15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KÜLTÜR EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK TASARIM: FUNDA YAŞAR ER Bu ‘Kız’ımız kaçmaz [email protected] 4 OCAK 2019 CUMA Carey Mulligan Filmde, kafasını mutlaka Lukas Dhont’un yazıp yönettiği, ilk uzun metrajlı filmi ‘Kız’ı Filmekimi’nde ıskalayan tüm sinemaseverlere salık veriyorum kız olmaya takmış, adını da Victor’dan Lara’ya Bu yılki Cannes festivalinin Belirli Bir Bakış bölümünde gösterilip başta en iyi ilk filme verilen Altın çevirmiş olan Kamera olmak üzere Kuir Palmiye ve 15 yaşındaki bir ergen trans bireyin hikâyesi anlatılıyor. Sinema Yazarları (FIBRESCI) gibi ödüller de kazanmış, Belçika yapımı “GirlKız”, hem balerin olmak için vargücüyle çabalarken kafasını da mutlaka kız olmaya takmış, adını da Victor’dan da bir bayılmak pahasına son derece zorlu bale eğitiminin üstesinden gelme Lara’ya çevirmiş olan 15 yaşındaki bir ye çalışırken bir yandan da alabildiği ergen trans bireyin hikâyesini anlatı ne sorunlu ve huzursuz ergenlik döne yor. Başrolü (yani VictorLara’yı üstlen minin sorunlarını çalkantılarını aşma miş Victor Polster’in aynı zamanda en ya gayret ediyor. Erkek bedenini öteki iyi erkek oyuncu (?) ödülünü de aldığı kızlara göstermemek için duşa girmi “Kız”da, göğüsleri bir an önce büyüsün yor çalışma sonrasında. diye tamgaz hormon tedavisini girişen ‘kız gibi oğlan’ kahramanımız Lara, bir Dozunda ve ikna edici yandan yemeden içmeden kesilip apış 10 yıl kadar önce okuduğu bir gazete arasını da sıkı sıkıya bantlayarak, ara haberinden yola çıkarak bu filmi yap maya soyunmuş Belçikalı klip yönet Aile cehennemi manzaraları meni Lukas Dhont’un yazıp yönettiği, Flamanca ve Fransızca konuşulan bu Çoğu kez sıkıntısını içine atmış, bunalımlı gençleri perdede başarıyla canlandırdığı performanslarıyla anımsadığımız Amerikalı oyuncu Paul Dano’nun, bir romandan uyarlanan senaryosunu Zoe Kazan’la bir likte yazarak yönetmen koltuğuna da oturduğu “Wild LifeYangın Yeri” de, yeni yılın ilk haftasının görülesi filmlerinden biri bence. Konusu bakımından 1970’lerde çok sevdiğim Crosby, Stills, Nash and Young grubunun klasiklerinden ‘Our House’ şarkısını bana çağrıştırdı seyrettiğimde, bugün gösterime giren “Wild Life” filmi. Dışa kin bir dram çeşitlemesi. 195060’larda habire iş değiştiren, evden eve taşınan, orta sınıf bir çekirdek aile. Şehirli karısını(Carey Mulligan) uzaklarda bulduğu orman yangını söndürme işi nedeniyle ihmal ediyor çulsuz koca (Jake Gyllenhaal). Kocanın sürekli yokluğundan muzdarip yalnız kadının elinde olmaksızın ihanet girişimi. Üstelik kadının fotoğrafçıda çıraklık eden, yeni yetme oğlu da (Ed Oxenbould) çevredeki zengin bir savaş gazisinin (Bill Camp) annesine sarkmasına tanık oluyor ister istemez. “Yangın Yeri” çok iyi bir finale bağlanmış, duyarlı, iz bırakan, baştan so Jake Gyllenhaal ilk uzun metrajı, genelde nasıl cinsiyet değiştirilir, nasıl pipi ameliyatla vajinaya dönüştürülür gibi son derece hassasiyet ve uzmanlık gerektiren konularda seyircisine dozunda ve ikna edici bilgiler verdiği gibi, görsel bakımdan da bir ilk filmden umulmayacak kadar zevkli, özenli ve yer yer şaşılası bir ustalık düzeyini tutturuyor. Aslında kısaca özetlenebilecek bir konuyu 105 dakikaya yayıp uzatarak anlatımı, görüntüleri, oyunculuğu, müziği, ışığı, dekorukostümü bakımından böylesi kaçırılmayacak nitelikte, seyre değer, ilginç bir filme dönüştürmenin üstesinden gel lımcı firmanın konuya cuk oturmuş na ilgiyle seyredilen, dokunaklı bir miş, gelecek vaat eden genç yönetmen “Yangın Yeri” adını taktığı “Wild aile dramı. Sevdiğimiz oyuncu Pa Lukas Dhont’a dikkat, bundan sonra çe Life”, kimi zaman birbirlerine kü ul Dano’nun ilk yönetmenlik dene keceği filmleri merakla bekleyip izle sen, soğuk savaş ilan eden anne mesinden başarıyla çıktığı söylene yeceğim ben şahsen. Lara’nın hoşgörü babalar yüzünden evin çocuklar bilecek bu “Yangın Yeri” Dano’nun lü, anlayışlı taksi şoförü babasını oyna için cehennemsi bir yangın ye yönetmenlik kariyeri için de iyi bir yan Arieh Worthalter’in de öne çıktığı rine çevrildiği aile ortamına iliş başlangıç sayılabilir. “Kız”ı Filmekimi’nde ıskalayan tüm si nemaseverlere salık veriyorum. Münir Özkul Kabri başında anılacak Sinema ve tiyatro sanatçısı Münir Özkul, ölümünün 1. yılında Bakırköy Belediye Başkanlığı binasının karşısında bulunan Bakırköy Mezarlığı’ndaki kabri başında anılacak. Bakırköy Belediyesi tarafından 5 Ocak Cumartesi günü saat 13.30’da düzenlenecek anma törenine ailesi, Bakırköy Belediye Başkanı Dr. Bülent Kerimoğlu, sanatçı dostları ve sevenleri katılacak. Münir Özkul, geçen yıl 93 yaşında iken hayata veda ederek, Hababam Sınıfı, Bizim Aile, Mavi Boncuk, Oh Olsun gibi filmlerde birlikte rol aldığı, sanatçı Tarık Akan’ın mezarının da bulunduğu Bakırköy Mezarlığı’na defnedilmişti. l Kültür Servisi ‘Bazıları Sıcak Sever’ ilk defa Kundura’da Kundura Sinema ocak ayı programını açıkladı. Sinemaseverleri Miami’den Helsinki’ye, Paris’ten Dakar’ın uçsuz bucaksız sokaklarına doğru bir yolculuğa çıkarmaya hazırlanan Kundura Sinema, bu ayki seçkisinde Aki Kaurasmäki, Friedrich Wilhelm Murnau, Lucrecia Martel, Agnes Varda ve daha birçok kült yönetmenin filmlerini izleyicilerle buluşturacak. Kundura Sinema ocak ayında bir de özel gösterime ev sahipliği yapacak. Billy Wilder’in restorasyonu yeni tamamlanmış kült filmi “Bazıları Sıcak Sever”, Türkiye’deki izleyicileri ile ilk defa 25 Ocak Cuma akşamı saat 21.00’da Kundura Sinema’da buluşacak. 1959 yılında çekilen “Bazıları Sıcak Sever”in başrollerinde Marilyn Monroe, Tony Curtis ve Jack Lemmon’un oynuyor. Bir komedi olan filmin senaryosu, Billy Wilder ve I. A. L. Diamond tarafından, Robert Thoeren ve Michael Logan’a ait bir öyküden yola çıkılarak sinemaya uyarlandı. l Kültür Servisi Necatigil anısına 40. Yıl Onur Ödülü 13Aralık 1979’da kaybettiğimiz şair Behçet Necatigil’in anısına ailesi tarafından 1980’den bu yana düzenlenen Şiir Ödülü, ‘40. Yıl Onur Ödülü’ adıyla verilecek. Katılım koşulu olmaksızın, seçiciler kurulunun önerileriyle belirlenecek ödül töreni, Necatigil’in 40. ölüm yıldönümü için düzenlenecek bir etkinlik kapsamında gerçekleşecek. Ödülün seçici kurulunda ise Egemen Berköz, Eray Canberk, Cevat Çapan, Turgay Fişekçi ve Doğan Hızlan yer alacak. l Kültür Servisi ‘Sefiller’e İran yorumu İran’ın başkenti Tahran’da bir otelde sergilenmeye başlanan “Sefiller” müzikali büyük ilgi görüyor. Oyunu sahneye koyan Hossein Parsaee’nin “Sınır tanımayan bir klasik” olarak nitelediği Victor Hugo’nun “Sefiller”i Tahran’da birkaç farklı özelliğiyle dikkat çekiyor. AFP’nin haberine göre her şeyden önce oyunda rol alan ka dın oyuncuların hiçbiri saçlarını göstermiyor ve bunun için de peruk kullanıyorlar. Oyunun afişinde de oyuncuların gerçek saçlarının görünmediği özellikle belirtiliyor. Müzikal boyunca erkek ve kadın oyuncuların bırakın elele tutuşmaları hiçbir fiziksel temasta bulunmadığı da vurgulanması gereken bir başka özelliği oyu nun. Bu kadarla kalmıyor oyunun ilginçlikleri. İran’da bir kadının tek başına şarkı söylemesi tabu olduğundan oyunda da ne zaman bir kadın oyuncu şarkıya başlasa ona eşlik eden ikinci bir vokal oluyor. Oyunun sergilenmeye başladığı kasım ayından bu yana kapalı gişe oynadığını da belirtelim. l Kültür Servisi Şalom’dan Sabancı Müzesi’nde eğitim Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi yetişkin eğitimlerine, “12 Usta Yönetmen: Bir Sanat Olarak Sinema” başlıklı programla devam edecek. Türk Sinematek Derneği’nin ilk üyesi ve Fransız Sinematek’in de çalışanı olan Jak Şalom’un anlatımıyla başlayacak Sergei M. Eisenstein, John Ford, Akira Kurosawa gibi farklı ülkelerin temsilcisi 12 yönetmeni konu alacak. Ocak ayında başlayıp mart ayna kadar 3 modül halinde işlenecek program, perşembe günleri 18.3020.30 saatleri arasında katılımcılarla buluşacak. l Kültür Servisi Erdemin başı dil Görme, işitme, tatma, koklama gi bi en duyarlıklı organları üstünde barındıran yüz, duygudan duyguya geçişlerin aynasıdır, erdem göstergesidir. Öfkelere kapılıp dengemizi yitirmeyelim, sevinçten sevinç yaratmayalım, bacaklarımıza sarılıveren bir kedi, kuyruğunu titretip şen havlamalarla yüzümüze bakan bir köpek yavrusuyla karşılaşmayalım, bir bebeğin bakış ışıltısı yüreğimize işlemesin, gönül insancıl titreşimlerle havalanmaya görsün; yüz, etkemiksinir yığıntısı olmaktan çıkar, güzelliklerin aynası olur. Söz kutsaldır. Kutsallığı, içerdiği anlamdan, o anlamı yerine oturtmayı bilmekten gelir. Üç beş yaşındaki çocuktan artık yaşlılığın doruğundaki dedeye, neneye, anaya babaya dilin yaratıcısı halktır. Bilim adamları ona düzen verir; şiir, roman, öykü anlatıcıları ise dile gelişim yolları açar. Onlardan yararlanmasını bilen erer bilgeliğin erdemine. Deyim Deyim, anlatıma içerik, akıcılık, yalınlık, yoğunluk katan, gerçek anlamı daha da derinleştirip çekici kılan anlatım birimidir. Yoğun söylem, bilinen anlamdan kalkıp onu daha etkili kılma düşüncesinden doğmuştur. Kimi durumlarda tek bir deyimle, sayfalarca kitabın yerini tutacak bir vurgu yaratılabilir. Şu deyimler insan manzaraları açısından değerlendirildiğinde, ortaya toplumun ahlak düzey çıkıyor. Yalnızca “yüz” sözcüğüyle türeyen şu deyimler bile insanın iyisinin kötüsünün ruh portresini çizmeye yetiyor: Yüz bulmak, yüz göz olmak, yüz karası, yüz vermek, yüze gülmek, yüzü kızarmak, yüzü olmamak, yüzü sirke satmak, yüzünden düşen bin parça, yüzünü ekşitmek, yüzünü güldürmek, yüzünü kara çıkarmak, yüzünün akıyla çıkmak, yüzünü şeytan görsün, yüzüne bakılmaz, yüzüne tükürsen yağmur yağıyor sanır, yüzünü ekşitmek... Erdemin başı dil Bu deyimler, yüzde kimi kötü, kimi iyi durumların değişimini betimliyor. Yaşam kötüden kurtulup iyiye yönelme sürecidir. Her söz, sözlerle oluşturulan düşünceler, çağın gelişimine ayak uydurma ilkelerini belirleyen yasalar bunun için vardır. Yeter ki insan, kendi yarattığı sözün erdemine erip yaşamına düzen vermeyi ilke edinsin. Toplumsal düzen bozuldu mu önce insanın yüzündeki, bakışlarındaki denge bozulur. O zaman yasalar gücünü yitirir, herkes yasaların boşluğundan yararlanarak kendi bildiğini okur. Ortam erdemsizlerin gösteri alanına dönüşür. Bir kitap TV ekranlarında, gazete köşelerinde, iri karınlı uçakların geniş salonlarında, nasıl oldu da bozuluma uğramış insan portreleri birden üreyiverdi... Bunun örneğini, Hindistanlı yazar Arundhati Roy’un Mutlak Mutluluk Bakanlığı adlı romanında da görüyoruz: “Naga’ysa tereyağından kıl çeker gibi tek bir hamleyle kendini yeni düzene uydurdu. Eski isyankârlığından eser kalmadı. Büründüğü yeni kişilikte spor tarzı tüvit bir ceket giyip puro içiyor. (...) Şu heyecan verici televizyon programlarında Ulusal Güvenlik uzmanının oynadığını görüyorum; üstelik bir vantriloğun gösterişli kuklasından ibaret olduğunun farkında bile değil. Onu bu kadar ehlileşmiş görmek beni üzüyor. Yüzündeki saçı sakalıyla sürekli deney yapıyor. Bazen Fransız usulü keçisakalı bırakıyor, bazen Dali’vari jöleli bir kaytan bıyık uzatıyor, bazen güya avangart bir kirli sakalı oluyor, bazen de kendini sinekkaydı tıraş ediyor. Bir ‘tarz’da karar kılamıyor gibi bir hali var. Dar görüşlü kendini beğenmişliğinden ördüğü zırhtaki yumuşak karnı bu. Kendini böyle ele veriyor.” Tarih boyunca ne zaman, hangi ülkede, bir “yüz karası”nın, onu araç gibi kullananın yüzüne aydınlanmanın ışığını tuttuğu görülmüştür?.. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle