18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 28 ARALIK 2019 CUMARTESİ EDİTÖR: ÇAĞDAŞ BAYRAKTAR TASARIM: İLKNUR FİLİZ OLAYLAR VE GÖRÜŞ[email protected] ÜRETMEK ISTEYEN KÖY ENSTITÜSÜ KURAR, ÜRETMEDEN TÜKETMEK ISTEYEN AVM KURAR Toplumların düne, bugüne, yarına ilişkin tutumları PROF. DR. ÜSTÜN DÖKMEN Bu yazıda, toplumların düne, bugüne ve yarına ilişkin tutumları, toplumsal değişme ve varoluşçu psikoloji açı sından irdelenecektir. İdeal olan, bir toplumun geçmişten ders alması, tarihi doğru yorumlaması, gelece ğe ilişkin planlarının olması ve aynı za manda içinde bulunduğu zamanda üret ken ve mutlu olabilmesidir. Ancak tarih te ve günümüzde bu ideale yaklaşamayan çok sayıda toplum var. Toplumları, tarih sel sürece odaklanma tarzları açısından üç gruba ayırmak istiyorum: 1) Geçmişe odaklanan toplumlar, dede lerinin, ninelerinin yaşam tarzlarına, ku laktan dolma bilgiyle hasret duyarlar; en azından, bugünün güzelliklerini fark et mek yerine, “Nerede o eski bayramlar” derler. Bu toplumlar, içinde yaşadıkları ça ğın teknolojisiyle, basitçe alıp kullanmak ötesinde ilgilenmezler, ultrasonu geliştir mek ya da yeni bir görüntüleme yöntemi bulmak yerine, binlerce yıl öncesinin ha camatına, sülüğüne bel bağlarlar, nihavent makamıyla karaciğer hastalıklarını tedavi etmeye çalışırlar. (Binlerce yıl önceki he kimlerin çaresizlik karşısında ortaya at tıkları bu tür yöntemler, modern tıbbın ge lişmesiyle tedavülden kalkmıştır. Bugün bunlarla ilgili olarak uluslararası hakemli dergilerde bir tane bile bilimsel makaleye rastlayamazsınız. Üstelik hacamat ve benzerleri dini bir emir değildir, kadim tedavi teknikleridir.) Sonuçta geçmişe odaklananlar Mars’a gidemezler. Geleceğe odaklanmak 3) Geleceğe odaklanan toplumlar, geçmişteki bilgileri değerlendirmenin yanı sıra içinde yaşadıkları günde gelecekteki planlarını hayata geçirmek için çalışırlar; yani geleceğe odaklanma, düne ve bugüne odaklanmayı da içerir. Bilimde, tek sOdyğdyrmzdğscnrtknDnnddggeiıoueaaüıüaeiioeeiıeüarnnrnüşr2nmezcpnnyrhnnmkbteeliigız)eelorAamaaluallbitağagegdeaidkkeerkSrrmrnVirnlü“ürla,err.üdlltamiıibNi,eioedlMlnyennBkşeaşndrayaairileyeeeür,eanrabçedcsriarme’ynsmeznlukzınııacaıuyzdtoteaiykd”tıeitnyizünmaçkgğladreşliyııeadıEduamldaykırihruğrabaeaenrzil.şsüseşelydekanuy,ıaırsza?eeıkBtdşşnııblngsoşesdundreyağanmhiüiideıiiküiolreclınrsrnnRaaıknngkkaenualnııvnıemtz,aşeakmeöroasrıcaıesuh.şn,rrrmegaaröudşmilaKelatıOnıanoefekcünupleaadraaenkddıeaığşcenlkeğknaaıubııyiadnaulrkvş,auylmaelıngmlsrislakarbnaeaad,ıaşnürelindnsrüalredalöamaanıdşçabgşdnsnkeırddıaeihkeblmnıoeüloaktğrilelaoanurtıyaaçdoışei,pşyorldçggmgügGaı.dlıiuriaürunpçükBnüelkklanmtaeieaniulşnltgblnauküaalienrllötdoetenaeldn;mnüseadgcraaycre,monekielraeaiaidkçmçyanrğnbteia,a,ireeeiknrnlrklşdrmglieaangikaoılacüromrraeleiiei.d.,glkonnlnaslğcpKüeejkieınaiaenemzkrddöylrn,ceeaiioeyeliyçaüıcngtvaaednrumetyrEenisıreyagdenğğeklmenanıeaklıöetıeanneHlesdmsrlrervtiaıtonletkaırıoieieeminnadbdnteerizpsrlkrürnmaauaşmayıe;laiaatsfrkkuygroüirbkuacryayaüysmyıloiimünalEikitnfnnıayhat’eorKdruısşnnçdkereinıalaırsl.ldılşznznkneGyteiatu.naanngmHynobtmiaumretırrleiöılisgepzaoimpa.rntfama,flünoneötacöolnyaauerKlrkuiadklyaaeadlspKaraduşc,mk’tmzoşanltnleirtkleıeSnsböieaeeaninuirkyr’sllğm,ıaarydcuymarya,aemumğt,lemyvmgmaiaaeargArtıd“EygğiateeıennybloüGzeMAiaVsiiu,aanirsğdeidımeaknuçpçreıdligrslMpniuaöneridai,teınllrtgoiaraiklekarzbsibabişoRmriğ’eAltokrrkcertdazilaaaji,ülaı.aagrad”ee,Vted:udanzalrgrslKleğlaa“ngaandaei,rMel”eeürGğrkeıamöşebllreiışileltrükliainikköaaagiülkuşoşiynukeşşl, Binboğa’nın şarkısındaki gibi, “Yarınlar bizim” derler; bir siyasi kampanyada söylendiği gibi, “Her şey çok güzel olacak” derler. Geçmişe odaklananlar ise, “Mercidabık, Mohaç çok güzeldi” derler. ‘Padişaha rahmet, halka Cumhuriyet’ Geleceğe odaklananlar, uzay filmleri çevirirler; geçmişe odaklananlar ise Battal Gazi’yi, Ertuğrul: Diriliş’i çevirirler. Geçmişi unutmadan geleceğe odaklanmak gerektiğini savunan, on beş yıl önce yazdığım bir tiyatrom var. Adı, ‘Padişahı Hali Osman’. Üçyüz yıl önce Osmanlı’da geçen kurgusal bir komedi bu. Oyunun sonunda oyuncular, oyunda giydikleri kaftanları çıkarırlar, erkekler altlarındaki ceketlerle, kravatlarla, kadın oyuncular ise tayyörlerle gözükürler ve izleyiciye şöyle seslenirler: “Padişaha rahmet, halka Cumhuriyet.” Toplumlar önce geçmişleriyle uzlaşmalı, tarihleriyle ilgili hesaplarını kapatmalı, daha sonra da geçmişe yerleşmeye kalkmadan gözlerini ileriye dikmelidirler. * Varoluşçu psikolojiye göre, anlık hazlara odaklanmak anı yaşamak değildir. Anı yaşamak, dünü, bugünü, yarını bir bütün olarak algılamak, içinde bulunulan anı fark etmek ve bütün bunlardan keyif almak demektir. * Dökmen, Ü. (2005). Padişahı hali Osman. İstanbul: Remzi Kitabevi. Kaynak: mozartcultures.com Kanal İstanbul bir FETÖ projesi mi? BÜLENT TEZCAN AYDIN MILLETVEKILI “Bu yazıyı okuduktan sonra yırt ve okyanusa at.” Yukardaki ifade Balyoz davasının delil dosyasına girmiş ve darbe planının delilleri arasında gösterilen bir belgede yer alıyordu. Savunma avukatları tam da bu ifadenin, belgenin sahte, davanın okyanus ötesi istihbarat birimleri tarafından hazırlanmış bir kumpas olduğuna delil oluşturduğunu ısrarla vurguladılar. “Türkçede ‘okyanusa at’ deyimi kullanılmaz, ‘denize at’ denir. Bu Amerikan İngilizcesinde kullanılır. Bu da davanın ve delillerin okyanus ötesinde hazırlanıp burada icra edildiğinin en büyük kanıtıdır...” diye yırtındılar, ama bilineceği üzere dertlerini anlatamadılar. Çünkü mahkeme de o kumpasın icra birimlerinden biriydi. 2007 yılından itibaren Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk gibi bir dizi kumpas davaları ile Türk Silahlı Kuvvetleri’ni tasfiye projesinin uygulandığı artık herkes tarafından kabul ediliyor. Bu kumpas davalarının arka planında Amerikan istihbarat birimleri ve onun taşeron örgütü FETÖ’nün olduğu da sır olmaktan çıktı. Hedefteki donanma Kumpas davalarının ilk hedefi donanmaydı. Öyle ki Türk Donanmasının komuta kademesi neredeyse yok edildi. Türk Donanmasının eriştiği güç, Akdeniz ve Karadeniz hâkimiyetinde geldiği etkin noktanın başta ABD olmak üzere küresel güçleri rahatsız ettiği biliniyor. Özellikle ABD’nin Karadeniz’de etkin olmasının önünde en önemli engel Türk Deniz Kuvvetlerinin bu gücü ve Karadeniz hâkimiyetiydi. Diğer bir engelse ABD’nin öteden beri rahatsız olduğu Montrö Boğazlar Sözleşmesi’dir. ABD derin devletinin kumpas davalarıyla Türk Silahlı Kuvvetleri ve özellikle Donanmayı devre dışı bırakmayı planladığı, bunu da FETÖ eliyle uygulamaya soktuğu, AK Parti hükümetlerinin de bu sürece ciddi destek verdiği artık ifşa olmuş durumda. Eşzamanlı plan mı? Peki, birinci engel TSK ve donanma üzerinde böyle bir plan uygulanırken, ikinci engel Montrö üzerinde de bir başka plan eşzamanlı olarak yürürlüğe konmuş olabilir mi? Montrö’yü tartışmaya açacak ve hatta devre dışı bırakacak yeni bir kanal projesi, ABD’nin Karadeniz hâkimiyetini tesis etmesinin önündeki ikinci engeli de kaldırmaya yaramaz mı? Buradan 2011 yılına dönelim. Kumpas davaları en ağır sonuçlarıyla zirvede. Hükümetin desteği sınırsız. TSK’nin neredeyse bütün komuta kademesi, yurtsever komutanlar tasfiye edilmiş. 2010 anayasa değişikliğinin verdiği imkânlarla yargı tümüyle FETÖ ‘nün eline geçmiş. 2011 seçimlerine gidilirken AK PartiFETÖ (o zaman Cemaat ve Hoca Efendi deniyor) işbirliği en üst düzeyde. Örgüt listelere milletvekilleri veriyor. Bildirgeleri FETÖ mü hazırladı? İşte şimdi o soru akla geliyor. Örgüt 2011 seçimlerinde sadece milletvekili vermekle mi kaldı? Seçim bildirgelerinin hazırlanma sürecine de dahil oldu mu? Ya da başka bir deyişle okyanus ötesinden kumpas davalarını planlayanlar, dolaylı olarak seçim bildirgelerine de müdahale ettiler mi? Hatırlayalım, AK Parti Kanal İstanbul projesini ilk kez 2011 seçiminde ortaya attı. Böylesinde devasa bir rant projesinin AK Parti çevrelerine çok sempatik geleceği açıktı. Bu sempatiklik, Karadeniz’de ABD’nin önünde engel oluşturan Montrö’yü devre dışı bırakmak için iyi bir fırsat olmaz mıydı? Tıpkı birinci engel olan TSK’ye dönük operasyonda kullanılan FETÖ, bu projede de AK Parti’yi ikna edecek önemli bir araç olamaz mıydı? Acaba 2011 seçim bildirgesinin hazırlanma sürecinde AK Parti’ye Kanal İstanbul projesini kim getirdi? Şimdi başlıktaki soruyu soralım. Kanal İstanbul bir FETÖ projesi mi? Mutlaka araştırılmalı Bilemem! İktidar son zamanlarda bu iddiayı öyle keyfi kullandı ki, bu olasılığın ciddi olduğu durumlarda dahi şüpheyle yaklaşmak gerekli hale geldi. Ancak her şeyin arkasında aranan FETÖ’nün; Montrö’yü tartışmaya açma riski çok yüksek, ABD’nin Karadeniz hesapları için çok elverişli, Kumpas davaları ve FETÖAK Parti ilişkisinin en muhabbetli olduğu bir devrede AK Parti’nin seçim bildirgesine girmiş bu projenin arkasında olabileceği şüphesi çok mu komplocu bir bakış olur sizce? Bence 2011 yılında AK Parti’ye bu projeyi kim getirmiş, bildirgeye kimler sokmuş, araştırılmasında yarar var.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle