22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 11 MAYIS 2019 CUMARTESİ gorus@cumhuriyet.com.tr TASARIM: SERPİL ÜNAY Demokrasi ve hukuk kazanacak OLAYLAR VE GÖRÜŞLER YAZAR AYŞE KULIN’DEN MEKTUP MEHMET BALIK Birleşik Kamuİş Konf. Genel Başkanı 6Mayıs 2019 tarihi ülkemiz adına demokrasinin, millet iradesinin hiçe sayıldığı bir gün olarak tarihe geçmiştir. YSK 31 Mart İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçim sonucunu iptal ederek adeta ‘hukuk’ devletini ortadan kaldırmıştır. Yurttaşlarımızın demokratik hakları YSK kararı ile gasp edilmiştir. Kısaca söylememiz gerekirse YSK’nin bu kararı Cumhuriyetimize ve demokrasimize darbe vurmuştur. Ülkemiz demokrasisi, AKP iktidarı ve onun yarattığı yeni rejim ile tehlike altına girmiştir. Hukuk ve adalet kavramları yalnızca tek bir kişinin isteğine ve emrine göre şekillenmekte tek adam yönetimi ile ülke tek bir sese tek bir düşünceye hapsedilmeye çalışılmaktadır. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi çoğulcu yapı ile yasama, yürütme ve yargı gibi kuvvetler ayrımını tek bir kişide toplamıştır. Demokrasi ve parlamenter sisteme karşı olan bu sistem yargı organlarını denetim altına almış, hatta yargıda görev yapanların bağımsız karar verme mekanizmasını ortadan kaldırmıştır. AKP’nin komplo düzeni AKP iktidarı ve onun iktidar ortakları seçimleri ancak ve ancak kendileri kazandıkları zaman meşru görmekte aksi sonuçları komplo olarak değerlendirmektedir. Bu ve benzeri durumlar ancak faşist diktatörlükler döneminde görülebilir. İktidar ve YSK ittifakı ile İstanbul seçimlerine yapılan müdahale adeta 12 Eylül darbecilerini bizlere hatırlatmıştır. Yeni rejim ve onun çevresinde yer alan ittifak ortakları hukuksuzluktan beslenmeye devam etmektedir. Özelde İstanbul’da, genelde de tüm yurtta seçmenlerin özgür iradesi yok sayılmıştır. YSK üyelerinin yurttaş iradesini tanımama ve yok sayma kararı yargının tamamen ortadan kaldı YSK’nin verdiği İstanbul seçiminin iptali kararı ile, özelde İstanbul’da, genelde de tüm yurtta seçmenlerin özgür iradesi yok sayılmıştır. YSK üyelerinin yurttaş iradesini tanımama ve yok sayma kararı yargının tamamen ortadan kaldırıldığını göstermektedir. rıldığını göstermektedir. Demokratik hukuk devletinde ör neği görülmeyen bu karar yurttaşlarımızın adalet kavramına güvenini ortadan kaldırmış ve toplum vicdanından kuşku ve soru işaretlerini büyütmüştür. Bugün, yaşanan siyasi kaosun sorumlusu, tek kişi rejimidir. Tek kişi rejimi, giderek daha otoriter, daha baskıcı ve milli iradeyi inkâr edici bir yapıya bürünmeye başlamıştır. Cumhuriyetimizin temel ilkesi olan millet iradesi ve hukukun üstünlüğü tek bir kişinin yönetimi ile gasp edilmeye çalışılmaktadır. Yurttaş iradesine saldırıdır İstanbul seçimlerinin iptal edilmesi milyonlarca yurttaşın iradesine ve ülkemizin egemenliğine yönelik bir saldırıdır. Bugün bizlere düşen görev ve sorumluluk bu saldırılar karşısına birlik olmak ve egemenlik hakkımı za sahip çıkmaktır. Seçimin iptali ülkemizin demokrasi tarihini ve geleneğini, Cumhuriyet devrimimizin temeli olan hukukun üstünlüğü ilkesini yok saymaktır. Birleşik Kamuİş Konfederasyonu olarak memleketimizin geleceğine, yurttaşlarımızın iradesine yönelik bu tehditlere karşı mücadele etmeye devam edeceğiz. 31 Mart seçimleri milyonlarca yurttaşın nezdinde sonuçlanmıştır. Sayın Ekrem İmamoğlu İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı seçilmiştir. Ne hukuku yok sayma peşinde olanların ne de açıkça yurttaş iradesine el koyan gerici yeni rejimin, ittifak ortaklarının bu sonucu değiştirmeye asla ve asla gücü yetmeyecektir. Birleşik Kamuİş her zaman olduğu gibi, bugün de haktan, hukuktan ve adaletten yana tavır almıştır. Cumhuriyetimiz kazanacak, yurttaşlarımızın iradesi kazanacak, demokrasi ve hukuk kazanacaktır.  BİZİ DUYUN Cumhurbaşkanım, Dün akşam saatlerinde okuduğum, kim veya kimler tarafından yazıldığını bilmediğim sosyal medya üzerinden yayılmakta olan çağrıyı ben kısaltıp kişileştirerek size bir açık mektup olarak sunmaya karar verdim. Ben size açık mektup yazmaya alışkınım ama dilerim bu üçüncü ve son mektubum olur çünkü aşağılanmaya, aptal yerine konmaya sabrın bittiği yerdeyiz! Benim sabrım biterse benim dünyamda hiç bir şey değişmez, ben mütevekkil yapıda biriyim, hayatın yükünü de, bana yapılan haksızlıkları da sırtlanıp, isyan etmeden bu yaşıma kadar yürüdüm. Yine öyle yaparım. Ama bu günün gençleri benim kuşağım gibi değil. Aynı terbiyeyi almadılar, aynı eğitimi görmediler. Siyasi görüşleri ne olursa olsun, hırslı, kızgın ve benciller. Bir kısmı gerçekleşmeyecek beklentiler içinde, bir kısmı ise umutsuz! Dua edelim, onların sabrı tükenmesin. Çünkü onların delikanlılıklarını sömürerek onları bencil siyasetlere alet eden söylemler sonuçta büyük sorunlara yol açabilir ki düzeltmesi kolay olmaz. Bizler, yani siz başta olmak üzere hepimiz çocuklarımıza savaşa bulaşmadan, cephelere bölünmeden, bu topraklar üstünde kardeşliğimizi yitirmeden huzur için de ve hür yaşamanın mümkün olduğunu ispat etmeliyiz. Demokrasinin bir bayrak değiştirme rejimi olduğunu önce kendimiz içselleştirip, sonra onların içine sindirmeliyiz. Kürt, Ermeni, Laz, Süryani, Sünni, Alevi, Yahudi, Hıristiyan, inançlı, inançsız bütün yurttaşlarımızla barış ve huzur içinde yaşayabileceğimizin mümkün oluğunu onlara göstermeliyiz. Özellikle gençler kin ve nefret sözleriyle ayrışmadan, onların öfkelerini dindirmeli, barış içinde bir ülkede yaşamayı umut etmelerini sağlamalıyız. Ömür biter ama umut hiç bitmez! İşte ben de bu mektubu az kalan ömrümde umudumu hâlâ diri tutmak adına yazıyorum. Şu anda ülkemin Cumhurbaşkanı sizsiniz. Başvuracağım merci de dolayısıyla sizsiniz. Hangi suçla suçlandığımızı bilmeden, darbeyle terörle hiç ilgimiz yokken yalan ihbarlarla, sahte delillerle işimizden, mesleğimizden atılmadan ya da uzun yıllara mahkum edilmeden, keyfi kararlarla işimizin, emeğimizin elimizden alınmasına duçar kalmadan, kadın olduğumuz için hırpalanmadan, örtülü veya kısa etekli kadınlarız diye aşağılanmadan, en adi suçları işleyip sırf tarikat mensubu olunduğu için cezasız kalanlara katlanmadan, onurumuzla yaşamak istiyoruz. Hakkın, hukukun, adaletin hüküm sürdüğü bir ülke umut etmek istiyoruz. Duyun bizi! Bizi duyun! Atatürk düşmanlığı töreni! ÇAĞDAŞ BAYRAKTAR Alternatif tarih yazıcısı, tescilli Atatürk düşmanı Kadir Mısıroğlu, 6 Mayıs günü yaşamını yitirdi. Mısıroğlu, Milli Mücadele’nin her aşamasına karşı çıkmıştır. En sonunda Türkiye Cumhuriyeti’nin tapusu olan Lozan Antlaşmasına da karşı çıkmış, yalan yanlış bilgilerle Lozan zaferini hezimet olarak nitelemiştir. Laikliği dinsizlik kabul eden, Atatürk’ün heykellerini kastederek “heykellerin köpek leşleri gibi sürüklendiğini göreceksiniz” diyebilecek kadar alçalan, “Keşke Yunan kazansaydı” diyerek Milli Mücadele’de tarafını belli eden Kadir Mısıroğlu’nun tezleri uydurmadır ve bilimsel alanda yok hükmündedir. Kadir Mısıroğlu’nun sözlerini önemli kılan, kişilerin durduğu yeri görmek açısından turnusol görevi görmesidir. “Bir Müslüman, Atatürk’ü seviyorum derse ya ahmaktır ya sahtekâr” sözünün mucidi(!), insanları saat 9’u 5 geçe kenefe davet eden bu kişinin bir de vasiyeti vardır: “Vasiyetimdir; M. Kemal’e zerre muhabbeti olan (seven) cenazeme gelmesin!..” Mısıroğlu’nun hayatını kaybetmesi ile bu vasiyet önem kazanmıştır. Çünkü bu vasiyet, aynı zamanda Atatürk’ten zerre haz etmeyen kişilere cenazeye davet anlamındadır. Peki bu cenazeye kimler katıldı? Mısıroğlu için ikindi vakti Büyük Çamlıca Camisi’nde düzenlenen cenaze törenine, TBMM Başkanı Mustafa Şentop, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, AKP Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş, AKP Genel Başkan Yardımcıları Hayati Yazıcı ve Nurettin Canikli, AKP Grup Başkanvekili Mehmet Muş, AKP Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, AKP Merkez Karar ve Yönetim Kurulu Üyesi Erol Kaya, İstanbul Valisi Ali Yerlikaya, eski TBMM Başkanı İsmail Kahraman, İlim Yayma Vakfı Mütevelli Heyeti Başkan Vekili Bilal Erdoğan, AKP İstanbul İl Başkanı Bayram Şenocak, YÖK Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç, İstanbul Ticaret Odası (İTO) Başkanı Şekib Avda giç, Aziz Mahmut Hüdayi Vakfı Onursal Başkanı Osman Nuri Topbaş, TBMM 20. Dönem Rize Milletvekili Şevki Yılmaz ile sevenleri katıldı. Sadece katılımla yetinmeyen Bilal Erdoğan, cenazede Felak ve Nas surelerini okudu. Bir cenazeden fazlası… Bu cenazeye katılım, düşünsel anlamda Atatürk’e meydan okumaktır. Katılanlar açısından, Mısıroğlu’nun söylediği gibi Atatürk’ten “zerre haz edilmediğinin” açık ilanıdır. Türkiye Cumhuriyeti’ni hedef alan yalanları, saçma sapan iftiraları doğru kabul etmek ve desteklemektir. Kısaca böyle bir törene katılmak, “Emperyalizmin bayrağına selam durmak” demektir. Mısıroğlu’nun cenazesinde Erdoğan’ın meşhur tabiriyle “hepsi oradadır.” Kamu vicdanını yaralayan başka bir gelişme de, Kadir Mısıroğlu’nun tabutunun Türk bayrağına sarılması. Çünkü kanununa göre Mısıroğlu’nun tabutunun Türk bayrağına sarılması; onun bilimsel, sanatsal, kültürel ve sosyal alanların en az birisinde üstün hizmet verdiğinin kabul edilmesi ile mümkün. Yine devlet aleyhine veya yüz kızartıcı mahiyette bir suç işlemekten hüküm giymiş olanların tabutlarına affedilmiş olsa bile bayrak örtülemeyeceğini de belirtelim. Siyasi iktidarın törene gösterdiği bu özen ve saf tutuş, kendilerinin “devletin bekası” konusunda da ne kadar saf ve samimi olduğunu görmek açısından önemlidir. Öğretici ve manidardır. Ne derece bir Cumhuriyet düşmanı ve Atatürk karşıtı olduğunu kendi yazıları ve kitaplarıyla ortaya koyan birinin cenaze törenine katılmak, insani bir görev olarak açıklanamaz. Bir Atatürk düşmanının töreninde meydan okurcasına boy gösterenler bilmelidirler ki: İlelebet payidar kalacak olan –her saldırıya rağmen Atatürk Cumhuriyeti’dir. Ölümlü ve köksüz olansa Atatürk düşmanlığı fikridir. Emperyalizm ve onun uzantılarıdır. Alternatif tarih yazıcılığıdır. Bu sağlıksız ve ölmeye mahkum “fikrin” töreninde görüşmek üzere.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle