19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 30 Eylül 2018 EDİTÖR: GÜRER MUT TASARIM: İLKNUR FİLİZ Mafya ekonomisiTRUMP’IN ABD ile Meksika’yı ayıran sınır ÇİZGİSİNDe KURALSIZLIK HâKİM Maquiladora: Meksika’nın 1964’ten itibaren ABD sınırında kurmaya başladı ğı ve 1994’te imzalanan Kuzey Ameri ka Serbest Ticaret Anlaşması (NAFTA) çerçevesinde oluşturu lan serbest ticaret bölge sindeki fabrikalara veri len isim, Trump’ın Mek sika sınırına örmek is DENİZ ÜLKÜTEKİN tediği duvarla yeniden gündeme geldi. Sınırın güneyinde dolar ve ka dın cinayetleri, kuzeyinde ise ucuz iş gücünü akla getiren Maquiladora’lar, Meksika sınırında yeni bir sosyoeko nomik yaşamın doğmasına ve kısa sü rede kaçak işçilik, mafya, uyuşturu cu ticareti ve ekonomik adaletsizliğin doğmasına yol açtı. Vahşi batı ekonomisi Batı yakasından doğu yakasına uzanan sınır hattı üzerinde 3 bin 200 metrekarelik Chiahua Çölü bulunuyor. Çöl, ABD’nin Texas eyaletinin bir kısmını ve Meksina’nın kuzeyini kapsıyor. Sınırın kuzeyinde El Paso, güneyinde Ciudad Juarez adeta tek bir kent gibi iki ülke sınırını paylaşıyor. Batıda ise Meksika’nın gizemli eğlence merkezi Tijuana ve ABD’nin San Diego şehirleri sınır boyunca yan yana uzanıyor. 1964’te Meksikalıların ABD’de çalışmasına izin veren yasa iptal edilince, Meksika hükümeti “Sınır Sanayileşme Programını uygulamaya” koydu. NAFTA anlaşması ise ABD’nin hem Meksika hem de Kanada ile sınır ticaretine yeni hükümler getiriyordu. Anlaşma “sınırdan mal geçer, insan geçemez” prensibi üzerine oturuyordu. Böylece büyük şirketler montaj işlerini sınırın hemen öte tarafında vergisiz yaptırabileceklerdi. Maquiladora’lar bu tarihten itibaren ekonomik bir patlama yarattılar. Beş yılda iş gücü oranı yüzde 86 oranında yükseldi. Hayat standartları yükselen ABD’nin aynı oranda artan iş gücündense Meksikalıları çalıştırmak, şirketlerin kâr paylarında gözle görülür bir artışa yol açmıştı. Maquiladora ile ABD ve Meksika yasaları ile elde edilen sosyal güvencelerden muaf olarak işçi çalıştırma Trump’ın göçmen politikaları ve ‘Meksika sınırına duvar’ fikri, Meksika tarafındaki serbest ticaret bölgesini yeniden akıllara getirdi. Çokuluslu şirketlere büyük kâr getiren bu ekonomi, sağlıksız çalışma koşulları, güvencesiz işgücü ve toplu kadın cinayetleri ile örülü. ABD meksika NAFTA’nın NAFTA’yı ABD tarihinin en kötü anlaşması olarak tarif eden Donald Trump’ın bu anlaşmayı iptal etmesi veya yeni vergi ve gümrük yaptırımları eklemesi beklenirken Maquiladora’ların geleceği de merak konusu. Meksika sınırına örmek istediği duvarla, göçmen karşıtı politikalarını hayageleceği ta geçirmek isteyen Trump’ın bir başka hedefi de ülke içindeki istihdamı artırmak. Her ne kadar amaçları arasında Maquiladora’daki kanunsuzluğu bitirmek yer almasa da Trump’ın çok eleştirilen göçmen politikası Juarez’in kadınları üzerindeki tehdidin sona ermesi için de bir adım olabilir. olanağı doğmuştu. Meksika’nın kuzey sınırı genç işsiz nüfusun akınına uğradı. Yeni ticaret bölgesinde işe alınanlar fakir genç kadınlardı. Ülkenin farklı kırsal bölgelerinden gelen bu kadınların tercih sebebi, iş güvenliği ve erkeklere göre daha az meyilli olmalarıydı. Juarez’ın kadınları Maquiladora’lar, kısa zamanda Meksika ekonomisinin can damarı haline geldi. Meksika hükümetleri, işçi ücretlerini ABD şirketlerinin istediği seviyeye çekmek için Peso’da devalüasyona gitmeyi kabul etti. Çünkü Maquiladora ekonomisi ülkeye neredeyse petrol kadar döviz girdisi sağlıyordu. Her ne kadar Meksikalı genç kadınlar sağlıksız koşullarda, ABD’lilerin saat başı ücretinin altıda birine çalışıyor olsalar da, aldıkla rı ücret Meksika hükümetinin verdiği asgari ücretin üç katıydı. Maquiladora’ya sahip sınır şehri olan Ciudad Juarez, bir anlamda Meksika ekonomisinin kalbi sayılırdı. Ancak Juarez hiçbir zaman ekonomik büyümenin yarattığı canlılığı yaşayamadı. Aksine ekonomi geliştikçe şehir daha da tekinsiz bir ün kazandı. Uyuşturucu kartellerinin ve fuhuşun merkezi oldu. 1993’ten itibaren Juarez’deki kadın cinayetlerinde bugüne kadar 800 civarı ölüm belgelendi. Ölülerin tam sayısının bilinmemesinin sebebi çok sayıda cesedin Chiahua Çölü’ne bırakılması. Ölüm raporlarına ulaşılan kadınların yarısından azının soygun veya çete savaşları sebebiyle öldürüldüğü, sadece üçte birinin cinsel saldırı sonucu öldürülmüş olması kadın şiddetinin yoğun yaşandığı böl gelere göre farklı istatistiklerin ortaya çıkmasına sebep oluyor. Araştırmalar, öldürülen kadınların esmer tenli, ince yapılı ve siyah saçlı olduğunu ortaya koyarken, bir diğer özellikleri Maquiladora’larda çalışıyor olmaları. Şirketmafya ilişkisi Cinayetlerin ağırlık merkezini NAFTA çerçevesinde ortaya çıkan iş gücü piyasasının oluşturduğu kabul ediliyor. ABD’li şirketlerin ucuz eleman istihdamı için bölgedeki mafyayı kullanmalarının ise cinayetlerin asıl sebebi olduğu tahmin ediliyor. Çünkü serbest ticaret bölgesinde Meksika yasaları, ekonomik çıkarın altında ezilirken, aldıkları ücretten yakınan genç kadınları ortadan kaldırıp, yerine yenilerini getirmek bölgedeki mafya için oldukça kârlı bir iş. Bir tarih, bir mektep, bir meydanÜlkenin en köklü eğitim kurumlarından Galatasaray Lisesi 150. yılını kutluyor Türkiye’nin en köklü eğitim kurumlarından Mektebi Sultani (Galatasaray Lisesi) 150’nci yılını çeşitli etkinliklerle kutluyor. Fransız Kültür Merkezi’nde devam et mekte olan ‘Galatasaray Lisesi, 150 Yıllık Bir Kültür Ortaklığı’, Pera Mü zesi’ndeki ‘Mektep Mey dan Galatasaray’ ve İs tanbul Araştırmala rı Enstitüsü’nün düzen lemekte olduğu ‘Batıya GÜRER MUT Açılan Pencere Galatasaray Lisesi’nin 150 Yılı’ sergileri, bu kökleş miş kurumun kimliğini, tarihini biz lere sunuyor. Özellikle ülkemizde ku rum kültürünün rafa kaldırıldığı, kök leşmiş kurumların da zaman içersin de tahrif edildiği bir dönemde, Galata saray Lisesi tarihsel ve sosyokültürel zenginliğiyle, geçmişin ruhunu bugü ne taşıyor. Bu anlamıyla, düzenlenen sergiler simgesel bir anlamın ötesine geçerek, ülkenin geride bıraktığı uğ rakları anlamanıza yardımcı oluyor. Özellikle lisenin tarihine ve Türk Fransız dostluğuna dikkat çeken ‘Ga latasaray Lisesi, 150 Yıllık Bir Kül tür Ortaklığı’ sergisinde dolaşırken birçok anının yanı sıra, tarihsel uğ raklarda öğrencisinden öğretmeni ne kadar bireylerin önemli sınavlar dan geçtiğine tanıklık ediyoruz. Öy le ki, bu durum kurumun kimliğiy le bütünleşmiş. Sergiye koyulmasa da anılar labirentinin arasında dola şırken aklınıza, 31 Mart geri ci ayaklanmasında softala rın liseyi yerle bir edecek lerini söylemesiyle, mü dür Tevfik Fikret’in oku lun önüne siper oluşu ve “Sultani’yi yıkmak için önce beni yıkmak lazım dır” sözü geliyor. Ardın dan, okul sıralarını terk ederek Milli Mücadeleye katılan öğrenciler. Örnekler bizimle de sınırlı kalmıyor, li senin unutulmaz hocalarından olan Etienne Manac’ın 1943’te Paris’te fa şizme karşı öğrencileriyle birlikte di renişte yer aldığını görüyoruz. Kuşkusuz lisenin, sayısız devlet adamını, düşün insanını, yetiştirme sinin haricinde belki de en önemli ba Ey zekâ ve gençlik sığınağı, ben de bir zaman saklandım altında geniş kanatlarının. Sen sakladın bu ruhu çevrenin ışığı kıran, boğucu soluklarından; evet sen kucakladın, tuttun, önüm bütün uçurum, hep düş iken, bilgisizliğin, bağnazlığın dudağından kaçan adın, gel dinle, ruhumuzda ne sevinçli nağmeler canlandırır, ne hatıralar titretir, ne saf efsaneler, ne güldürüler söyletir, neler uyandırır, neler yaşatır! Düşünce için korunak, umut için sığınak olan şefkatli kucağın.* Sergiler ne kadar sürecek? Fransız Kültür Merkezi, ‘Galatasaray Lisesi, 150 Yıllık Bir Kültür Ortaklığı’ İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’ndeki ‘Batıya Açılan Pencere Galatasaray sergisi 3 Ekim; Pera Müzesi’ndeki ‘Mektep Lisesi’nin 150 Yılı’ sergisi 23 Şubat 2019’a Meydan Galatasaray’ sergisi 25 Kasım; kadar ziyaret edilebilir. şarısı bu topraklara sorumlu bireyleri kazandırmış olmasıdır. İlk laik eğitim kurumu Küratörlüğünü İzzeddin Çalışlar’ın yaptığı İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nde devam eden ‘Batıya Açılan Pencere: Galatasaray Lisesi’nin 150 Yılı’ sergisi, Mektebi Sultani’nin kurumsallaşma öyküsü, fotoğraf, film ve farklı dönemlerde kullanılmış pek çok obje ile bizlere sunuyor. 1481’de kurulan saray mektebi ‘Galata Sarayı Hümayun Mektebi’nin Tanzimatla birlikte nasıl kabuk değiştirdiğini, modern ‘laisist’ eğitimin temellerinin atılışını anlamada, etkinlikler bizlere yol gösteriyor. 15 Mart 1867’de Sadrazam Ali ve Hariciye Nazırı Fuad paşaların Fransa’nın İstanbul büyükelçisi Nicolas Prosper Bourée ile yaptığı görüşmede, Fransız eğitim sistemine uyumlu, her dinden mensubun eğitim alabileceği büyük bir lise açılması konusunda anlaşmaya varılmasıyla, Galatasaray Lisesi’nin ilk fikri adımı atılıyor. Ardından gelen bir yıllık süreçte, Paris’teki Osmanlı büyükelçisi Cemil Paşa, Fransa Eğitim Bakanı Vicror Duruy ile konu hakkında temaslarda bulunarak, bu projenin hayata geçmesini sağlıyor. Hazırlanan proje 14 Nisan 1868’de padişah Sultan Abdülaziz’e sunuluyor. Projenin remiyete geçmesiyle birlikte gelen tepkiler ise okulun kimliğini ve ruhunu özetler nitelikte. Okula ilk tepki Papa 9. Pius’dan geliyor. Gerekçesi ise çeşitli dinlere mensup öğrenciler arasında kalmalarının Katolik çocukların ahlakını bozacağı. Museviler de çocuklarını Katolik bir müdürün yönettiği okula göndermekten çekindikleri için okula sıcak bakmıyorlar. Ardından Rum Patriki de cemaatine seslenerek çocuklarını Mektebi Sultani’ye göndermesini yasaklıyor. Tüm bunlara rağmen Mektebi Sultani, 1 Eylül 1868 tarihinde 147 Müslüman, 48 Gregoryen Ermeni, 36 Rum, 34 Musevi, 34 Bulgar, 23 Katolik Latin, 19 Katolik Ermeni öğrenciyle öğretime başlıyor. Laik eğitimin ilk örneği sayılabilecek olan bu yeni tasarım, kurumun simgeleşmesine, öğrenci ve mezunlarının bir üst kimlik etrafında toplanmasına olanak sağlıyor. Doğuşundan itibaren kendi mezunları tarafından yönetilmeyi tercih eden okul, tarihsel süreci içersinde sporun eğitime katılmasıyla ku ‘biz işgalciler gideceğiz’ FKM’deki sergiden... Fransız Kültür Merkezi’ndeki sergide, işgal İstanbul’undaki öğrencilerin psikolojilerini anlamada oldukça dikkat çekici bir anekdot gözünüze çarpıyor. İtilaf Devletleri’nin İstanbul’u işgalinin ardından, öğrencilere moral veren Fransız hocalar vardı. Onlardan biri olan okulun Fransız müdürü Monsieur Blanchong şunları söylüyor: “Bugün ulusal bir acı yaşıyorsunuz. İçinde bulunduğunuz durumdan ötürü bugün ders yapmak yerine sizlerle konuşacağım. Bildiğiniz gibi yıllardan beri Türkiye’deyim. Burada Mutlakiyet rejimini de Meşrutiyetin ilanını da gördüm. Sizin hümanizminizi ve misafirperverliğinizi harp zamanlarında da gördük. Düşman unsurlar da olsak derslere devam etmenizi çok sevdiğimiz bu kurumda kalmamızı sağladı. Yenilgiden ve üzücü günlerden dolayı karamsarlığa kapılmayın. Çalışan bir ulusu hiçbir kuvvet engelleyemez. Göreceksiniz ki, kurtulacaksınız ve biz işgalciler gideceğiz. Bu yüzden görevinizi yapın, çalışın.” lüpleşmeye gidilmesi, mezunlar arası ilişkilerinin bir süre sonra dernekleşerek sürdürülmesiyle, “Galatasaraylılık” kavramının doğmasına olanak sağlamıştır. Anılarla dolu bir meydan Küratörlüğünü Çelenk Bafra’nın yaptığı Pera Müzesi’ndeki ‘Mektep Meydan Galatasaray’ sergisi ise “Sadece Galatasaraylıları değil tüm kenti ve ülkeyi ilgilendiren bir okul, günümüz sanatçılarına esin kaynağı olabilir mi” sorusuna yanıt arıyor. Son günlerde her türlü hak arayışına, insani taleplere kapatılan Galatasaray Meydanı’nı çalışmalarına yansıtan birçok sanatçı sergide yer aldı. (*) ‘Sultaniye’. Tevfik FikretHayatı ve Toplu Şiirleri; Kırmızı Yayınları, Ç. Refik Durbaş. haber 9 Rekorlar ülkesine niye şampiyona yok! 2024 Avrupa Futbol Şampiyonası’nın ev sahipliğinin Türkiye’ye verilmemesi Avrupa’nın büyük bir ayıbı olarak tarihe geçti. Zaten en veciz değerlendirmeyi Gençlik ve Spor Bakanı Muharrem Kasapoğlu yaptı! Dedi ki: “Bizim kaybettiğimiz bir şey yok. Avrupa kaybetti. UEFA adına üzüldüm.” Bakanımızın geçmişte sporla ne kadar ilgisi olmuş diye baktım; Spor Toto Teşkilat Başkanlığı yapmış, o kadar.  Olsun, bakanlık da zaten toto oynamak gibi bir şey. Ne bakanı olduğunu televizyondan öğreniyorsun; gülümseyerek, “başka bir bakanlık bekliyordum, sürpriz oldu” diyorsun. Avrupa, futbol şampiyonasını Türkiye’ye vermeyerek organizasyondan hiçbir şey anlamadığını bir kez daha gösterdi. Halbuki vergi muafiyeti vaat ettik, gelir artışı garanti ettik, devlet desteği tam olacak dedik. Bu işten biraz anlasalar bunların ne anlama geleceğini çözerlerdi. 16 ülke temsilcisi oy kullandı, 124 kaybettik. Affedersiniz, Avrupa kaybetti! HHH Yakın geçmişte olimpiyatları istedik, vermediler. Avrupa futbol şampiyonasını dördüncü kez istiyoruz, vermiyorlar. Neden? Oysa biz pek çok alanda dünya şampiyonuyuz. Atıcılıktan başlayalım... Hedefin iki katına çıkabiliyoruz. 2019 yılında doların 3 liranın altında olacağı ilan edildi. Şimdiden 6 lira. Türkiye’yi çekemeyenler bunu hemen, “hedef şimdiden saptı” diyecektir. Oysa gerçek şu; biz hedefin ötesine geçtik. Su sporlarını ele alalım. Kışın doğal su doldurmalı havuzlarımız var; dört çeşit. İlk yağmurda cadde havuzları, sokak havuzları, bodrum kat havuzları her türlü su sporuna uygun. Bir de altgeçit havuzları var ki; okyanus sporları yap. Uçurum yarışları... Dünyada kimse bizimle baş edemez. Semtler arası refah uçurumu, çalışanlar arası gelir uçurumu, okullar arası eğitim uçurumu bizim işimiz. Elimize su dökemezler. Biz daha derin bir uçurum üretinceye kadar bunlardan derini olamaz.  Eğitim sporlarında hem bireysel hem takım halinde ilk üçün içindeyiz. Zaten öğrencilerin çoğu “spor olsun diye” okula gittiği için her alanda iddialıyız. İşte örnek; son üniversite sınavında 40 bin öğrenci sıfır çekti. İstesen yapamazsın, ama biz başarırız. En istikrarlı olduğumuz alan basın. Yıllardır hapisteki gazeteci sayısı yüzün, soruşturma halindeki gazeteci sayısı binin altına inmiyor. Dünyadaki yerimiz de son 12 yılda 57 sıra birden geriledi, affedersiniz yükseldi. Basın özgürlüğü sıralamasında her yıl üç basamak, beş basamak ine ine 98. sıradan 155’e geldik. Olsun, sonuçta rakamlar yükseliyor. Sonunda cumhurbaşkanına soru sormak Türkiye’de mi cesaret ister Almanya’da mı yarışlarına kadar geldik. Bu yarışı şekillendirmek, gazetecilikte cesaret mi makbuldür esaret mi, kategorisi açmak gerekli. Bir başka cins şampiyonluğumuz, cins ayrımcılığı. Kadın cinayetleri o kadar istikrarlı artıyor ki; acaba bunun özel eğitimi mi veriliyor, diye düşünmeden edemiyor insan. 2008’de 80 kadın cinayete kurban gitmiş, 2009’da 109, 2010’da 180, 2011’de 121, 2012’de 201, 2013’te 237, 2014’te 294, 2015’te 303, 2016’da 328, 2017’de 409. Sorarım; bu sistemli rekoru dünyada kim kırabilir? HHH Dünyanın kıskanacağı daha pek çok alanda rekorlarımız var. Bu rekorlar ülkesine neden bir şampiyona, bir olimpiyat verilmez? İnsanın avazı çıktığı kadar bağırası geliyor: Avrupa Avrupa duy sesimizi... Bu gelen Türklerin rekor sesleri... Üstelik tanıtımımız da muhteşemdi. Bunca rekorun üstüne ne “et”sek demişler? Nusret’te karar kalmışlar. Tanıtımın finalinde bu da vardı. Ne güzel! Memleket ete hasret. Bizi temsil et Nusret!  Böyle bir ülkeye niye şampiyona vermezler? Şaşarım da şaşarım... Bizi kıskananlara karşı dolar içim... Taşarım da taşarım... C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle