18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 28 ARALIK 2019 CUMARTESİ EDİTÖR: CAFER KURT TASARIM: SERPİL ÜNAY HABER Ceviz Kurtuluş Savaşı yılları. Köyler yıkık, boşalmış; köylü yoklukla sınanmış, işgalin tahribatı büyük. İşte Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Milli Savaş Hikâyeleri’nde bu tabloyu anlatır. Doğrudan gözlemlerine, hatıralarına dayalıdır buradaki hikâyeler. Bazılarını kendi hayal gücüne göre yeniden canlandırdığı için de edebiyata mal olmalarını tercih ettiğini belirtir. Doğrusu, beni en çok etkileyen hikâyesi Ceviz’dir. Savaş günlerindeki açlığın, yokluğun izlerini tüm çıplaklığıyla sergiler. Bir yanda köye giden heyetin açlığı, susuzluğu vardır; diğer yanda gittikleri yerlerin yokluk hali. Şöyle der hikâyenin bir yerinde: “Bu yerlerde oturanlar tam bir aydan beri, iki taş arasında öğüttükleri ve bir yutulmaz sert hamur haline koydukları yarı yanmış, yarı kül olmuş buğday taneleriyle geçiniyorlar.” Tablo budur. Türk köylüsü savaşta işgalle, canıyla ve yoklukla sınanmıştır. Vardıkları yeni köy de harabedir, ıssızdır. Bu sessizliğin orta yerinde bir çocuğa rastlar heyet; çocuk evlerini gösterir. Ev dediysek, yarı karanlık bir odadır; gencecik bir kız ve bir ihtiyar buradadır. İhtiyar köylü, heyeti buyur eder içeri. Heyet yorgundur, geceyi orada geçirmek için izin isterler. Ardından genç kız, yaşadıklarını anlatır heyete. Gözler sulanır, ağlayanlar olur. O sırada küçük çocuk, odanın bir köşesinde küçücük avuçlarını elde kalan tek yiyecek olduğu belli olan cevizle doldurur, getirip heyetin önüne bırakır. “Biz, bir susan kıza, bir başı titreyen ihtiyara, bir de karşımızda kabahat işlemiş bir insan vaziyetiyle, mahcup ve muhteriz duran çocuğa baktık” der anlatıcı. İhtiyar adam, “Yiyin, yiyin! Kusura bakmayın” diye üsteler. Hikâyenin en vurucu yeri son cümledir: “O günden beri ceviz namı verdiğimiz sert ve kuru meyva, bana ulvi bir şeyin timsali gibi görünüyor.” Ceviz, köye giden Türk aydını için artık sadece ceviz değildir. Yokluğun, fedakârlığın, istiklal aşkının karşılıklı simgesidir. Savaş bu fedakârlıkla kazanılmış, bağımsızlık bu yokluklar içindeki halkın canıyla, vericiliğiyle, paylaştıklarıyla taçlanmış; yeni devlet, öncü kadroların halktan ayrı, lüks ve zenginlik içinde bir hayatı tercih etmeme; içinden çıktığı halka borcunu hakkıyla ödeme iradesiyle doğmuştur. Yoklukta eşitlik, asgari ücret Asgari ücrete yapılan son zam, bana bu hikâyeyi hatırlattı birdenbire. Oranları geçelim; günlük 10 lira zam geldi işçiye. Yazıyla, on lira. Arka arkaya her şey zamlanırken; ısınmaktan ulaşıma her şey daha da pahalı hale gelirken; elektrik ve su faturaları kabardıkça kabarırken; temel gıda maddelerindeki zamlar yüzünden fileler dolmazken; günlük 10 lira. Özeti mi? Memlekette toplam içindeki sayıları nüfusun yüzde birini bulmayacak bir azınlık, ülke kaynaklarını, halkın vergilerini, emeğini günden güne daha da sömürerek büyüye dursun; krizin faturası yine emekçiye çıktı. İşçinin patrondan alacağı günlük 10 lira fazlayı aktaracağı yer de şimdiden belli. Vergiye ve zamlara gidecek elbette. Kaşıkla ver, kepçeyle al taktiği. İşin kötüsü, Aziz Çelik Hoca gibi sosyal güvenlik uzmanlarının uzun süredir uyardığı bir gerçek var: Türkiye’de asgari ücret, ortalama ücrete dönüşüyor. Asgari, “en az” demek. Asgari ücretin bir ülkedeki ortalama ücrete dönüşmesi, “en az” olanın giderek ortalama haline gelmesi demek. Yoklukta eşitlenme diyelim buna. Bu durum çalışanların çoğunluğunu etkiliyor. Oranlar ortada: Asgari ücretlilerin oranı, toplam çalışanlar içinde yüzde 40’ı geçmekte; asgari ücretin biraz altı ve biraz üstüyle birlikte bu oran yüzde 65’lere yaklaşmakta. Gelir adaletsizliğindeki artışın açık kanıtı. Kriz bahanesiyle kaçak çalıştırmayı, iş cinayetlerini, karşılığı ödenmemiş mesaileri, işini kaybetmekten korkan işçiye ardı arkası kesilmeyen yeni işler yüklenmesini de saymadım daha. Şimdi birileri diyor ya, “İkinci Kurtuluş Savaşı veriyoruz; beka mücadelesindeyiz. Bize Sevr dayatıyorlar. Fedakârlık yapalım.” İyi güzel de, bu millet gerçekten Kurtuluş Savaşı verdiğinde elinde kalan son yiyeceği, son cevizi, son çorabı, son giysiyi paylaşmış vakti geldiğinde; yoklukla hiç mi sınanmadı? Elbette sınandı. Öyleyse fedakârlığı niye sadece bu millet yapıyor? “İşçiyi enflasyona ezdirmedik” diyenler, madem ülkenin yeni bir “Kurtuluş Savaşı” verdiğini düşünüyor; buyursunlar fedakârlığa. Yönetenler de halk gibi yaşasın; lüks, israf harcamaları bitsin. Saray’ın milyonlarla ölçülen bütçesi halkın bütçesine denkleştirilsin. Kaynaklar yandaşlara aktarılmasın; fatura vergilerle, çalışan halka çıkarılmasın. Bütçe halkın temel ihtiyaçlarını gidermek için yapılsın. “İşçiyi enflasyona ezdirmedik” diyenler, birkaç aylığına asgari ücretle yaşasın mesela. Bir kere de fedakârlıkta eşitlik sağlansın. Madem “Kurtuluş Savaşı veriyoruz”, cevizlerinizi paylaşmaya var mısınız? Gazeteciliğe ceza yağdıHukukçular, verilen cezalar için, ‘Yargı reformuna ciddiyet atfedenlere ithaf olunur’ dedi İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki karar duruşmasına yazar Çölaşan, ve muhabir Gökmen Ulu SEGBİS aracılığıyla katıldı. TANRIKULU, HEYETE DIKKAT ÇEKTI Ülgen Tanrıkulu ‘Siyasi Duruşmayı izleyen CHP milletvekili Sezgin Tanrıkulu ise kararı veren Sonra bu heyet olduğu gibi 37. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti yapıldı. Bu mahkeme heyetine dikkat çekerek kez Çağdaş Hukukçular Derneği “Bu davanın açılış biçimi 37. Ağır Ceza (ÇHD) üyesi avukatlara çok ağır ceza Mahkemesi’ne düşmesi ya da düşü lar verdi. Yine bu heyet, Canan Kaf rülmesi böyle bir sonucun zaten ba tancıoğlu davası bu mahkemeye dü şından habercisiydi. Bu heyet İstan şürüldü. Canan Kaftancıoğlu bu heyet bul 26. Ağır Ceza Mahkemesi’ndey tarafından çok ağır cezalandırıldı” di ken Selahattin Demirtaş’a ceza verdi. ye konuştu. talimatla verildi’ Sözcü gazetesine verilen kararlara siyasetçi ve hukukçulardan da tepki yağdı. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Bu beyazı siyah gösterme kararıdır. Bu kadar açık. Siyasi otoritenin talimatı ile verilmiş karardır. Sözcü gazetesinin Türkiye’yi aydınlatmasına doğruları söylemesine tahammül edemiyorlar. Baskı kuruyorlar. Beni üzen şudur; Türkiye Cumhuriyeti devletinde adaletin olmadığını, demokrasinin olmadığını bu kararla biz bütün dünyaya duyurmuş olduk” değerlendirmesini yaptı. İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener de “Sözcü Gazetesi’nin yöneticilerine, Emin Çölaşan’a, Necati Doğru’ya FETÖ’cülük suçlaması yapışmaz. Ama yıllarını bu örgütle mücadeleye vakfetmiş gazetecilere, bu suçlamayla ceza vermek, bu iktidarın siciline bir le ke olarak çıkmamak üzere yapışır” ifadelerini kullandı. ‘Reforma ithaf olunur’ İstanbul Baro Başkanı Mehmet Durakoğlu, kararlarla bütün medyaya gözdağı verildiğini belirterek “Artık halkın haber alma özgürlüğünden söz edilemez. Mahkum olan gazetecilerden ‘FETÖ’ye yardım suçu’ nitelemesi çıkaran bir karar artık tuzun da koktuğunu anlatmaktadır. Karar, yargı reformuna ciddiyet atfedenlere ithaf olunur” dedi. Ankara Barosu Başkanı Erinç Sağkan, “FETÖ’ye bilerek ve isteyerek” yardım suçlamasıyla ceza verilmesini “akılla alay etmek” diye niteleyerek “Karar dönüp dolaşıp, Yargı reformu diye açıklanan paketin ne kadar uygulanamaz olduğunu gösteriyor. Biz bu paket açıklanırken de şu nun altını çizmiştik: Yargı bağımsız olmadıkça bu ülke hukuk devleti olmayacaktır” ifadelerini kullandı. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nden yapılan açıklamada, “Yine gazetecilik yargılandı. Bu karar geçen ekim ayında iktidarın yargı reformu diye sunduğu pakette yer alan ‘Haber verme sınırlarını aşmayan veya eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz’ maddesinin de uygulanmadığının bir göstergesidir” denildi. Basın Konseyi’nden yapılan açıklamada, “Basın tarihine kara bir sayfa olarak geçecek bu kararlar, hukuk adına da utancımız oldu. Zorlama kararlar, suçlanan gazetecilerin üstüne yapışmaz. Çünkü gazetecilik suç değildir. Sözcü’den FETÖ çıkmaz” denildi. YARGIDA İSTANBULANKARA KAVGASI İstanbul yargısında ‘direniş’ İstanbul’da görülen Sözcü davasında “FETÖ’ye yardım” suçundan çıkan mahkumiyet kararı, Meclis’ten çıkan yargı paketine İstanbul yargısının gösterdiği direnişi ortaya koydu. Son dönemde Adalet Bakanlığı ile yargıdaki “İstanbul gru bu” arasında yaşanan gerginlik, bu kararla “İstanbul yargısının” Ankara’ya karşı güç mücadelesine dönüştü. İstanbul’daki mahkemeleALICAN rin Cumhuriyet davasındaki ULUDAĞ bozma kararına direnmesi, Osman Kavala’yı AİHM kararına karşın tahliye etmemesinden sonra verilen Sözcü kararı, yargı paketiyle oluşan “reform” adı altındaki çalışmalara “direniş” olarak yorumlandı. Sözcü davasında verilen mahkumiyet kararları, özellikle Adalet Bakanlığı bürokrasisi ile yüksek yargı içerisinde rahatsızlık yarattı. Bir süredir Ankara’da Adalet Bakanlığı öncülüğünde “yargıda reform” adı altında çalışmalar yapılıyor. Süreç; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 30 Mayıs’ta açıkladığı Yargı Reformu Strateji Belgesi ile başladı. Adalet Bakanlığı’nın hazırladığı ilk yargı paketi, TBMM’de 17 Ekim günü kabul edilerek yasalaştı. Paketle Terörle Mücadele Yasası’nın örgüt propagandası suçunu düzenleyen maddesine, “Haber verme sınırlarını aşmayan veya eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz” ifadesi eklendi. İktidara destek veren TBB Başkanı Metin Feyzioğlu, yargı paketi için “Dünyada, ‘Türkiye (..) demokrasiden sapmıştır’ diyenlere tokat gibi cevap olacaktır” diyerek beklentiyi yükseltti. Bu süreçte Anayasa Mahkemesi, “Barış İmzacıları” ve “Ayşe Öğretmen” kararlarıyla ifade özgürlüğü lehine içtihat niteliğinde kararlar verdi. Yargıtay 16. Ceza Dairesi de Cumhuriyet davasında “FETÖ’ye yardım”dan verilen mahkumiyet kararlarını bozdu. Teğet geçti Ancak ifade ve basın özgürlüğü konusunda Ankara’dan çıkan olumlu kararlar, “İstanbul yargısını” teğet geçti: İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi, Yargıtay’ın Cumhuriyet davasında verdiği mahkumiyet kararına 21 Kasım’daki duruşmada direndi. İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi, Gezi davasında tutuklu olan Osman Kavala’yı AİHM kararına karşın tahliye etmedi. İstanbul Başsavcılığı, Adalet Bakanlığı’nın AİHM kararına ilişkin tercümesini dahi saklayarak duruşmadan bir gün sonra mahkemeye gönderdi. Son olarak dün İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi; yargı paketi, Yargıtay kararları ve AYM içtihatlarına karşın dün Sözcü davasında mahkumiyet kararlarına imza attı. Özellikle Adalet Bakanlığı ile “İstanbul Grubu” arasında bir süredir yaşanan gerginlik, bu kararlarla zirveye çıktı. Kulislerde, bakanlığın “reform” adı altında yürüttüğü uygulamalara, İstanbul yargısının muhalefet ettiği konuşuluyor. “İstanbul grubu”nun, bakanlığa karşı girdiği güç mücadelesinde Sözcü gibi kararlarla kendisini gösterdiği ifade ediliyor. Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün çarşamba günü İnsan Hakları Eylem Planı toplantısında “Elbette bu paket sihirli bir kutu gibi açıldığında birden her şeyi toz pembe yapacak değildir. Sistemi iyi ya da kötü işletecek olan uygulamadır. İş dönüp dolaşıp bu kanunları eline alıp uygulayacak yargı mensubunda bitmektedir” demesinden iki gün sonra Sözcü kararının çıkması, İstanbul yargısının Bakan Gül’e mesajı olarak yorumlandı. l ANKARA Akşener itiraz dilekçesi verdi LEYLA KILIÇ İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Kanal İstanbul’un açıklanan ÇED raporuna karşı partisinin milletvekilleri, İstanbul İl Teşkilatı ve parti üyeleri ile itiraz dilekçesi verdi. İtiraz dilekçesi vermek için uzun kuyruklar oluşturan yurttaşlara dikkat çeken Akşener, “İstanbullu İstanbul’a sahip çıkıyor. 16 milyon İstanbullunun İstanbul’a çakılacak her bir çivide hakkı var” dedi. İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, İl Başkanı Buğra Kavuncu, İstanbul milletvekilleri, 39 ilçe başkanı, Genel İdare Kurulu üyeleri ve çok sayıda partili ile Beşiktaş’taki Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’ne gelerek itiraz dilekçesi verdi. Burada konuşan Akşener, “İstanbullu olarak Kanal İstanbul’a yönelik itiraz dilekçemi verdim. İYİ Parti olarak, Türkiye’ye taş üstüne taş koyan her bir ele saygı duyar ve siyasi mülahazalardan uzaklaşarak alkışlarız. Ama taş üstüne taşı yıkmaya kalkan ellerin karşısında da amasız, ancaksız dururuz” dedi. CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu ve Türkiye Komünist Hareketi (TKH) ile Sol Parti yetkilileri de itiraz dilekçelerini verdi. l İSTANBUL İMAMOĞLU’NDAN BOSNA ZIYARETI İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, dün BosnaHersek’i ziyaret etti. İlk olarak Saraybosna Kanton Bas¸bakanı Edin Forto ve kabine üyeleri ile bir araya gelen İmamoğlu, ardından Kovaci Şehitliği’ne geçti. İmamoğlu, Boşnakların lideri ve BosnaHersek’in eski Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç’in Saraybosna’daki mezarını ziyaret etti. İzzetbegoviç’in BosnaHersekliler için önder konumunda olduğunu vurgulayan İmamoğlu, “Buna benzer örneği de biz, kendi topraklarımızda, yine Balkanlar’ın bir çocuğunun önderliğiyle yaşadık; o da Mustafa Kemal Atatürk” dedi. İmamoğlu’na, İzzetbegoviç’in torunu Nada Berberoviç Dizdareviç rehberlik etti. l İç Politika Sözcü gazetesi yazarları Çölaşan ve Doğru’ya 3 yıl 6 ay, Mustafa Çetin ve Metin Yılmaz’a 3 yıl 4 ay, Yücel Arı, Gökmen Ulu ve Yonca Yücekaleli’ye 1 yıl 3 ay hapis cezası verildi. Tanrıkulu, kararı veren heyete dikkat çekip “Sonucun habercisiydi” dedi. Sözcü gazetesi yönetici, yazar ve çalışanlarının, “FETÖ’nün hiyerarşik yapısına dahil olmamakla beraber bilerek ve isteyerek yardım etme” iddiasıyla yargılandıkları davada yazarlar Emin Çölaşan ve Necati Doğru’ya 3 yıl 6 ay, Mustafa Çetin ve Metin Yılmaz’a 3 yıl 4 ay, Yücel Arı ve Gökmen Ulu ve Yonca Yücekaleli’ye 1 yıl 3 ay hapis cezası verildi. Karara tepki gösteren Sözcü Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Metin Yılmaz, “Basın tarihine kara bir leke. Böyle adaletten böyle kaSEYHAN rar çıktı. Tepe tepe kulAVŞAR lansınlar!” dedi. Karara siyasi ve hukukçular da sert tepki gösterdi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Siyasi otoritenin talimatı ile verilmiş bir karardır” ifadelerini kullanırken, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, kararı “iktidarın siciline bir leke” olarak değerlendirdi. İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmaya, tutuksuz yargılanan yazar Emin Çölaşan ve muhabir Gökmen Ulu, Ses ve Görüntülü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla katılırken; diğerler sanıklar ise duruşma salonunda hazır bulundu. Duruşma savcısı, daha önce verdiği esas hakkındaki mütalaayı tekrar etti. ‘Boş bir dava’ Mahkeme heyeti sanıklara son sözlerini sordu. Çölaşan, “davanın boş bir dava olduğuna” dikkat çekerek “Aleyhimize ne belge ne tanık vardır. Lafı uzatmadan beraatımı istiyorum” dedi. Necati Doğru ise “Benimle ilgili olarak bilerek ve isteyerek FETÖ’cü örgüte yardım iddiasını kanıtlayacak belge somut olarak yoktur. Din ve Allah tüccarı insanlarla bir arada olmamız mümkün değil” diye konuştu. Diğer sanıklarda “Hukuka aykırı suçlama ile mağdur edildik” diyerek beraatlarını istedi. Kararını açıklayan mahkeme, yargılanan tüm isimlere “FETÖ’nün hiyerarşik yapısına dahil olmamakla beraber bilerek ve isteyerek yardım etme” suçlamasıyla ceza verdi. Heyet, Emin Çölaşan’a ve Necati Doğru’ya 3 yıl 6 ay 15 gün, Metin Yılmaz’a 3 yıl 4 ay, “sozcu.com.tr” Yayın Yönetmeni Mustafa Çetin’e 3 yıl 4 ay, ‘sozcu.com. tr’ Haber Koordinatörü Yücel Arı’ya 2 yıl 1 ay, Gökmen Ulu’ya 2 yıl 1 ay, gazetenin muhasebe görevlisi Yonca Yücekaleli’ye 2 yıl 1 ay hapis cezası verdi. Mahkeme, yurtdışında yaşayan Sözcü gazetesi sahibi Burak Akbay’ın dosyasını ise ayırdı. Sözcü gazetesi eski çalışanı Mediha Olgun’un ise beraatına hükmedildi. Mahkeme, Emin Çölaşan ile ilgili kurduğu hükme yazdığı gerekçede şu ifadelere yer verdi: “Suç konusunun önem ve değeri, sanığın toplumda tanınan gazeteci olması nedeniyle suça konu yazılarıyla örgüt lehinde toplumda oluşturduğu algının boyutu, böylelikle örgüte sağlanan fayda, sanığın kastının yoğunluğu, meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı...” Necati Doğru için ise yazılan gerekçede, Doğru’nun suçlama konusu yapılan “Naylon Darbe” başlıklı yazısının örgüt tarafından darbe girişiminden hemen sonra oluşturulan kontrollü darbe, tiyatro darbe gibi algılara hizmet ettiği öne sürüldü. ‘Yargı korku içinde’ Kararın ardından adliye önünde açıklama yapan Sözcü gazetesinin avukatlarından Celal Ülgen, bu davanın Sözcü gazetesinin üzerinde “Demokles’in kılıcı” gibi sallanıp durduğunu belirterek şunları söyledi: “Sözcü gazetesinin sesini kesmeye çalıştılar. Ama Sözcü gazetesi konuşmaya devam etti. Geldiğimiz aşamada bir yaptırımla karşı karşıyayız. Ben buna yargı açısından Pirus Zaferi diyorum. Mahkum edenler açısından Pirus Zaferi diyorum. Mahkeme de sözcü gazetesinin FETÖ ile iltisakının bulunmadığı konusunda kanaat getirdi ki indire indire cezayı 3 yıl 4 aya indirdiler. FETÖ düşmanlığıyla bilinen gazetecilerin FETÖ propagandasından dolayı ceza alması gazetecilerin lekelenmeme hakkını ihlal etmiştir. Türkiye’de yargı bağımsız değil. Yargı ve yargıçlar büyük bir korku içinde.” l İSTANBUL
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle