23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 26 OCAK 2019 CUMARTESİ EDİTÖR: HAKAN AKARSU TASARIM: İLKNUR FİLİZ HAFTA SONU KonuşamıyorumKumla boğulup toprağa gömülen, silikozisli işçilerin hikâyesi: ‘Kumun Gecesi’ çünkü ölüyorum Kot taşlama işçilerinin hastalığı olarak bilinen slikozis, “Kumun Gecesi” adlı bel geselle beyazperdeye aktarıldı. Hasankeyf’in su altında bırakılma ya çalışılmasına karşı yaptığı ve 5 dile çevrilerek, 40’a yakın ülke de gösterilen “Suyun Ölüm Tarihi” belge seliyle tanınan sosyo log, yönetmen Ali Er mehmet kızmaz gül, bu belgesel ile kayıp dönem olarak belirttiği bu süreci ve si lokozis hastalarının yaşadıklarını seyirci ile buluşturdu. Belgesel ile ilgili konuştuğumuz Ergül, “Kum la boğulup, toprağa gömülen emek çilerin hikâyesi” diye anlattığı kot kumlama işçilerinin silikozise ya kalanması ve yaşamlarını ele aldı ğı belgeseli milyonlarca insana iz lettirmek istediğini söylüyor. “Bu film, özelde silikozis genelde ise meslek hastaları için bir başlangıç filmi” ifadeleri kullanan Ergül so rularımızı yanıtlıyor: n Belgeselin hikâyesi nasıl baş ladı? Her şey, Bingöl’ün Karlıova il çesi, Taşlıçay köyünden oturan, İstanbul’da çalıştığı kot kumlama tekstillerinde silikozis hastalığına yakalanan ve 25 Aralık’ta yaşamı nı yitiren Faysal Demir’in ölüm ha berini okumamla başladı. Ardın dan son 9 yıldaki silikozis haber lerine baktım. Sadece ölüm haber leri geçilmiş ve kimse de bir şey yapmamış. Bu insanları unutmuş tuk. “Durumları nasıl ? Nasıl ya şıyorlar” sorularını kendime sor mamla, sadece bir çantayla yol culuğum başladı. Asıl amacım, o insanlara,‘unutulmadınız’ı paylaşmaktı. Belgeselde de, “Bu insanların duygusu ne” sorusunun cevabının peşine düştüm. n Belgeselin hedefi ne? Bu çalışma ile amacım silikozis hastalarının yaşam koşullarında bir değişime gidilmesi. 2010 yılında 3 ay süre içerisinde başvuran ve hastalık derecesi yüzde 20’nin üstünde olan işçilere, emeklilik maaşı bağlandı. O süre zarfında bunu duymayan ve hastalık seviyesi bu seviyenin altında olanlar bundan yararlanamadı. Bu belgesel ile 2010’da 3 aylığına çıkarılan o maddenin tekrardan çıkarılmasını amaçlıyoruz. Silikozis hastalarına dönük, sağlık persone ‘Keşke, biri çıkıp bize...’ Silikozis hastası işçilerin ise tek talebi var; “Bizi hasta ettiniz. Tedavisini istiyoruz. Sağlığımızı geri verin.” Belgeselde, yatağa bağlı olan iki işçiden biri olan Ramazan Aydar. Silikozis hastalığından yaşamını yitiren 11 köylüsü gibi, 90’larda İstanbul’a gelip, uzun bir süre kot taşlamada çalışmış. Belgesel de çekimlerden birkaç hafta sonra yaşamını yitiren Aydar’a adandı. Silikozis hastalarından Faruk Kaya ise “Her gün ölümü bekliyoruz. İki çocuk babasıyım ve her hafta Beylikdüzü’nden Yedikule’ye hastaneye gidiyorum. Devletin bana verdiği ma aş sadece 600 TL. Bir şey diyemiyorum, çünkü an be an ölüyorum” diyor. Belgeselde görüntüsü ve bilgilerine yer verilmeyen bir hasta ise, “Arkadaşlarım, benim silikozis hastası olduğumu öğrenseler, benimle, sürekli bunun üzerinde konuşacaklar. Ve psikolojim bozulacak. Bundan hastalığımı gizliyorum” diyor. Bir başka silikozis hastası da, “Keşke, biri çıkıp bize, ‘bunda böyle bir hastalık oluşuyor’ deseydi. Evet yoksulduk, ailemizi geçindirmek zorundaydık ama yine o işte çalışmazdık. İnsan bile bile kendisini ölüme atabilir mi?” diye soruyor. Belgesel çekimlerden birkaç hafta sonra yaşamını yitiren Aydar’a adandı. Sosyolog, yönetmen Ali Ergül herşeyin slikosiz hastası Faysal Demir’in ölüm haberini okumasıyla başladığını söylüyor. linden, toplumun çoğunluğunda, “aman bana bulaşmasın” yaklaşımı var. Silikozis hastalarına vebalı muamelesi gösteriliyor. Başta, Sağlık Bakanlığı personeline eğitimler verilerek, bu hastalığın bulaşıcı olmadığı anlatılmalı. Bunlar için yeniden bir kamuoyu oluşturulması gerekiyordu. ‘Psikolojik yönden çok zorlandım’ n Belgesel çekerken zorlandığın bir nokta oldu mu? Planladığımız görüşmelerin çoğunu yapamadık. Bazı hastalar, hastalıklarının bilinmesini istemediği için, engelli maaşından yararlanan bazı hastalar da o maaşın kesilebileceği korkusuyla, aynı şekilde, bu maaşı olmak için yeni başvuruda bulunanlarda, belgeselin önlerine engel olarak konulmasından korktukları için görüşmeleri iptal ettirdiler. Çekim açılarını vs. kafamda kurgularken ilk görüşmede her şeyin dışında bir travmayla karşılaştım. Çok etkilendim. Psikolojik yönden çok zorlandım. ‘Hapis ile özgürlük arasındaki geçiş’ n Kumun Gecesi ismi... Ölümden önceki anda gözlerin görmemesi. İşçiler, atölyeleri çok karanlık, havada sadece tozun olduğu mekânlar olarak anlatıyorlardı. Yani sürekli tedirgin olma, ölüm bekleme... Hastaları tanımlayan bir kör olma hali. Hapis ile özgürlük arasındaki bir geçiş meselesi. Afişteki güvercin de hem galayı, Hrant’ın katledilişinin yıl dönümünün bir gün sonrasına planladığımız için hem de işçilerin anlatımından ve özgürlük sembolünden geliyor. n İşçilerin durumu nasıl? Sağlık imkânlarına ulaşamıyorlar. Elektrik gittiğinde makineleri çalışmadığı için ölümle yüz yüze kalıyorlar. Bingöl’deki bir hasta Erzurum’daki hastaneye gitmek için saatlerce yolda kalıyor. Bu insanlar, ölüm yalnızlığına terk edilmiş. Köye gelen mülki amiri, hastaları ziyaret etmiyor. Oysa bu insanlar için bir ziyaret bile çok önemli. Hastalık seviyesi düşük olan, daha yüksek olanı ziyaret etmiyor çünkü, kendisinin de bir gün o seviye geleceğini biliyor. Beşiktaş Teknik Direktörü Şenol Güneş’ten gençlere ‘çok çalışın’ mesajı Futbolcu başarı için acı çekecek ARİF KIZILYALIN Saçıyla uğraştık, başıyla uğraştık. Yetmedi, futbolculuğuna dönüp neredeyse gol yemediği (30 maçta sadece 7 gol yemiş) sezondaki performansını beğenmeyip “Zaten kötü kaleciydi” dedik. Kitap okuyor, bazen Fuzuli’den, bazen Kafka’dan dem vuruyor diye “Yine filozofluğu tuttu” diye eleştirdiğimiz de oldu. Kimi mi? Beşiktaş Teknik Direk Beşiktaş Teknik Direktörü Şenol Güneş ile buluşmamızda aklımıza takılan sorulara yanıt aradık. törü Şenol Güneş’ten söz ediyruz. Peki, Güneş bu eleştirileri hak ediyor mu? Gerçekten can acıtıcı ifadeler mi kullanıyor, yoksa Türkçenin çok anlamlılık özelliğinden yararlanıp bazen bir iki sözcükle derin mesajlar vermek mi istiyor? Bu soruları, aklımıza takılanları geçenlerde bir grup gazeteciyle yaptığı sohbet toplantısında kendisine sorduk. Şenol Hoca futbola nasıl bakıyordu? İlk soru buydu, yanıtı kısaydı: “Çalışarak.” Yeteneğinin arkasına saklananlardan ziyade mücadele edenleri, koşanları sevdiğini söyledi, camiada çokça tartışılan Necip Uysal’ın da kulağını çınlattı: “Beşiktaş teknik direktörüyüm, ama çalışarak buralara geldik, çalışıp olgunlaştık. Acı çekmeden başarılı olamazsın, acı çekeceksin. Ben zatürre oldum, ama idmana çıktım çünkü yaptığım işe tutkuyla bağlıydım, çalıştığım için oradaydım, bunu biliyordum. Yoksa, şimdi ben, kendimi bu neğin önceki yıllarda meslek değildi futbolculuk, serseri işi derlerdi, şimdi en seçkin meslek grubu oldu çıktı. Milli takımlardayken bir projem vardı, kimse bilmez; futbol okulları diye. Mesela Trabzon, sanayi yok, iş olanağı sınırlı ama müthiş bir altyapı geleneği var. Futbolcu çıkıyor oradan, Sakarya gibi, Eskişehir gibi, daha çok yer sayarım. Fakat mevcut altyapı modeli ile değil. Tesadüfen futbolcu yetişmemeli. Hesabınız doğru, tesis ve anlayış iyi olursa her şey planlı olur. Yaylada çiçek yetiştirmiyoruz, kabul bir hazinemiz var ve bunu korumalıyız. 200300 kişilik futbolcu okulları yapalım. Oradan yıldız çıkar, futbolcu çıkar, alt liglerde oynayan çıkar, hiçbir şey olmasa eğitim alıyorlar, okumuş yazmış adam olurlar. Elbette bu federasyon, Milli Eğitim, Spor Bakanlığı ortak çalışması ile olur. Ve daha önemlisi çıkardığımız yıldızları koruyamıyoruz çünkü ilkemiz yok, prensibimiz yok.” boyla kaleci transfer eder miydim? Etmezdim, gerçi çok iyi sıçrardım o ayrı, ama sürekli çalışırdım, her gün üzerine bir şeyler koyarak sevgiyle, tutkuyla bağlandım. Aslında sevgi de yetmez. Sevgi ulaştığında bitebiliyor, hedefe vardığınızda heyecan kaybolabiliyor. O yüzden sevda gerekli, tıpkı günlük yaşantımızdaki gibi. Futbol sevda işidir, işine sevdalı olacaksın ve hiç bitmeyecek. Sevgi üzerine bir yazı rica ettiler, orada futbolu buldum. Futbol sevda işi, son nefese kadar devam edecek bir tutku. Filozof falan değilim Burada Barcelonalı Arda’yı örnek gösteriyor, koruyamadığımız isimler adına. Ve kendi takımından da olmak üzere 45 isim. Konu derinleşince sohbette, kendisini de eleştiriyor bu arada: “Böyle konuşunca bana filozof diyorlar. Evet, bir cümle ile çok şey anlatmaya çalışıyorum bazen. Filozofluk kolay mı? Filozof falan değilim, eğitimciyim, 4 yıl öğretmenlik yaptım, kitap okurum ama futbol camiasındaki bazı kişilerin laflarınızı, söy Yeteneğine güvenen biter Futbolda bir yere gelip, yeteneğine güvenip nasılsa oynarım dediğinde bitiyorsun. Koruyamıyoruz oyuncuları. Bunu sürekli konuşuyoruz futbolcu arkadaşlarla. Diyorum ki, daha iyi çalışmalıyız. Zaten çalışmadan başarılacak bir şey olsa futbol benim burada ne işim var, giderim evime, futbolcumu da gönderirim. Ama öyle bir durum mümkün değil. Üstelik hayatım boyu sınıf farkına karşı durmuş bir kişiyim. Tesisten içeri girdiğimizde futbolcumun da benimle aynı hakka sahip olduğunu düşünürüm. Elbette bu disiplinsizlik olarak algılan lediğiniz sözleri yanlış aksettirmesine çok üzülüyorum. En son Akhisar maçında rakibin fazla yabancı oyuncu oynatmasına ilişkin konu nedeniyle eleştirildim. Oysa o durumu maç öncesi değil, maç sırasında ekipten bir arkadaşımızın uyarısı ile fark ettim, çok da önemsemedim çünkü biz sahadaki işimize bakıyorduk. Maç sonrası da ‘maçın başında haberimiz oldu’ deyince eleştirilere hedef oldum. Çok üzüldüm, sinirlendim. Saygısızca. Geçen yıl da böyle şeyler yaşadık. İnsanları yargılarken ne dediğine dikkat etmiyor toplum. Olayı iyi özümsemeliyiz.” Savunma iyi olsun... masın. Ben teknik direktörüm o futbolcu. Ama eşitiz” Şenol Güneş, takım üzerine de çok şey söyledi. Quaresma, Caner, Necip, Tesadüfen futbolcu olmaz Konu Türk futbolunun yaşadığı maddi darboğaza geldiğinde ise Şenol Güneş, sistemden dert yandı. Kulüplerin içinde bulunduğu durum belli ki onu çok üzmüş. Özellikle gelecek adına endişeli. Burada da öğretmen kökenli olmasının etkisi var belli ki: “Türk futbolunun şimdiki durumuna değinecek olursak, ‘kulüpler battı’ deniyor, batabilir ama batmadı. Kabul edelim ki yatırımlarımız kötü. Avrupalıya bakıyoruz genç oyunculara 1015 milyonluk yatarım yapabili Negredo, Gökhan Gönül, Oğuzhan, Tolgay, Atiba, genç Dorukhan. Belli ki hepsine saygı duyuyordu farklı şekillerde. Rica etti, isimler üzerindeki görüşlerinin doğru irdelenmesini. Peki şampiyonluk şansı? Elbette, inanıyordu. Sayısal bir söylemde bulunmadı. “Savunmanız iyi olsun, o bölgeyle fazla oynamayın, orta alan ve ileriyi bir şekilde organize ederiz” dedi... Kendisine bu sözlerini kamuoyu ile paylaşıp paylaşamayacağımızı sorduk: “Eğer yanlış anlaşılmayacaksa” dedi ve biz de oturduk yazdık... yor. Ve o paralar bir yerde doğru ya tırımla geri geliyor. Biz ise o parala rı verdiğimizde oyuncuyu oynatmak zorundayız. Sabredemiyoruz. Fut bol dünyası yatırım modelini gözden geçirmeli. Bu bağlamda futbolumu za sahip çıkmalıyız. Gelecek nesil ler için Türk futbolu batmamalı. Ör C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle