığlaşma, dayatılan ortaçağ yaşam biçimi, ülkenin zenginliğini dağıtırken eşitsiz/kayırmacı tutum toplumu çürüterek, ulusal kimlik bilincini de yok ettiği görüldü. Ulus olmanın erdemini, övüncünü varmak yerine, Arap öykünmeciliğinin kutsanması, ‘ortak değer’ üretmeye engel olmakta. İnsanımızı; sürdürülebilir yoksulluğunu şükreden, umudu/mutluğunu tarikat şeyhlerinin gölgesinde arayan “yığıntı” durumuna getirdiler. İnanç özgürlüğü altında kadınların özgürleşmesinin ‘kurgu’ olduğunu yaşayarak öğrendik. Ülkemizin aydınlanması, demokrasi, kadınlarımız için siyasal İslamcıları yenmek zorundayız. İşimiz kolay değil. Deneyimliler, örgütlüler, sanal kurgularla yanıltmayı biliyorlar. Yine de yenilmez değiller. Çünkü yurtseverleri, Mustafa Kemal karanlık güçlere karşı savaşın nerede kazanılacağını öngörüsüyle ışık oluyor. “Asıl savaş, halkı özgür direklerde sapasağlam tutan bir vatan için, yurdumun güneş girmemiş evlerinde karanlığa karşı kazanılacaktır” diyerek. Yurtseverler, aydınlanmacılar olarak uyarıyı dikkate alarak “kapı kapı” dolaşıp, “bire bir” anlatarak aydınlık güneşi evlerin içine taşımalıyız. “Her şey çok güzel olacak.” 19 Mayıs: Millet saraya karşı İnsanlık tarihi insanın insanı sömürmesi ve sömürülen insanın buna başkaldırması ile yazılır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının yaptığı da bu başkaldırıdır: Milleti sömüren Osmanlı ailesine, bu sömürüden pay aldıkları için onu destekleyen iç ve dış güçlere karşı ayaklanmış ve onları yenerek yeni bir devlet kurmuşlardır. HHH Bakın Atatürk NUTUK’ta, Osmanlı’nın çöküşünü anlattıktan sonra ne diyor: “Efendiler, bu durum karşısında bir tek karar vardı. O da milli egemenliğe dayalı, kayıtsız şartsız bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak! İşte, daha İstanbul’dan çıkmadan evvel düşündüğümüz ve Samsun’da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz uygulamaya başladığımız karar, bu karar olmuştur. Ya İstiklâl Ya Ölüm!” (Emre Kongar Seçkisiyle, ATATÜRK, NUTUK, İstanbul, Remzi Kitabevi, 2018, s.34) HHH İnsanın insanı sömürme süreci hiç kuşkusuz kaba kuvvete ve ideolojik beyin yıkamaya dayalı bir düzen gerektirir: İnsanların kabileler biçiminde yaşadıkları dönemde en güçlü olan ailenin/aşiretin ve o ailenin/aşiretin reisinin egemenliği kabul edilmiştir. Daha sonra tektanrılı dinler döneminde, krallar, imparatorlar, şahlar, padişahlar, halkı, milleti sömürme eylemlerini kaba kuvvetle birlikte dini inançlara dayalı olarak sürdürmüşlerdir. İnsanlar bilinçlendikçe bu sömürüye karşı çıkmış, devlet gücünü kullanarak din adına halkı/milleti sömüren ve sadece kendilerine, ailelerine ve yakın çevrelerine çıkar sağlayan yöneticileri alaşağı etmişlerdir. İşte Atatürk ve arkadaşlarının yaptığı da budur: “...Osmanlı hanedan ve Saltanatı’nın devam ettirilmesine çalışmak, elbette, Türk milletine karşı en büyük kötülüğü yapmaktı. Çünkü millet her türlü fedakârlığı sarf ederek bağımsızlığını sağlasa da, Saltanat devam ettiği takdirde, bu bağımsızlığa güvence altına alınmış gözüyle bakılamazdı. Artık vatanla, milletle hiçbir vicdani ve fikri alakası kalmamış bir sürü delinin, devlet ve milletin bağımsızlık ve haysiyetinin koruyucusu makamında bulundurulması nasıl haklı görülebilirdi? Hilafet’in durumuna gelince, bilim ve teknolojinin aydınlattığı, gerçek uygarlık dünyasında gülünç kabul edilmekten başka bir konusu kalmış mıydı?” (ss. 3536) HHH Her sömürü düzeni hem iç hem de dış müttefikler arar, böylece tiranlar, faşistler, diktatörler, bir yandan dini istismar ederken öte yandan emperyalistlerin uşaklığına soyunurlar. Bakın Atatürk, İstiklâl Savaşı ile milli irade yani Cumhuriyet ilişkisini nasıl kuruyor ve Saray’ın buna karşı oluşunu nasıl anlatıyor: “Ortaya çıkan milli mücadele, dıştan gelen işgale karşı vatanın kurtuluşunu tek hedef saydığı için, bu milli mücadele başarıya yaklaştıkça, milli irade idaresinin bütün esaslarını ve biçimlerini aşama aşama gerçekleştirmesi tabii ve kaçınılmaz bir tarihi süreçti. Bu zorunlu tarihi süreci geleneksel alışkanlıklarıyla derhal sezen Padişah hanedanı, ilk andan itibaren milli mücadelenin amansız düşmanı oldu.” (s.37) Atatürk’ün amacı, düşmanı yenerek bağımsızlığa kavuşmakla ve egemenliği de Padişahın yani Osmanlı ailesinin elinden alıp, millete, milleti temsil eden bir meclise vermek ve ülkeyi kurtarmak için, çöken Osmanlı’nın yerine yeni bir devlet kurmaktı. Unutmayalım, Gazi Mustafa Kemal Atatürk hem İstiklâl Savaşı’nı hem de Cumhuriyet’in kuruluşunu birlikte götüren bir liderdir. YAŞASIN ATATÜRK... KAHROLSUN SARAY. YAŞASIN CUMHURİYET... KAHROLSUN PADİŞAHLIK. YAŞASIN MİLLİ İRADE VE DEMOKRASİ!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle