15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14 4 OCAK 2019 CUMA EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK TASARIM: BAHADIR AKTAŞ KÜLTÜR GÜLRİZ SURURİ’NİN ARDINDAN Gülriz Sururi, Haldun Taner’in “Keşanlı Ali Destanı” adlı oyununda Zilha karakterini canlandırmıştı. Gülriz Sururi; genç, dinç, hayata ve tiyatroya büyük bir enerji ve sevdayla bağlı “özel” bir insan, “özel” bir sanatçıydı. Bilindiği gibi, onun 2017’de çıkan anı kitabının adı, Yunan mitolojisinde “bahar rüzgarı” anlamına gelen “Zefiros: Ebedi Gençlik Rüzgârı”dır. Gülriz Sururi, bu rüzgârı arkasına almış ve elini attığı her alanda başarılı olmuş bir sanatçı. Kitabın girişinde; “Tiyatro beni bir ana gibi sarıp sarmaladı. Ne sordumsa cevapladı. Öğretmekten hiç bıkmadı. Yol gösterdi...” der. Evet, tiyatro Gülriz Sururi’yi sarıp sarmalarken, o da aynı şekilde, tiyatroyu sarmaladı. Yıllar içinde tiyatrodan aldığını yine tiyatroya verdi çeşitli şekillerde. Son olarak da, çok önemli bir girişimde bulundu: İKSV’nin düzenlediği İstanbul Tiyat ro Festivali kanalıyla genç tiyatro ro Festivali’nde Gülriz Sururi ve En lar için sürekliliği olan bir fon oluş gin Cezzar’a Türk tiyatrosuna kat turdu geçen yıl İKSV bünyesinde. kıları nedeniyle, İKSV olarak Onur Ne kadar anlamlı, yol açıcı bir ba Ödülü vermiştik. Orada, “Tiyatroyu kıştır bu genç sanatçılara, genç Muhsin Ertuğrul’dan öğrendim” de topluluklara yönelik... mişti Sururi. “Sahne rahatlığını Mu Başarılar zinciri ammer Karaca’da, şöhreti Haldun Dormen’de buldum...” Düşünüyo Ocak 2017’de yitirdiğimiz kıymet rum; “Sokak Kızı İrma”nın ötesinde, li eşi Engin Cezzar ile birlikte 1962 Haldun Taner’in “Keşanlı Ali Desta yılında kurdukları Gülriz Sururi – En nı” da sanatçının başarılar zincirinin gin Cezzar Tiyatrosu’nda bizler, be iki önemli halkasıdır. Tarih sırası gö nim kuşağım ve biraz öncesi biraz zetmeden aklıma gelen oyunların en sonrası, ne güzel oyunlar izledik. Bu azından birkaçını sıralıyorum: “Kur iki sanatçıyı zaten çok iyi biliyor ve ban,” “Ferhat ile Şirin,” Zilli Zarife,” zaten zevkle izli “Kabare,” “Kal yorduk ama ken dırım Serçesi,” di tiyatrolarını “Canlı May açmaları farklı mun Lokanta bir olaydı. Gülriz sı,” “Direklera Sururi – Engin rası,” “Teneke” Cezzar Tiyatrosu ve daha nicele her akşam ve de ri... Şu nokta matinelerde do da; bir kez da lar taşardı. ha soruyorum 2008 yı kendime, aca lında, 16. İstanbul Tiyat “Kaldırım Serçesi” ba bu çalışmalara dair ne kaldı geriye? Neden bir Tiyatro Müzesi yoktur bu ülkenin? Neden bir Tiyatro Araştırmaları Merkezi yoktur? Tabii ki tartışılması gereken ayrı bir konu bu. Ama tiyatro dünyamızı, tiyatro sanatçılarımızı kapsayan çok ciddi bir konu... Engin Cezzar, “tiyatro özveri ister” demişti bir söyleşimizde. Bu özveriyi gerek tiyatro sahnesinde gerek özel hayatında her zaman gösterdi Gülriz Sururi... Tiyatro sahnesindeki kıvraklığı kalemine de yansımıştı. “Kıldan İnce Kılıçtan Keskince,” “Bir An Gelir” ve “Zefiros”da çocukluğundan başlayarak tiyatro ile öğür olmuş günlerini yaşadık. Sadece tiyatro mu? Hayır... Tiyatronun yanı sıra; Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ve Türkan Saylan onun duruşunun, sosyal ve toplumsal ölçütlerinin önemli köşe taşlarından biriydi. Atatürk ilkelerinin yılmaz bir savunucusu olarak hep dik durdu Gülriz Sururi. Daima eleştirel aklın yanındaydı. Güçlü bir Cumhuriyet kadınıydı. Huzur içinde yatsın. TV’deşiddet sorgulanmıyor KONUK YAZAR ZEHRA İPŞİROĞLU Dizilerde şiddete özendiriliyor mu yoksa şiddet sorgulanıyor mu? Şiddetin şiddet doğurmasının nedenleri ne? Hangi ideolojiler şiddeti tetikliyor? Eril koşullanma ve otoriter yapılanma, önyargılar, ötekileştirme ile şiddet arasında nasıl bir bağlantı var? Kadınların şiddet karşısında duruşları nedir? Toplumsal yaşamda şiddet kültürünün içindeyiz. Bundan en çok payını kadınlar alıyor. TV dizilerinde de şiddet hiç sorgulanmadan eril bir zihniyetin doğal bir uzantısı olarak ortaya çıkıyor. Ailede başlayan şiddet mahalle baskısı, polis baskısı, devlet baskısı olarak gelişiyor. İş devlet baskısına gelince de kolaylıkla sansüre uğrayabiliyor. Diyarbakır Hapishanesi’ndeki işkenceyi gösteren “Bu Kalp Seni Unutur mu” gösterimden kaldırılmıştı. Sansürü engellemenin tek yolu sistem eleştirisi yapmaktan kaçınarak şiddeti tek tük psikopatların işi olarak göstermektir. Şiddetin renkleri ve boyutları Şiddet dizilerin tuzu biberidir. Artık aşkından gözü dönerek karısına tecavüz eden mi ararsınız (Asmalı Konak, Sıla), kıskançlıktan çıtır çıtır karısının parmaklarını kıran mı (Sen Anlat Karadeniz), kızını namus adına öldürmek isteyen mi (Adı Zehra, Sıla) hepsi vardır bu dizilerde. Çünkü erkeğin mayasında şiddet vardır. Ayrıca şiddet dolu bir dünyada tek çözüm yolu yine şiddettir (Kara Dayı). Kahramanlara toplumumuzda her şeyden çok ihtiyaç olduğunu kim bilmez. Ataerkil düzende ailenin şefi olarak baba, ağabey ya da babanın olmadığı ailelerde erkek çocuk doğuran anne mutlak bir otorite ve iktidar sahibidir. Birçok dizide anne çocukları üstünde baskı kuran, onları gelenekler ve kurallar adına kısıtlayan, aile adına bireyin değerine hiç saygı göstermeyen çok olumsuz bir karakter olarak gösterilir. (Aliye, İstanbullu Gelin) O kadar ki çocuklarının hangi kadınla evleneceğine bile karar verecek olan annedir. Ben yok, biz varız söylemi ailede büyük mutsuzluklara yol açtığı gibi mutlak hiyerarşik bir yapılanmanın geçerli olduğu otoriter bir topluma da Toplumsal yaşamda şiddet kültürünün içindeyiz. Bundan en çok payını kadınlar alıyor. TV dizilerinde de şiddet hiç sorgulanmadan eril bir zihniyetin doğal bir uzantısı olarak ortaya çıkıyor. Ailede başlayan şiddet mahalle baskısı, polis baskısı, devlet baskısı olarak gelişiyor. İş devlet baskısına gelince de kolaylıkla sansüre uğrayabiliyor. ‘Avlu’ Dizilerde empati ve dayanışma arıyoruz man zamanda pornografileştiren eril zihniyetin yine kadın ları kullandığını görüyoruz. İstanbullu Gelin Öte yandan güç, iktidar ve sa vaş oyunlarının kadınların ara cılığıyla gösterilmesi iktidar kadınların eline geçince kadın ların erkeklerden de beter ol duğu mu söylenmek isteniyor, yoksa kadının özgürleşmesi böyle mi anlaşılıyor? Pierre Bourdieu’nün dediği gibi şiddeti onaylayan eril sis temin sadece kadınlar değil erkekler de kurbanıdır. Ka Güçlü ve mücadeleci kadınları gösteren diziler arıyoruz, şiddetin yerinin empati ve dayanışmanın aldığı yüzleşmek fırsatının verildiği (Kayıp Şehir) göz boyama ve yapay olayların olmadığı (Çemberimde Gül Oya) dınlar kendilerini inkâr etmeyi, suskun kalmayı öğrendikleri oranda erkekler de egemen sistemin tutsağı ve kur (Fatmagül’ün Suçu Ne?), şid , ilginç başlayan bir konunun banıdır. Bu açıdan erkek olma deti besleyen sistemin açığa çıkarıldığı (Hatırla Sevgili), sorgulayıcı ve eleştirel açılımların yer aldığı, böylece bize kendi önyargılarımızla da tekrarlar ve uzatmalarla seyredilemez bir hale gelmediği, karakterlerin tek boyutlu ve klişe olmadığı (İstanbullu Gelin) diziler.... ayrıcalığı da bir tuzaktır. Dizilerde çocuklar ise genellikle çok olumlu gösteriliyor. Fesatlık yapan, arkadaşının kuyu sunu kazan, ya gönderme yapıyor. Sadece aile pishanesinin gösterildi lan söyleyen, ifti de değil toplumun aileden oku ği “Avlu”da şiddet gır ra atan çocuk ne la ve üniversiteye, iş yaşamın la gider. Avlu gerçek redeyse hiç yok. dan politikaya kadar her biri yaşamın küçük bir Aslında yalan do minde ve kurumunda geçer modeli gibidir. “Ufak lanın ve şiddet li olan bu otoriter ve hiyerarşik Tefek Cinayetler”de tin egemen oldu yapılanma bireyin hakları, ka güç ve iktidar savaşı dın erkek eşitliği gibi değerleri mı içinde çıldıran güzel hiç sayıyor. ve zengin kadınlar topuk ‘Hatırla Sevgili’ ğu otoriter bir ortamda çocukların bunlardan hiç etki Birbirlerini parçalayan kadınlar İşin ilginç yanı son zamanlarda şiddetin kadınlar üstünden gösterilmesi. Kadınlar ha lu ayakkabılarını çıkartarak birbirlerine ölesiye saldırırlarken savrulan saçları bedenlerine yapışan daracık giysileriyle ile çok seksidirler. Bu dizide şiddeti özenle koruyan za lenmemesi mümkün mü? Öte yandan çocuklar da birer melek olmadıklarına göre yetişkinlerin küçük birer modeli de BİTTİ ğil mi? Aydınlatıcı güç olmalı Yaşadığımız toplumsal koşullara ve esen politik rüzgâra göre ataerkilliği, şiddet kültürünü, faşizme kaçan bir milliyetciliği ve din sömürüsünü pekiştirici ideolojiler belirleyici oluyor. Yönetmen Frederico Fellini’nin deyişiyle bir tür büyü ya da kara büyüden söz edebiliriz burada. Ne var ki sayıları çok olmasa bile bazı dizilerin aydınlatıcı (beyaz büyü) bir gücü de olabilir. Farklı bakış açıları... Senaryonun sağlam, yönetimin iyi oyunculuk performansının da yüksek olduğu dizilerde aynı sorun farklı bakış açılarından inandırıcı bir biçimde gösteriliyor. O kadar ki canlandırılan karakterin olumsuz özellikleri ağır bassa bile onun duyguları ve düşüncelerini hissedebiliyor ardındaki dünya görüşünü anlayabiliyoruz. Bu da sorunları farklı açılardan değerlendirmemizi sağlayan bir üst bakışa fırsat veriyor. 2019 Sabahattin Ali yılı olacak Sabahattin Ali kitaplarının telif süresinin sona ermesiyle birlikte birçok yayınevi yazarın kitaplarını basmaya başladı. 2019’un adeta bir Sabahattin Ali yılına dönüştüğü şu günlerde Doğan Kitap, Everest, Epsilon, Kor Kitap gibi yayınevleri kitaplarını piyasaya sürdü bile. Yıllardır Yapı Kredi yayınları ile okurla buluşan “Kürk Mantolu Madonna”, “Kuyucaklı Yusuf”, “İçimiz deki Şeytan” gibi romanlarla Sabahattin Ali’nin öykü, oyun, mektup gibi farklı türlerde verdiği edebi eserler farklı yayınevlerinin etiketleriyle ve değişik tasarımlarla kitaçı raflarını süsleyecek. Yukarıda adı geçen yayınevleri dışında İş Bankası Kültür Yayınları, Kırmızı Kedi, Can, İletişim gibi majör yayınevlerinin de önümüzdeki günlerde Sabahattin Ali furyasına katılacakları tahmin ediliyor. Ringo Lam’dan erken veda Hong Kong sinemasının kültleşmiş ismi Ringo Lam geçen hafta sonu 63 yaşında hayata veda etti. Homg Kong Yeni dalgasının önde gelen isimlerinden biri olan ve çektiği aksiyon filmleriyle ünlenen Lam, Amerikalı sinemacı Quentin Tarantino’yu üne kavuşturan “Rezervuar Köpekleri” filmine de ilham veren “City on Fire”ın da yönetmeniydi. Yönetmenin soğuk algınlığıyla hasta yattığı ve geçen cumartesi eşi tarafından ölü bulunduğu açıklandı. Kariyerine 1980’li yıllarda başlayan Ringo Lam o dönemde isim yapmaya başlayan Tsui Hark, Ann Hui gibi yönetmenlerle beraber Hong Kong sinemasının altın çağını başlatan sinemacılardan biriydi. Hong Kong Yeni dalgası olarak da adlandırılan sinemacı kuşağının bir üyesi olan Lam, ilk çıkışını 1983 yılın da çektiği “Esprit d’amour” ve “Aces Go Places” serisinin dördüncü halkasıyla yaptı. Lam’i ülke çapında tanıtan filmse 1987 tarihli “City on Fire” olacaktı. Hong Kong sinema ödüllerinde kendisine En İyi Yönetmen ödülünü kıazandıran film Tarant,ino’nun “Rezervuar Köpekleri” adlı filmine de ilham oldu ve Ringo Lam’in ünü bir anda tüm dünyaya yayıldı. “City on Fire”ın ardından “Prison on Fire”, “School on Fire” gibi filmlerle ‘On Fire’ serisini sürdüren yönetmen 90’ların ikinci yarısında Hollywood’a gitti ve Jean Claude Van Damme’ın başrolünü oynadığı üç film çekti: “Maximum Risk” (1996), “Replicant” (2001) ve “In Hell” (2003). İlk gösterimini Cannes’da yapan ve Hong Kong aksiyon sinemasının iki diğer ismiyle (Johnnie To ve Tsui Hark) birlikte çektiği “Triangle” ise 2007 tarihini taşıyordu. “Triangle”ın ardından 7 yıl kadar sinemaya ara veren Lam 2015’te “Wild City”, 2016’da ise “Sky on Fire” adlı filmleri çekti. Ringo Lam son olarak John Woo, Johnnie To, Ann Hui, Tsui Hark, Patrick Tam, Sammo Hung ve Yuen WooPing gibi yönetmenlerin de katkıda bulunduğu “Octet: the Story of Hong Kong” adlı filmin bir bölümünü imza attı. Filmin 2019 içinde izleyiciyle buluşması planlanıyor. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle