16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 4 OCAK 2019 CUMA cengiz.yıldırı[email protected] TASARIM: BAHADIR AKTAŞ OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AMOK Koşucusu ve Türkiye TUFAN ERBARIŞTIRAN Stefan Zweig’ın ünlü romanı “Amok Koşucusu”nda, MalezyaHindistan coğrafyasında görülen, bir tür cinnet geçirme hastalığı anlatılır. Bu hastalığa yakalanan kişi, bir daha hiç durmaksızın ölünceye kadar önüne çıkan her canlıyı öldürmekten çekinmez. Kişinin sakin, rahat bir biçimde otururken, ansızın eline bir silah (tabanca, bıçak, keser...) alarak koşmaya başlamasıyla kendini gösterir. Söz konusu hastalığın ilginç olan tarafı ise, kişinin psikolojik bir travma yaşaması sonucunda bilincini tamamen kaybetmesi, aklına taktığı “şeyin” peşinden gitmek gibi, kendi yarattığı bir düşselliğin içine girmesidir. Herkese bir psikolog Türkiye’de bu tür hastalığa tutulanlar var mıdır bilemiyoruz. Ancak psikolojik sorunların bir hayli arttığı bir dönem yaşıyoruz. Neredeyse herkesin bir psikologa gereksinimi olacak. 2002 yılından beri iktidarda tek başına oturan, yaptığı hiçbir işin hesabını vermeyen, ben yaptım oldu mantığıyla (!) işin işinden çıkıveren AKP, ülkeyi bir Amok Koşucusu’na benzetmeyi de başardı. Ekonomik bozukluk nedeniyle işyerlerini kapatanlar, işsiz kalan emekçiler, cinnet getirenler, sinir hastası olanlar, bunalıma girenler... AKP hükümetinin, insanımızın gün Türkiye, sosyal ve siyasal anlamda tehlikeli bir biçimde yalpalanmaktadır. Hani dev dalgaların arasında, küçük bir teknenin devrilmeme savaşı vermesi gibi diyebiliriz. AKP’nin biriktirdiği o kadar çok yanlışı var ki, teknenin devrilmesi fazla uzun sürmeyecek sanki... lük gereksinimlerini ne derece önemsediği her gün üçüncü sayfa haberle rinden görmek olasıdır. Amok Koşucusu, bilin çaltında biriktirdiği sorunları, sürekli bastırarak kendini dinç ve çevresine uyumlu biri gibi göstermektedir. Aslında sümen altına attığı her sorun, onu bu hastalığa daha da yaklaştırmaktadır. Belleği ve bilinci birbirine karıştığında, sağlıklı bir düşünce içinde olamaz artık. Takıntı haline getirdiği ve ayırdında olmaksızın biriktirdiği “şeylerin” patlama yapmasıyla yollara düşer, koşar ve koşar... Nereye gittiği bilmez, bilemez artık. Türkiye, sosyal ve siyasal anlamda tehlikeli bir biçimde yalpalanmaktadır. Hani dev dalgaların arasında, küçük bir teknenin devrilmeme savaşı vermesi gibi diyebiliriz. Ancak AKP’nin biriktirdiği o kadar çok yanlışı var ki, teknenin devrilmesi fazla uzun sürmeyecek sanki... AKP’nin bazı belediyeleri, milletvekilleri, bakanları, parti teşkilatındaki üst düzey yöneticileri ve bürokratları biliniyor ki, yolsuzluğun (medyadaki haberler...) dibine kadar batmışlardır. Sayıştay raporları bu gerçekleri kaçınılmaz bir biçimde karşımıza getiriyor. Amok Koşucusu, yolun nerede bittiğini, bu uğurda koşarken kimlere zarar verdiğini bilemez. O sadece gücü tükeninceye, bilincini tamamen yitirinceye kadar yapması gerekeni yapar. Türkiye ise, bu anlamda tıpkı bu koşucu gibi, sosyal patlamalara gebe, yolsuzlukların yarattığı ahlaki çöküntünün prim yaptığı karanlık bir döneme girmiştir. Bu sonu belli olmayan dehlizin, AKP tarafından korku tüneli olduğunu söylemeye gerek yok. Akıl danışmadan O halde, Türkiye nereye gidiyor sorusunu sormadan önce, söz konusu kitaptan bir alıntı yapalım. “...sonra ansızın ayağa fırlıyor, hançerini kapıyor, sokağa fırlıyor... dosdoğru koşuyor, dosdoğru... nereye gittiğini bilmeden... Yoluna ne çıkarsa, insan olsun hayvan olsun, hançerini saplıyor, akan kan onu daha da çıldırtıyor...” AKP, tıpkı Amok Koşucusu gibi, çevresini görmeden, akıl danışmadan, dünya gerçeklerini elinin tersiyle iterek bu yola girmiş bulunuyor. Bilinçli bir temele oturtamadığı siyasetini, sürekli bir düşman yaratarak mağduru oynayarak iktidarda kalıyor. Ancak iktidarda kalma mecburiyeti, onu deli dolu bir koşucuya çevirmek üzeredir. Ülkeyi har vurup harman savurarak, ekonomik ve siyasal anlamda çağın gerisine ittirmekle kalmamış, bir de şeriatı özendirici tavrıyla belirli (dinsel) gruplara mesaj iletmektedir. Unuttuğu konu ise, onu bu karanlıktan tarikatların, dinsel cemaatlerin, şeyhlerin çıkaramayacağıdır. AKP bu gerçekler ışığında tökezlendiğinde, kendisinin bile öngörüde bulunamayacağı kadar ağır ithamlarla karşılaşacaktır. Başta Fethullah Gülencilerin darbe girişimi, sözde Ergenekon/Balyoz davaları, Gezi olayları, Kürt açılımları ve Suriye politikaları sonucunda, sümen altında epeyce dosya birikti artık. Bunlara isterseniz bir de Deniz Feneri olayını, bavullarla kaçırılan paraları, çıkan bir yasayla gelen kara paraları ekleyebilirsiniz. Hani dilin kemiği yok derler, bazılarının Malezya’da önemli sayıda emlak aldığı, Katar’daki gizli hesaplarında buradan çaldığı paraları sakladığı, büyük ihalelerden ciddi miktarda haraç alındığı gibi konuların bir gün açıklanacağını düşünmek demokrasinin kuralıdır. Günümüzde hiçbir şeyin gizli kalmayacağı, WikiLeaks belgeleriyle ortaya dökülmüştür. Bunun birçok örneği vardır. Ancak insanın içindeki iktidar olmak ve onu korumak egosu, yanındaki yalakaların yönlendirmesiyle “yoldan” çıkması, zaaflarına yenilmesi bilinen gerçeklerdir... Yazımızı Williams Shakespeare’nin Hamlet adlı oyunundan bir alıntıyla bitirelim: “Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu!” “Kötü işler gömülse de yerin dibine / Çıkar bir gün insanların gözü önüne.” Güçlü tarım, mutlu çiftçi... AHMET A. ÖZGÜNEŞ (E. TMO Genel Müdürü) Türkiye tarımı uluslararası rekabete açıldı. Bu rekabet eşit olmayan şartlarda oluşuyor. Küçükyetersiz alanlarda üretim yapan çiftçi, az sayıda hayvan besleyen üretici, büyük alanlarda ve teknolojik imkânlarla üretim yapanlarla rekabete zorlandığında, doğal olarak, yenik düşü yor. Yapılması gereken, kısa dönemde, gümrük önlemleri ile bu haksız rekabeti önlemek, daha uzun dönemde ise çiftçimizi rekabet edecek güce kavuşturmaktır. Cumhuriyet kurulduğunda bu toprakların perişan hali hepimizin malumudur. Nüfusun yüzde 85’i köylerde yaşarken kendisini ve geri kalan yüzde15’i ancak besleyebiliyordu. Malını tüketiciye ulaştıracak yol yoktu, kullandığı teknolojiler bin yıl önce kullanılanlarla tıpatıp aynı idi. Cumhuriyet ile birlikte tarıma makine, teknik destek, kimyasal gübre girdi; böylece hem işlenen toprak miktarı hem de verim arttı ve Türk tarımı artan nüfusu beslemeye devam etti. Günümüzde çiftçi nüfusu çok azaldı, tarım ile geçinemeyen ve şehir lerdeki işgücü talebini gören insanlar şehirlere göç ettiler. Çiftçi nüfusu, doğru istatistikler olmamakla birlikte, genel nüfusun yüzde 5’inin altındadır. Kırsal alanlarda yaşayan kişilerin hepsini çiftçi kabul etmek doğru değildir. Çiftçi, gelirinin tamamını veya önemli kısmını topraktan elde eden, zamanını ve gücünü toprağa harcayan kişilerdir. Kırsal alanlarda yaşayanların önemli bir kısmı geçimini emekli aylığı, inşaat veya turizm işçiliği vs. ile sağlamaktadır ve bu kişilerin verimli çiftçilik yapması beklenemez. Tarımın iki önemli problemi Göz önüne alınması gerekli bir olgu, kırsal alanda yaşayan insanların da tüketim ekonomisi içine girmiş olmalarıdır. Artan tüketim talepleri ile birlikte çiftçi gelirinin de artması gerekiyor ki mevcut üretim modeli ve toprak dağılımı ile bunu oluşturmak olanağı yoktur. Bu üretim modelini değiştirmez isek zamanla kırsal alanlarda sadece şehre göç etme imkânı olmayan yaşlı insanlar kalır ve tarımsal üretim düşmeye devam eder. Türkiye tarımının iki önemli problemi gerçek çiftçilerin küçük ve dağınık topraklarla geçinmek zorunda olmaları ve teknik destekten yoksun olmalarıdır. Tarım topraklarının önemli bir kısmı çiftçiliği terk etmiş, şehirlere göçmüş insanların elindedir. Bir kısım topraklar da kırsal alanlarda yaşayan ama gelirinin önemli bir kısmını başka işlerden elde edenlerin elindedir ki bu insanların verimli tarım yapması olanaksızdır. Yapılması gereken, tarımı terk etmiş insanların topraklarını satın almak ve bu toprakları gerçek çiftçilere teslim etmektir. Bir çiftçiye gerekli olan asgari tarım alanı, bölgenin yağışına, iklimine, toprak yapısına, sulama imkânlarına göre değişir. Örnek olarak kıraç alanlarda tahıl üreten bir çiftçinin en az 100 hektar alana ihtiyacı var iken, Antalya civarında seracılık yapan bir çiftçinin toprak ihtiyacı bir hektardan fazla değildir. Ayağını toprağa basan görevli Diğer ürün ve bölgelerde gerekli tarım alanı 100 ile 1 hektar arasında değişecektir. Hayvansal üretim yapan çiftçilerin de büyük sayılarda hayvana sahip olması, yemin büyük kısmını kendi topraklarında üretmesi ve/veya meralardan ve yaylalardan sağlaması gereklidir. Gerçek çiftçilerin nüfusun yüzde 5’i, yani takriben 4 milyon kişi ve 800 bin aile olduğu düşünülürse Türkiye toprakları bütün çiftçilere optimum miktarlarda tarım alanı vermeye yeterlidir. Sunduğumuz model artan miktarda teknik destek ve kredi ihtiyacı ile birlikte yürüyebilir. Bu destekler sağlandığında her çiftçi bir işadamı olacak, verim ve üretim artacaktır. Teknik destek tarım bürokrasisinin reforme edilmesi gereğini getiriyor. Günümüzde bu bürokrasinin tarıma desteği sınırlıdır. İçinde binlerce arı olan bir kovan düşünün; içerde arılar vızıldıyor, kıyamet kopuyor ama üretilen bal çok az. Tarım bürokrasisinin durumu budur, memurlar yazışmalarla ve lisans verme işleri ile uğraşmakta, ayağını toprağa basan görevli sayısı kısıtlı kalmaktadır. Tarım Bakanlığının birincil görevi çiftçiye teknik destek vermek olmalıdır. Sayın Bakan’a tavsiyem şudur: Bakanlığınızda somut ölçme sistemi kurun ve elemanlarınızın çiftçiye verdiği desteği ölçün. Daha sonra somut hedefler koyarak bu desteği gereken seviyeye getirin. Bu iki hedefe ulaşılırsa mutlu çiftçiler görürüz ve artan üretime ulaşırız. AKP’ye boykot desteği?  Sosyal medyada 8 ayaklı bir akrep gibi, müthiş zehirleyici bir kampanya yürütülüyor: 1) Seçimlerin hiçbir anlamı yok, iktidar nasılsa sonuçları kendi lehine değiştirecek. 2) Kim seçilirse seçilsin, Cumhurbaşkanı onu görevden alıp yerine kayyım olarak kendi adamını atayacak. 3) CHP’nin de AKP’den hiçbir farkı yok, ikisi de emperyalistlerin oyuncağı, bağımsızlıkçı, milliyetçi Atatürkçüler seçimleri boykot ederek ikisini de cezalandırmalı. 4) CHP’nin muhalefeti yetersiz ve etkisiz, varlığıyla sadece iktidarın otoriter yönetimine meşruiyet kazandırıyor. 5) CHP sandık güvenliğini bile sağlayamıyor, bunu hem 16 Nisan 2017 Halkoylamasında hem de 24 Haziran 2018 seçimlerinde yaşadık, onu cezalandırmak için sandığa gitmeyelim. 6) Kemal Kılıçdaroğlu kötü ve yetersiz bir genel başkan; onu düşürmek için CHP’ye bir hezimet yaşatalım ki, istifa etmek zorunda kalsın. 7) Atı alan Üsküdar’ı geçti, Demokratik Rejim değişti, biz ne yaparsak yapalım, otoriter Tek Adam Rejimi egemenliğini sürdürecek. 8) Türkiye gibi azgelişmiş bir ülkede Demokrasi işlemiyor, hangi parti gelirse gelsin, yağmacılık ve kaba kuvvet hâkim oluyor, sandığa gitmenin bir anlamı yok. İŞTE BU SEKİZ MADDE ERDOĞAN/AKP İKTİDARININ 16 YILDA YAPTIĞI DEMOKRATİK TAHRİBATIN ÖZETİDİR! HHH Peki, ne yapalım? Merdan Yanardağ’ın “abcgazetesi. com”daki “Yerel seçim bir kurtuluş olur mu?” başlıklı yazısından bazı alıntılara bakalım: Önce teşhis: “Ülke bir ikilemle karşı karşıya.. Toplum ya 200 yıllık aydınlanma ve modernleşme rotasını yeniden kuracak ya da Emevi yobazlığına bütünüyle teslim olacak. Dönemin siyasal ve toplumsal çatışma ekseni budur.” Ve sonra tedavi: “Kazanabiliriz. Bu zor, ama imkânsız değil. Toplum yeniden kaderine el koyabilir. Çünkü, her şeyden önce, toplumun çok büyük kesiminin, ArapSelefi yobazlığına teslim olması imkânsız görünüyor. Diğer taraftan, Erdoğan’ı ve AKP’yi iktidara getiren bütün iç ve dış dinamikler de köklü şekilde değişmiş durumda. Bunu gören Erdoğan iktidarı, tarihsel ömrünü uzatmak ve geri dönüş eşiğini aşmak istiyor. Zaten bu nedenle hırçın, saldırgan ve baskıcı davranıyor...” “Dolayısıyla önümüzdeki yerel seçimler, Türkiye’nin cumhuriyetçi, demokratik ve ilerici güçleri için toparlanmak, felakete doğru gidişi durdurmak, güç biriktirmek ve nihayet yeniden özgüven kazanmak için bir şans sunuyor. Nesnel (objektif) tablo budur. Yani, adayların isminin ve niteliğinin ötesine geçen, onları aşan bir durum söz konusudur.” HHH ATATÜRK’ÜN MİRASI OLAN DEMOKRATİK CUMHURİYET’E SAHİP ÇIKMAK ANCAK ONUN MÜCADELESİNİ SÜRDÜRMEKLE OLANAKLIDIR! C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle