24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 3 KASIM 2019 PAZAR gorus@cumhuriyet.com.tr TASARIM: EMİNE BİLGET OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AKP ve kadın düşmanlığı Tufan Erbarıştıran Ülkemizin tanınmış yontu ustalarından Dinçer Güngörür’ün sanatsal bir eserini görüyorsunuz. “Taşın Perileri” adlı sergisinden seçtiğimiz (Şüphe) bu yontu, bizim gibi ülkelerdeki kadınların durumunu özetliyor. Kadının ezilmişliği, yalnızlığı, düş kırıklığı, terk edilmişliğini dile getiren bir eserdir karşımızdaki. Dinçer Güngörür, kadının tarih boyunca uğradığı haksızlıkların, baskıların, köhnemiş geleneklerin sonucunu ne de güzel aktarmış. Hammurabi Kanunları’yla başlayan, bedevi yaşamı içine alan, teokratik rejimlerin ortak özelliklerini kapsayan İslam ülkelerinde kadınlar yok hükmündedir. Peki, bizde bu durum nedir? AKP iktidara geldikten sonra, kadınlara karşı duyarsızlık tehlikeli boyutlara ulaşmıştır. Şimdi yontuya dikkatlice bakalım. Figürün gözleri kapalıdır, kolları da yoktur. Kadın bu konuma nasıl gelmiştir? “Balık baştan kokar misali şu sözleri anımsayalım: Annelikle sınırlanan kadın RTE, “Kadın ve erkek eşit olamaz. Fıtrata aykırıdır”. Bülent Arınç, “Kahkaha atan kadın iffetsizdir”. AKP’li Uğur Işılak, “Kadının fıtratında köle olmak var”. Fetvacı Hoca Nureddin Yıldız, “Kadın çalışarak fuhuşa hazırlık yapar”. AKP’li Sefer Üstün, “Tecavüze uğrayan kürtaj yaptırmasın. Tecavüzcü kürtaj yaptıran kurbanından daha AKP iktidara geldikten sonra, kadınlara karşı duyarsızlık tehlikeli boyutlara ulaşmıştır. Şimdi yontuya dikkatlice bakalım. Figürün gözleri kapalıdır, kolları da yoktur. Kadın bu konuma nasıl gelmiştir? Dinçer Güngörür Taşın Perileri masumdur”. Ömer Tuğrul Dinçer, “Hamile kadın sokakta dolaşamaz.” AKP’li Mehmet Müezzinoğlu, “Kadınlar için tek kariyer anneliktir”. AKP’li Vecdi Gönül, “Türk kadını evinin süsüdür”. AKP döneminde kadın hakları annelik konumuyla sınırlandırılmaya çalışılmaktadır. Toplumun yarısı siyasetten, bilimden, sanattan, spordan yoksun bırakılmak istenmektedir. Hiç kuşku yok ki, laiklik güvencesiyle kadınlar kendi haklarını savun mak için ellerinden geleni yapmaktadır. Ancak çarşafa ve türbana sığınanların bu konudaki duyarsızlığı ilginçtir, diyebiliriz... 1935’te Fransa, İtalya, İsviçre, Yunanistan’da kadınlar henüz seçme ve seçilme hakkına sahip değilken, Türk kadını 1934’te seçme ve seçilme hakkını kazanmıştır. AKP’nin bilinçaltı Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın hangi demecinde şe riatın baskısıyla ezilen kadınlar hakkında bir şeyler söylediğini anımsıyor musunuz? Uydurma hadislerle ve sapık geleneklerle kadını yok sayan İslam ülkeleri halen bu utancı yaşamaktadır. Ensar Vakfı’ndaki çocuk istismarı için dönemin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu ne demişti? “Bu olay, bir kere olmuş.” Yani bir kere olunca hiç önemli değil, öyle mi? AKP’nin kadın düşmanlığında, kadını cinsel bir obje olarak görmek vardır. Kadın evde oturacak, çocuk doğuracak ve kocasının her söylediğini yerine getirecektir. RTE, Münevver Karabulut cinayetinde şunları söylemiştir. “Kızını dövmeyen dizini döver.” Japonya’daki kadın üniversitesi örnek alınacağına, kadınlarımıza çağdaş bir yaşam hakkı tanınsın istiyoruz. AKP kendine muhalif olan başarılı kadınları da baskı altında tutmak istiyor. Bunun son örneği, Canan Kaftancıoğlu’dur... Yontuya son bir kez daha bakınız. Kadının bir peri olduğunu, güzeller güzeli bir görünüme sahip olduğunu görüyoruz. Ancak gözyaşlarını içine akıtmaktadır. Ağlamasını bile gizlemektedir. Bakışları (özellikle belirgin değildir), boynu ve gözleri aşağıya iniktir, utancından sessizdir, ürkektir. Ağzın küçük olmasının sanatsal yönü bir yana, kadının susmaya yönelik konumunu yansıtmaktadır. Sanatçının mermere bir dantel gibi işlediği bu kadın yontusu, ataerkil bir sistemi isteyen AKP’li kadınlara ithaf olunur... Yüzüncü yıla yürürken büyük sapma Ulusal, yani sömürgecilik karşıtı ilkeleri perdelemek, insan değerleri, yani fazilet üzerine kurulmuş, Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasal yapısını bütün kurumlarıyla yararcılık ve çıkarcılığa indirgemektir. Mucize Özünal Tam bağımsızlık için sömürgeciliğe karşı verilen Kurtuluş Savaşı’yla kurulmuştur cumhuriyetimiz. Temel ilkesi de kurucusunun ağzından “Cumhuriyet fazilettir” özlü bir söyleyişiyle belirtilmiştir. 1925 tarihli bu belirlenimin ardından gelen tümceler şöyledir. “Cumhuriyet ahlaki erdeme dayalı bir iradedir. Cumhuriyet erdemli namuslu insanlar yetiştirir. Sultanlık, korkuya, tehdide dayalı olduğu için, korkak, aşağılık, tembel, rezil insanlar yetiştirir.” Bu tümceler bir politikacı esnafının değil, bir devlet adımının söylemidir. Bu nedenle düşüncelerini açıklayan kavramların, terimlerin içerik ve unsurlarının bilinciyle, bilgisiyle söylenmiştir. Anlamın tam olarak anlaşılması için fazilet nedir dersek, sözlük karşılığı erdem olarak karşımıza çıkacaktır. O zaman erdemin ne olduğu bilgisine gereksinim vardır. İnsanın uyumsuz bir var olan olarak ikili yapısı, hem doğa hem tin varlığı olmasındandır. Doğa varlığı olarak içinde bulunduğumuz fizik dünya beş duyumuz ile algıladığımız yeryüzüdür. Yeryüzünü anlamlandıran eylemleriyle edimleriyle onu bir dünya haline getiren insandır. Doğada bilgi, teknik, sanat, kültür, din, siyaset, düşünüm, istenç, bilinç, yargı gücü, akıl, bellek yoktur. Bunlar dahası, insanın doğaya kattığı her şey tin olarak insanın eseridir. Ama yaşamın anlamlı olması için insanın yaptığı en önemli şey insana yaraşır hayatın, insanın varlığını belirleyen şeyin evrensel temel değerlere uygun bir yaşam sürmek olduğu bilgisini ortaya koyması ve bunu bir görüş olarak bırakmayıp felsefi bilgi ile temellendirmesidir. Denetim devre dışı Bunların başında kuşkusuz adalet, saygı, sevgi, dayanışma, özveri, ölçülülük ve dürüstlük (eylemle niyetin birliği) gelir. Bütün bunların anası ise etik yani ahlaklı eylemin edimin bilgisidir. Neyin iyi olduğu neyin iyi olmadığı sorusu insanla birlikte başlamıştır veya insan iyi nedir ile insanlaşmaya başlamıştır dersek boş konuşmamış oluruz sanırım. O zaman insanın insanlıktan çıktığı yer etik değerlerden koptuğu yerdir. Bunun her alanda belirlenimi aklın araçsal olarak kullanımında etik değerlerin denetiminin devre dışı bırakılmasıdır. Bunun kaynağını İngilizAmerikan yararcılığı çıkarcılığında buluyoruz. (*) Bilim ve felsefi bilgi nin ayrılması, bilimin yükselen değer olarak öne çıkması, bilginin araçsallaşan akılın sonucu olarak insanın evrensel değerlerle bağını kopartmıştır. Bilhassa etikle siyasetin bağının koparılması toplumsal ilişkilerin insan değerlerinden arındırılması sonucunu getirmiştir. Mandelstam 1923 tarihli yüzyıl şiirinde “Omurgası kırık” yüzyılım derken insanlık idealleriyle bağını koparmış yirminci yüz yılın, erdemli savaş, temiz kâr, mikroptan arındırılmış çinayet lerine henüz tanık olmamıştı. “Çayırda soluk alır engerek” derken saldırılar ve savaşlar yüzyılı olacağını biliyordu belki de. (*) Bizim yüzyılımızın eşiğinde başımıza gelen, yararcılık ve çıkarcılığın toplumun bütün alanlarına hükmetmekte olmasıdır. Bunun da ötesinde, bir ortaçağ kalıntısı olan ümmet anlayışının yerleştirilmeye çalışılmasıdır. Ulusal, yani sömürgecilik karşıtı ilkeleri perdelemek, insan değerleri, yani fazilet üzerine kurulmuş, Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasal yapısını bütün kurumlarıyla yararcılık ve çıkarcılığa indirgemektir. İnsan bilimlerinin bilgisinden yoksun öğretim dizgeleriyle, olmayana varlık yükleyen toplumsal değer yargılarıyla, üretimi öteleyen tüketim kö leliğini yücelten ekonomik yapımızla, politikacı esnafının elinde perişan olmuş partilerimizle, seçilmişleri seçen ilkesiz demokrasi anlayışımızla, demokrasimiz nasıl çoğunluğun azınlık üzerinde diktatörlüğü haline gelmişse, yararcılık ve çıkarcılığın bizi savuracağı yerlere henüz ulaşmamış olmak bir teselli olamaz. Erdemi ilke edinmek “Büyük Taarruz” askeri bir taarruz olmanın çok ötesinde, ortaçağ karanlığı üzerine yapılan büyük bir saldırıydı. Aydınlanma ancak insan değerleriyle, erdemle denetlenmiş bilim ve akılla amaçlarına ulaşabilir. Bu bireyler için bazen bir ömre sığsa da toplumlar için zaman alabilir. Aydınlanmış insan, bilgiyi üreten, koruyan ve asıl olarak bunu eylemle ortaya koyan insandır. Evet Cumhuriyet fazilettir. Erdemleri ilke edinmiş Cumhuriyetlerin unsurlarını tam olarak bilmek ve onu taklitlerinden ayırmak konusunda etik eylemde bulunmaya, yararcılığa çıkarcılığa karşı savaşmaya kararlı yurttaşlar için. Gerisi içi boş gösterilerden ibarettir. (*) Etik bilginin tersine görece olan zamana ve yere göre hatta bireye göre değişen toplumsal ahlak Hukuk Devleti’nde geçen hafta  Anayasamız, 2. maddesinde “Tu¨rkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli^ dayanıs¸ma ve adalet anlayıs¸ı ic¸inde, insan haklarına saygılı, Atatu¨rk milliyetc¸iligˆine bagˆlı, bas¸langıc¸ta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, la^ik ve sosyal bir hukuk Devletidir” diyor. Biz de geçen hafta bu “Hukuk Devleti”nde yaşanan bazı olayları çok kısaca anımsayalım. HHH Adalet Reformu yürürlüğe girdi. Birtakım evrensel hukuk kurallarını tekrarlayan ama tutukluluk sürelerini de 1.5 yıla kadar uzatan, yargı  işleyişinde küçük düzenlemeler yapan, avukatların bazılarına yeşil pasaport verilmesini sağlayan sözde “Adalet Reformu” paketi yürürlüğe girdi. Herhalde iktidar da bunun yetersizliğinin farkında ki paketi “Reformun birinci adımı” olarak ilan etti. Adalet Bakanı, bu aşamada düşünce ve ifade özgürlüğünü güçlendiren düzenlemeler yapıldığını, değişiklikle kadın ve çocuklara yönelik istismar ve şiddet konularında mağdur haklarının daha da genişletildiğini söyledi. HHH Cumhuriyet çalışanı Emre İper tahliye edildi. Cumhuriyet davasının hapisteki tek sanığı Emre İper tahliyesi üzerine “Daha bitmiş bir şey yok. Yeni bir başlangıç var. Yargıtay’a gitme hakkımız tanındı. Dosyamız hâlâ devam ediyor. Cumhuriyet savaşı bitmedi ve bu davaların hiçbiri bitmeyecek gibi duruyor” dedi. HHH Eski CHP milletvekili Eren Erdem tahliye edildi. Tahliye konusunda ünlü avukat Turgut Kazan, Twitter hesabından şu açıklamayı yaptı: “Elbet Eren ERDEM’in tahliyesine sevinilir, sevinilecektir. Ama o kararı geç gelen adalet saymak yanlıştır. Çünkü İSTİNAF mahkumiyeti doğru bulmuştur. Bu değerlendirme sadece eleştirilir, adil sayılamaz. Temyize gidildiğinde infaz süresi dolacağı için tahliye kararı verilmiştir.” HHH Osman Kavala hapishanede ikinci yılını doldurdu. Kavala, hapisten yolladığı mektupta hakkındaki iddianamenin hukuksal dayanaktan yoksun olduğunu belirttikten sonra şöyle diyordu: “TBMM’de kabul edilen yargı reformu paketinin hazırlanış nedenlerinin en önemlisi yargısal tasarrufun meşruiyetine zarar veren temel hak ve özgürlüklere yapılan orantısız müdahaleler olarak açıklanmıştı. Kanaatimce tutuklama sürelerine sınır konması, bu vahim durumu gidermeye yetmeyecek zira, temel hak ve özgürlüklere yapılan müdahalelerin meşruiyet zemininden uzaklaşmasının asıl nedeni tutuklama sürelerinin uzaması değil; tutuklama sürelerinin uzaması sorunun nedeni değil, sonucu.  Gerçek bir yargı reformu için kişi özgürlüğünün en te mel insan hakkı olduğunun kabul edilmesi gerekir.” HHH Kılıçdaroğlu’nun avukatına da, savunmasında aynı suçu işlediği iddiası ile dava açıldı. Tam da sözde Adalet Reformu’nun yürürlüğe girdiği gün, CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun avukatı Celal Çelik hakkında da, yaptığı savunma dolayısıyla “Cumhurbaşkanına hakaret ve görevi kötüye kullanma” iddiasıyla ağır cezada dava açıldı. Çelik, “Müvekkilini savunduğu için dava açılan başka bir ülke daha olamaz. Avukatın savunma dokunulmazlığı gibi evrensel bir ilke ihlal ediliyor” dedi. HHH Bülent Arınç’ın FETÖ’den yargılanan damadı ve FETÖ imamı Adil Öksüz’ü serbest bırakmakla suçlanan sanıklar beraat ettiler. Bülent Arınç, “Benim damadım olmayıp sıradan bir insan olsaydı da beraat ederdi. Ancak yargının öyle kararları var ki mahkum da olabilirdi. Yargı ve adaletin nasıl sınıfta kaldığının arşivini de tutuyorum” dedi. HHH Yargıda FETÖ Borsası iddiaları ortaya atıldı. Zengin FETÖ sanıklarının para ile yakayı kurtardıkları, yoksulların ceza aldıkları iddiası gündemin başına yerleşti. HHH HSK’den istifalar oldu. Hâkimler Savcılar Kurulu, HSK Genel Sekreteri ve Teftiş Kurulu Başkanı istifa etti. Olayın iktidar içindeki hizipleşmeden kaynaklandığı öne sürüldü. HHH Seçilmiş belediye başkanlarının yerlerine kayyım atamaları sürdü. Yüksek Seçim Kurulu YSK’nın, seçimlere girmelerinde sakınca görmediği bazı HDP’li belediye başkanları görevlerinden alındı, yerlerine kayyımlar atandı, bir bölümü de tutuklandı. HHH KHK mağdurlarının ve anneleriyle birlikte hapiste olan bebeklerin trajedileri devam etti. Başlı başına iki ayrı yazı konusu olan bu iki sorun da geçen hafta gündemdeki konular arasındaydı. HHH Sevgili okurlarım, hapisteki politikacıların ve gazetecilerin durumu gibi, daha pek çok Hukuk/Adalet sorunu var ama hepsini belirtmek için bir kitap gerekli... Eminim bunu yapan da olacaktır; çünkü Hukuk ve Adalet olayları daima kayda geçer, asla unutulmaz! Ben bu yazımı yine, umudumu ve heyecanımı hiç yitirmeden, savcı, yargıç ve avukatlar ile birlikte bütün mağdurlar adına, sürekli tekrarladığım üç sloganla bitireceğim: YAŞASIN DEMOKRATİK CUMHURİYET... YAŞASIN PARLAMENTER DEMOKRASİ... YAŞASIN BAĞIMSIZ YARGI VE HUKUK DEVLETİ! Siz nasıl isterseniz. Braas’ta her tercihe göre bir kiremit var. İster klasik, ister modern. Braas’ın zengin renk ve doku seçenekleri ile çatılarda dilediğiniz görünümü yaratın. www.bmigroup.com/tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle