25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
kültür EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK TASARIM: BAHADIR AKTAŞ Ölümü beklerkenİlk gösterimini Sundance’te yapan yeni Netflix filmi ‘Paddleton’ ölüme dair bir komedi 135 MART 2019 SALI ‘Paddleton’ adlı film, kansere yakalanan ama ölümünü kendi ellerine almaya karar veren bir adamla, onu bu yolda yalnız bırakmamaya kararlı arkadaşının hikâyesini anlatıyor. Artık çoktan terk edilmiş eski bir açık hava sinemasının (hani şu otomobillerle gidilip de film izlenen) işlevini yitirmiş devasa tahtadan ekranını kendi icat ettikleri Paddleton adlı oyun için kullanan iki orta yaşlı adamın ellerinde raketlerle topa vurarak koşturdukları sahnenin akla Netflix’e dair şu sıralar yeniden alevlenen “stream siteler sinemayı öldürüyor mu” tartışmasını getirmesi bilinçli bir tercihin ürünü mü yoksa basit ve ironik bir tesadüf mü? Bunu bilemiyorum elbette ve üstelik “Paddleton”ın ana meselesi bir gösteri(m) mekânı olarak sinemanın ölümü değil. Ölüm önemli bir rolde gerçi ama bambaşka bir bağlamda ve aslında özgün bir bakış açısıyla ele alınmış bir şekilde. İşin aslı şu ki, ölümle yüzleşmeyi bilmiyoruz. Sevdiklerimizin, yakınlarımızın ölümleriyle, nihayet kendi ölümümüzle, genel olarak ölümün kendisiyle... Yüzleşmeyi de bilmiyoruz, baş etmeyi de. İşte “Paddleton”ın ana meselesi bu. Terminal evrede kanser hastası olduğunu öğrenen arkadaşının kendi hayatını kendi elleriyle sonlandırmak istemesi üzerine eli ayağına dolanan Andy’nin (Ray Romano) yaşadıklarını izledikçe ölüme daha doğrusu ölmeye dair ne kadar az şey düşündüğünü fark ediyor insan. Böylesi daha doğal ve nor mal olan da bu belki ama binlerce yıldır yaşama anlam katma çabasındaki insanoğlunun sanat, felsefe ve hatta bilimle aslında bir yerde ölüme de anlam katmaya çalıştığını düşünürseniz ne tuhaf bir manzaraya baktığınızı da biraz olsun anlarsınız sanki. Dökük bir binada altlı üstlü oturan, birlikte kendi yaptıkları (bazen de yaktıkları) pizzaları yerken eski bir kanepede oturup KungFu filmleri izleyen Andy ve Michael’ın hikâyesi akla biraz “Godot’yu Beklerken”i de getirmiyor değil doğrusu. Bilenler bilir, Samuel Beckett’in yazdığı ve 20. yüzyıl tiyatrosunun en önemli birkaç eserinden biri olan bu oyun ilk kez sahnelendiği 1953 yılından bu yana tartışılmış, hayranlık ve öfkeyle karşılanmıştır. Vladimir ve Estragon’un beklediği ama bir türlü gelmeyen Godot birçoklarınca aslında hayatın anlamını temsil eden bir “şey”dir ve Beckett’in bu “Hayatın bir anlamı falan yoktur aslında” manasına gelen önermesine çok sayıda ve farklı yanıtlar da verilmiştir. Kansere yakalanmış bir adamın arkadaşıyla birlikte ölüme giden yolda yaşadıkları da pekala Beckett’in ölümsüz oyununa verilen yeni bir yanıt olarak düşünülebilir. Bir Yol filmi Üstelik bu sefer hayata değil de ölüme anlam bulmaya çalışan bir yanıt. Andy ve Michael’ın (Mark Duplass) bir yanıyla bir yol filmini de içinde barındıran mizahla örülü hikâyelerinde aslan payı başrolleri üstlenen iki oyuncuya ait. Filmin yönetmeni Alex Lehmann’ın yakın planlarla sıcak bir üslup tutturduğu ama aşırı duygusallığa da izin vermediği filmde Romano ve Duplass’ın alabildiğine dengeli, dibine kadar ekonomik oyunculukları “Paddleton”ın en büyük artısı. Özellikle Ray Romano’nun kariyerinin en ustalıklı performanslarından birini sunduğunu söylemek çok yanlış olmaz. Ölmekte olan arkadaşına üzülürken de, duygularına hâkim olmaya çalışırken de (jakuzideki o müthiş an!), işyerindeki genç kadın ona göstermelik bir ilgi gösterdiğinde bunu sineye çektiğinde de hep aynı şaşırtıcı alttan alan oyunculuğu sergileyen Romano olmadık anlarda da komedi silahını ustalıkla çıkarmasını biliyor (tıpkı kredi kartı çalışmadığında öfkelendiği sahnede olduğu gibi). İlk gösterimini Sundance’te yapan yeni Netflix filmi “Paddleton”ı ölüme dair zekice bir komedi, bir “buddy” filmi (yeni moda tabirle “bromance”), ya da bir yol filmi gibi izlemek mümkün, ama her halükârda sinemanın asal işlevlerinden birine, insana dair gözlemlere, tespit ve önermelere yakalanacağınız kesin. İşin güzelliği de burada işte. FİLMİN NOTU: 8/10 20 sanatçıdan anlamlı sergi ‘Gün Olur, Alır Başımı Giderim’... Orhan Veli şiirleri 11 Mart Pazartesi günü bir kez daha İş Sanat’ta sanatseverlerle buluşuyor. Tematik bir bütünlük içinde hazırlanan ve müzikle şiirin iç içe geçtiği “Gün Olur, Alır Başımı Giderim” adlı dinletide, Orhan Veli’nin şiirlerini Metin Belgin okuyacak ve Serdar Yalçın’ın, şairin şiirlerinden bestelediği yedi eseri de Deniz Erdoğan Likos ve Zafer Erdaş seslendirecek. “İstanbul şairi” Orhan Veli’nin dizelerinin izleyicilerle buluşacağı “Gün Olur, Alır Başımı Giderim” başlıklı dinleti için, 11 Mart Pazartesi günü, genç izleyicilerin gösterdiği yoğun ilgiden dolayı öğrencilere özel 17.00’de ve ardından 20.30’da olmak üzere iki ayrı seans düzenlenecek. Dinleti ücretsizdir. Yerler numarasız ve salon kapasitesiyle sınırlıdır. l Kültür Servisi İzmir müzik tarihinde Marta Amati Yıllar boyunca İzmir’deki Bethİsrael Sinagogu’nda düzenlenen her düğünde keman çalan Madam Marta Amati’nin hayatı, Rita Ender’in araştırması ve Berge Arabian’ın fotoğraflarıyla 6 Mart Çarşamba günü Schneidertempel Sanat Merkezi’nde izlenebilecek. Orta Avrupa’da doğan ve Nazilerin zulmünden kaçan Marta Amati, İzmir’in müzik tarihi çalışmalarında kendisi için bölümler ayrılmış, İzmir Konservatuvarı’nın kurucuları arasında bulunmuş ve yaylı çalgılardan sorumlu olmuş bir müzik öğretmeni. Sağır Dilsiz ve Körler Okulu’nda da dersler vermiş, çok sayıda öğrenci yetiştirmiş, pek çok resital vermiş bir sanatçı. Sinagog’da, bugün de orgun üstünde Amati’nin keman çalarken çekilmiş fotoğrafı duruyor. Çünkü o yıllar boyunca sinagog düğünlerinde, yani Yahudilik açısından çok hayati bir kurum olan evliliğin gerçekleşme anlarında balkondan keman çalmış. Sonra bir gün, toparlanıp gitmiş. Ender’in araştırması ve Arabian’ın fotoğrafları ile hazırlanan bu çalışmada Amati’nin izi sürülüyor, Türkiye’ye nasıl ve ne zaman geldiği, sinagogda nasıl konumlandığı ve İzmirlilerin hafızasındaki yeri inceleniyor. 1462. Sokak’ta oturduğu bilenen, bir defa evlendiği düşünülen ve Yahudi mi yoksa Katolik mi olduğu konusunda tereddütte kalınan Amati’nin, 20. yüzyılda İzmir’in sosyal ve kültürel hayatındaki yeri, sergiye paralel olarak Aras Yayıncılık tarafından yayımlanan kitap aracılığıyla da ortaya koyulmaya çalışılıyor. Açılışta kitabın tanıtımı da yapılacak. Sergi 31 Mart Pazar gününe dek açık kalacak. l Kültür Servisi Trump Art Gallery; kadına yönelik şiddete, çocuk gelinlere ve kadınların yaşadığı sorunlara dikkat çekmek için 20 sanatçının buluştuğu “Mulier (Kadın)” adlı karma sergiye ev sahipliği yapıyor. Küratörlüğünü Kenan Bahadır Derre’nin üstlendiği sergi bugün açılıyor. Tarihin ilk çağlarında kadının toplumdaki değeri doğurganlığıyla ölçülüyordu. Zamanla kadının doğurganlığı, fiziksel anlatımın ötesine geçerek simgesel hatta sanatsal bir hal aldı. Kadının güçlülüğü, hümanistliği ve varlığı ise bulunduğu toplumu ileriye taşımaya devam ediyor. Zaman içindeki kadının toplumdaki değişimi serginin sanatsal çerçevesini oluştururken sanatçılar tarafından şekillenen eserler “Mulier (Kadın)” karma sergisinde bize rehber lik ediyor. Resim, heykel, fotoğraf, cam ve seramik sanatının bileşenlerinden oluşan sergiye katılan sanatçılar, farklı malzemeler kullanarak ürettikleri eserlerde, kadının niteliğinin değişkenliklerini kendi perspektiflerinden ele alarak farklı şekillerde yorumluyor. “Mulier (Kadın)” karma sergide; Aylin Örücü, Badem Kübra Koca lar, Burak Tekerli, Bülent Çınar, Büşra Kölmük, Cangül Gügük, Cemre Bozkurt, Deniz Küçükballılar, Ecem Yerman, Emel Özyol, Emir Furkan Tekkalmaz, İrem Kopuz, İrem Yılmaz, K. Muzaffer Gençer, Miray Durgut, Özgür Akpınar, Seza Çakır, Sezgi Tamer, Tuğba Matgöncü ve Zahit Yıldız olmak üzere, 20 sanatçı eserleriyle yer alıyor. Sergi 31 Mart’a kadar görülebilir. Ersözlü’den yeni kitap Yunus Nadi Ödüllü şairyazar Ünal Ersözlü’nün, tevafuk ve kuantum kavramları arasındaki ortaklığa işaret ettiği yeni kitabı “Tanrının Yaşam Kılavuzu” raflardaki yerini aldı. Geçtiğimiz günlerde okuyucunun beğenisine sunulan “Tanrının Yaşam Kılavuzu” insanın asırlardır kendi içine sürdürdüğü kadim yolculuğu anlatırken, tevafuk ve kuan tumun ortaklığına işaret etmeyi hedefliyor. Ersözlü, Karakarga Yayınevi etiketiyle okuyucuyla buluşan yeni kitabının, “Karşılaştığı her durumda, içsel yolculuğun bir durağı gibi, ona soluklanma, yaşadıklarını sindirme ve yola devam etme gücü verecek” bir eser olduğunu söyledi. l İZMİR / Cumhuriyet CSO’yu Ponomarchuk yönetecek Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, 7 ve 8 Mart tarihle ver olacak. Konserin ikinci bölümü, Bela Bartok’un Orkestra Konçerto rinde günün anlamına uygun ola su ile devam edecek. 1936’da ülke rak Şef Natalia Ponomarchuk yöne mize davet edilerek Ahmed Adnan timinde Dünya Kadınlar Günü kon Saygun, Necil Kazım Akses ve Ul seri verecek. Fransız besteci Edou vi Cemal Erkin ile birlikte Adana böl ard Lalo’nun en sevilen eseri İspan gesinde 90 türküyü derleyen Ma yol Senfonisi ile başlayacak konse car besteci, çağdaş Türk müziğine rin solisti kemanıyla Elif Ece Canse önemli katkılarda bulunmuştu. Behiç Ak’ın ‘Fay Hattı’ Kıbrıs Rum kesiminde... Behiç Ak’ın “Fay hattı” adlı oyunu yarın Kıbrıs Rum kesiminde, Lefkoşa’da sahnelenecek. Antilogos Tiyatrosu tarafından, Diomidis Nikitas’ın yönetmenliğinde Flea Tiyatro’da sahneye konulan oyunda Diomidis Kefteros, Petros Makris, Hristana Hristofya ve Hara Lambrianidou rol alıyor. Seven Richter adıyla sahnelenecek oyunu ünlü yazar Petros Markaris, Türkçeden Yunancaya çevirdi. Oyun ayrıca 917232530 Mart ve 1671314 Nisan’da seyirciyle buluşacak. “Fay Hattı” adlı oyun daha önce, Türkiye’de Dostlar Tiyatrosu’nda Genco Erkal’ın rejisiyle sahnelenmişti. Şu anda ise Van Devlet Tiyatrosu’nda, daha önce Avrupa’da, Belçika’da (Anatolien Group), Almanya’da (Tri Buhne tiyatrosu), Yunanistan’da (Neos Kosmos) tiyatrosunda sahneye konmuştu. Hırvatistan’da ise Dünya Tiyatrolar Birliği’nin desteğiyle sahnelenmişti. SAMDOB Çalıkuşu’nun prömiyeri yapıldı CEMİL CİĞERİM Samsun Devlet Opera ve Balesi, (SAMDOB) Reşat Nuri Güntekin’in ölümsüz eserinden aynı adla baleye uyarlanan “Çalıkuşu”nun prömiyerini gerçekleştirdi. Prömiyer sonrası, Samsun Valisi Osman Kaymak’ın da katıldığı kokteyl gerçekleştirildi. Kokteylde, seyircilere romanın yazıldığı tarihe uygun olarak sarı leblebi eşliğinde boza ikram edildi. Çalıkuşu, Samsun Devlet Klasik Türk Müziği Korosu Orkestrası sanatçılarından oluşan Türk Sanat Müziği’nin enstrümanlarıyla Atatürk Kültür Merkezi Aydın Gün Sahnesi’nde sanatseverlerin beğenisine sunuldu. Librettosu, koreografisi ve yönetmenliğini devlet sanatçısı Merih Bahar Çimenciler’in üstlendiği, kostüm ve dekor tasarımları 19201930’lu yıllara uygun olarak Alexandre Vassiliev tarafından yapılan eserin müzik düzenlemeleri Erkan Yüksel’e, ışık tasarımı Oğuz Murat Yılmaz’a ait. l SAMSUN The Prodigy ’nin solisti ölü bulundu 90’lı yıllardan bu yana elektronik müziğin önde gelen grupları arasında sayılan The Prodigy’nin solisti, 49 yaşındaki Keith Flint bu sabah İngiltere’deki evinde ölü bulundu. Dunmow, Essex’de yaşayan şarkıcının cansız bedeninin ambulans ve polise yapılan ihbarların ardından bulunduğu belirtildi. Gruba dansçı olarak katılan Flint, 1996 yılında “Fire Starter” adlı şarkının vokalistliğini yaptı ve çok beğeni topladı. Bunun üzerine The Prodigy’nin sıradaki teklisi olan “Breathe”in geri vokallerini yaptı. The Prodigy dışında Flint adlı bir de grubu bulunan Keiht Flint son yıllarda bir motorsiklet takımının da yöneticiliğini yapıyordu. l Kültür Servisi ABD’li oyuncu Luke Perry yaşamını yitirdi ABD’li oyuncu Luke Perry 52 yaşında hayatını kaybetti. Perry, geçen hafta çarşamba günü Los Angeles’taki evinde geçirdiği felç nedeniyle hastaneye kaldırılmıştı. 19902000 yıllarında yayımlanan “Beverly Hills, 90210” (Evimiz Hollywood’da) adlı diziyle ün kazanan Perry, ABD’de birçok yapımda yer almış, son olarak “Riverdale” adlı dizide oynamıştı. l AA C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle