19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KULTUR 12 Eşiktekiler’ ödülünü aldı Karşıyaka Belediyesi Edebiyat Ödülleri kapsamında bu yıl ilk kez verilen Samim Kocagöz Roman Ödülü’nü “Eşiktekiler” adlı romanıyla Gönül Çatalcalı aldı. Hikmet Şimşek Sanat Merkezi’nde gerçekleştirilen ödül tö reni öncesinde, Samim Kocagöz’ün hayatını anlatan belgesel izlendi. Törenin ardından da Karşıyaka Belediye Tiyatrosu tarafından, Samim Kocagöz’ün “Islak Ekmek” adlı oyunu sahnelendi. İZMİR EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK TASARIM: İLKNUR FİLİZ [email protected] Pazartesi 17 Eylül 2018 ‘Yerinden Edilmişlik’ üzerine... Necla Rüzgâr’ın ‘Çok Kalpli Varlık’ sergisi Galata Rum İlkokulu’nda hayat buluyor Göz alıcı bir mimari yapıya sahip, Galata Rum İlkokulu, artık bilindiği üzere kültür merkezi, sanat galerisi olarak kullanılıyor ve pek çok sergiye ev sahipliği yapıyor. Okulun ko kusu, gözlerinizi kapadığınızda duydu ğunuz çocukların cıvıltısı beni hüzünlendiriyor. Baş ka bir açıdan baktığınız da ise burada bir sergiyi gezmek keyifli. Son gün ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK lerde yeni bir serginin yaşam bulduğu okulda Necla Rüzgâr’ın yapıtları gö rülmeye değer. ‘Yerinden Edilmişlik’ Rüzgâr’ın çalışmalarının ana izleklerinden biri. Rüzgâr, “Bir zaman lar bir okul olarak kurulan Galata Rum Okulu’nun artık bu işlevini yitirmiş ol ması, varlık amacının ‘yerinden edilmiş liği’ olarak imgeselleşti benim kafamda. Dolayısıyla benim işlerimin zaten doğal bir parçası, doğal bir mekânı gibi dü şündüm” diyor. Yerinden edilmişliğin izini, yalnızca siyasal bir sorun olarak değil, bir varlık sorunu olarak da yıllar dır sürdürdüğünü söyleyen Rüzgâr, bu imgeyi şöyle açıklıyor: “Yerinden edil miş bir varlık olarak hayvan, yerinden edilmiş bir varlık olarak doğa, yerinden edilmiş bir varlık olarak beden, hak kı teslim edilmemiş bireysel ve top lumsal trajediler, yerinden edilmiş ölüm...” Rüzgâr ile binanın tarih kokan atmosferiyle buluşan ve 30 Eylül’e kadar açık kalacak “Çok Kalpli Varlık”ın oluşum sürecini konuştuk. ‘Her sergi dünyanın yeni bir yorumu’ n Her yeni sergide, oluşumda sanatçının bir derdi olmalı mı sizce? Serginin oluşum süreci nasıl gelişti? Bence her sergi dünyanın yeni bir yorumu. Sanatçının evet mutlaka bir derdi olması gerektiğini düşünüyorum. Dert sahibi olmak yaratıcılığın lokomotifi. Yeni bir TEK BEDENDE BİRDEN FAZLA VARLIK n Yapıtlarda, hayvanlar ile insanların tek bedene bürünmesini görüyoruz? “Çok Kalpli Varlık”, kendi içinde alt bölümleri olan bir büyük sergi niteliğinde. Bu alt bölümlerden birini “İç Katmanlar” dizisi oluşturuyor. Bu dizi, hayvanlar ile insanların tek bir bedene büründüğü resimleri bir araya getiriyor. Tek bedende birden fazla varlığın barınması fikrinin heykelleştiği takdirde son derece heyecan verici olduğunu daha önce yaptığım işlerde keşfetmiştim ve böylelikle “Aynı Deri İçinde” adını taşıyan küçük heykelleri de çalışarak, “İç Katmanlar”a ekledim. “Yüz Başlı” ve “Deri Değiştir mek” dizileri bu serginin bir başka temel parçasını oluşturuyor. Bunlar Medusa’dan ilhamla oluşturulmuş yılan saçlı kadınlar. Onları sergilemek, Medusa’nın izlenebilir, bakılabilir olmasını sağlıyor, böylece üzerindeki lanet kalkıyor. Deniz Artun’un düzenlemesinde bir sürpriz de var. Artun, tuvalet mekânını da sergiye dahil etti. Buraya paslanmış su boruları ile kurduğumuz “Vahşi Orman”, serginin bir başka alt katmanı... Yeni işlerin eskilerle birleşerek, odalara ve dolayısıyla temalara ayrıldığı bu kurgunun içinde, “Tanrının Kuşları”nın kendi başına ve özellikle görülmesini istedik. Bu eser kayıp trajedilere ağıt.  Necla Rüzgâr sergi için çalışmaya başlarken çoğunlukla bir önceki sergide söylemek isteyip söyleyemediğim, yarım kaldığını düşündüğüm yerden başlıyorum. Daima dönüp geriye bakıyorum, tamamlanmadığını his settiğim imgeler arkamdan sesleniyor sanki. Çoğunlukla, bu eksik imgeler yeni bir esere dönüşme sürecindeyken farklı bir yola giriyorum ya da yeni keşifler böyle başlıyor. Yani diyebilirim ki, şimdi Galata Rum Okulu’nda açtığım “Çok Kalpli Varlık” sergisi, bir önceki sergim “Bizi Saran Sessizlik” sırasında oluşmaya başlamıştı. n Neden “Çok Kalpli Varlık”? “Çok Kalpli Varlık” kavramı farklı türden varlıkların bir arada ya şamasına atıfta bulunuyor. Bunu, farklı tür ve özelliklere sahip canlıların, durumların ya da dü şünme biçimlerinin birbirine geçmesi olarak da tarif edebiliriz. Buradan hareketle “varlık” kavramını özellikle kullan dığımı da belirtmeliyim. “Kadın”, “erkek”, “hayvan” gibi ifadeler neredeyse tamamen ötekileştirilmiş bir içeriğe sahip. “Çok Kalpli Varlık” ifadesinden, parçalamayı, yerinden etmeyi, keskin sınırlarla birbirinden ayırmayı değil, bir araya ge tirmeyi, inşa etmeyi, büyütüp güçlendirmeyi ve çoğulcu düşünmeyi anlamalıyız. Yeni işlerden eskilere... n Sergide neler bekliyor sanatseverleri? Serginin küratörü Deniz Artun “Çok Kalpli Varlık” sergisini ‘sek sek’ ya da ‘sıçrama’ olarak adlandırabileceğimiz bir sergileme prensibi üzerine kurguladı. Her odada yeni işlerden oluşan bir ana düzenleme var. Bu yeni işlerin arasında ise 2000’lerin başından bu yana gerçekleştirdiğim eski işler yer alıyor. Böylece yeni işlerden eskilere, eskilerden yenilere bir sıçrama gerçekleşiyor. Yapıtlar arasındaki bu diyaloğu görmek, imgelerin nasıl evrildiğini ya da yeni işlerin ilk filizlerinin hangi yıllarda ortaya çıktığını izlemeyi mümkün kılıyor. n Sonraki projeleriniz? Şu an sergimin aurası içindeyim. Bu durumda bütün yeteneğini yitirmiş gibi oluyor insan. Bu sis dağıldığında bana bu eserleri yaptırtan meleğin tekrar döneceğini umut ediyorum. Ustalara emek ödülü Maltepe Belediyesi tarafından ilki düzenlenen Uluslararası Tiyatro Festivali kapsamında, tiyatro sanatçısı Emin Olcay’a “Yaşam Boyu Başarı” ve Cihat Tamer, Adnan Biricik, Cem Uslu, Hüseyin Köroğlu, Kımız Bozkır, Nedim Saban ve Tuncer Cücenoğlu’na da emek ödülü verildi. Festival kapsamında sabah saatlerinde Emin&Hayat Olcay Tiyatrosu’nun “Ağacın Şarkısı” adlı çocuk oyunu ve Azerbaycan Gence Devlet Dram Tiyatrosu’nun kadınerkek ilişkilerini konu alan “Matruşka” isimli oyunu sahnelendi. Oyun gösterimleri sonrası festival anısına verilen ödül için düzenlenen törene 5 ülkeden ve Türkiye’nin 7 bölgesinden gelen 23 ekip, Emin Olcay, Hayat Olcay, Cihat Tamer ve Turgay Tanülkü gibi önde gelen tiyatrocular, belediye başkan yardımcıları, birim müdürleri ve davetliler katıldı. Festival anısına verilen “Yaşam Boyu Başarı Ödülü” Emin Olcay’ın olurken, ödülünü Belediye Başkanı Ali Kılıç’ın elinden alan Olcay, “Bunca yıllık sanat hayatımda bu festivalin düzenlenmesini her zaman düşlemişimdir. Başkanımız da bu onuru bana yaşattı. Ne kadar teşekkür etsem azdır” dedi. Etkinlikler sonrası sahne alan Anadolu Rock müziğin sevilen isimleri Moğollar grubundan Taner Öngür, Serap Yağız ve Kemal Küçükbakkal, bir konser verdi. TARIK AKAN BAKIRKÖY’DE MEZARI BAŞINDA ANILDI ‘Tarık’ı Türkiye özlüyor’ Sinemamızın ve kültür hayatının efsane sanatçısı Tarık Akan, aramızdan ayrılışının 2’nci yılında Bakırköy Zuhuratbaba mezarlığındaki mezarı başında ailesi ve sevenleri tarafından anıldı. Anma törenine Akan’ın hayat arkadaşı Acun Günay, oğulları Barış Üregül, Özgür Üregül, kızı Özlem Üregül, sanatçı Rutkay Aziz, Bakırköy Belediye Başkanı Bülent Kerimoğlu, bazı siyasi ve sivil toplum kuruluşunun temsilcileri, Akan’ın yakın dostları, sanatçı arkadaşları ve çok sayıda seveni katıldı. Törende konuşan avukat Atilla Coşkun, Akan’la birlikte ‘Barış Derneği’ davasında derneğe üye olmadıkları halde üyelikten yargılandıklarını belirterek, “Mahkemede Tarık ‘Ben Barış Derneği’nin üyesiyim ve onur duyuyorum dedi. ‘Üye değilsin neden üyeyim diyorsun’ diye sordum. O da ‘Bana yakışmazdı, oraya destek vermeliydim ve verdim’ dedi. Tarık böyle birisiydi” dedi. Sanatçının oğlu Barış Zeki Üregül, törende yaptığı konuşmada, törene katılan herkese teşekkür etti. ‘Özlüyoruz’ Akan’ın 50 yıllık dostu Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı Başkanı, aynı zamanda oyuncu Rutkay Aziz de arkadaşı hakkında konuşmanın zor olduğunu söyledi. Aziz, Akan’ın alçakgönüllü bir insan olduğuna dikkat çekerek “Onu özlüyoruz. Anma törenine Tarık Akan’ın ailesi, sevenleri ve sanatçı dostları katıldı. Onu yalnız biz özlemiyoruz. Evlatları özlüyor, eşi özlüyor. Taş Mektep talebeleri özlüyor. Tarık’ı aslında Türkiye özlüyor. Esnaf bana Tarık’ı soruyor” diye konuştu. Usta oyuncunun Mustafa Kemal Atatürk ve Nâzım Hikmet hayranı olduğuna da vurgu yapan Aziz, şöyle devam etti: “Onun iftihar ettiği bir konu daha vardı; Taş Mektep. Muhakkak bir muhabette Taş Mektep’in Atatürkçü çağdaş eğitiminden, oradaki güzel insanların yarının Türkiye’sine yetiştireceği günleri konuşuyordu ve bununla büyük gurur duyuyordu. İnanıyorum ki başta Barış olmak üzere evlatları bu Taş Mektep’i yaşattıkça Tarık sizlerle iftihar edecektir.” Oyuncu Cihat Tamer de “Her canlı yaşar ve ölür ama bazı ölümsüz insanlar da vardır. Tarık da o ölümsüzler listesinin en başındaki insandır. O gerçek bir Cumhuriyet çocuğu. Onu hiçbir zaman unutmayacağız” ifadelerini kullandı. Gözyaşlarına boğuldu Akan’ın 52 yıllık dostu, “Öz kardeşim” dediği, namı diğer ‘Kozalak Zeki’ Zeki İrfanoğlu (71) törene gelenlere bir konuşma yaptı. Konuşma yapmaya başlar başlamaz gözyaşlarına boğulan İrfanoğlu “Kolay değil 52 sene. 52 sene...Her Allah’ın günü, 24 saat beraberdik. Neler paylaştık neler. Tarık seni anlatmak kolay değil. Tarık seni seviyorum” dedi. Tören Akan’ın mezarına karanfil bırakılmasının ardından sona erdi. l İSTANBUL/ Cumhuriyet Cumhuriyet’in yolu açık olsun Cumhuriyet gazetesinde yazmaya tam 19 yıl önce, 9 Eylül 1999’da başladım. İlk yazım, 9 Eylül 1984’te yitirdiğimiz sevgili Yılmaz Güney hakkındaydı. İlhan Selçuk istemişti gazetede yazmamı. O gün bugündür de “Çağrışımlar” köşesinde ayda iki kez sahneden, sanattan, hayattan çağrışımları sizlerle paylaşmaya çalışıyorum. Bu 19 yılın önemli bir bölümünde Cumhuriyet gazetesinin basın dünyamızdaki farklı yerini belirleyen önemli özelliklerden biriyle yaşadık: İki tam sayfalık bir “KültürSanat” bölümüne sahip olmanın ayrıcalığıydı bu. Bunu fazla bulanlar, itiraz edenler olmuştu. Ama İlhan Selçuk asla iki sayfadan vazgeçmedi. Sonra İlhan Selçuk’tan sonra gün geldi, büyük olasılıkla ekonomik sıkıntılardan ötürü bizim iki sayfa ucundan köşesinden didiklenmeye başlandı. İlhan Ağabey’in sağlığında sistematikleştirilemeyecek bir uygulamaydı bu. Üstelik her ekonomik krizde önce kitaptan ve sanattan vazgeçen bir ülkede yaşamamıza rağmen... Bu bir tercihti, gazetenin diğer birçok tercihi gibi... Son dönemde ise artık 1 sayfaya sıkışmıştık. Dolayısıyla, “KültürSanat” bölümünün yeniden iki sayfaya yerleşmesi belli tercihlere sahip çıkılması açısından anlamlı geldi bana. Dergilerin, özellikle de Pazar ekinin çıkmamasına üzülmüştüm ki, genel yayın yönetmeni Aykut Küçükkaya Pazar ekinin geri döneceğini söyleyince içim rahatladı. İlhan Selçuk ölçütleri Gazetenin biçimsel yapısında da değişmezleri vardı İlhan Ağabey’in: Cumhuriyet logosunun üzerinde hiçbir şeye yer verilmesini istemezdi. Mizanpajın karmakarışık bir hale sokulmasına izin vermezdi. Mizanpajı gazetenin kimliğinin önemli parçası olarak görürdü ki bence bunda hiç haksız değildi. Üslup bütünlüğüne önem verirdi, her sayfanın kendi başına ayrı telden çalması onun zamanında düşünülemezdi. İlhan Selçuk, Cumhuriyet’in vakıf senedinde yer alan ve geçenlerde de hatırlatılan, hızını bu ülkenin kuruluş felsefesinden almış, Atatürk ilkeleri tarafından belirlenmiş temelden asla ödün vermezdi, ama gazetedeki görüşlerin çeşitliliğinden, Cumhuriyet’in temel ilkelerine bir saldırı içermedikleri sürece, rahatsızlık duyduğunu da görmedim. Bu konuda yaşanan sorunları da hemen kestirip atmak yerine, son noktaya varıncaya dek hep yönetmeye gayret etmiştir. Bunu da hep hatırlamalıyız. İlhan Selçuk’un Cumhuriyet gazetesinin yaşaması bakımından en değer verdiği şey ise Cumhuriyet Vakfı ve Vakıf varlıklarıydı. Bu söylediğim bir sır değil; o dönemi yaşamış, yönetimde bulunmuş, hukuk işleriyle ilgilenmiş herkes tarafından bilinen bir olgu. Cumhuriyet gazetesinin bir türlü ele geçirilemeyen, iktidarlar tarafından pes ettirilemeyen kimliğinin arkasındaki temel dayanak Cumhuriyet Vakfı’dır. Sayın Berin Nadi’nin sağlığında kurulan bu vakıf, Cumhuriyet gazetesinin ölümcül darboğazlardan geçmesini sağlamıştır. Cumhuriyet gazetesinin başına gelen yönetimler, bu kurumu gelip geçici bir araç olarak değerlendirmemişlerse Vakfa ve Vakıf değerlerine gereken özeni göstermiş, onları korumuş olmaları gerekir diye düşünüyorum. Toptan karalamalara karşıyım Ülkemizde kolaycı bir alışkanlık var: Etiketle, kurtul diyebiliriz buna. O şucudur, ben bucuyum dedin mi, hiç değilse “bucuları” zahmetsizce yanına çekme olanağı buluyorsun. İş şuculuğa buculuğa bağlandı mı gidenin veya gelenin “her şeyi kötü” veya “her şeyi iyi” oluveriyor. Bu toptan karalamalara kesinlikle karşıyım. Aksi davranışlar, bu gazetede kalem oynatmış birçok değerli yazara, emek vermiş, hapis yatmış insanlara haksızlık olur. Cumhuriyet önemli bir gazete, çok önemli bir cumhuriyet kurumu. Yönetim değişiklikleri sırasında hiç hak etmediği kötü süreçlerden geçti. Gazetemizin daha fazla yıpranmamasını gönülden diliyorum. Bu, kimin haklı kimin haksız olduğundan çok daha önemli. Giden arkadaşlarım içinde yazılarını büyük bir beğeniyle takip ettiklerim var, umarım yollar yeniden kesişir diyorum. Yeni yönetime de başarılar diliyorum, Cumhuriyet’in yolu açık olsun, ona herkesin ihtiyacı var. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle