18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
DİZİ TASARIM: İLKNUR FİLİZ 95 MART 2019 SALI Ersanlı’ya göre bugünün de dünün de en öncelikli meselesi toplumsal cinsiyet eşitsizliği En kadim ‘öteki’; kadınMArT3 8KADIN Ersanlı: “1990’lardan Enver Aysever bu yana kadın hareketi örgütlü mücadelede Büşra Ersanlı’nın yüzündeki ifade bana hep yaşam sevinci verdi. Gülümsemesi, insanı kendiyle ba ne denli önemli aşamalar kaydettiyse kadına yönelik şiddet de rıştıran sesini sevdim. Hocayla konuş o denli arttı. Adı mak, tartışmak keyifli oldu. Ben öğren muhalefet diye cisi olabilme olanağını yakalayamadım geçen partiler var ama bazı kitaplar vardır, belleğinize ka ama ‘erkek iktidar zınır. Ersanlı’nın yazdıkları hep ilgi alanımda oldu. Moda’da yeni taşındığı evinde konuk etti bizi. Yine şakacı ve içtendi sözleri. Bir de Datça sevdamız ortak, gururları’ onlara bir türlü kadınları aday gösterme cesareti veremiyor.” az şey mi? Hocayı sıkça gören, dostum Nurşen Gürboğa pek şanslı... n “Tarih tekerrürden ibarettir” cümlesini hiç sevmem. İlk gençlik mahpusluk, derken yıllar sonra yi ne aynı durum... 12 Mart’tan AKP’li yıllara... Kadın, akademisyen, siya sal biri olarak nasıl okursunuz ya kın dönem Türkiye tarihini? Tarih hem kendini tekrarlar, hem de ğişimler yaşar hem de tökezleme tecrübe eder; yani bir tek tarzdan ibaret değildir, yaşamın tüm hallerini deneyimlemiş devasa bir çalışma alanıdır. Türkiye’de siyasi kültür hep otoriter oldu. Akademik açıdan zaman za dın olmanın genelde pek bir farkı yok hatta erkeklerin daha fazla eziyet gördüklerine şahit oldum. Ancak yaşama koşulları açısından ve görevlilerin bakışı açısından kadın burada da ikincil... Yani kadına “senin lafın, forsun geçmez” muamelesi her yerde aynı. man nispeten özgürlük yaşandı. Akademisyenlerin toplum içinde ayrıca ‘Önderlik paylaşılmalı' lıklı, değer gören insanlar olduğunu n Devrimci hareket ve feminizm da söylemek mümkün, ancak her dar arasında mesafenin zaman zaman beli matkaplı dönemeç açıldığını görüyoruz. Bu lerde suçlu görülenler işlerini kaybedenler de çok oldu. Görüş ve eleştirilerinden dolayı suç “Siyasal olmak, farklı görüşlerin diyaloğuna nun temel nedeni sosyalist hareketin de erkek dilinden yürümesi midir? Aşılamayan feodal ilişki lanma son dönemde çok arttı. Kadın zaten görüşleriyle çok kolay suçlanır çünkü doğal dayanır ama biz daha çok farklı görüşlerin ler, köylülük müdür? Devrimci hareketle femi nizmin doğrudan bir ilgisi yok bence... Her ikisi de olarak toplumda erkek şiddetli genellikle eşitlik için ve ra karşısındaki ikincil durumunu sorgular. Hele eleştiri yapan, eşitlik ve özgürlük talep eden kavgasıyla yaşamayı sürdürüyoruz; dikal bir değişim için mücadele veriyor ancak feminizm için eşitlik toplumsal cinsiyet bağlamında da ler daha da kolay suç diyalog, danışma, ha derin anlamlar taşıyor. lanıyor. 1990’lardan bu yana kadın hareketi örgütlü mücadelede ne paylaşma yaşamıyoruz.” Sosyalist dersek zaten ikisi farklı ideolojiler, biri sınıflar arası biri cinsler arası denli önemli aşamalar eşitlik ilkesini savunur... kaydettiyse kadına yö Kadın aslında sınıf müca ğil bütün dünyada, bizde daha kaba ve aşağılayıcı bir üslup var, hukuk işlemediği için mağduriyet yaygınlaşıyor... Öncelikle şunu belirtmem gerekir ki “öteki” kavramının kapsamı içinde en başta gelen kadındır: En uzun süre var olan ve en yaygın (nüfus olarak) kadının ötekileştirilmesi, diğerleri ona ekleniyor. Eril hâkimiyet alanlarında yan ve alt hizmette kalması istenilen kadınlar, bir de üstüne Alevi, Kürt vb. olabiliyor. Haklısınız bugünün de dünün de en öncelikli meselesi toplumsal cinsiyet eşitsizliğidir, bu olmalıdır doğa tahribatı açısından, kaliteli eğitim açısından, hiç özendirilmeyen paylaşım ahlakının bir nebze de olsa gelişmesi açısından... Bugünün görünürdeki ötekileri sorgulayan eleştiren muhalifler, gerçek kadınerkek eşitliğini savunanlar da onlar arasında... Adı muhalefet diye geçen partiler var ama “erkek iktidar gururları” onlara bir türlü kadınları aday gösterme cesareti veremiyor; erkeklerin gururlarını okşamakla görevlendirilmiş olan bazı kadınlar da bu vazifeleri çerçevesinde erkek adayı tercih edebiliyorlar. Sadece bu konuda özeni olan bir tek HDP, onun adı da geçmiyor zaten. nelik şiddet de o denli arttı. Siyasal olmak, farklı görüşlerin di yaloğuna dayanır ama biz daha çok farklı görüşlerin şiddetli kavgasıyla yaşamayı sürdürüyoruz; diyalog, danışma, paylaşma yaşamıyoruz. Kısacası siyasal olmanın da akademisyen olmanın da hakkı verilmedi bu ülkede; kadın insan olmanın hakkı ise daha da kısıtlı... ‘İlk günden cezalılar...’ n Kadın mahpushanelerinden çığlık yükseliyor her an, işitildiğinden pek de emin değilim. Tutsaklık bile kadınlar açısından ayrı sorun. Bugünün Türkiye’sinde kadın hangi zindanlarda mahpustur? Toplumsal, düşünsel bağlamda, tüm yönleriyle yorumlar mısınız? Kadın ve erkek tutuklular eğer siyasi iseler daha ilk günden cezalı görülüyorlar. Çoğu hüküm giymemiş olanlar, “toplum tarafından mahkum edildi” algısı yaratmak için değersiz cezalılar olarak tanıtılıyorlar. Son dönemde ise avukatlara varıncaya kadar yerel yöneticiler öğretmenler ve daha birçok meslekten muhalifler değişik cezaevlerinde bu bakışla tutuluyorlar. Bazılarının koşulları sağlıksız bazılarının kötü muamele gördükleri biliniyor, bazıları da yargılanmadan yıllarca bekletilebiliyor. Bu noktada ka delesi adı altında erir gider, ikincildir. Sınıflar arası eşitsizliği kaldırma mü Yoksul göçmen... cadelesinde Türkiye’de ka n Göçmen sorunu giderek daha dınlar hizmet alanında tutulmaya çalışılmıştı “solcu” ön “Siyasal yakıcı hale geldi, hem bizde hem dünyada. Göç de gelenler tarafından; günlük hayatta ve siyasette de olduğu gibi. Şimdi de pek farklı değil. Önderliği kadın olmanın da akademisyen olmanın menler coğrafyamızı nasıl etkileyecek? Göçmen kadınsa eğer nasıl bir gelecek bekliyor onu? larla paylaşmak isteyen pek da hakkı Aslında herkes göçmen olmadı benim bildiğim kadarıyla, bu iradeyi esas siyasette Kürt muhalefeti gösterdi ve resmen uygulamaya geçti verilmedi bu ülkede; kadın insan ama eşitsizliği konusunda iktidarlara sıkıntı verenler dünyanın her yerinde yoksullar, açlar ya da talep ama hayatın özünde kaç tanesi (erkekler) gönülden kabulleniyor çok şüpheli... Direniş tabii farklı bir kavram, o alanda kadınlar daima olmanın hakkı ise daha da kısıtlı...” te bulunan çaresizler diyelim. Yani bütün göçmenler, yani herkes sıkıntı yaratmıyor. Halkın adaletsizliğe uğramış ve uğrayan önde olacaklar çünkü düzen bütün kesimleri gibi çare le uzlaşma veya uzlaşamama leri çok kısıtlı olan eski ol endişeleri erkeklerde olduğu kadar sun yeni olsun yoksul göçmenler sı yaygın değil. kıntı yaratıyor. Halkın korkup sinmiş n Kadın her zaman “öteki” coğraf kesimi de aynı sıkıntı etkisini yaratı yamızda... Kürt, Alevi, azınlık, yö yor iktidarlar üzerinde. Göçmen ka nelim bağlamında “öteki” olmanın dınlar ise savaştan da yoksulluktan yanında bir de “kadın” olarak “öte da en çok zarar gören kesim, erkek ki”. Bugünün öncelikli meselesi bu yakınları ölmüş, yaralanmış, uzakta olmalıyken yine gölgelenmeye çalı çalışmak zorunda kalmış veya kaybol şılıyor. Bugünün “öteki”leri kimler? muş vb. durumlarda kalan kadınlar Hem kadınlar bağlamında, hem ye çok perişan koşullarda hayat mücade ni toplumsal koşullar açısından na lesi veriyor. Çocuklarını ve yaşlılarını sıl yorumlarsınız? bu koşullarda yaşatmak ağır yükünü Sadece bizim coğrafyamızda de omuzluyor tek başına... ‘Sgeisdiekmaelzb’e n Ucuz emek cenneti Türkiye’de, daha ucuz emek kadınınki! Bir de ev içi hizmetin değersiz ve ölçülemez olması ayrı tartışma konusu. Buradan aile, eş olma, annelik sorunu üzerinden konuşmak isterim. Robotların yakında yaşamımızda etkin olacağını da varsayarsak nasıl değişecek toplumsal roller? Robotlu hayatı düşünebilme yetisinden yoksunum... Ancak robot “ikinci cinsin” yani kadının yerini anne olarak alamaz, sesi kulağa gitse de kalbe gitmez, bu kesin. Ev hayatını sevdiğimiz insanlarla birlikte sürdürebilme uğraşını tek bir cinsin yüklenmesi adil değil. İşbölümünün biçimini her bireyin karşısındaki bireyle kendi özellikleriyle yaratacağına inanıyorum. Geleneksel diye adlandırılan ve sömürüye dayanan işbölümünü zaten hiç onaylamadım. Kadın emeğinin daha ucuz olması da yine göçmenlere iş kaptırmamak kaygısıyla aynı. Bin defa yeniden neo olmuş liberalizm rekabet koşullarını geleneksel olana göre ayarlar, ikincil alanı kadına ve göçmene verir. Kadın göçmen de konum olarak aşağı doğru iner. ‘SOETYOİSRLİİTKEYRAOPLAARN’ n İki kutuplu dünyanın çökmesi, liberal salgın ve bunun ustaca pazarlanmasıyla hemen her yerde ve özellikle bölgemizde otoriter rejimlerin güçlendiğini gördük. Kadın tartışmalarının da örtünmenin biçimine indirgenip ve buradan tuhaf gündemler yaratıldığına tanıklık ettik. Kadın bedeninin bu türden tartışma konusu olması başlı başına gericilik değil midir? Liberallerin geldiğimiz noktada rolü nedir? Nedir bu modern mahrem? Bu modern mahrem değil artık baskının her yönden, yani her yandan kuşatması... Birçok genç kadına aç kapa humması yaşatıldı. Kadının bedeninden ziyade beyni harap edildi bu konuda. Sadece rejimler otoriter değil, popülizm yoluyla halkın hatırı sayılır bir kısmı da otoriterliğin prim yaptığına inanır oldu. Bütün dizilerde erkekler silah kullanıyor ve “o iş bende” diyor, dakikalar içinde olayı “çözüyor”. Kadın “görevliler” de onlara yardım ediyor. Zorla istetip sonra “halk bunu istiyor” deniyor. Talep palalıdan ve pala bıyıklıdan yanaymış gibi... Otoriter olan derin üretmez seyislik yapar. Yüksek resmi işlevli okul! ‘Yyıalgşlınıllıkıkvyaork’, n Üniversitelerin tutsak alındığı ortamda, bilimin sesini duyulur kılmaya çabalamak ayrı bir sorun kuşkusuz. Bunca yılın ardından akademisyen ve kadın olarak, tüm süreçleriyle, özellikle 12 Eylül ve sonrasını içine alarak nasıl okuma yaparsınız? Türkiye, üniversiteler ve akademisyenler için belirlenmiş uluslararası tavsiye kararlarına uymuyor. Akademisyenliğin başlıca ilkeleri arasında toplumsal sorunları araştırmak ve çareler üretmek var. Kendi uzmanlık alanlarında sorunları iktidarlar değil esas olarak akademisyenler belirler; Türkiye’de böyle bir danışma sistemi hep çok zayıftı ve şimdi yok gibi, akademisyenlerin sadece devletin tespit ettiği sorunlara göre şekillenmesi isteniyor. Böylece özgür araştırma büyük ölçüde sınırlanmış oluyor; örneğin zehirli atıkların veya zirai ilaçların verdiği zararları inceleyip sorgulayan akademisyenler suçlu görülebiliyor. Kadın akademisyenler eğer erkek akademisyenlerin bazıları gibi baskın davranmazlarsa sesleri duyulmaz, ürettikleri eserler görmezden gelinir. Erkek gibi davrananlar da zaten toplumsal ola rak kadın mücadelesi vermez. Bir spesifik konuda en özgün çalışmayı bile yap mış olsa bir kadın akademisyen yüz yüze ilişkilerde takdir görebilir ama literatürde adı anılmaz. Bu durumun yüzlercesine tanık olduk. 12 Eylül sonrası tabii ki çok zayıf düştü akademik açıdan sonra biraz toparlanır gibi oldu ama son on yılda ve şimdi yaratıcılık, diller bilip kullan ma, çok yönlü araştırma, devletin belirlemediği veya önemli görmediği sorunların üzerine giderek eser üretme cesareti kırıldı. Muhalif görüşleri teşvik etme üniversitelerin olmazsa olmazıdır... Bu da çok azaldı, belki birkaç üniversite kısmen üniversite olma vasfını koruyor... Her toplumda bilgi üretme işlevi olan üniversiteler özgürlüğün ana kapısıdır. Özgürlük yoksa üniversite olmaz, yüksek resmiişlevliokul olur. n Ayşe Emel ile 12 Mart zindanlarındaydınız, yıllar sonra kızı Zeynep arkadaşınız oldu mahpushanede. Umut/umutsuzluk, yaşlılık, yılgınlık, başarı ya da başarısızlık duygularını nasıl yaşıyorsunuz? Yılgınlık yaşamıyorum, yaşlılık yaşıyorum... İyi ki de yaşıyorum yoksa ölmüş olurdum. Başarı konusunda her bireyin ölçütleri farklıdır, ben kendimi başarısız bulmam. Hüzünleniyorum ama mizahla süslü... Her kuşakta tutsaklık yaşamak ve görmek bu ülke vatandaşı için büyük tecrübe, ilkeler görüşler güçleniyor pekişiyor. Bütün bu süreçte sadece muhalif olduğum ve suç işlemediğim konusundaki fikrim lehim görmüş oldu. Umutluyum, önümüz bahar! Yarın: ZELİHA BERKSOY Ya oy ver ya terk et! Listeler kesinleşti ve seçim sahasına tam olarak girildi. Bu, Erdoğan’ın dilinden de anlaşılıyor! Lider kükrerse, adaylar zıvanadan çıkar, diye bir söz vardır. Erdoğan’ın Bursa adayı, öyle anlaşılıyor ki, tam seçmece... Partinin genel başkanı kendi ittifakına oy vermeyen herkesi nefret dilinin bütün sözcüklerini kullanarak saldırırsa, belediye başkan adayı da vatan haini listesi yapar. Aynı kişinin daha önce de FETÖ’ye her türlü sadakati gösterdiği dikkate alınınca, şu söz akla geliyor: En hızlı yön değiştiren duygu, içi boş sadakattir! Bu durum başka türlü de anlatılabilir, şimdilik bu sözle yetinelim. Meydanlardaki söylem ise, ya iktidara oy ver ya terk et, noktasına kadar vardı.  HHH Yerel seçim sürecinin AKP’nin yalanlarını yüzüne vuran pek çok boyutu var. Anayasa değişikliği referandumunda en çok kullanılan cümlelerden biri şuydu: “Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde koalisyonlar olmayacak. Türkiye koalisyonlardan çok çekti.” Referandum sonrasında yapılan ilk genel seçimde anlaşıldı ki; AKP, MHP ile işbirliği yapmazsa Meclis’teki çoğunluğu kaybediyor. Apar topar bir yasa yapıldı. Ona dayanıp 24 Haziran seçimleri öncesinde ittifakın önü açıldı. Bunun sadece genelde olacağı, yerelde ittifak olmayacağı ısrarla vurgulandı. Geçen kasımda baktılar ki; yerelde de tek başına başarı yok. Yasasız ittifak işine girdiler. Hani koalisyonlar dönemi bitmişti? Artık saklanamaz hale gelince geçtiğimiz günlerde Erdoğan şöyle dedi: “Koalisyonu seçimin sonuna değil, önüne aldık!” Hedefin 180 derece zıttı bir sonuç çıkınca, bunu da devrim ilan ettiler. HHH Gelinen noktada tümüyle çarpık bir ittifak yapısıyla seçime gidiliyor. Örneğin bir ilin merkezinde ittifak adayları var, ilçelerinin yarısında tüm partiler ayrı ayrı seçime giriyor, öteki yarısında bir kanatta ittifak yok, ötekinde var. Ortada yasa da olmadığı için herkes kendi kuralını kendisi koyuyor.  Demokrasinin en yaygın tarifi; kurallar rejimidir. AKP zihniyeti hiçbir alanda kural bırakmadı. Nedir ki efendim kural, planını “kur” istediğini “al”... Başka ne anlamı olabilir ki! İlle de kural varsa, sen kurala değil, kural sana uysun! AKP’nin sistem diye getirdiği şey; her parçası başka araca ait, toplama bir taşıta benziyor. Ön lastikler traktör, arkalar cip. Motor kamyon motoru, şoför mahalli uçak kokpiti. Hız göstergesi saate 500, gazı dibine kadar bassan 50’nin üstüne çıkmıyor. LPG ile çalışıyor, tüp ön camın altında... Fren sistemi yok... İyi yolculuklar... MAHKEME KABUL ETTİ Gezi’den 6 yıl sonra iddianame SEYHAN AVŞAR Gezi Direnişi’ne ilişkin İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca hazırlanan iddianame İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi. Sosyal medya paylaşımlarına, sanıkların uçuş kayıtlarına, telefon tapelerine, MASAK raporlarına yer verilen iddianamede Gezi Direnişi’nin hükümeti devirmek için yapılan bir kalkışma hareketi olduğu öne sürüldü. İddianamede yer alan isimler Gezi direnişinden 6 yıl sonra çeşitli suçlamalarla yargıç karşısına çıkacak. İddianamede 16 isim hakkında, “Cumhuriyet hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini engellemeye teşebbüs” ve “Gezi olaylarını finanse etmek” suçlamalarıyla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istendi. Oyuncu Memet Ali Alabora ve Osman Kavala’nın “etki ajanlığı” yaptığı öne sürüldü. Darbe benzetmesi Arap Baharı’nın geniş geniş anlatıldığı iddianamede, Kasım 2011’de Taksim’de yapılan bir gösteride oyuncu Memet Ali Alabora, Ayşe Pınar Öğün ve Handan Meltem Arıkan’ın Arap Baharı’nın bölgesel olmadığı, küresel olduğu, eninde sonunda Türkiye’de de olmasını arzu ettiklerini açıkça dile getirdikleri öne sürülerek devam eden süreçte 27 Mayıs 2013 Gezi Parkı Direnişinin başladığı kaydedildi. İddianamede Gezi direnişi 27 Mayıs darbesine benzetildi. Osman Kavala ve diğer sanıkların Sırp asıllı İvan Maroviç’ten Kahire’de Otpor direniş eğitimleri aldıkları öne sürüldü. Yavuz Bingöl de iddianamede İddianamede Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yakınlığıyla bilinen sanatçı Yavuz Bingöl’ün de yer alması dikkat çekti. İddianamede Bingöl’le ilgili şu ifadelere yer verildi: “06.06.2013 günü yaşanan olaylara bakıldığında ise; Saat 19:00’da aralarında Edip Akbayram, Zülfü Livaneli, Yavuz Bingöl ve Volkan Konak’ın da olduğu sanatçılar Gezi Parkı eylemlerine destek vermek için Galatasaray Lisesi’nden Taksim Meydanı’na yürümüşlerdir. ” l İSTANBUL C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle