19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
OLAYLAR VE GÖRÜŞLER eposta: [email protected] Perşembe 27 Eylül 2018 2 TASARIM: BAHADIR AKTAŞ Doğru teşhis olmadan doğru tedavi olmaz İktidar ‘Kriz yok’ söylemini, toplumun tüm katmanlarında sürdürüyor. Çıkış yolu ise güven veren ekonomik büyüme hedefleri ve CHP’nin 13 maddelik yol haritası FAİK ÖZTRAK CHP Genel Başkan Yardımcısı, Parti Sözcüsü / Hazine (E.) Müsteşarı Ülkemiz, ciddi bir döviz krizi yaşamaktadır. TL hızla değer kaybetmekte, faizler sıçramakta, işsizlik artmakta, enflasyon her geçen gün yeni rekorlar kırarken vatandaşlarımız hayat pahalılığı altında ezilmektedir. İş bulamadığı için kendini yakan gençlerin, çocuğuna okul pantolonu alamadığı için intihar eden babaların haberleri yürekleri dağlamaktadır. İktidar ise “manipülasyon”, “spekülasyon”, “ekonomik suikast” diyerek sorumluluk üstlenmekten kaçınmakta, “Kriz bizim krizimiz değil” diyerek vatandaşla adeta alay etmektedir. Bu kriz, doğrudan iktidarın görevini ihmal etmesinden ve ülkeyi uçurumun eşiğine getiren politik tercihlerinden kaynaklanmıştır. Her şeyden önce iktidar kadroları, Mayıs 2013’te ABD Merkez Bankası Başkanı’nın dolar basma döneminin sonuna gelindiği yönündeki ifadelerini doğru okuyamamıştır. Özellikle, 2009’dan sonra ekonomiyi sıcak para ve dış borçla şişirme stratejisini sürdürmüşlerdir. Neticede ekonomide dış açık ve paralel kamu açıkları büyümüş, gelir ve servet dağılımı bozulmuş, ekonomimiz dış borç tuzağına düşürülmüş ve her türlü dış etkiye açık hale getirilmiştir. Bunlar yetmezmiş gibi AKP Genel Başkanı’nın 2013’ten sonra iyice görünür hale gelen tek adam parti devleti kurma hırsı, ülkemizde ciddi demokrasi ve hukuk devleti açıklarına neden olmuştur. Mülkiyet hakkına ilişkin yargı güvencesi kalmamış; fikir, ifade, sözleşme ve teşebbüs özgürlüğü aşınmış, yönetimde keyfilik ve yozlaşma sıradan hale gelmiştir. Bu şartlar altında rahip krizi ekonomide bardağı taşıran son damla olmuş, ABD’nin kabul edilemez ticari yaptırımları, koşulları ve zemini AKP hükümeti eliyle hazırlanan ekonomik krizi tetiklemiştir. Çıkış elbet var! Kuşkusuz bu krizden çıkış mümkündür. Türkiye ekonomisi, şartlar ne ka CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ağustos ayında, iktidara ekonomiyle ilgili 13 maddelik öneri paketini açıklamıştı. dar ağır olursa olsun, büyük bir potansiyele sahiptir. Doğru ilaç verildiği takdirde ekonominin kısa sürede kendisini toparlayacağı 2001’de görülmüştür. Krizden çıkışın ilk adımı vatandaşlarımıza ve tüm toplum kesimlerine güven vermektir. Bunun öncelikli koşulu ise ehliyetli bir ekonomi kadrosunun iş başına getirilmesidir. Ardından güçlü, tutarlı krizin olası yüklerini toplumun tüm kesimleri arasında adil şekilde paylaştıracak bir programın uygulamaya konması gerekmektedir. Ancak iktidar, yaptıklarıyla durumun ciddiyetinin farkında olmadığını göstermektedir. Cumhurbaşkanı önce damadını ekonominin başına getirmiş, sonra kendisini Varlık Fonu’na Yönetim Kurulu Başkanı, damadını ise Başkanvekili atamıştır. Türkiye ekonomisi, tek adam parti devleti rejimiyle, bir aile şirketi gibi yönetilir hale gelmiştir. Bunun bedeli de çok ağır şekilde ödenmektedir. Nitekim, Merkez Bankası’nın 625 baz puanlık rekor faiz artışına rağmen, ekonomide keyfi yönetim ve söylemlerin bir sonucu olarak, döviz kurunun ateşi sönmemiştir. Bunlar yetmezmiş gibi milletimiz krizin ağır yükü altında ezilirken, ülkeyi yönetenler “itibardan tasarruf olmaz” demeye devam etmektedir. İş sizlik ve yoksulluğun pençesinde ezilen insanlarımıza rağmen; Cumhurbaşkanı, Katar’dan dünyanın en lüks ve en pahalı uçan sarayını hibe kabul ettiğini ve makam aracı olarak kullanacağını ifade edebilmiştir. Yine aynı Cumhurbaşkanı, yatırımlarda, teşviklerde, sosyal güvenlik harcamalarında, mal ve hizmet alımlarında önemli kesintilere gidecek bir programı milletin önüne koyarken bundan yandaş havuz müteahhitlerinin muaf tutacaklarını açıklayabilmiştir. Bunlar krizin tüm yükünün toplumun zayıf ve kırılgan kesimleri üzerinde kalacağına dönük endişeleri artırmaktadır. Kaldı ki adına “yeni” denen ve millete “çift haneli işsizlik”, “çift haneli enflasyon” ve “düşük gelir” vaat etmekten öteye gitmeyen Orta Vadeli Program, bu endişelerin hiç de haksız olmadığını göstermektedir. Yine bankalarda biriken sorunlu varlıkları, kamunun sırtına taşımaya dönük hazırlıklar toplumsal kaygıları artıran bir diğer husustur. Doğru teşhis konmadan doğru tedavi mümkün değildir. Sorunu doğru teşhis edemeyen Orta Vadeli Program; doğal olarak sorunlara dönük güçlü bir reform paketi ve eylem planı da içermemektedir. Mevcut sistemle, ekonomi başta olmak üzere tüm devlet bürokrasisi altüst olmuş durumdadır. Hal böyleyken programda çok sayıda ofis, kurul, komite, mekanizma kurulması öngörülmüş fakat bunların hangi tedbirleri, nasıl ve ne zaman alacağı belirsiz kalmıştır. Özetle, artık hiçbir şey olmamış gibi devam edemeyiz. Türkiye’nin krizden çıkabilmesi için öncelikle içeriye ve dışarıya güven ve umut verecek yeni bir büyüme stratejisine ihtiyacı vardır. 2014’ten bu yana tek adam parti devletinin inşası için ardı ardına yapılan seçimlerle, referandumlarla milletimiz zaten yorulmuştur. Bu nedenle yeni strateji, ekonomik olduğu kadar siyasi, hukuki ve toplumsal boyutları da içermek zorundadır. Bu çerçevede, CHP olarak krizin hemen başında açıkladığımız 13 maddelik eylem planı, iktidar için iyi bir yol göstericidir. 13 madde yol gösterecektir Bu planda, öncelikle ülkemizde hukuk devletinin ve demokrasinin, devlette liyakat sisteminin yeniden inşasına, denetim ve saydamlığın artırılmasına ve TCMB’nin bağımsızlığına yapılan vurgular önemlidir. KamuÖzel İşbirliği ihalelerinde, verilen döviz cinsinden garantilerde TL’ye dönülmesi, israftan kaçınma, daha adil vergi politikası, gelir dağılımında adaletin sağlanması gibi önerilerimizle yükün adil paylaşılması ve herkesi kucaklayan bir ekonomik yapının adımlarının atılması mümkündür. Akılcı dış kaynak yönetimi, borçlanmayı sınırlayan bir mali kural, rekabet gücümüzü korumak ve üretim odaklı ekonomiye geçişi sağlamak için gereklidir. Ancak iktidar kanadında önerilerimizle ilgili bir ciddiyet görmüyoruz. İlkin 100 Günlük İcraat Programı, ardından Yeni Ekonomi Yaklaşımı ve son olarak adına Yeni Ekonomi Programı denen OVP, iktidarın mahalli idare seçimlerine kadar top çevirme niyetinde olduklarını göstermektedir. Kuşkusuz bu ciddiyetsizliğin ağırlaşan faturasını tüm millet ödemek zorunda kalacaktır. Tüm milli meselelerin görüşülüp tartışılacağı yegâne adres olan TBMM bu vasfını hatırlayarak artık duruma vaziyet etmek zorundadır. Burada TBMM Başkanı’na da büyük görev düşmektedir. Asrın Bitmeyen Projesi: Marmaray Asrın Projesi Marmaray(!) hatalı ve eksik planlama nedeniyle sorunlarla karşılaştı. Şimdi aynı sorun kentin banliyö hatlarının inşasında sürüyor. Bu yıl sonu açılışı duyurulan hatlarda teknik sorunlar hâlâ duruyor Prof. Dr. İSMAİL ŞAHİN Yıldız Teknik Üni., Ulaştırma Anabilim Dalı İnşaatı 2004 yılında başlayan Marmaray’ın GebzeHalkalı uzantılarının hizmete açılması defalarca ertelendi, geçenlerde bu yılın sonunda hizmete gireceği duyuruldu. Ne oldu da verilen sözler tutulmadı? Hat bütünüyle hizmete açıldığında bizleri neler bekliyor? İyileştirme için neler yapılabilir? Yanıtlarla kapalı perdeleri aralamaya çalışalım. İstanbul’un iki yakasındaki banliyö hatlarını yenileyip denizin altından batırma tüplerle birbirine bağlamak muhteşem bir fikirdir. Asya ve Avrupa kıtalarını bağlayan Marmaray, bu nedenle, “Asrın Projesi” nitelemesini fazlasıyla hak ediyor. Ancak, planlama sürecinde yapılan hatalı ve eksik değerlendirmeler nedeniyle, proje bugüne kadar ağır aksak ilerledi. Planlama çok önemli Marmaray trenleri 76 km uzunluğundaki koridorda Gebze ve Halkalı istasyonları arasında kesintisiz ulaşım olanağı sağlayacaktır. İstanbul’un tarihi Haydarpaşa ve Sirkeci garları maalesef bu koridorun dışında bırakılmıştır. Halbuki İstanbul, dünyada az rastlanan iki merkez gara sahip şanslı bir kenttir. Neyse ki sivil toplumun kararlı direnişi ve yapılan teknik uyarılar sonuç vermiş, Haydarpaşa’nın “gar” olarak işlevini sürdürmesine ve Marmaray koridoruna bağlanmasına karar verilmiştir. Marmaray planlandığı gibi hiz mete açıldığında, kentin bazı kadim semtleri (Kumkapı, Kocamustafapaşa, Yedikule vd.) raylı sistem hizmetinden mahrum kalacaklardır. Tarihi banliyö güzergâhındaki bu semtlerin Marmaray’ın dışında bırakılması, sosyal adaleti eksik bir planlama anlayışının ürünüdür. Sirkeci garı ile birlikte Yedikule’ye kadar olan yüzeydeki hat yenilenmeli ve Kazlıçeşme istasyonunda Marmaray hattına bağlanmalıdır. Benzer bir durum Haydarpaşa’ya uğrayan vapurlar için de geçerlidir. Karaköy bağlantılı vapur yolcularının Haydarpaşa garında Marmaray trenleri ile bütünleştirilmesi uygun olacaktır. Verilen demeçlerde sadece hızlı trenin Haydarpaşa’ya geleceği belirtilmektedir. Sabah ve akşam zirve saatlerde bazı Marmaray trenlerinin de gara gelmesi, bu koridordaki deniz trafiğinin artmasına önemli katkılar yapmakla birlikte kullanıcılarına ulaşım kolaylıkları sağlayacaktır. Bunun için, Haydarpaşa garında Marmaray trenleri için en az bir peron ayrılmalıdır. Gebze istasyonunda Marmaray koridoruna girecek Yüksek Hızlı Trenler (YHT), şehirlerarası yolcu eks presleri, Adapazarı trenleri, yük trenleri vd., kendileri için tahsis edilen üçüncü demiryolu hattında ilerleyeceklerdir. Söğütlüçeşme ile Kazlıçeşme arasında ise sadece iki hat bulunmaktadır. Şehir merkezine doğru hat sayısının artması (en az 4 olması) gerekirken azalması, planlama aşamasında yapılan hatalardan bir diğeridir. Bu olumsuzluğu kısmen gidermek için, bölgesel ve YHT dışındaki şehirlerarası yolcu trenleri için Haydarpaşa garında en az iki peron ayrılmalıdır. İki hatlı koridora üçüncü hattın eklenmesi projeyi geciktiren başlıca nedendir. Tasarla İnşa et yöntemiyle ihale edilen bu yenileme projesinde, hat boyunca yeraltı ve yerüstünde bulunan kentsel altyapı tesisleri (elektrik, telefon, doğalgaz, su, kanalizasyon vd.), üçüncü hat için genişletilen koridorun içinde kalmaktadır. Bu tesislerin yer değiştirme (deplase edilme) işleri ile diğer bazı altyapı inşaatları ihale kapsamında “öngörülemeyen işler” kapsamında değerlendirilmiştir. Sahada inşaat sırasında bu kapsamda karşılaşılan işler için yüklenici şirket bedel artışı istemiş, bu talebi karşılanmayınca, Marmaray koridorundaki inşaatları tamamlamamıştır. Ancak, bu deplasman sorunlarının nasıl giderildiği anlaşılamadan, görevlendirilen taşeron şirketler rayları döşemeye başlamıştır. Umalım ki, raylar altyapı tesislerinin üzerine döşenmiyordur. Aksi halde, koridor boyunda yaşayanları ciddi altyapı sorunları beklemektedir. Demiryolu trafiğinin bu arada kesintiye uğrama potansiyeli de cabası... Raylı sistem tercih edilmeli İstanbul’un iki yakasını demiryolu ile bir araya getiren Marmaray projesinden çok sonra başlayan iki karayolu geçişi projesi (Avrasya Tüneli ve Yavuz Sultan Selim Köprüsü) hızla tamamlandı. Günümüzde Boğazı geçen mevcut 4 karayolu geçişinde bir yönde toplam 13 şerit hizmet vermekte, bu da saatte yaklaşık 25 bin otomobil kapasitesine karşılık gelmektedir. Her otomobilde 2 kişi bulunduğu kabul edilirse, bu 4 karayolu yapısı saatte bir yönde 50 bin kişiye hizmet verebilir. Kentin toplu taşıma omurgalarından biri olması beklenen Marmaray’ın duyurulan kapasitesi saatte bir yönde 75 bin yolcudur. Sadece bir raylı toplu taşıma altyapısı, dört devasa karayolu altyapısının toplamından çok daha fazla yolcuya hizmet verebilmektedir. Bu yapıların çevresel ve sosyal etkileri de (dışsal maliyetleri) karşılaştırıldığında, raylı sistemlerin karayolu altyapılarına göre çok daha sürdürülebilir olduğu görülür. İstanbul’un ulaştırma yatırımları için benimsenen öncelikler sürdürülebilir olmaktan çok uzaktır. CHP İstanbul’u kazanmaya hazırlanıyor Salı günü CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu ve arkadaşları Cumhuriyet Gazetesi’ni ziyarete geldiler. Haberini dünkü gazetede görmüşsünüzdür. Ben de o gün tesadüfen gazetede olduğum için konukların ağırlanmasına katıldım. Ev sahipleri ve konuklar arasındaki nezaket sözlerinden sonra, Canan Hanım’a, adaylık süreci açısından, CHP’nin de yaşadığı ve bütün partilerin klasik sorunu olan, “parti içi çekişmeleri” sordum. HHH Bütün partilerde olduğu gibi, CHP’nin de iktidarı kazandığı il ve ilçelerde, Büyükşehir Belediye Başkanlarıyla İlçe Belediye Başkanları ve ayrıca partinin İl ve İlçe Örgüt Başkanlarıyla Belediye Başkanları arasında çeşitli anlaşmazlıklar, sürtüşmeler olur. Buna bir de, gerek belediyelerdeki gerekse örgütlerdeki eski ve yeni başkanlar arasındaki sürtüşmeleri eklerseniz, her partinin kendi içindeki sandalye kavgalarının, partiyi, rakip partilerin propagandalarından daha çok yıprattığını tahmin edersiniz. Bütün bu “yapısal” çekişmelere ek olarak, her seçim döneminde, aday adayları arasında rekabet de başlar. HHH İstanbul Belediye Başkanlığı seçiminin Türkiye’nin siyasal kaderini etkileyeceği açık: CHP’nin bu seçimi kazanması, hem insanların ülkeyi boğan bu Tek Adam Rejimi baskısından kurtulma umudunu arttıracak hem de en azından İstanbulluların biraz daha özgür, uygar ve rahat bir yaşama kavuşmasına yol açacak. HHH Canan Kaftancıoğlu, yaptırdıkları araştırmalardan elde ettikleri sonuçlara göre her ilçenin sorunlarına özel olarak ayrı ayrı eğildiklerini, adayları bu sorunlara göre belirleyeceklerini belirtti. Israrla, hiçbir ilçede hiçbir önyargıya sahip olmadıklarını, örneğin adayları “muhafazakâr” olup olmadıklarına göre değil, o ilçenin halkıyla ve sorunlarıyla ne denli iç içe olduklarına göre değerlendireceklerini vurguladı ve “Tek bir oy artışının bile hesabını yapıyoruz” dedi. Beni en çok etkileyen tavrı, kendi siyasal kariyerini, önümüzdeki İstanbul Belediye Başkanı seçimine bağlı gördüğünü belirtmesi oldu: “Ben hiçbir yere aday olmadım, olmayı da düşünmüyorum, bütün siyasal kariyerimi bu seçime bağladım” dedi. HHH İlçeler bazında özel değerlendirmeler yapmak ve sorunlara fonksiyonel çözümler içeren bir kampanya oluşturmak hiç kuşkusuz, doğru bir yaklaşım. Hem Erdoğan/AKP iktidarının ülke çapındaki siyasal ve ekonomik başarısızlıklarından dolayı, hem de İstanbul’un yeşil alan/arsa yağması, ulaşım gibi temel sorunları büyüdüğü için: CHP, İstanbul Belediye Başkanlığı’nı yeniden kazanmaya çok yaklaşmış görünüyor... Yeter ki, Büyükşehir için de, halka güven ve umut veren bir aday belirlenebilsin. Kaftancıoğlu önümüzdeki günlerde böyle bir adayın niteliklerini açıklayacaklarını belirtti. HHH DİREN SOSYAL DEMOKRASİ... DİREN SOSYAL DEMOKRAT BELEDİYECİLİK! C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle