25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 30 Eylül 2018 10 yorum TASARIM: SERPİL ÜNAY Kendi değerinden bihaber olmak! Geçenlerde Facebook’ta bir fotoğraf gördüm. Bir zamanlar Irak Ulusal Müzesi’nin müdürü, savaş sırasında talan edilen kendi müzesinin nadide eserlerini, Fransa’da bir müzede görünce hıçkırıklarla ağlıyor. Aklınıza gelebilir, “müzedeki heykeller nedir ki, Irak’ta bir milyon kişi öldü.” Doğrudur ama ben gene hıçkırıklarla ağlayan müze müdürüne dönmek istiyorum. Çünkü talan edilen sadece heykeller değil, bir coğrafyanın geçmişi. Bu coğrafya içinde, Türkiye de var. Ve Anadolu 42 uygarlığın gelip geçtiği bir toprak parçası. Yıllar önce bir Amerikalı belli ki CIA ajanı şöyle demişti: “Türkiye Türklere bırakılmayacak kadar önemli bir ülkedir!” Evet gerçekten bize bırakmadılar, içimizdeki hainlerle birlikte, bu çok önemli ülke artık bir üçüncü dünya ülkesine dönüştü. AVM’lere, gökyüzüne sıkıcı bir biçimde penis gibi yükselen binalara bakıp kendimizi dev aynasında görmeyelim. Neler yitirdik bir başlayayım: Ülkenin gelip geçmiş tüm sağ iktidarları, uluslararası şirketlerin emirlerine harfiyen uyarak önce o güzelim fabrikaları kapattılar. Örneğin Sümerbank, Sümerbank fabrikalarını ve çevresinde kurulan yaşamı incelediğimizde, Sovyetler Birliği’ndeki kolhoz sisteminin daha başarılısını görünüz. Yeşillikler içinde hem mühendislerin, müdürlerin hem de işçilerin kaldıkları küçük ama sevimli lojmanlar, bir arada büyüyen beyaz yakalı ve mavi yakalıların çocukları, ana okulları, birlikte sorunların tartışıldığı geniş lokaller, sinema ve tiyatro salonları. Bu model sadece bir savaş dehası değil aynı zamanda sosyal yaşamı geliştirmek için pek çok gerçek modeller üreten Mustafa Kemal Atatürk’ün hayata geçirdiği bir yeni modeldi. Peki ya kâğıt fabrikaları, şeker fabrikaları, tren yolları, bunlar Cumhuriyet’in ilk yıllarında yeni bir ülke yaratmanın heyecanıyla kurulan ve her zaman gerekli olan fabrikalardı. Sonra ne oldu; dünyanın her yerinde üretim alanına devletin müdahale ettiği bir zamanda bu fabrikalar, tren yolları özelleştirildi ve ardından sadece arazi olarak her dönemin yancılarına satıldı. Yeniden hatırlayalım, Bülent Ecevit başbakan olduğunda ülkede tıpkı Allende’nin Şili’sinde olduğu gibi bir kıtlık söz konusu olmuştu. O zamanlar TÜSİAD gazetelerde tam sayfa bir bildiri yayımlamış ve hükümete adeta yapması gerekenleri emretmişti. O meşhur bildiriyi ne yazık ki, bir yazar kaleme almıştı. İsteyen araştırabilir. Sonra ne olmuştu Bülent Ecevit hükümeti gitmek zorunda kalmıştı. Peki neydi çokuluslu şirketlerin o günlerdeki istekleri. Açıkça söyleyeyim, bizim topraklarda yetişen haşhaş ilaç sanayisinde ilk sırada aranıyordu, öyleyse kotaya bağlanmalıydı. Tıpkı Türk tütünü gibi. O kadar çok haini olan bu ülkede bunu başardılar. Haşhaş ve tütünle geçinen işçiler, Soma’da olduğu gibi hiç bilmedikleri yeraltına inmek ve cehennem koşullarında çalışmak zorunda kaldılar. Gelelim Özal yönetimine... “Benim memurum işini bilir” sözü hiç kuşkusuz rüşveti meşrulaştırdı. Ülkesini düşünen bürokrat kadrolar, bunlar hantal diye devreden çıkarıldı, ülke tüm girdilerde dışa bağımlı hale getirildi. Tabii 16 yıllık AKP iktidarı bütün bunların üstüne tüy dikti. Şimdi mercimeği, cevizi, büyük ve küçük baş hayvanı, kâğıdı, daha birçok yaşamsal nesneyi dışardan alan, bir tuhaf ülke haline döndük. Bu arada çokuluslu şirketler ellerini ovuşturmaya başladılar. Yaşasın tam istediğimiz oluyor. Şimdi size iktisat mezunu olduğumu biraz göstermek istiyorum. Bizi tam bir tüketim arsızı yapanlar, tabii 16 yıl içinde içeriye para yağdırdılar. Alman, İspanyol ve Hollanda bankaları bizi acayip paraya boğdular, “aman daha çok tüketsinler,onlara daha çok mal satalım” diye. Ama birden evdeki hesap çarşıya uymadı. Çünkü bankaların yağdırdığı para asla yeni bir fabrikaya, herhangi bir teknolojik gelişmeye yatırılmayıp sadece betona dökülünce biz de para bitti. Bu şu demek: Biz bu bankalara para ödeyemeyeceğiz! Bu Avrupa bölgesinde önemli bir krize yol açar, bunu herkes biliyor ve bu nedenle para veren bankalar şimdilik seslerini pek yükseltmiyorlar. Bu arada Katar sermayesi ülkeyi fonluyor, arkadaşlar şunu bilmenizi istiyorum, Katar sermayesi diye bir şey yok! Katarlıların paraları elbette çokuluslu şirketlerin kasalarında. Yani çokuluslu şirketler Katar diyerek çaktırmadan bizi fonluyorlar. Aksi takdirde bankaları sarsılacak, arabaları satılmayacak, marka ne varsa devre dışı kalacak. Azar azar önümüze kemik atıyorlar. Şimdi gelelim ne yapabiliriz, vallahi benden söylemesi, önce şu tüketim arsızlığımızdan kurtulma zamanı. En başta şatafatlı düğünlerden vazgeçerek başlayabiliriz, tahin pekmez neyimize yetmez, telefonlarımız beş yıl pekâlâ dayanır, tuvalete bile arabayla gitmeyi terk edebiliriz. Çocukça gelebilir ama bayat ekmekleri atmayıp annelerimizin zamanında yapılan ekmek tatlısına yeniden dönebiliriz. Çocuklarımıza bir grup kurup küçülmüş giysileri giydirebiliriz. En önemlisi çocuklarımızı birer yarış atı gibi yetiştiren özel okullara toplarca para ödemekten vazgeçmeliyiz. Özellikle Anadolu’da küçük sınıflı pek çok ilkokul ve lise var. Bu kolej merakı neden? Yapabileceğimiz çok şey var, yeter ki şu tüketim alışkanlığından usul usul kurtulalım. Acil not: Ben bunları yazarken Ekonomi Bakanı Berat Albayrak açıkladı: Ekonomi bundan böyle CIA ve Suudi Arabistan’a da hizmet veren Amerikan menşeili çokuluslu bir şirket olan MCKinsey tarafından yönetilecekmiş. Artık müstemleke olduğumuz resmen kabul edildi. Ben utanıyorum. Rahmetli anamın ve babamın anısı karşısında utanıyorum. “Dünya yalan, narkoz şirketten” başlıklı yazıma Fethullah Gülen’in İstanbul Çağlayan ve Adnan de beraat ettim! Beraat kararı veren mahkeme başkanını burada saygıyla anıyorum, çünkü Adnancı avukatların edepsizce saldırılarına Oktar’ın Anadolu 2. Asliye Ceza mahkemele maruz kaldı ve vakurla göğüs gerdi. rinde açtıkları davalar, birkaç gün arayla Kasım Derken, Adnancı Av. Gülcan Karakaş’ın 2013’te tebliğ edildi. şikâyeti üzerine benim üslubuma hiç uyma Yazı Cumhuriyet’te yayımlandığı için, da yan ve zaten atmadığım birkaç çakma tweet valara gazetenin avukatları Bülent Utku ve için Cumhuriyet savcısı Mustafa Lokman’ın çabasını her zaman takdirle anacağım Abbas düzenlediği iddianameyle Anadolu 26. Asliye Yalçın bakıyordu. Aralık ayında Çağlayan’da Ceza Mahkemesi’nde açılan davadan da be başlayan dava iddianamesi, ifade verdiğim raat ettim. Adnan’ın paralı askerlerisırada bana “Fethullah Gülen’e hakaret ede mezsiniz!” diye tepki gösteren Cumhuriyet Ancak arada, iki savcının ayrı ayrı iddianame düzenleyip Anadolu 2. Asliye Ceza’da savcısı Hacı Hasan Bölükbaşı tarafından hazırlanmıştı. varsa, adaletin de birleştirilen bir davayı kaybedip para cezasına çarptırıldım. Bu davanın Cumhuriyet savcıla gönüllü topçuları vardır!Nereden nereye? Hacı Hasan Bölükbaşı, Av. Bülent Utku’nun karşısına kendisinin de sanık olduğu Cum rından Sıddık Ilgar, terfi etti. Ömer Solmaz ise 2016’da görevinden ihraç edildi. HHH huriyet davasında duruşma savcısı kimliğiyle “İt sürüsü” davası sırası ve sonrasında sa çıkacak ve Utku’nun 2013’te beni Fethullah Duygun Yarsuvat ve Prof. Dr. Köksal Bayrak vunmamı Yaltı Hukuk Bürosu üstlenmişti. Can Gülen’e karşı savunmuş olması, 2017’deki ken tar hocalar da bilabedel mütalaa yazdılar. kardeşim Av. Dr. Başar Yaltı’yla adımı internet di savunmasında önemli bir yer tutacaktı! Ama düşman cephe harıl harıl beni hapset sitelerine veren Adnancılara karşı açtığımız 2 yıl 4 aya kadar hapis cezası istemiyle yargılan tirecek itham atlasını, dost cephe de beraat davayı yerel mahkemede kazandık, istinaf dığım Gülen davası, 8 Nisan 2014’te beraatımla ettirecek savunma dosyasını hazırlarken davaya bozdu. Temyiz ettiğimiz bozma kararı halen sonuçlandı. bakan mahkeme heyeti de değişmişti… Yargıtay’da. Çünkü arada 17/25 Aralık 2013 şokları yaşan Ekim 2014’teki 5’inci duruşmada sunduğu 2017’de Adnan’ın gözde kediciklerinden mış, hükümet ile cemaat arasındaki köprüler muz savunmamı takiben, davaya katılan yeni Esra Saraçoğlu, avukatları Gülcan Karakaş atılmış ve mahkeme heyeti değişmişti. cumhuriyet savcısı beraatımı istedi! ve Nihan Toklu aracılığıyla kendisine “motor” Başka bir deyişle şansım yaver gitmişti! Kasım 2014’teki 6. duruşmada da yeni mah denilen bir tweet’i paylaştım diye dava etti. Ama Adnancı mafya aynı yazıdan aynı hapis keme başkanı beraatıma hükmetti! Manevi tazminat davasına bakan hâkime, bu cezası istemiyle yargılandığım Anadolu 2. Asliye HHH yıl istinaf yolunu kapatacak kadar küçük, ama Ceza’daki davaya asılıyordu. Çakma mehdinin avukatlarından Gülcan Karakaş; dava dosyası Savunma dosyam ne kadar sağlam olursa olsun, nasıl bir beladan mucize eseri kurtul sanki tweet’i ben atmışım gerekçeli bir kararla para cezası verdi. Hâkime Elif Aydın Uzun’un na 5 öğretim üyesinin “cezalandırılması caizdir” duğum, 4. duruşmaya kadar davaya bakan 2016’da Ceyhan’da görev yaparken FETÖ’den fetvasını içeren “hukuki mütalaa”larını eklemişti! mahkeme başkanı Vahdettin Toklucu’cun şif tedbir altına alındığını, sonra aynı tarihte cum HHH resi kırılan ilk ByLock yazışmasını yapan FETÖ huriyet savcısı olan eşiyle birlikte görevden Normalde mahkeme talebiyle yazılması gere mensubu olup firar ettiği, 2016 yılında hakkında uzaklaştırıldığını, bir süre sonra da göreve iade ken bu mütalaaları Adnan Oktar’ın avukatı Gül yakalama kararı çıkınca anlaşıldı. edildiğini öğrendik. can Karakaş’ın isteği üzerine ve tabii ki “tama Aynı süreçte mahkumiyetimi isteyen cumhu Adnancılara yönelik son operasyonda ortaya men duygusal nedenlerle” yazan bu hukukçu riyet savcısı da HSK 2017 yaz kararnamesiyle çıkan yeni verilere dayanarak bu davanın yeni lar: Dokuz Eylül Üniversitesi’nden Prof. Dr. Veli görev yeri değiştirilenlerden oldu. den görülmesini talep aşamasındayız. Özer Özbek, Marmara Üniversitesi’nden Prof. Zaten aleyhimde mütalaa verenlerden Prof. Beş yıldan beri beni dava eden Adnan Oktar Dr. Caner Yenidünya ve Doç. Dr. İsa Döner, Dr. Caner Yenidünya ve Doç. Dr. İsa Döner ve müritlerinin tamamı, avukatları da dahil şimdi Çankaya Üniversitesi’nden Prof. Dr. Doğan So de FETÖ soruşturmalarına bağlı 672 No’lu KHK tutuklu… yaslan, İstanbul Kültür Üniversitesi’nden Prof. ile 2016 yılında Marmara Üniversitesi’nden ih Okumak zahmetine katlandığınız bu yazı Dr. Durmuş Tezcan’dı… raç edildiler… dizisinde özetlediklerim, çok yakında çıkacak Yeni açılan “hukuki mütalaa” cephesinin karşı Adnancı avukatlar, bu kez duruşma sırasında daha kapsamlı ve ayrıntılı bir kitabın nüvesini sına, az sayıda ama saygınlıklarıyla ağır topçular “it sürüsü gibi avukatları var” diye fısıldadığım (!) oluşturuyor. mevzilendi. gerekçesiyle yeni bir dava açtılar. Bu saçma sa Eğer basındaki ve hukuktaki mücadelem, Çatı savunmamı gazetenin yılmaz savunucusu, aziz dostum Av. Fikret İlkiz üstlendi. pan davada da yargılanıp dostlarım Elif Yıldız, korkup sinen insanlara biraz cesaret aşılayabilir; Haluk Hepkon ve Ahmet Yavuz’un “Öyle bir doğruluğun kararlılıkla birleştiğinde yenilmez bir Türkiye’nin iki büyük hukuk otoritesi, Prof. Dr. fısıltı duymadık” diye yeminli tanıklıkları sayesin güç oluşturduğunu gösterebilirse, ne mutlu! Yarın 1 Ekim. TBMM resmen açılıyor. Bu yıl “açılış resepsiyonu” yok! Devletimiz tasarrufa yönelmiş. Tayyip Bey’i dinleyeceğiz. Dağılacağız. Nereden ve nasıl tasarruf? Yanıtı yok. Yanıt var da yok. Oysa, resepsiyon itibar demek. Malum, itibardan da tasarruf olmaz. Geçen 30 Ağustos’ta, Tayyip Bey, Başkomutan sıfatı ile Zafer Bayramı için Külliye’de resepsiyon verdi. Açılışta Kuranıkerim okundu. Yine aynı program uygulanabilirdi. Demek ki kendisi TBMM’yi sahiplenmek istemiyor. Ya da bir başka nedeni var. Malum resepsiyon, “kabul” anlamına geliyor ve “reception” diye yazılıyor. Resepsiyonlarda zaten zinhar içki yok. Çorbalı, pilavüstü az dönerli, gazoz ve ayranlı sade bir resepsiyondu. Allah’a ve millete bin şükür Meclis’in günde 1520 bin kişiye yemek çıkartacak kapasitesi var. Sayın Cemil Çiçek Meclis Başkanı, bendeniz de vekil iken “aramızda kalsın!” diyerek, (İkimiz de sade vatandaş olduğumuza göre açıklamanın sakıncası yok) yemekhane izdihamını şöyle açıklamıştı: “Meclis yemek yapar, torpil yapar, arada kanun da yapar.” Neyin tasarrufu? Yer kirası yok. Garsonlar zaten maaşlı. Demek, Büyük Millet Meclisi’miz bir iki çuval pirinç ile 100 150 kilo dönerlik kıymadan bile tasarruf edecek duruma düştü! Ama bendenizin gözlemlerine göre Meclis’imiz bütçeyi “turkuvaz” halılara yatırdı ki, vekillere az pilavüstü, az döner ve ayran ikramı bile fazla geliyor. Tatilde genel kurul salonundan hükümete ait koltuklar kaldırıldı. Ortalık tek adam yönetiminin ruhuna, lafzına ve kendisinin şahsi dengecidengeli siyasi stratejisine göre düzenlendi. Meclis’in bütün salonları, odaları ve Tayyip Bey’in yeni rengi koridorlarından kırmızı renkli halıları söküldü, yerine “turkuvaz” renkli halılar döşendi. (Toplam 19 bin 372 metrekare, yani yaklaşık 20 dönüm.) Böylece Meclis’imiz rengi ve ahengi ile Külliye’nin uzantısı haline getirilmiş oldu. Ayrıca Tayyip Bey’in milliyetçidengelidengeci siyasetine de uyduruldu. Aslında milli takımımıza “milli forma” diye de giydirilen ve devlete verilmeye çalışılan renk, turkuvazdan çok griye çalan açık ve abuk bir mavidir. Demek ki, yandaş halı ve kumaş müteahhitleri ancak bu tonu bulmuşlar veya tutturabilmişler. Zaten her boyayı boyadıkları için tek eksik fıstıki renkten yoksun turkuvaz kalmıştı. Turkuvaz, Fransızca bir sözcük. Yeşilimsi mavi tondadır. Firuze dediğimiz taşın rengidir. Tayyip Bey’in bu renge yönelmesi yerel seçimler öncesinde Bahçeli’nin gönlünü yeniden kazanmak için olabilir. Ama asıl eski defterlerdeki bir ayıbını silmek için de olabilir. Hatırlanacaktır: “Bizde kuru milliyetçilik yok. Kimse karşımıza Kürtlükle de Türklükle de çıkmasın. Biz her türlü milliyetçiliği, ayaklarının altına almış bir iktidarız!” deŞTmüimirşkdtçi.iüs(l1üö8kz.ü0rne2ün.2gttw0uaiwn1otawu3lha.y)manhoemtr“@.ettugtamrnk.acuiol.vmcoamz rengi”ni TBMM’ye döşeyerek ayaklarının altına alacağını ispat etmiş oluyor. HHH İşin elbette arazi rantı, kıyı şeridi rantı, orman arazisi rantı gibi “turkuvaz halı rantı” boyutları da olabilir. Ama bu boyutlar, İsmet Paşa için söylenen “kafasında 9 tilki dolaşır hiçbirinin kuyrukları birbirine değmez!” sözünün Tayyip Bey için de geçerli olduğu gerçeğine gölge düşürmez! HHH Meslekte yeterince eskiyince geçmiş siyasetçilerden ve benzer hadiselerden örnek vermeden yazıyı tamamlamak olmaz. Tayyip Bey’in “kırmızı renge alerjisi” boğa gibi dövüşken ruhundan kaynaklanıyor olamaz. Arkasında daha derin daha köklü nedenler de olabilir. En bıyıksızlarımız bile söylerken bıyık altından gülüyor olsak da sonuçta kendisi “Asrın lideri”. Hikmet değilse de hizmet süresi bakımından benzetmek gibi olmasın, tövbe tövbe Atatürk’ü bile sollamış bir siyasetçi. Al bayrağımızın rengini kamudan silmek istemesinin arkasında daha derin nedenleri olabilir. Dışışleri Bakanı iken Erdal İnönü’ye T.C. AB Brüksel Temsilciliği’nde özel bir yemek sırasında Avrupalı parlamenterlerden birisi şöyle demişti: “Türkiye’ye karşı sokaktaki Avrupalı vatandaşın birçok önyargısı var. Hatta bayrağınızın rengi ve ay yıldızı bile koyu Hıristiyan bir kesimin gözünde AB üyeliği için bir engel.” Bunu merhum İnönü’ye doğrulatınca ertesi gün yazdım. Gazete de bu yazı içindeki bir cümleyi aldı ve biraz abartarak manşet yaptı: “Şimdi de al bayrağımıza göz diktiler!” HHH Tayyip Bey’in yeni rengi inşallah AB’de hayırlara vesile olur! 30 EYLÜL 2018 SAYI: 33961 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına ALEV COŞKUN Genel Yayın Yönetmeni Aykut Küçükkaya Yazıişleri Müdürleri Serkan Ozan / Olcay Büyüktaş Akça Sorumlu Müdür Ozan Alper Yurtoğlu Görsel Yönetmen Hakan Akarsu Reklam Direktörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Haber Merkezi: Murat Hantaş l Dış Haberler: Mine Esen l Ekonomi: Şehriban Kıraç l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Kültür Sanat: Emrah Kolukısa l Düzeltme: Mustafa Çolak Ankara Temsilcisi: Sertaç Eş Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Yayın Kurulu: Alev Coşkun (Başkan), Ali Sirmen (Bşk. Yrd.), Aykut Küçükkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Kemal Işık Kansu, Orhan Bursalı, Mine Kırıkkanat, Miyase İlknur. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım Müdürü: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Baskı Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Demirören Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 05:28 05:13 05:38 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 06:52 13:00 16:18 06:36 12:45 16:03 06:59 13:08 16:27 Akşam 18:56 18:41 19:04 Yatsı 20:15 19:59 20:20 KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI behicak@yahoo.com.tr kamilmasaraci@gmail.com Yargı bıraktı, gizli tanık Efe kaçtı Ergenekon davasında “Efe” kod adıyla gizli tanık yapılan ve 15 Temmuz darbe girişiminin ardından tutuklanan ancak itirafçı olduğu için tahliye edilen eski savcı Bayram Bozkurt hakkında tutuklama kararı çıkarıldı. Ankara 27. Ağır Ceza Mahkemesi’nin, savcılığın itirazı üzerine 3 Eylül’de hakkında “tutuklamaya yönelik yakalama emri” çıkarıdığı Bozkurt’un kayıplara karıştığı, 26 gündür yakalanamadığı öğrenildi. l ANKARA / Cumhuriyet Hava Kuvvetleri’nde 36 askere tutuklama FETÖ’nün Hava Kuvvetleri Komutanlığı yapılanmasına yönelik 21 Eylül’de düzenlenen operasyonda gözaltına alınan 110 kişiden 9’u Emniyet’ten serbest bırakıldı. 40 kişinin işlemleri ise devam ediyor. Şüphelilerden 58’i tutuklanması, itirafçı olan 3’ü ise adli kontrol şartıyla serbest bırakılmaları talebiyle mahkemeye sevk edildi. Mahkeme, 36 kişiyi tutukladı. 22 kişi ise adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. l ANKARA / Cumhuriyet Abi’den ‘görev yerine git’ talimatı TSK’deki “kripto” FETÖ üyelerini tespit etmek için yürütülen “ankesörlü telefon soruşturması”nda gözaltına alınan dönemin MGK Genel Sekreter Yardımcısının emir astsubayı Recep Uyan, pişmanlık hükümlerinden yararlanmak istediğini belirtti. Uyan, kendisinden sorumlu ‘mahrem abi Erkan’ın darbe emirlerine uyması yönünde talimat verdiğini söyledi. l ANKARA / Cumhuriyet C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle