28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 20 ARALIK 2019 CUMA gorus@cumhuriyet.com.tr TASARIM: SERPİL ÜNAY olaylar ve görüşler şeriatLmaiakndifeevslteotstueakmoSnnabvasceeeyoıslı,llolniiCidnbhuCauiısmunrrympshoeaeunthlçrrauuamimnrfyıebuenanatkdsişknaüksikruaktdilnrueüaeısr’ltrniutimnııcinnilueneksutir. Trafik terörü: Yaya mukaddestir! GANİ AŞIK E. Müftü ve CHP Kayseri Milletvekili Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP)’nin iktidar oluşu ve yıllar boyu seçim kazanması, İslam tarihindeki Muaviye siyaseti ile benzerlikler taşımaktadır. Muaviye kuvvetleri Sıffin’de mızraklarının ucuna Kur’an sayfalarını takarak, Ali kuvvetlerinin hücumunu durdurmuşlar ve bir hakem hilesi ile de hilafeti ele geçirmişlerdi. Muaviye, Halife Osman’dan sonraki kaosu nasıl kullanmış ve avantaja çevirmiş ise; AKP de, sağlık sorunlarına rağmen başbakanlığı bırakmayan (ya da bıraktırılmayan) Ecevit’in ve koalisyon ortaklarının halkta yarattıkları bezginliği ve siyasal boşluğu çok ustaca kullandı. AKP, iktidarının ilk yıllarında Atatürk ile, Cumhuriyetle ve devrim yasaları ile yapacağı büyük kavgayı ve Osmanlı’yı diriltme planlarını “Milli Görüş gömleğini çıkardığını” ilan ederek ustaca sakladı ve solaklarla salakları da izdüşümüne çekti. İktidar oluşunu izleyen yıllardaki sıcak para akışının yarattığı göreceli refah ve ekonomik istikrarla din kutsallarını harmanlayıp büyüdü ve kurbağa ısıtma yöntemi ile torbadaki gerçek yüzünü aşmalı olarak ortaya koydu. Emevilerle şaşılası benzerlikler Emevi Orduları sadece Araplardan oluşurdu. Zamanla Arap olmayan Müslümanlar da (Mevali) orduya kabul edilmiş ise de, bunlardan komutan yapılan çok nadirdi. Halkın bağrından çıkan, varlığımızın ve bekamızın en temel güvencesi olan TSK’nin gözümüz gibi korunması sorumluluğundan hareketle somuta in 14 Aralık 2019 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan “Faizsiz Finans Kuruluşlarının Bağımsız Denetimini Yürüten Denetçiler İçin Kurallar” kararındaki “şeri” ifadeler tepkiyle karşılandı. meden en yalın ifade ile vurgulamak gerekirse, Silahlı Kuvvetlerimiz, terfi ve atamalarda kirli siyasetin girdabına çekilmek istenmektedir. Balkan Savaşları felaketinde de görüldüğü gibi, orduya siyaset sokulması, sağlıklı bünyeyi kanser hücrelerinin sarması gibidir. Emevilerin uzun yıllar camilerde Hz. Ali’ye hakaretler yağdırması ile bizzat onun eseri olan milli günlerimize denk gelen cuma hutbelerinde Atatürk’ün yok sayılması arasında hiçbir fark yoktur. (Düşmanlarına kötü bir haber vermek isterim: Ali (Atatürk), bu defa yenilmeyecektir). Muaviye’nin Şam’daki Yeşilsarayı ile Beştepe’deki Aksaray, israf ve şatafat açılarından birbirinin benzeridir. Ünlü Sahabi Ebuzeril Gıfari’nin, Şam’a gelip görkemli sarayını görünce, Muaviye’ye “bu sarayı kendi paranla yaptınsa israf, halkın parası ile yaptınsa haramdır” sözü çok ünlüdür. Muaviye iktidarını “kabile asabiyetine” dayandırıyordu. Cahiliye Arapları babadan kan bağı olanlara “asabe”, bu topluluğun bütün fertlerinin bir ideal (AKP de “kutsal dava”) etrafında örgütlenmesine de “asabiyet” denilirdi. Cumhurbaşkanımızın, ailesi devasa Türkiye Cumhuriyeti’ni yönlendirip yönetmeye yetmediğinden, kendi dünya görüşünde paydaşlık dahil, çeşitli ve çok yönlü bağlantıları olan kadrolarla bir “asabiyet” oluşturularak devlet kuşatıldı ve teslim alındı. Türkiye bu kefeni yırtacaktır Sayın Cumhurbaşkanı’nın 5’inci Din Şurası’ndaki konuşmasından bir bölümü Anadolu Ajansı’ndan okuyalım: “İslam dininin hayatın tüm alanlarını kuşatan, kucaklayan, kurallar yasaklar manzumesi olduğuna” işaret eden Erdoğan “ticaretten beşeri münasebetlere, eğitim öğretimden evliliğe, temizlikten kılık kıyafete, yaşantının her safhasını düzenleyen bir dine inandıklarını” dile getirdi. (...) “Nefsimize ağır gelse de hayatımızın merkezine dönemin koşullarını değil, dinimizin hükümleri ni yerleştireceğiz.” dedikten sonra, ezanın Türkçe okunduğu dönemi kastederek “uzun yıllar ezana hasret kaldık” ajitasyonuna da başvurmakla birlikte, Sayın Cumhurbaşkanı’nın son tahlildeki amacı, yasal ve anayasal planda bir şeriat devleti inşası değil (böyle bir maceranın ne büyük belaları davet edeceğini bilecek kadar deneyim ve akıl sahibidir), Cumhuriyetin kurucusu ve onun etrafındaki altın nesli hırpalamak sureti ile belli bir seçmen kitlesinin konsolidasyonunu sürdürmektir. “İstanbul’u alan, Türkiye’yi de alır” vecizesinin sahibi Sayın Erdoğan’ın, başka önemli büyükşehirler yanında İstanbul ve Ankara’yı da kaybetmesi ile birlikte derin kaygılar taşıdığından hiç kuşku yok. Tedirginlik, endişe ve iç türbülansını besleyen başka önemli bir gelişme de, Sayın Babacan ve Sayın Davutoğlu’nun kuracakları netleşen partilerin AKP tabanında ciddi zemin kaymalarına sebep olacaklarını bilmesine rağmen bu hareketleri önleyememesidir. Son söz Seksen yıl önce köyümüzde bir çocuk ölür, köyün imamı o gün köy dışında olduğu için aile, defin işini Mazıoğlu Mehmet’ten rica eder. Çocuk toprağa verildikten sonra, telkin duasını bilmeyen Mehmet, üç İhlas, bir de Fatiha okuyup mezarın başından çekilince, tatmin olmayan annenin, “talihsiz yavrum, Mazıoğlu Mehmet’in üç İhlas bir Fatihası seni kurtarmaz, başının çaresine bak “ dediği gibi, Sayın Cumhurbaşkanı’nı, etrafındaki çember daraldıkça daha çok sarıldığı din istismarı da artık kurtarmayacaktır. Dün “Motosikletli Terörü” yazdım: Sosyal medyada olay oldu: Bir yandan pizza ve yemek götürenlerin yarattıkları terörden şikâyet eden yayalar, şoförler ve öteki düzgün motosiklet sürücüleri, yaşadıkları olayları anlatarak destek verdiler... Öte yandan yazımı okumamış bazı düzgün motosiklet sürücüleri, motosiklet satıcıları ve bunların kulüp üyeleri, yazımı okuma zahmetine bile katlanmadan saldırdılar. Oysa yazımı okumuş olsalardı: Alınacak önlemler arasında, pizzacıların ve lokantacıların sorumlu tutulmaları gerektiğini belirttiğimi görürler ve “Motosikletli Terörü” ifadesinin, gerçek motosiklet meraklılarına değil, özellikle pizza ve yemek götürenlere yönelik olduğunu hemen anlarlardı: (Atıf yapılan yazıyı okumadan saldırmak da galiba “Twitter Terörü”.) HHH Aslında pek çok özel otomobil şoförü eğitimsiz, dikkatsiz, üstelik kurallara uymuyor, direksiyonda telefonla konuşuyor, gideceği/döneceği yönün şeridine girmiyor, sık sık şerit değiştiriyor, işaret vermeden dönüyor, lüzumsuz sürat yapıyor, içkili araba kullanıyor vs. vs. Trafiği en çok aksatan olay ise arabaların yolların sağına, soluna, bazen iki yanına birden park etmeleri, yolları daraltmaları! Bunun altındaki temel neden ise binaların altlarında kapalı park yeri olmayışı... Yani sorun esas olarak, belediyelerin denetimsizliğinden, inşaat yağmacılığından kaynaklanıyor; çünkü bodrumdaki park yerleri daire yapılıp satılmış! İnşaat temelinde başlayan kuralsızlık ve kayırmacılık, bütün topluma egemen! Polis ne yapsın: Herkes, her zaman, her yasak yere park ediyor... Üstelik ceza yazdığı veya çektirdiği araba bir politikacıya aitse, derhal sorun çıkıyor, belki de sürgün yiyor. HHH Ehliyet almak için ciddi bir eğitim bile artık gerekmiyor. Sürücü ehliyetlerindeki ciddiyetsizlik, elbette motosiklet sürücüleri için de geçerli. Ayrıca otomobilde sigara içenlere ceza yazan evlatlarımız, motosiklet sürücülerinin ehliyetlerini sürekli kontrol ediyorlar mı, onu da bilemiyorum. Ben koruma polislerimin önerilerine uyarak, Müsteşarlıktan ayrılalı beri araba kullanmıyorum; yakınlarımın arabalarına da binmiyorum. Esas olarak yürüyorum ve kamu ulaşım araçlarını kullanıyorum. Bütün dünyada, yayanın hayatı, trafikteki korunması gereken en mukaddes ilkedir: Örneğin, ABD’de (New York gibi jungle’lar hariç) yaya, daha kaldırımdan caddeye adım atar atmaz, onu gören bütün otomobiller durur. Bizde yayaya yeşil ışık yanarken bile, “Sağa dönüşte yayaya yol ver” tabelasına rağmen, otomobiller yürüyenin üzerine döner... Yayaya ol vermek için duran bir şoför olursa da arkasındaki maganda hemen “Yürü” diye kornaya basar! HHH Bir ülkenin uygarlık düzeyi, trafiğinden belli olur: Şoförleri, tarlada tek başına traktördeymiş gibi araba kullanan... Yayaları, tarla sürüyormuş gibi yürüyen... Motosiklet sürücüleri, yarış pistinde gibi süratle giden... Polisi, toplumsal trafik suçlarının yaygınlığı ve derinliği karşısında çaresiz kalan... Bir ülkeye uygar denebilir mi? Peki, bunun sorumlusu kim? 195. sayımız bayinizde sizi bekliyor Sevd kler n ze HBT Derg abonel ğ hed ye ed n! Yıllık dijital abonelik indirimli 150 TL. 12 b n yıl öncek nsanlar da b zler kadar zek yd ! OKTAY KAYNAK Ruhi Kafesçioğlu DOĞAN KUBAN Eğitime nerede ne zaman başlamalı? Merakın farklı boyutları MEHMET TORAN MÜFİT AKYOS Sağlıklı diye tükettiğimiz gıdalar yoksa Rektörlerin bilimle ilişkileri, bir şeker deposu mu? üniversitelerin niteliklerini de belirliyor Ankara CUMOK: “İmece en büyük ENGİN KARADAĞ gücümüz Güç seninle olsun! ÖZLEM YÜZAK TANOL TÜRKOĞLU Mustafa Kemal’in Suriye tasavvuru Aykut Üren: Kansere çare için adanmış bir hayat üzerine AHMET YAVUZ SERHAT TOTAN Grip aşısı tartışmaları1 MUSTAFA ÇETİNER Her Cuma beyin besleme günü Günlük bilim portalımız ve abonelik: www.herkesebilimteknoloji.com’da Tel: 0216 449 99 42 öZel tas ım c Kupal ı ve F e Altlığı www.cumhuriyetkitap.com.tr ‘ de! Satış Noktaları 2020 Masa Takvimi hediye! İstanbul Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 Şişli • 0212 343 72 74 Ankara Güvenevler Mah. Güneş Cad. No:8/1 Kavaklıdere • 0312 442 30 50
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle