28 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Perşembe 27 Eylül 2018 14 kültür EDİTÖR: ORHUN ATMIŞ TASARIM: BAHADIR AKTAŞ Hukuk Genel Kurulu, çekimler sırasında attan düşerek yaralanmayı iş kazası kabul etti Yargıtay ‘figüran oyuncuları işçidir’ dedi Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, figü raporu verildi. Figüran oyuncu, yaralan yeceği” gerekçesiyle verdiği görevsizlik ranların hizmet akdi kapsamın ması nedeniyle maddi tazminat talebiyle kararını bozdu ve davanın iş mahkeme lu, “Figüran oyuncuların sosyal güvenlik hukuku bakımından sigortalılıkları da çalışan işçi olduğuna karar vererek, İstanbul 3. İş Mahkemesi’nde dava aç sinde görülmesini karara bağladı. değerlendirildiğinde kanun koyucunun bir televizyon dizisinde padişah muha tı. Mahkeme, sözleşmenin istisna söz Bozma kararı üzerine, dosyayı yeni da figüran oyuncuları hizmet akdi kap fızı rolünde oynayan figüranın çekim leşmesi yani eser sözleşmesi olduğu ge den görüşen yerel mahkeme, ilk kara samına alarak işçi kabul ettiği anlaşıl ler sırasında attan düşerek yaralanma rekçesiyle davayı iş davası saymadı ve rında direndi. Direnme nedeniyle dos maktadır” ve “Yönetmenin talimatla sını iş kazası kabul etti. görevsizlik kararı verdi. ya, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun rıyla sıkı sıkıya bağlı ve tek görevi fi Ajansa bağlı çalışan bir oyuncu, tele Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, figüra gündemine geldi. Kurul, Yargıtay 21. güran oyuncu olarak belli sahnelerde vizyonda yayımlanan dizide padişah muhafızı rolünde figüran olarak rol aldı. Bir at binme sahnesinde attan düşerek yaralanan figürana sağlık kurulu kararıy Aslolan I.nsanlayüzde11.30oranındaişgöremezlik nın açtığı maddi tazminat davasında, İstanbul 3. İş Mahkemesi’nin “figüran ile yapımcı firma arasındaki sözleşmenin iş değil eser sözleşmesi olduğu, bu nedenle davanın iş mahkemesinde görüleme Hukuk Dairesini haklı bularak kazanın iş kazası olduğuna, davaya iş mahkemesinin bakması gerektiğine, yerel mahkemenin kararının bozulmasına hükmetti. Yargıtay Hukuk Genel Kuru rol almak olan, kendine ait bir iş organizasyonu da bulunmayan davacıyı eser sözleşmesi kapsamına almak hukuka uygun değildir” kararı verdi. l ANKARA (Cumhuriyet) ‘Burada Müzik Var’ Bir gecede 4 konserEzgi Aktan Moda Kayıkhane’de 9 gece boyunca, 2 farklı sahnede 27 ayrı performans içerisinde 42 sanatçının sahne alacağı “Burada Müzik Var” etkinlikleri 28 Eylül7 Ekim arası gerçekleşecek. Bugüne kadar Ada Müzik ile çalışmış ve hâlâ çalışan müzisyenlerin vereceği konserlerde bir ilk niteliğindeki özel programlar müzikseverlerle buluşacak. 28 Eylül gecesi konser serisi Ezgi Aktan ile başlayacak. Grup Gündoğarken’in Vasiliki Papageorgiou’yu konuk edeceği konserinin ardından sahneye Birsen Tezer çıkacak. Birsen Tezer’e ise Aylin Aslım konuk olacak. Etkinliklerin ilk gecesi Kolektif İstanbul’un konseriyle sona erecek. 29 Eylül Cumartesi günü ise Burcu Tatlıses, Bülent Ortaçgil ve Bulutsuzluk Özlemi müzikseverler ile yine Moda Kayıkhane’de buluşacak. “Burada Müzik Var” etkinlikleri için biletler biletix.com ve etkinlik günleri kapı girişlerinden temin edilebilecek. l AYL BBaekleırdkiöyyesi’nden Ücretsiz sanat kursları Bakırköy Belediyesi, İspir tohane Kültür ve Sanat Merkezi’nde bu yıl da ücretsiz sanat kursları düzenliyor. Bakırköy Belediye Başkanı Dr. Bülent Kerimoğlu konuyla ilgili şu açıklamayı yaptı: “Bakırköy Belediyesi olarak bu yıl da İspirtohane’de ücretsiz sanat kursları düzenliyoruz. Aytekin Özen ve Burç Ara’dan 918 yaş arasına tiyatro (Diksiyon, drama, eskrim tekniği), Ali Kaptan’dan müzik (Org, piyano, gitar), Gökhan Uğur’dan resim, Tayyar Erdem’den bağlama kurslarına tüm Bakırköylüleri bekliyoruz. Ayrıca ünlü sanatçı Belkıs Akkale yönetimindeki Türk Halk Müziği Koromuza da Bakırköylüleri davet ediyorum.” Bakırköy Belediye Başkanı Dr. Bülent Kerimoğlu, kurslara başvuruların 15 Ekim Pazartesi akşamına kadar süreceğini de sözlerine ekledi. Neşet Ertaş Kartal’da anıldı Abdallık geleneğinin son bü yük temsilcisi Neşet Ertaş, ölümünün 6’ncı yılında Kartal’da anıldı. Anma programına vatandaşlar yoğun ilgi gösterdi. “Ahirim sensin”, “Zahidem”, “Gönül Dağı”, “Bir Bakışta Yaktın Beni” gibi birçok türküsüyle gönüllere taht kuran Neşet Ertaş, Hasan Ali Yücel Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen programda anıldı. Unesco tarafından “Yaşayan İnsan Hazinesi” kabul edilen ve 25 Eylül 2012’de vefat eden Ertaş’ı anma programına yüzlerce vatandaş katıldı. Neşet Ertaş’ı Anma Gecesi’nde Türk Halk Müziği sanatçısı İsmail Altunsaray sazıyla ve sesiyle Ertaş’ın türkülerini seslendirdi. Bazı vatandaşlar şarkılara hep bir ağızdan eşlik ederken, bazı da cep telefonlarıyla yaşadıkları duygu dolu anları ölümsüzleştirdi. l DHA 2017 Yunus Nadi Şiir Ödülü’nün sahibi A. Kadir Paksoy, dört yıl önce yaşamını yitiren ozan Metin Demirtaş için yazı kaleme aldı KONUK YAZAR A. Kadir PAKSOY Her ozanın şiirlerinde başat bir öğe vardır. Kimi ozanda bu iç sıkıntılarıdır. Kimi ozanda yaşam ve ölüm ikilemi. Kimi ozanda aşk. Kimi ozanda ironi... Metin Demirtaş’ta ise insana inandır başat öğe. Ama bu insana inan, toplumsallıktan soyutlanmış soyut bir insanseverlik / insancıllık değildir. Metin Demirtaş’ın insana inanı, çok yönlü, çok boyutlu bir insana inandır. Bunlara sırayla bakalım. Bireyciliğin karşıtı olarak Metin Demirtaş’ta insana inanın birinci özelliği, bireyciliğin karşıtı olmasıdır. Hemen belirtelim ki birey olmakla bireycilik birbirinden çok farklı kavramlardır. Son yıllarda pek çok konuda olduğu gibi bu konuda da bilinçli olarak bir kavram kargaşası yaratıldı. Güya ulus devlet bireyi edilginleştirmiş de küreselleşme ise bireyin açmış, özgür kılmış... Bunun kuyruklu bir yalan olduğunu yaşayarak gördük. Bireyi birey olmaktan çıkaran ve birer tüketim aracı durumuna getirerek sürüleştiren sistemin kapitalizm ve onun cilalanmış biçimi olan küreselleşme olduğu ortaya çıktı. Metin Demirtaş, bu gerçeğin bilincinde olan bir ozandır. O, kapitalizmin “İnsan insanın kurdudur” anlayışının tersine, insanı insanın dostu olarak görür ve bireysel değil, birlikte (kolektif) bir kurtuluş düşünür. Örneğin, Küba’yı anlattığı şiirinde Fidel Castro’yu konuştururken “Ya barbarlık, toptan yıkım / Ya sosyalizm”1 der. Bu bağlamda kendi halkının ve yurdunun kurtuluşunu da birbirinden ayırmaz. “Deniz’lere” şiirinde dediği gibi: “(...) Siz yurdumun sevgili çocukları Verip kurtuluşun kavgasını Ölecek, öldürüleceksiniz. Bağlanıp kanlı bir mendil gibi gözlerinize Bağımsız Türkiye!..”2 İdealizmin karşıtı olarak Ozanın insana inanının ikinci özelliği, soyut bir Tanrı düşüncesinden değil, insanı merkeze alan diyalektikmateryalist anlayışa dayalı bir insancıllıktan kaynaklanmasıdır. “Yeni dünya düzeninin / Kanlı bayrak Metin Demirtaş ları, kara bir rüzgârda” dalgalandığı, “kötülüğün bir veba gibi dört bir yana yayıldığı”, kısaca “insanlığın yarattığı bütün iyi değerleri” emperyalizmin “bir kıran gibi” yakıp yok ettiği, insanların “umarsız ve şaşkın” olduğu bir yeryüzünde, içe kapanmayı, kaçışı ya da Tanrı’ya sığınmayı öğütlemez; umudu yine insanda görür: “(...) Bu kara, karanlık tabloda Hiç mavi bir ışık yok mu? Nâzım yanıtlıyor bu soruyu Doğrulup mezarında: ‘Umut, umut, umut umut insanda.”3 Yansızlığın karşıtı olarak Metin Demirtaş’ın insana inanının diğer önemli bir özelliği de yansız olmamasıdır. Sömürünün, baskı ve zulmün egemen olduğu bir yerde “yansız” görünmenin gerçekte sömürüden, baskıdan ve zulümden yana olmak anlamına geldiğinin bilincindedir. 17 yaşında bir fabrikada tornacı olarak işçi yaşamına başlayan ve ilk şiirlerini torna makinesi başında yazan ozan, işçi sınıfının ozanı olmakla övünür. “Gözaltında” şiirinde dediği gibi: “(...) Tarlalarda ekip biçenlerin Fabrikalarda dokuyanların Tütün yolunda tükenip gidenlerin dostuyum. Düşmanıyım onları sömürenlerin. Bilmiyorum ne ad veriyorsunuz Tüm bunlara? Müesses nizamı yıkmak mı?Bir sınıfı, bir sınıfa düşürmek mi?...”4 Evrensel olarak Metin Demirtaş’ın insana inanı evrensel bir insana inandır. O, şiiri salt kendi ülkesinin insanları arasında duygu bağları oluşturan metinler olarak değil, dünya insanlarını birbirine bağlayan köprüler olarak görür. “Köprüleri Severim” şiirinde dediği gibi: “(...) Köprülerin yücesi İnsandan insana yol olan Buradaki insanı Şili’deki insana bağlayan Şiirle örülü köprülerdir yine de. Ben bunu bilir bunu söylerim.”5 Kapalılığın ve biçimciliğin karşıtı olarak Metin Demirtaş’ın şiiri söylem olarak da insana inanın bir göstergesidir. O, yalın bir söylemle “Dövülmüş acıların örsünde / Gürültüsüz türkü söyleyen” bir ozandır. Bu nedenle, 20 yıl önce “Bir Mendil Gökyüzü” adlı kitabı için yazdığım gibi6, onun şiirini sıradan bir işçi de anlayabilir, sevebilir; bir estetik uzmanı da hakkında koca bir kitap yazabilir. Son yıllarda çokça tanık olduğumuz, anlaşılmazlıklarıyla övünen, özgünlük saplantısıyla yeni bir dil, yeni bir biçim yaratma hevesine kapılıp da ilginç olmaktan öteye gidemeyen ozanlardan değildir. Düşünceden kopuk bir yeniliğin, devrimciliğin boşuna bir çaba olacağının bilincindedir. Çağının ve içinde yaşadığı toplumun bilinçli bir tanığıdır. Kalbi, “Derin yara almış / Bir umudun / Türküsünü söylemeye” her zaman hazırdır ve elinde şiir hançeriyle dimdik durur sömürünün, baskının ve zulmün karşısında. O, bizim insana inanımızı hep diri tutan ozanımızdır. O, adı gibi metin bir ozandır. Devrimci duruşuyla bana ve benim kuşağımdan birçok ozana örnek olmuştur. O, benim Metin Ağabeyimdir. Selam olsun ona ve onun şiirine. Kardeş sevgisiyle. 1 Hazırol Kalbim, Toplu Şiirler, Can Yayınları, 2004, s. 154. 2 agy. s. 37 3 agy. s. 147 4 agy. s. 39 5 agy. s. 113 6 Yeni Şiir, Kasım 1988 Dernek Başkanı Sevgi Özel, Dil Bayramı töreninde konuştu ‘Devrimler yok edilemez’ Dil Bayramı’nın 86. yılı Dil Derneği ile Çankaya Belediyesi’nin birlikte hazırladığı törenle kutlandı. Dil Derneği Ömer Asım Aksoy Ödülü’ne “Türler Arası En Güzel Yolculuklar” adlı deneme kitabıyla Neşe Aksakal layık görüldü. Dil Derneği Genel Başkanı Sevgi Özel, törende yaptığı konuşmada “Bugünlerde Mustafa Kemal Atatürk’ün mirası, Atatürk ve devrimlerle hesaplaşanların gündemi değiştirme yolu olarak konuşuluyor... Kimse karamsar olmasın. Atatürk o kadar akılcı, bilimsel ve köklü devrimler yaptı ki kimse yok edemez” diye konuştu. Törende 86. Dil Bayramı Onur Ödülleri İnci Aral, Prof. Dr. Semih Baskan, Prof. Dr. Ali Demir, Adnan Gerger, Mehmet Kurukahveci, Hüseyin Ersöz, Demet Kayıran, Yaşar Çatak ve Sinan Meydan’a verildi. Gecede Devlet Opera ve Balesi sanatçıları Hande Uçar, Nihan İnan ve Arda Aktar “Türkçe Dinliyoruz!” dinletisi sundu. l ANKARA / Cumhuriyet Sevgi Özel Yazmak güzel şey be kardeşim Bugün benim yazı günüm! Nâzım Hikmet’ten aldığım ödünç bir deyişle ve de büyük bir sevinçle “Yazmak güzel şey be kardeşim” diyerek yazı yolculuğuma başlıyorum! Nâzım Hikmet “Yaşamak güzel şey be kardeşim” dedi ve bunu bir romanına ad yaptı. Yazarlar için yazmakla yaşamak aynı olduğuna, ikisi de yazarı mutlu ettiğine göre, “Yazmak güzel şey be kardeşim” demekte hiçbir sakınca olmasa gerek. Hele de Türkiye’nin aydınlanma öncülüğünü yapan, adını Atatürk’ün koyduğu Cumhuriyet gazetesinde yeniden yazmak, dünyaya aynı pencereden bakan milyonlarla birçok düşünceyi paylaşmak, çağdaşlaşma yolculuğuna katılmak, mutlu olmak demek değil mi? Bertrand Russell mutluluğu “İyi ve dürüst yaşamak”, Melih Cevdet Anday’sa “Yatmak, uyumak, kalkmak ve yaşamak” diye tanımladılar. İki tanıma da katılıyorum, mutluluk için “iyi ve dürüst yaşamak” yanı sıra, “kitap okumak, yazmak, paylaşmak ve özgür olmaktır” diyorum. Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Çözümleri Ağı raporuna göre, dünyanın en mutlu ülkesi Finlandiya’ymış. 156 ülke içinde Türkiye bu listede 74. sırada. Bir önceki yıldan 5 basamak daha gerilere düşmüş. Büyük bir olasılıkla da gelecek yıl, 10 basamak daha gerilerde, yani daha da çok mutsuz olacak! Çünkü mutluluk düzeyini belirleyen “kişi başına düşen gayri safi yurtiçi hasıla, sosyal destek, sağlıklı ömür beklentisi, yaşam seçeneklerini yapabilme özgürlüğü, cömertlik ve yolsuzluk algısı” gibi ölçütler bizde hep negatif yolda ilerliyor. Doların 7 liraya dayanması TL’nin yüzde 50 oranında değer yitirmesi demektir ki, beraberinde getirdiği ekonomik ve sosyal çöküntüyle mutluluk sıralamamız biraz daha gerileyecek! Öte yandan listenin başında yer alan Finlandiya, neden mutludur dersiniz? Bu sorunun yanıtı sanırım Beyaz Zambaklar Ülkesi Finlandiya’dadır. Okumuşsunuzdur bu kitabı mutlaka. Bu ülkede sorun diye bir şey yok. Hele de okuma yazma, eğitim alanında hiçbir sorun yok. Bizim Efesli Herakleitos diyor ya (İÖ 540480) “Bir nehirde asla iki kez yıkanamazsınız” diye. Çünkü hayat gürül gürül akıp gidiyor. Arjantinli yazar Alberto Manguel (70) de Merak adlı deneme kitabında “Asla iki kez aynı kitabı okuyamazsınız” diyor. Bundan hareketle Beyaz Zambaklar Ülkesi Finlandiya’yı ikinci kez okudum, bu kez farklı bir kitap buldum, Finlandiyalılara hayran kaldım. Onların ülkelerini bağımsızlığa, özgürlüğe, mutlu bir topluma kavuşturmadaki çalışkanlıklarını, dayanışmalarını gördüm. Mustafa Kemal’i de etkilemiş ki o da Grigoriy Petrov’un kaleme aldığı bu kitabın okunmasını önermiş. Şimdilerde kitap fiyatlarına yüzde 50’ye varan zamlar geldi, geliyor. Basın yayının meslek örgütleri toplantı üstüne toplantı yapıyor, kâğıt sorunu için çözüm üretmeye çalışıyorlar. Çağdaşlaşmak için, kitap okuyarak mutlu olmak için, kitap fiyatları sorunu kesinlikle çözüm bekliyor. Değilse sizin serotonin ve dopamininiz tavan yapsa da mutsuzluk kapınızı çalar. Mutlu bir topluma ulaşmak da hayal olur. Güç kazanmak için önce, Cahit Sıtkı Tarancı’nın dizeleriyle teselli bulalım derim: “Her mihnet kabulüm, yeter ki / Gün eksilmesin penceremden!” Yazmak/yaşamak mutluluğunu ne kadar çok anlatırsak anlatalım, şairlerinki kadar etkili, güzel, öğretici olmaz. En iyisi Nâzım’ın “Yaşamak güzel şey be kardeşim” dizesini bir başka dizesiyle buluşturup “edebiyatın ışığında” dünyaya daha büyük bir pencereden ve aynı yöne bakarak: “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür / ve bir orman gibi kardeşçesine” diye haykırmak! Sonrası gelecektir... Haftaya buluşma umuduyla herkese merhaba! Kütüphane sayısında artış Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK), 2017 yılı kültürel miras istatistiklerine göre Türkiye genelinde müze sayısı 2017 yılında 21 artarak 438’e ulaştı. Bunların 199 tanesi Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde, 239 tanesi ise özel müze kategorisinde yer aldı. Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı müzelerdeki eser sayısı, 2017 yılında 2016 yılına göre yüzde 0.2 azalarak 3 milyon 306 bin 73 oldu. Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı müze ve ören yeri ziyaretçi sayısı, 2017 yılında 2016 yılına göre yüzde 18.9 artarak 20 milyon 509 bin 746 oldu. Türkiye’de 2017 yılında Bakanlığa bağlı ücretli müze ve ören yerlerini ziyaret edenlerin sayısı bir önceki yıla göre yüzde 28.3 arttı. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle