19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 12 Eylül 2018 6 haber TASARIM: SERPİL ÜNAY 12 Eylül askeri darbesinin yıldönümü... İşkenceciler aramızda Cunta lideri Kenan Evren hakkındaki dava, ölümünün ardından düştü. Halen yaşayan ve akıl almaz işkenceler yapan kamu görevlileri ise yargılanmadı 12Eylül darbesinin 38. yıldönümü bugün. Genelkurmay Başkanı, 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in öncülüğünde dönemin kuvvet komutanlarının gerçekleştirdiği faşist darbede sol muhalefeti ezilirken toplumdaki örgütlülük yok edildi. Darbenin faillerinden yalnızca dönemin Kenan Evren, eski Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Tahsin Şahinkaya, 2012 yılında yargı önüne çıkarıldı. Binlerce kişiyi işkenceden geçiren, onlarca kişiyi katleden, işkence emri veren diğer sorumlulardan ise hesap sorulmadı. Evren ve Şahinkaya hakkındaki Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen dava da ölümlerinin ardından 4 Mayıs 2017’de düşürüldü. Avukatların, sanıkların rütbesinin sökülme talebi de kabul edilmedi. Dosya Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nde. Devrimci 78’liler Federasyonu, 2012 yılında Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen 12 Eylül davası kapsamında mahkemeye gönderilen dosyalarda yaptıkları araştırma sonucu, mağdur anlatımlarından ve suç duyurularından da yola çıkarak 1650 kişilik bir liste ortaya çıkarmıştı. Ancak başlatılan soruşturmalar zamanaşımı gerekçesiyle takipsizlikle sonuçlandı. İlk dava AİHM’de Bursa’da 12 Eylül döneminde gözaltına alınarak işkence gören emekli öğretmen Sait Özdemir’in başvurusuyla açılan 12 Eylül’ün ilk işkence davası, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) karar aşamasında. Hükümetin mahkemeye gönderdiği yanıtta, “İtham edilen şahılara isnat edilen eylemlerin, söz konusu zamanda Türkiye’nin taraf olduğu uluslarası sözleşmelerde insanlığa karşı suçlar olarak tanımlanmış suçlara girmediği ifade edilmelidir” denildi. Davanın reddini isteyen hükümet, suçun tarihi göz önünde bulundurulduğunda olağan ve olağandışı zamanaşımı sürelerinin dolduğunu belirtti. Acı bilanço 12 Eylül 1980’de ülke yönetimine el koyan faşist cunta, tüm yurtta sıkıyönetim ilan etti. 650 bin kişi gözaltına alındı. Kayıtlı 90 gün, kayıtsız 150 günü geçen gözaltılar yaşandı. Gözaltı merkezleri ve cezaevleri, işkence merkezleri haline dönüştürüldü. 171 kişi işkenceyle öldürüldü. 14 kişi cezaevlerindeki açlık grevlerinde yaşamını yitirdi. En yoğun işkencelerin uygulandığı yer, 34 tutuklunun öldürüldüğü Diyarbakır Cezaevi oldu. Uluslararası Af Örgütü (UAÖ), daha sonra, işkence sonucu ölen 200 kişinin listesini açıkladı. Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın (TİHV) verilerine göre, darbeden sonraki 5 yılda 400’den fazla insan gözaltında veya cezaevinde öldü. Darbenin ardından 1 milyon 683 bin kişi fişlendi. 348 bin kişinin pasaportları iptal edildi. Askeri mahkemelerde açılan 210 bin davada, 230 bin kişi yargılandı. 98 binden fazla insan, ‘örgüt üyesi’ olmakla suçlandı. 6 bin 353 kişinin idamı istendi. 50 kişi idam edildi. Darbenin ilk idamı Necdet Adalı ve Mustafa Pehlivanoğlu oldu. Darbenin mimarı Kenan Evren, “Ben sağ ve sol ayrımı yapmadım. Bir tane sağdan bir tane sodan adam astık” demişti. Ülke yönetimine el koyarak sıkıyönetim ilan eden faşist cunta döneminde 650 bin kişi gözaltına alındı. Kayıtlı 90, kayıtsız 150 güne varan gözaltı süreleri yaşandı. Yoğun işkencenin uygulandığı Diyarbakır Cezaevi’nde 34 kişi yaşamını yitirdi. Uluslararası Af Örgütü ise işkence sonucu 200 kişinin öldüğünü açıkladı. Gözaltında kayıp gerçeği ‘Fail kamu görevlisi olunca korunuyor’ Bursa’da işkence gören emekli öğretmen Sait Özdemir’in avukatlarından Arif Ali Cangı, işkence fiillerinin zamanaşımına sokulmasının, faillerinin yargılamadan bağışık tutulmasının, insanlığın yüzyıllardır elde ettiği hukuksal kazanımlara ters düştüğünü vurgulayarak, “İnsanlığa karşı suç işleyen kamu görevlilerinin af ve zamanaşımından yararlandırılmaması gerektiğine ilişkin AİHM kararları, iç hukuk yargılamalarında gözardı edilmiştir” dedi. ‘Zamanaşımı taktiği’ İHD Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’nın yargılandığı dönemde Türkiye’de 56 ayrı kentte yapılan işkence suç duyuruları üzerine soruşturmalar açıldığını belirterek, “Hiçbiri davaya dönüşmedi. Savcılığın gerekçesi zamanaşımı. Takipsizlik kararlarına itiraz süreçleri sürüyor. Ama cesaretimizi kıran şeyler var. AYM, bazı başvurularda ret kararı verdi. Sonunda AİHM’ye gidilecek... Bu soruşturmalar 2010 referandumunun ardından başladı. İktidar çok propaganda yaptı ama savcılıklar, mahkemeler işi ağırdan aldılar. İnsanlığa karşı suçlarda konjonktüre göre yargılama yapılması Türkiye’deki cezasızlığın göstergesi. Böyle ağır suçlarda, fail kamu görevlisi olduğunda korunuyor. Zamanaşımı taktiği uygulanıyor” diye konuştu. Türkiye, gözaltında kayıp gerçe adını gördü. Aileye, Eren’in Gayrettepe’ye ğiyle de 1980 sonra götürüldüğünü söy sında karşılaştı. Cemil ledi. Otomobilleri de Kırbayır, darbenin er kapıdaydı. Ancak, an tesi günü, Ardahan’ın ne Elmas Eren’e ‘bura Göle ilçesindeki evine da yok’ dediler. Daha baskın düzenlenerek sonra Karagümrük’teki gözaltına alındı. İşken defterde Eren’in adı cehaneye dönüştürü nın yazılı olduğu say len Dede Korkut Eği fanın yırtıldığını gör tim Enstitüsü’nde sorgulandı. Öğrencisi ol Berfo Ana, Cemil Kırbayır düler. Tanıklar Eren’in ağır işkenceden geç duğu okulda, 8 Ekim 1980’de iş tiğini söylediler. Eren’den bir da Hkence sonucu öldürüldü. Kendi ha haber alınamadı. sinden haber almak için bekleyen üseyin Morsümbül, 18 Ey ailesine “firar etti” denildi. 105 lül 1980 günü Bingöl mer yıllık ömrü boyunca 33 yıl oğlu kezdeki evlerinden jandarma ve nu arayan Berfo Kırbayır, 5 Şubat bir grup sivil tarafından alındı. Bir 2011’de Başbakan Erdoğan ile ka gün sonra baba Hanefi Morsüm yıp annelerinin bir araya geldiği bül de alındı. Yoğun işkenceler toplantıya katılmıştı. Başbakanın den geçirildiler. Ertesi gün bıra talimatıyla 9 Şubat 2011’de Cemil kılan baba Morsümbül, işkence Kırbayır’ın akıbetinin araştırılma deyken polislerden birinin “Hü sı için Meclis’te araştırma komis seyin buradan kaçtı” dediğini, di yonu kuruldu. Komisyon, ‘Cemil ğer bir polisin de “Yok ya öldü Kırbayır firar etti’ iddiasının gerçeği yansıtmadığını, onun gözaltında öldürüldüğünü ve bilinme 1rüldü” dediğini duydu. 9801990 arasında İstanbul, Ankara, Bingöl, Siirt, Kars, Si yen şekilde yok edildiğine ka verek ve Hakkâri’den, Hüseyin rar verdi. Morsümbül, Hayrettin İlk kayıplardan Hayrettin Eren, 21 Kasım Eren, Mahmut Kaya, Nurettin Yedigöl, Zeki Al 1980’de İstanbul’da Ha tunbaş, Süleyman Ci şim İşcan geçidinde gü han, Veysel Güney, Nu venlik güçlerince gözal rettin Öztürk ve Maksut tına alındı. Eren ailesi, Ka Tepeli’nin de aralarında ragümrük Karakolu’ndaki bulunduğu 12 insan gö gözaltı defterinde Eren’in Hayrettin Eren zaltında kaybedildi. Tetik: Saklamıyorum DİYARBAKIR CEZAEVİ Yıldıran, zorla sünnet ettirdi Raci Tetik 32bin kişinin tutuklu olarak geldiği Mamak Askeri Cezaevi’nin komutanı Raci Tetik de yaptıkları ile hafızalara kazınan işkencecilerden biriydi. Tetik, 1988’de Milliyet gazetesine röportaj vermiş ve “Ben bir işkenceciyim, beni pohpohlayarak kullandılar. Talimatnameleri, kanunları uyguladım. Orası cezaeviydi. Hastane, okul, aşk gemisi veya yat kulü bü değildi. Bu bir savaştır. Savaşta her zaman iyi şeyler olmaz. Lafla hizaya gelmiyorlardı. Saklamıyorum, oldu. Peki onlar niye direniyorlar? Devletin talimatına niye direniyorlar” demişti. Yayıncı İlhan Erdost, Mamak Cezaevi’nde dövülerek öldürülen ilk isimdi. Raci Tetik’in komutanlığında Mamak’ta öldürülen ilk tutuklu ise Mustafa Yalçın oldu. Diyarbakır Cezaevi’nin “Co” isimli köpeğiyle akla hayale gelmeyecek işkenceleri uygulayan yüzbaşısı Esat Oktay Yıldıran, Ermeni mahpus Garabed Demircioğlu’na ayrıca sünnet işkencesi yapmıştı. Demircioğlu, maşallahlı sünnet elbisesi giydirilerek Müslümanlaştırılmış adı Ahmet olarak değiştirilmişti. Demircioğlu, yaşadığı işkenceleri Agos’a şöyle anlatmıştı: “Esat Oktay Yıldıran daha ilk günden itibaren beni sünnet edip, Müslüman yapacağını söyledi. Sırf benimle ilgilenen, yüzüme tüküren, küfreden, sırtıma zorla bindirilen, üzerime işeyen birkaç kişi vardı. Ölüm her an başucumdaydı ama bir türlü ölemiyordum. Bir ara Mehdi Zana, Mazlum Doğan ve şu anda ismini hatırlayamayacağım arkadaşlar ve benimle ilgili ‘öldü’ iddialarını araştırmak için Uluslararası Af Örgütü’nden bir heyet geldi.” T.C. GAZİOSMANPAŞA 4. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’NDEN SAYI: 2018/220 Esas Davacı, FATİH MUHAMMET ÇAY ile Davalı, GAZİOSMANPAŞA NÜFUS MÜDÜRLÜĞÜ arasında mahkememizde görülmekte olan Nüfus (Adın İptali İstemli) davası nedeniyle; Gaziosmanpaşa 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 27/07/2018 tarih 2018/220 esas 2018/127 sayılı karar ile Kastamonu İli, Çatalzeytin İlçesi, Çepni Mahallesi/Köyü, Cilt No:11, Hane No: 1, BSN: 261, 13472530746 T.C. Kimlik Numarasıyla nüfusa kayıtlı, Seyfullah ve Refika oğlu, 07/03/1998 doğumlu davacı Fatih Muhammet Çay’ın adının Fatih Yavuz olarak tashihine ve nüfusa tesciline karar verilmiştir. İlan olunur. Resmi ilanlar: www.ilan.gov.tr’de (Basın: 861016) ‘Peki şimdi nereye?’ Lübnanlı yönetmen Nadine Labaki’nin muhteşem filminin ismidir “Peki şimdi nereye?” Olay Müslümanlarla Hıristiyanların bir arada yaşadığı küçücük bir köyde geçer. İç savaş yeniden hareketlenmiştir ve iki grubun arasındaki çatışmalar köyün çok yakınlarına kadar gelmiştir. Yıllar içinde bu savaşa devamlı kurban vermiş kadınlar yeniden oğullarını ve kocalarını kaybetmemek için savaşın alevlendiği haberini köye sokmama, her an birbirlerine düşman olmaya hazır erkeklere duyurmama kararı alırlar. Zaten zor ve geç gelen gazeteleri ortadan kaldırırlar. Büyük güçlüklerle çeken tek televizyonun anten bağlantılarını parçalarlar. Savaşa dair tüm kışkırtıcı haberlerin önünü keserler. Erkeklerin kafasını dağıtmak için eğlenceli bir dalavere tertiplerler. Bu uğraşta en büyük destekçileri köyün imamı ve papazıdır. İkisi de camiye ve kiliseye yapılan saldırıları canhıraş örtbas ederler. Kadınlar ve din adamları... Köyün erkekleri buram buram tüten kan kokusunu alıp birbirlerine yeniden düşman kesilmesin diye... Savaş çıkmasın diye.... Savaş çıksa bile kimse gitmesin diye... Artık kimse ölmesin diye... Trajikomik bir hikâyenin içinde insanlık tarihini kökünden değiştirebilecek bir bakış açısının soylu, akıllı, vicdanlı, fedakâr ve mantıklı dilini kurarlar. “Ama” demeden tüm düşmanlıklardan vazgeçtiğimiz anda gerçek bir barış inşa edilebileceğini çarpıcı bir hikâyeyle anlatan o filmi seyredin. O filmin bir gün tüm dünyada ilkokul çağındaki çocuklara ders olarak izlettirileceği günleri düşleyin. Çiçek çocukların fazla iyimser ve dolayısıyla imkânsız gibi kodlanan ama aslında çok karamsar bir gerçeklikten çıkıp baş koyulması gereken en etkili yolu işaret ettiği için mümkün olması elzem sloganını tekrar hatırlayın. “Savaş çıkmış ve kimse gitmemiş”. Bugün bu sloganı ya da o filmde idealize edilen muhteşem aklı ve sağduyuyu bir fantezi olarak küçümseyen aklın gerçekleştirdiği dünyaya, onun bir cehennem olduğu gerçeğiyle yüzleşmediğiniz için dayanabildiğinizi fark ettiğiniz her seferde iş işten geçmiş oluyor. Çocuk cesetlerini kucağınıza alıyorsunuz ve yıkılan şehirler ve iktidarlar yeni ekonomilerle yeniden kurulurken birbirinize soruyorsunuz: “Bu savaşın kazananı kim?” Ve cevabı bulamadan aynı çarkın içine tekrar giriyor yeni bir savaşa doğru yelken açıyorsunuz. Savaş çıktığında savaşa gitmemeyi aklınız almıyor. Savaşın hiç çıkmamasını aynı aklınız hiç almıyor. O yüzden evde, işte, devlette irili ufaklı her türlü şiddete katlanabiliyorsunuz. Ve her türlü çatışmayı doğal sanıyorsunuz. Hemen tarafınızı seçiyorsunuz. Bu arada hayata dair anlamlı ya da önemli ne varsa elinizden kayıp gidiyor. İktidarlar arası çekişmelere o kadar aşılısınız ki bu süreçte yaşanan kayıpların hesaplarını asla dönüp iktidarlardan sormak aklınıza bile gelmiyor. Gelelim sadede. Okuduğunuz şu gazetede ezelden beri birbiriyle savaşan liberaller ve Atatürkçüler ya da liboşlar ve Kemalist faşistler ya da FETÖ’cüler ve saray darbecileri ya da kötüler ve iyiler ya da iyiler ve kötüler var sanıyorsunuz ya... Aslında hiçbiri yok. Sadece ezberlenmiş ve genetik hafızayla zamanlardan zamanlara aktarılmış tehlikeli bir iktidar aklı ve kutsal kitaplarla mühürlenmiş bir Habil, Kâbil masalı var. Bir de... Hani yediğiniz kuzuyla sevdiğiniz kuzu arasında inatla kurmadığınız bir bağ var ya, sevdiğiniz Cumhuriyet’le yediğiniz Cumhuriyet arasında da inatla kurmadığınız bir bağ var. Bir gün o bağ kurulduğunda her şey değişecek... Hem de temelden değişecek. HHH Filmin başında, köydeki Müslümanların ölülerini aynı mezarlıkta bir tarafa gömdüklerini, Hıristiyanların diğer tarafa gömdüklerini anlarız. Filmin sonundaysa, tüm köy halkı sırtlarında savaşta ölmüş Müslüman bir gencin tabutu, aynı mezarlığa gelirler ve birbirlerine bakarak sorarlar. “Peki şimdi nereye?” Biz maalesef filmin hep ama hep başındayız. Ahmet Atakan anıldı Gezi Direnişi sırasında Hatay’da polis tarafından vurularak öldürülen Ahmet Atakan, ölümünün 5. yıldönümünde mezarı başında anıldı. Defne ilçesi Pınarbaşı mahallesindeki mezarlıkta gerçekleşen anmaya Atakan’ın ailesinin yanı sıra Gezi Direnişi’nde katledilen Ali İsmail Korkmaz ve Abdullah Cömert’in anne ve babaları HDP milletvekili Tülay Hatimoğulları da katıldı. Abi Zafer Atakan, ülkede katledilen bütün gençlerin acısını yaşadıklarını dile getirdi. Anne Emsal Atakan adalet arayışlarını sürdüreceklerini söyledi. l Haber Merkezi C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle