15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 26 Ocak 2019 CUMARTESİ TASARIM: EMİNE BİLGET hafta sonu Vedat ArIK Cem Doğan Alican Karapınar Ayhan Aydın Bir arada aslındaGenç müzisyen arkadaşlar Grup Aşina: çok güzeliz... SİBEL BAHÇETEPE Üç yakın arkadaş... Alican Karapınar (31), Ayhan Aydın (30) ve Cem Doğan (29)... Üçü de küçük yaşlardan itibaren bağlamaya gönül vermiş genç müzisyen.. Bağlamanın teline dokunmak onlar için adeta hayatın odak noktası. Pek çok projede bağlamalarıyla yer alan ve ayrıca albüm çalışmaları da olan üç müzisyen, bu kez farklı bir proje için kolları sıvadı. Üç yakın arkadaş “Duygulara, kaynağa ve de birbirimize aşinayız. Ne yapabiliriz diye düşündük ve bir araya gelerek müzik birikimimize yön vermek istedik” diyerek Grup Aşina’yı kurdu. Grubun ilk yurtdışı konseri önümüzdeki günlerde İsviçre’de olacak. Her hafta provalar yapan ve bir araya gelen genç müzisyenler, tatlı ve bir o kadar da heyecanlı bir çalışmanın içinde. “‘Güzel şeylerin az görüldüğü bu dönemde bizce de güzel şeyler var’ demek istedik. Gönlümüzden geçenleri sunmak istiyoruz” diyen genç sanatçılarla, provaları sırasında bir araya geldik ve çalışmalarını dinledik. Muhabbet geleneği... Ayhan Aydın, gruplarının adının “Aşina” olarak belirlenmesini “Aşina olmasının sebebi öncelikle birbirimize ve bu kültürün müziğine aşina olmamız. Hepimizin 20 yılı bulan bir müzik geçmişi var. 15 yıldır da birbirimizi tanıyoruz. Aynı yerden, aynı kaynaktan beslendik, kaynak doğru olduğu için de doğru hedeflere ulaştık ve tüm bunlara aşinayız. Bir şekilde birbirimizden ayrı albüm, konser gibi etkinliklerde yaptık onlara da aşinayız. Hepimiz farklı işler yaptık, birbirimizle bir araya geldik ama ortaya çıkan şeye de aşinayız” sözleriyle anlatarak konuşmasına başlıyor. Aydın, grup olarak yapmak istediklerini ise şu sözlerle anlatıyor: “Eski muhabbet geleneğinin şimdi ki zaman denemeleri diyebiliriz belki...İlk olarak Âşık Veysel’e ait bir video çektik...Önümüzdeki günlerde Aşık Mahsuni’den Zülfü Livaneli’den eserler seslendireceğiz ve YouTube üzerinden kliplerle çalışmalarımızı ortaya koyacağız.” Konserden grup fikrine Alican Karapınar ise grubun kurulma serüveninin, konser için gittiği İsviçre’de şekillendiğini anlatıyor. Karapınar, “İsviçre’ye bir konsere gitmiştim. Orada organizatörler ile görüştüm. Görüştüğüm organizatörler ‘Burada halk müziği kültürünü gençlere sevdirecek onların ilgisini çekebilecek etkinlikler yapabilir miyiz? Genç fikirler üretebilir miyiz?’ diye sorular sonrasında böyle bir grup kurma fikri ile yola koyul 3 yakın arkadaşın bir araya gelerek kurduğu Grup Aşina, ilk yurtdışı konserlerini İsviçre’de vermeye hazırlanıyor ‘Düşündürme yok, yalnız eğlendirme var’ Üç arkadaş da ülkedeki kültür sanat etkinliklerine ilişkin ortak görüşte birleşiyor: “Ülkedeki kültür sanat etkinliklerinin daha çok eğlenceye yönelik olduğunu görüyoruz. Halk müziği ortak dertleri, sevinçleri anlatan hal kın müziğidir düşündürmeli de... Halk müziği insana öğretir, düşündürür, sevdirir, hüzünlen dirir fakat insanlar bazen geçinmeye çalışmaktan bu duygulara o kadar uzaklaştırılmış ki bazen bir türküde ne dediğini duymuyorlar bile.” Cem Doğan, kültür sanata sahip çıkan insanların varlığı konusunda şunları söylüyor: “Gerçekten kültürü işleten ve geleneksel anlamda sahip çıkan insanlar var ama sayıları ne kadar bu da tartışılır.” ‘Ozanlar her dönem baskı gördü’ Sanat hayatında karşılaşılan zorluklara da değinen genç müzisyenler “Her dönemde zorluklar yaşanmış tabii ki... yoksa Pir Sultan Abdal’ların, Âşık Veysel’in, Aşık Mahzuni’nin adını nasıl duyardık...’ Beni hor görme kardeşim, sen altınsın ben tunç muyum, aynı vardan var olmuşuz, sen gümüşsün ben saç mıyım’ diyorsa Veysel, ‘Senlik benlik nedir, bırak’ deniliyorsa sarılamamış yaralar vardır elbette aşığı söyleten... Müzik bunları dile getirir. Toplumun dertleri ve sevinçleri aynıdır, dert değişmez. Keşke insanların dikkatini bunlara çekebilsek, farklılıklarımızı görüp bunları birer zenginlik sayabilsek herkes ona göre yaşasa. Bir arada aslında çok güzeliz” diyorlar. mayı planladık. Yılların geleneği muhabbet türküleri serisinin (Arif Sağ, Muhlis Akarsu, Musa Eroğlu gibi çeşitli sanatçıların, değişik yıllarda yaptığı albümler serisi) örneği geldi aklıma. Yılların birikimi herkesin kendine has bağlama tekniğinin bir arada kullandığı bir grup ile konser yapma düşüncesi olumlu karşılanmıştı o yıllarda ve böylelikle biz de bir araya gelerek böylesi bir oluşumun ortaya çıkması düşündük. Grubun ilk yurtdışı konseri 412 Şubat arasında İsviçre’de olacak” diyor. Ayhan Aydın da Karapınar’ı destekleyerek, şu söz lerle devam ediyor: “Muhabbet türküleri bir kuşağı et kilediği gibi bizi de etkiledi. İçinde Arif Sağ, Musa Eroğlu, Yavuz Top, Muhlis Akarsu gibi efsaneler var kimi etkilemez ki...” Beraberce var olduk Cem Doğan ise ise arkadaşları ile olan ‘aşina’lığını “Birçok ortak zaman geçirme şansımız oldu, birlikte konservatuvarı kazandık. Alican ile ev arkadaşıydık. Bir televizyon kanalında 36 bölüm program yaptım, sonra Alican ile 1520 bölüm birlikte program Müzikten geliyorlar Ayhan Aydın: 20092011 yılları arasında Marmara ve Boğaziçi Üniversite’lerinde bağlama eğitmenliğinin yanı sıra Maltepe Belediyesi ve Arif Sağ Müzik Merkezi’nde eğitmenlik yaptı. 2011 yılından itibaren TRT İstanbul Radyosu’nda Akitli Saz sanatçılığı yapıyor. Aydın, albüm, konser, dizi ve film müzikleri gibi alanlarda çeşitli sanatçılarla çalışma, onlara eşlik etme imkânı buldu. Alican Karapınar: 2013’ten bu yana Kardeş Türküler müzik grubunda çalışmalarına devam eden Karapınar, 2012 yılıda başladığı Feryal Öney Türkmen projesinde halen daha aktif olarak çalışıyor. Cem Doğan: 20102012 yılları arasında TRT THM Gençlik korosunda korist ve solist olarak bulundu ve çeşitli konserlerde sahne aldı. 2011 yılında Erdal Erzincan Müzik Merkezi’nden mezun oldu. Doğan, birçok konser ve projede bulundu. Müzik evi açan Doğan, ağırlıklı olarak çocuk öğrencilere bağlama eğitimi veriyor. Kendine ait iki solo albüm (Temenna ve Arz Eyledim) adlı çalışmaları bulunan sanatçı çalışmalarına bu şekilde devam etmekte. yaptık. Tüm bunlar bize tecrübe kazandırdı, müzikal anlamda bizi de bir tık ileriye taşıdı. Beraber iş yapmanın mutluluğunu yaşadığımız için beraber grup oluşumu içine girdik. Ayhan, Alican ve ben provalarımızı yaptık, ortaya güzel olduğunu düşündüğümüz bir şey çıktı” diye özetliyor. Doğan, şöyle devam ediyor: “Son 5 yılda sanatsal, müzikal anlamda her şey geriye gidiyordu. Televizyonda, sinema sektöründe her şeyin gitgide zorlandığı kıymetli şeylerin az dikkat çektiği bu dönemde biz ‘hayır bizce de doğru olan güzel şeyler var ve kendimizce bir şeyler yapıyoruz’ demek istedik.” Aydın, Karapınar ve Doğan için yapmak istedikleri müziğin bazı zorlukları var. Bu zorluklar kimi zaman gerçek halk müziği dinleyenlerin azlığı, kimi zaman da halk müziğini dinleyiciyle buluşturacakları ortam olarak karşılarına çıkıyor. Bu durumu “Halk müziği yapılabilecek ortam bizim ülkemizde kültür merkezleri. Belki sayı olarak yeterli ama yer verilen isimler olarak düşünecek olursak belirli isimler etrafında oluşturulan etkinlikler olduklarını görüyoruz... Halk müziği adı altında yapılan çok dejenerasyon var. O tarz müzikleri seven de bir kitle var ama bunun yanında gerçekten halk müziği dinleyicisi kimi dinleyeceğini buluyor ve bir şekilde ulaşıyor” sözleriyle özetliyorlar... HİKâYESİ BUGÜNÜ ANLATIYOR Türkiye’nin ilk kadın siyasi mahkumu Muhbir vatandaş için en iyi suçlama konusu her dönem “büyüklere hakaret” oldu. 1957’de de böyleydi günümüzde de... Evlere çamaşıra giderek geçinmeye çalışan CHP üyesi Zeynep Üstün de politika üzerine tartıştığı komşusunun ihbarı üzerine “devlet büyüklerine hakaretten” tutuklandı. Ondan çok partili dönemin mahkum olan ilk ka dın politikacısı olarak söz ediyorlar. Bir yıla mahkum edilmesine yol açan suçu MUSTAFA K. ERDEMOL “devlet büyüklerini tahkir”di. Zeynep Üstün, CHP’nin Kadıköy İlçesi Kadınlar Ko lu üyesiydi. 6 Kasım 1957’de evinin kapı sı çalınmış gelen polis memuru, hiç de ak tif bir politik figür olmayan, evlere çamaşı ra giderek aile bütçesine katkıda bulunan genç kadının karakola gelmesini istemişti. Seçimlerin üzerinden çok az zaman geç mişti. Dönemin DP iktidarı CHP’lilere, se çimlerde yolsuzluk yaptıkları gerekçesiyle amansız baskılar yapıyordu. Zeynep Üstün o sırada ağır hastadır, bu nedenle çağrıya uyması mümkün değildir. Ertesi gün gel mesini söyleyerek gider polis memuru. Ev sakinleri karakola çağrının gerekçe sini anlayamamışlardır. Okuması yazma sı bile olmayan Zeynep Hanım aktif değil di ama sadece bir kez 1956 yılında, Kıbrıs meselesinin gündemde olduğu dönemde partisinin Suadiye ocağı kongresinde aya ğa kalkmış, “Yarın Ankara’ya gideceğim, sayın Cumhurbaşkanına çıkacağım. Beni Kıbrıs’a göndersin” demişti. Polisin gitme sinden kısa bir süre sonra evlerinin kapı sı tekrar ça lınmış, gelen memur du ruma savcılı ğın el koydu ğunu belirte rek Zeynep Hanım’ın “derhal” gel mesi gerek tiğini söyle mişti. Dört gün önce düşe rek kaburga larını kırmış Zeynep Üstün olan, kalça çıkığından mustarip olan Zeynep hanım kanser has tasıdır. Evden eşinin yardımıyla çıkarıla cak, gelen cezaevi arabasına konacak, bir yıl yatacağı cezaevine gidecektir. Muhbir komşusu çıktı Dönemin aydınlarını, hak savunucularını uzun süre meşgul eden bu tutuklamanın gerekçesi kısa süre sonra anlaşıldı. Zeynep hanımı, adeta yedikleri içtikleri ayrı gitmeyen kapı komşuları ihbar etmişti. Malatyalı komşuları Zeki E. bir gece evlerinde misafir olan Zeynep Hanım ve eşiyle politika konuşurlarken ortam gerginleşmiş, Zeynep hanım da kapıyı sertçe vurup çıkmıştı. İşte ne olduysa bu “kapıyı hızlı vurma” yüzünden oldu. Komşu Zeki E. hemen polise koşmuş, Zeynep Hanım’ın devlet büyüklerine küfür ettiğini iddia ederek ihbarda bulunmuştu. Tanık olarak da kendi eşini, kayınvalidesini, hatta on bir yaşındaki oğlunu göstermişti. Sultanahmet Cezaevi Kadınlar Koğuşu’nun ellinci mahkumudur artık elli yaşındaki Zeynep Üstün. Koğuştaki 50 mahkum vardır, 48’i CHP’li, ikisi Demokrat Partili. Ama, başına gelen olay onu üzmek yerine o kadar güçlendirmiştir ki, ziyaretine gelen avukatlarına “Şu suratınızı değiştirin. Eğer bu memlekette demokrasinin kurulması için bazı kimseler feda edilecekse bırakın bunlardan birisi de kadın olsun. İlla ben olayım” der. Zeynep Hanım’ın üyesi olduğu Kadıköy CHP’nin Başkanı Salih Nur Tüzel de avukatıydı. Tüzel’in savunması bugünü de anlatır adeta: “Memleket Nazi Almanyası’nın karanlık günlerini yaşatmak isteyen bir ihbar sistemine dayanmamalıydı. İnsanlar, mademki bu topraklar üzerinde yaşıyorlardı ve kader birliği etmişlerdi, birbirlerine itimat etmeli, sevmeli, istikballerini hep beraber hazırlamalıydılar.” Meclis’e af talebi Olayın kamu vicdanını sızlattığı ortadadır. Dönemin Tunceli milletvekili Aslan Bora TBMM Başkanlığı’na başvurup, kanser hastası olan Zeynep Üstün’ün affını isteyecek, Ankara milletvekili Selim Soley de af için bir yasa önerisi hazırlayacaktır. Tüm bu girişimlerden birkaç hafta sonra doktorların verdiği raporlar doğrultusunda Cumhurbaşkanı yasa önerisinin görüşülmesine gerek kalmadan af yetkisini kullanacak, Üstün artık evinde olabilecektir. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle