15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14 26 OCAK 2019 CUMARTESİ TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN Herkese Bilim Teknoloji Dergisi’nin katkılarıyla hazırlanmıştır. bilim ve teknoloji EN POPÜLER 10 MÜZİK SİTESİ 1) Spotify 2) Soundcloud 3) Genius.com 4) mp3juices.cc 5) Discogs.com 6) Pandora 7) UltimateGuitar.com 8) Letras.mus.br 9) WorldStarHipHop.com 10) music.yandex.ru (Kaynak:Similarweb.com) BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ Saçılma sonucu n Gökyüzü neden mavidir? Gökyüzünün mavi olması saçılma denilen bir olayın sonucudur. Güneş ışınları, Dünya’nın bünyesindeki, ışık kırıcı gazlar bulunduran atmosferinden geçmek zorundadır. Ancak eğer bunun deneyini yapmışsanız Güneş ışınlarının farklı birçok rengin birleşiminden oluştuğunu ve bu renklerin farklı dalga boyları olduğunu görmüşsünüzdür. Açık mavi diğerlerine göre daha kısa dalgaboyuyla filtrelerden daha kolay geçer ve sonuç olarak atmosferden diğer renklere göre daha çok saçılır. Bu yüzden gökyüzü, Güneş’in tepede olduğu zamanlarda mavi olarak gözükür. Gündoğumu ve günbatımında ise Güneş’den gelen ışınlar bizim bulunduğumuz konuma gelebilmek için daha fazla seyahat eder. Bu da mavi ışığın dalga boyu avantajının kaybolmasına ve diğer renkleri daha iyi görmemize neden olur. Gündoğumu ve günbatımında gökyüzünün kırmızı, turuncu ya da sarı gözükmesinin nedeni budur. Güçlü özdenetim iyiBilim dünyası aşırı özdenetimin olumsuz yönleri üzerinde çalışıyor ama fazlası zararlı İsrail’deki BarIlan Üniversitesi’nden Liad Uziel, son araştırmasında bir zamanlar IQ ile aynı kefeye konulan özdenetimin bir daha gözden geçirilmesi gerektiğini ileri sürüyor. Başta Uziel olmak üzere son yıllarda bu konu üzerinde çalışmalar yapan bilim insanları özdenetimi iki ucu keskin bir kılıca benzetiyorlar. Yararları konusunda herkes hemfikir; ne var ki aşırısı kişiyi suiistimale açık hale getiriyor ve akılbeden sağlığını tehdit ediyor. Bu sonuçlar eğitim stratejilerinde de ikilemler doğuruyor. Başta eğitimcilerin, ancak herkesin bu sonuçlardan dersler çıkartması gerekiyor. Bugün özdenetim konusunda bilinenlerin temeli psikolog Walter Mischel’in çalışmalarına dayanıyor. 1960’ların başında Mischel’in yürüttüğü bir çalışmada, çocuk deneklerin önüne her çocuğun karşı koyamayacağı bir cins şekerleme konmuş ve çocuklara iki seçenek tanınmış: Şekerlemeyi ya hemen yiyecekler, ya da biraz beklemeyi göze alıp, aynısından 2 tane yiyecekler. Bekleme sırasında araştırmacı işi olduğunu söyleyerek odadan çıkmış ve çocuğu şekerleme ile baş başa bırakmış. Kimi şekeri hemen mideye indirmiş, kimi de beklemeyi becermiş. Deneye katılan çocuklar uzun yıllar izlenmiş. Beklemeyi göze alıp, ödül olarak 2 şekerleme kazanan çocukların çoğu üniversite giriş sınavlarında daha iyi dereceler almış, sigaradan uzak durmuş, uyuşturucu kullanmamış, aşırı kilo almamış ve saldırganlık belirtileri göstermemiş. Başka bir deyişle bu çocukların güçlü bir özdenetime sahip oldukları sonucuna varılmış. Doyumu erteleme becerisi Anlık bir hazzı veya zevki ertelemek, özdenetim şekillerinden biri olmakla birlikte, bunun daha başka yolları da var. Psikolojik olarak bu kavram, uzun vadeli hedeflere ulaşmak için anlık davranış şekillerimizi değiştirme becerisi olarak tanımlanıyor. Bu da kabul görmeyen duyguları bastır Bugüne dek başarıya giden yolun özdenetimden geçtiği düşünülüyordu. Öyle ki özdenetim IQ ile bir tutuluyordu. Artık özdenetimin aşırısının zararları biliniyor. Marifet, insanları baştan çıkartan cazibe odaklarına ne zaman “hayır” denmesi gerektiğini kestirmekte. mak (Tartışma sırasında patronunuza fırça atma dürtüsünü bastırmak), dikkat dağıtıcı sosyal medya mesajlarını görmezden gelmek, zor problemlerin sizi yıldırmasına izin vermemek anlamına geliyor. Son yıllarda aynı konuda yapılan çalışmalardan Mischel’in sonuçları tam olarak tekrarlanamamış olsa da, ortak görüş şöyle: Profesyonel ilişkilerden özel ilişkilere, yasa ihlallerinden aşırı yemek yemeye kadar özdenetimin yarar sağladığı yönünde... ‘Zihin kasını’ geliştirme egzersizleri Son araştırmalardan elde edilen sonuçlar eğitimcilerin de dikkatini çekiyor. ABD’de “Bilgi Güçtür Programı” bu sonuçları okullarda uygulamaya başlayan ilk program. Programın amacı küçük davranış değişiklikleri ile çocukların “zihinsel kaslarına” egzersiz yaptırmak. Bu şekilde çocukların yaşamlarının her alanında daha güçlü bir özdenetim becerisi kazanmaları hedefleniyor. Örneğin, çocukların sınıfta söz alan herkesle göz teması kurmaları isteniyor. Teneffüslerde tartışma çıktığında, hemen kavgaya girişmelerinin önüne geçmek için 100’den geriye saymamaları öğütleniyor. Uziel 2014 yılındaki çalışmasıyla özdenetimin bazı durumlarda zararlı olabileceğini gösterdi. Özellikle başkalarının onayına gereksinim duymayan insanlar söz konusu olduğunda sonuçlar fayda yerine zarar veriyor. Örneğin gerçek yaşamda dolandırıcılık ve sahtekârlık gibi girişimler, anlık dürtülerin kontrol altına alınamamasının yarattığı bir sonuç değil, tam tersi uzun bir planlama ve örgütlenme gerektiren eylemler. Avustralya’daki New South Wales Üniversitesi’nde Thomas Denson’ın yürüttüğü bir bir başka çalışmada, özdenetimin karanlık bir yüzü daha ortaya çıktı: Özdenetimin ahlaki hassasiyeti büyük ölçüde artıran bir etkiye sahip olduğu anlaşıldı. Bu etki, koşullara bağlı olarak hem iyi yönde hem de kötü yönde kendini gösteriyor. Bunun nedeni özdenetimin diğer kişisel özelliklerle etkileşim içine girerek ortaya çok farklı davranış şekilleri çıkartması. Denson bu etkileşimi şöyle açıklıyor: “Özdenetim hem kahramanlar, hem de hainler tarafından benzer şekilde kullanılır. Birinde topluma yararlı eylemler söz konusu olurken, di ğeri topluma zarar verir.” 4 Yüksek özdenetime sahip insan lar eşlerinden veya iş arkadaşlarından kendilerini “kullandıkları” gerekçesiyle sürekli yakınırlar. Hong Kong Üniversitesi’nden Christy Zhou Koval bu kişlerin başkalarının “koltuk değneği” haline geldiğini öne sürüyor. Bu sömürünün devam etmemesi için Koval’ın çözümü şöyle: “Özdenetimi yüksek ve sorumluluk sahibi kişiler kendisinden çok fazla beklentileri olan diğer kişilere çektikleri sıkıntıları ve yaşadıkları zorlukları açıkça dile getirip, bu durumdan hoşnut olmadıklarını belirtmelidir. Arada sırada standartlarını düşürmeli ve sizin de bir robot olmadığınızı diğerlerine göstermelidir.” 4 Yüksek özdenetimi olan insanlar başarılarından çok fazla mutlu olmazlar. Araştırmalara göre bu kişilerin olumlu veya olumsuz olaylar karşısındaki tepkileri sessizdir. Çünkü otomatik olarak güçlü duygularını kontrol altında tutma alışkanlığını edinmişlerdir. Acılarında ve sevinçlerinde aşırıya kaçmazlar. 4 Uzun vadede yüksek özdenetim pişmanlığa kadar uzanan bir duygusal çöküşe yol açabilir. Zamanında kendilerine sunulan keyif verici fırsatları yüksek idealler uğruna yeterince değerlendirmeyen kişiler, bundan gurur değil, pişmanlık duyabilirler. 4 Bir başka çalışmada da yüksek özdenetimin ileri yaşlarda bazı sağlık sorunlarına yol açtığı görülüyor. Yüksek tansiyon ve strese bağlı hormon dalgalanmaları en sık görülen sağlık sorunları. Özdenetimi yüksek insanların depresyona girme veya uyuşturucu kullanma olasılıkları düşük, ancak hücresel yaşlanma hızı hayli yüksek. Reyhan Oksay https://psychcentral.com/blog/whytoomuch selfcontrolcanbeabadthing/ https://www.newscientist.com/article/ mg24032031800theresadarksidetoselfcontrolhereswhyyoushouldloosenup/ https://curiosity.com/topics/selfcontrolisnt alwaysgoodforyoucuriosity/ 200 bin yıl önce yaşamış 6.5 yaşındaki çocuğun dişleri bilim dünyasını şaşırttı Modern insan dişi gibi Çinliler buldu n İlk ateşli silah nasıl icat Aedildi? teşli silahlar 1000 yıldan uzun bir süredir bizimle birlikteler. Her şey barutun icat edildiği Çin’de başladı. 9. yüzyılda, kimyacılar kömür, potasyum nitrat ve sülfürü harman edip huo yao adı verilen bir toz elde ettiler. Bu toz o dönemde deri hastalıklarını tedavi etmede kullanılıyordu. Savaşçılar ise bu tozun bombalarda, mayınlarda ve diğer silahlarda kullanılabileceğini keşfettiler. Barut 13. yüzyılda, büyük ihtimal ile İpek Yolu vasıtası ile Orta Asya’dan, Avrupa’ya taşındı. Rakip milletler barut tarifini değiştirerek en güçlü karışımı buldular: Yaklaşık yüzde 75 potasyum nitrat, yüzde 15 kömür ve yüzde 10 sülfür. Tarihçiler ilk ateşli silah olarak Çin’de kullanılan, onuncu yüzyılda icat edilen ateşli mızrakları gösteriyor. Bunlar bambu ya da metal tüpler içinden hedeflerine alev ya da şarapnel fırlatıyordu. İlk toplar 1320 yılında İtalya’da göründü ve bundan itibaren de Avrupalı milletler tarafından birçok savaşta kullanıldı. Askeri alanların boyutunu arttırmak ile birlikte ateşli silahlar savaşların doğadaki etkisinden savaş sırasındaki yaralanma tiplerine kadar her şeyi değiştirdi. Uzmanlara göre sadece atlar savaş tarihini bu derecede değiştirmeyi başarmıştı. Pekin’deki Çin Bilimler Akademisi’nden paleoantropolog Song Xing ve meslektaşları 16 Ocak’ta bir rapor yayımladı. Araştırmacılar, antik döneme ait (Xujiayao) bir çocuğun fosilinde bazı önemli bulgular elde etti. “Gizemli” bir evrim geçmişine sahip olduğu söylenen bu çocuğun dişlerinin, aynı modern insan dişi gibi geliştiği ve bu haliyle Doğu Asya’daki bilinen en eski modern diş gelişimini temsil edebileceği ifade ediliyor. 6.5 yaşında olduğu düşünülen çocuğun fosilleşmiş üst çenesinde yedi diş bulunuyor. Fosilleşmiş üst çene, çocuğun 104.000 ila 200.000 yıl öncesinde yaşadığını gösteriyor. Dişlerin iç yapısını incelemek için kullanılan X ışınları, bugün çocuklarda tipik olarak yaklaşık 6 yaşlarında diş etlerinde filizlenen ilk azı dişinin, ölümünden birkaç ay önce patlak verdiğini ortaya koyuyor. Denisovans olabilir Araştırmacılar, Doğu Asya Homo popülasyonuna ait olduğunu söylenen fosildeki diş gelişimi oranının, günümüz insanlarının diş gelişimi dönemleriyle ilişkili olması açısından önem taşıdığına vurgu yapıyor. Zira kalın bir kafatası ve büyük dişler, soyları tükenmiş Homo cinsinin iki üyesi olan Neandertal ve Homo erectus’un özelliklerine çok benziyor. Xing ve meslektaşları, Xujiayao fosillerinin, haklarında tam bir bilgi sahibi olunamayan Doğu Asya nüfusu Denisovans’tan gelmesinin de mümkün olabileceğini söylüyor. Fosil ve antik DNA analizleri, çocuğun fosilinin bulunduğu tarih boyunca bölgede dört Homo türünün hepsinin birden yaşadığını da ortaya koyuyor. Xujiayao çocuğun yaşı ve diş büyüme oranları günlük tabakaları sayılarak hesaplanmış durumda. Verilen 200 bin yıl önce yaşamış 6.5 yaşındaki çocuğun dişleri hem evrimsel süreç hem de günümüz tıp bilimi için de önemli bulgular içeriyor bilgiye göre, çocukluk döneminde dişlerde düzenli aralıklarla oluşan çizgiler, günlük ve daha uzun sürelerde biriken tabakaları gösteriyor. Ohio Eyalet Üniversitesi’nden çalışmanın ortak yazarı paleoantropolog Debbie GuatelliSteinberg, modern insanların (en azından yaşamının ilk 6.5 yılında) yavaş geliştiğini ve Xujiayao bireyinin diş çıkarma sürecinin de yavaş işlediğini söylüyor. Normal bir çocukta yaklaşık her sekiz günde bir büyüme çizgisi oluşması söz konusu. Benzer bir şekilde, Xujiayao çocuğun dişlerinde de yavaş gerçekleşen belirgin bir büyüme çiz gisi var. Ancak araştırmacılar, tek bir kanıta dayanarak konuşmanın zor olduğunu da sözlerine ekliyor. Verilen bilgiye göre aynı büyüme çizgisi, diğer fosil hominidlerde her yedi günde bir beliriyor. Ayrıca, antik çocuğun dişlerinin 6 yaşından sonra nispeten yavaş, insani bir oranda gelişmeye devam edip etmediği de bilinmiyor. Ve çocuğun iskeletinin geri kalanının kademeli olarak olgunlaşıp olgunlaşmadığı da belli değil. Derleyen: Batuhan Sarıcan Kaynak: https://www.sciencenews.org/article/ancientchildfossiljaweastasiagrewteeth modernhuman Her gün aspirin alınmalı mı ? İngiltere’de yayımlanan The Daily Telegraph gazetesi bugünkü manşetinde yeni bir aspirin araştırmasına yer verdi. 50’li, 60’lı ve 70’li yaşlarındaki 164 bin 225 kişiyi inceleyen bilim insanları düzenli aspirin kullanımının, tehlikeli kanamalarla karşılaşma ihtimalini yüzde 43 artırdığını ortaya çıkardı. Bilim insanları, doktorlar tarafından önerilmediği sürece her gün bir aspirin almanın tehlikeli olduğu uyarısında bulundu. Aspirin yıllardır doktorlar tarafından hastalara yazılan bir ilaç. Fakat doktorlar hastanın durumuna göre ilacın kanı sulandırmasının faydasını ve riskini hesaplayarak bu ilacı veriyor. İnsanların kendi başlarına aspirin alması durumunda ise böyle bir değerlendirme yapmaları mümkün olmuyor. İngiltere’deki Kings College araştırmacıları, orta yaşlı ve sağlıklı olan insanlar için her gün bir aspirin almanın ciddi kanama riskine değmeyeceği sonucuna vardı. Journal of the American Medical Association dergisinde yayımlanan araştırmaya göre her gün aspirin kullanmak kalp krizi riskini yüzde 11 azaltırken beyin veya bağırsak gibi organlarda tehlikeli kanama ihtimalini yüzde 43 artırıyor. Bilim insanları daha önceki araştırmalarda da düzenli aspirin kullananların bu alışkanlıklarını bir günde bırakmamasının daha faydalı olacağını bulmuştu. Uzmanlar aspirini bir ile altı ay arasında değişen sürelerde yavaş yavaş azaltmayı, böylece kanın bir anda yoğunlaşmasının önüne geçilebileceğini söylüyor. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle