25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Salı 7 Ağustos 2018 12 Zeytin ağacı, umutlar ve gergedanlar K ahvaltımı bitirdim, üçüncü çayımı ince belli bardağımla zeytin ağacının altında yudumluyorum. Gazeteye bakmıyorum, televizyon seyretmiyorum. Mutlak bir sessizlik ve sükunet var. Uzaktan denizi görüyorum, Ege’yi. Yeşille mavinin karışımı var, beyaz bir kelebek uçuyor ve çayımı yudumluyorum. Çok mutlu olmam gerekir diye düşünüyorum. Doğanın huzuru ve sakinliği içinde, zeytin ağacının gölgesinde hafif esen rüzgârla birlikte fısıldarcasına nağmeler yayan yaprakların altındayım. Bundan büyük mutluluk olur mu diye kendime baskı yapıyorum, yalan söylemeye çalışıyorum. Yalan, yalan ve yine yalan. Zeytinin gölgesindeki huzur ve sükun en büyük yalan, çünkü yüreğim yanıyor, içim sızlıyor. Demokrasi yok, milletvekilleri ve gazeteciler hapiste, öğretim üyeleri gözaltında, gençler işsiz ve mutsuz. İnsanlar parkta bile rahat gezemiyorlar. Ve politikacılar birbirleriyle kavga ediyorlar, hatta küfürleşiyorlar. Bu ülkenin, bu toplumun bir yurttaşı, vatandaşı olarak ıssız bir adaya, dağın başına kendimi hapsetmiş gibiyim. Aşağı inemiyorum, her yeri gergedanlar doldurmuş, birbirlerine homurdanarak saldırıyorlar. Ve ben bir zeytin ağacının gölgesinde kendimi kandırarak mutluluk oyunu oynayan bir insancık, “vatandaş” bile olamıyorum. Belki de gergedanlardan korktuğum için, sanki onlar yokmuş gibi, zeytinin altında kendi kendimi aldatıyorum, yalan söylüyorum kendime, oyalıyorum kendimi, cennetle cehennem arasında gidip geliyorum, kafamın içinde, huzur cennetinde cehennemi yaşıyorum. Cumhuriyet, Atatürk, bağımsızlık, İzmir Marşı, imamlar, şeyhler, FETÖ’ler, Adnan Hoca’lar ve kedicikler hepsi iç içe geçmiş, aralarında rahip bile var. Bugün de bir şehit haberi geliyor. Bir bataklık, bir havuz, bir cehennem: Afrika, Putin, CHP, Trump, Sudan, Katar, reis, kral, şeyh, emir, Esad, 300’ler, 400’ler, 35’ler, paralı askerler, parasız işsizler. Ve biraz rahatlıyorum Hasan Âli Yücel, Can ve Su Yücel’lerle bir “Datça arası”: reklam arası gibi! 1213 Ağustos 2018’de Datça’da Can Yücel’i anacağız, tabii Su da orada. Yücel’lerle aile boyu “yakınlığım” var. Hasan Âli Yücel mi? Hasan Âli Yücel benim de mezun olduğum Vefa Lisesi’nin Atatürk Türkiyesi’ne bir armağanı: aydınlığın, uygarlığın, çağdaşlığın simgesi olmuş bir Vefa’lı Atatürkçü. Vefa’da lisenin kültür kolu başkanı olduğum yıllarda Hasan Âli Yücel için anma günleri düzenleyen, onu yaptığımız etkinliklerde anlatan bendim. Can Yücel ile Rejans’ta ya da Pasaj’da beraber olamadık ama ilginç kişiliğini sürekli izledim. Ve Su Yücel: 30 yıla yakın Levent’te, Sümbül Sokak’ta komşu olduk, konuştuk, dertleştik. Bu bakımdan Yücel’lerle “aile boyu” temasım oldu derken pek de abartmış sayılmam. Datça’da Can Yücel’i kimlerle mi anıyoruz: Sevgili Nevzat Bey’in söylediğine göre Doğan Hızlan’dan Metin Sözen’e, Cengiz Bektaş’tan İlber Ortaylı ve Turhan Günay’a bütün “babalar” orada oluyoruz, Can’ın kulakları çınlasın!.. Datça’da bir zeytin ağacı bulmama gerek kalmayacak, gergedanların da ortalarda dolaşacağını pek sanmıyorum. Ağustosböceklerinin yerini de biz “babalar” almış oluyoruz. Öyle ya, sevgili Can Yücel de başka türlü anılmaz ki. Gergedanlar mı! Bu kadar “baba”nın arasına dalacaklarını pek sanmıyorum, onlar bile korkabilirler!.. HHH Ve yine CHP’li yönetime: 5 imza eksik, 3 imza fazla diye ufak koltuk hesaplarına kilitlenip “statükocu” olacağınıza yapın şu kurultayı: CHP’nin de Türkiye’nin de önü yeniden açılsın. 7 AĞUSTOS 2018 SAYI: 33907 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına MEHMET Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Bülent Özdoğan Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Haber Koordinatörü Faruk Eren Aykut Küçükkaya Dijital Medya Koordinatörü Bülent Mumay Reklam Direktörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Kültür Sanat: Emrah Kolukısa l Düzeltme: Mustafa Çolak Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım Müdürü: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Baskı Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Demirören Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 04:15 04:05 04:34 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 05:58 13:17 17:08 05:45 13:02 16:51 06:11 13:24 17:11 Akşam 20:23 20:05 20:25 Yatsı 21:58 21:37 21:54 haber/yorum TASARIM: İLKNUR FİLİZ Alman şehircilik uzmanı mimar Hermann Jansen’in (1869 1945) Almanya’da Berlin, Köln, Nürnberg ve İspanya’da Madrid kent planlaması yarışmalarından sonra 1927’de Ankara plan yarışmasını da kazandığını yazmıştık! Ancak Jansen’i istifaya götüren sürece göz atalım: Jansen’in Mustafa Kemal Atatürk ile bir görüşmesini Cumhuriyet’in kuruluş yıllarının ünlü gazetecisi ve milletvekili Falih Rıfkı Atay’dan (1894 1971) bir alıntıyla başlayalım: “Jansen bir sual sordu: Bir şehir planı tatbik edebilecek kadar kuvvetli bir iradeniz var mıdır? Atatürk kızdı. ‘Koca memleketi yedi düvelin elinden kurtarmışız. Bir Ortaçağ saltanatını yıkarak yerine bir Yeniçağ devleti kurmuşuz, bunca devrimler yapmaktayız. Bütün bunları başaran bir rejimin, bir şehir planını tatbik edebilecek kuvvette olup olmadığı nasıl sorulabilir?’ diye biraz sertçe cevap verdi. Dik kafalı Prusyalı ise ‘Belki sizin hakkınız var. Biz Almanya’da bile türlü güçlüklere uğruyoruz da, onun için sormuştum!’ dedi.” HHH Atatürk’ün, bulvarı 130 m. genişlikte öngörmesi üzerine o günlerde sokaktaki insanlar Atatürk Bulvarı’nın bu denli geniş yapılmasını şöyle değerlendiriyorlardı: “Bu kadar geniş yol olur mu? N’olacak sarhoş, ayyaş kafa!” Çankaya’daki “sarhoş, ayyaş” söylentisinin ortaya çıkmasının baş mimarı, dönemin Ankara Valisi ve Belediye Başkanı Nevzat Tandoğan idi... Atay’ın Çankaya kitabından alıntılayalım: “Bir imar komisyonu yapmıştık. (...) Rahmetli vali ve belediye reisi Nevzat da komisyonun azası idi. Bir ecnebi mütehassısın (Jansen’in) dediklerini yapmaktan başka elinden bir şey gelmeyen belediye reisi olmaya daha ilk günü isyan etti. Açıkça muhalefet de edemeyeceği için, âdet olduğu üzere devamlı bir baltalama yolu tuttu!” Tandoğan şöyle diyordu: “Malatya’da dağ başında yollar yapmışım. Jansen bana şehir içinde sokak yapmayı mı öğretecek?” Bu engellemeler karşısında Jansen şu tepkiyi göstermişti: “Tuhaf zat bu valiniz, evinde iki am ÖzAgecanr Kavşak Şehircilik! (2) pulü yanmazsa bir elektrikçi çağırır. Tesisata el sürmez; çünkü elektrikte ölüm vardır. Ölüm olmadığı için benim planıma durmadan karışıyor. Hâlbuki şehircilik, elektrik tesisatçılığından çok daha ince bir sanattır. Artık, Ankara imar planının altından benim imzamı silebilirsiniz...” Jansen, Atatürk’ün ölümünden sonra bu tür tepkilere dayanamamış, 1939’da istifa etmişti! Ankara’nın simge meydanlarından birine “Nevzat Tandoğan” adı verilmiş, 2012’de Nevzat adı kaldırılmış ve 2015’te de adı tümden silinerek “Anadolu Meydanı’na” dönüştürülmüştü. Jansen, Ankara dışında da İzmit, GaziantepMersin, CeyhanTarsus ve Adana’nın da planlarını yapmıştı... HHH “Çankaya’daki ayyaş”, İstiklal Savaşı’nı kazanmış, 1920’de Ankara’yı başkent yapmış, 1923’te Cumhuriyeti kurmuştu. Onun için bunlar yeterli değildi. Artık ilk amacı Ankara’yı çağdaş ve gelişmelere açık uluslararası boyutta bir kent yapmaktı. Jansen’den önce Ankara’ya “mimarlık ve şehircilik, siyasanın ayrılmaz parçalarıdır” düşüncesindeki Alman kent plancısı Carl Christoph Lörcher’i 1924’te davet etti. Jansen’in Hitler karşıtlığı yerine, Lörcher Mussolini hayranı idi. Lörcher, Osmanlı kültüründe yetişmiş olan Türk meslektaşlarından farklı olarak Ankara’nın “Helenistik çağlardan itibaren çeşitli imparatorlukların merkezi olmasın dan dolayı ve de Roma İmparatorluğu’nun mirası Augustus Tapınağı’nı planına odak noktası” yapmıştı. Ankara Kalesi’ni tarihsel miras olarak koru Özgemak yerine “Kalede bir teras üzerinde, yönetim binalarının yer almasını, böylece Kale’nin tarihsel geçmişi yerine Kemalist yönetimin simgesi olmasını” öngörmüştü. Bu yaklaşımında Mussolini’nin “Roma İmparatorluğu” felsefesi temel olmuştu! Yeni Yayınlar... Adı: Kent, Yerel Yönetimler ve Toplu Konut Yazıları Yazar: Prof. Dr. Cevat Geray Editör: Dr. Hasan Hüseyin Doğan Palme Yayınevi’nin 2 ciltlik 1306 sayfalık bu kitabı bu yıl yayımlandı. HHH Adı: Kent Planlamasının Başlıca Uygulama Alanları Yazar: Prof. Dr. Cevat Geray Editör: Dr. Hasan Hüseyin Doğan Aynı yayınevi, 242 sayfalık bu kitabı da çıkardı. “Efsanevi Dekan” Prof. Dr. Cevat Geray’ın bu kitaplarını başta Çevre ve Şehircilik Bakanı ile çalışanlarına, ayrıca tüm valilere, kaymakamlara, belediye başkanlarına ve tüm yetkilileri ile kütüphanelere öneririz. Düzeltme: Son yazımdaki SBF olaylarının tarihi 29 Nisan 1960 olacaktı... (Devam edecek...) Olaylar ve GOrUSler EDİTÖR: NAZAN ÖZCAN Bu iş zor Yonca posta@cumhuriyet.com.tr AZMİ KARAVELİ İktidarın ve yakın medyasının 16 yıldır yaptığı en düzgün işlerin başında, “rıza üretim mekanizmalarını” mükemmel bir şekilde çalıştırması geliyor. Örneğin çoğumuzun hayatında önemli yer edinen müzisyen Mazhar Alanson’un ardından Bülent Ortaçgil’in, ilk okuduğunuzda asla itiraz etmeyeceğiniz, ancak biraz deşince hayli sıkıntılı söyleşileri belli ki propaganda amaçlı, planlı şekilde, peşi sıra yapıldı ve ortaya şöyle bir tablo çıkarttı: İnsanlar bir şekilde ayakta kalmaya çalışıyor bu ülkede. Sanırım bir kısmımız, seçim sonuçlarını bekledikten sonra, dönüşü en azından kısa vadede olmayacak bir yola girildiğini düşünüp, süreçlere adapte olma konusunda maharetlerini ortaya koyuyor. Dolayısıyla, aslında son derece mantıklı gibi görünen söylemleriyle, oluşan bu yeni siyasal ve kültürel paradigmanın yeni meşruiyet aracısı olmaya başladı bu kişiler. Biraz mı kutuplaştık? Bakınca ne kadar mantıklı, ne kadar aklı başında cümleler aslında. Mesela Alanson ürkekçe diyor ki, “Son dönemlerde kutuplaştık biraz tabii.” Pardon ama “biraz” mı? Hemen ardından da “Karşı tarafın kızmasının âlemi yok” söylemine sığınarak ülkedeki sınıfsal, kültürel, ideolojik yarılmanın, kutuplaşmanın ne derece olduğunu aslında kendisi itiraf ediyor, çünkü o girdabın içindeyiz hepimiz, kendisi de, biz de. Çünkü o da biliyor ki “orman değiliz artık, milli parkız”. Millilik, yerlilik zamanındayız, arabasından, sanatına uzanan geniş bir çizgide... “Laiklik elden gitmez, kimse korkmasın” derken nasıl bir siyasi gerekçelendirmeye dayandırıyor bilinmez ama bu kaygıyı dile getirmeye çalışanların dahi “laiklik elden gidiyeeahh” çığlıklarıyla dalga geçildiği zamanlarda kendisi “yurtdışında mıydı” acaba? Beyin göçünün hız kazandığı ülkemizde yurtdışına gitmek isteyenlere Alanson’dan müjdeli bir formül de var: “Ülkemizin gerçeklerini kabul edersek hepimiz daha mutlu olacağız.” Evlimutluçocuklu üçlemesi artık geride kaldı, “gerçekleri kabul edersek” mutluyuz işte, biz bunu nasıl akıl edemedik ki? Fazla iyimserlik Ortaçgil’in söylemindeki temel çelişki ise yüzde 48’in 52’yi kabul probleminden öte, 16 yıldır başımızda olan ve artık muktedirliğinden sual olunmaz iktidarın asıl olarak yüzde 48’i kabul etmemesi. Oysa 48’in ateş olsa cürum kadar yer yakacağını zaten seçim akşamındaki ataletinde hepimiz gördük. “(...)Yüzde 52 oy alanlar, bu hataya düşmez ve yüzde 48’i yok saymayarak hareket ederse sorunlarımızı çözeriz” derken Ortaçgil’in, gittikçe derinleşen kronik kutuplaşmanın, temenni düzeyinden öteye geçerek sorunları somut olarak nasıl çözeceğimize ilişkin iyimserliğini neye borçlu olduğunu hiçbir şekilde söylediklerinden anlamamız mümkün değil. 1990’ların başlarında İslamcıların sıklıkla dile getirdiği Çoğumuzun hayatında önemli yer edinen müzisyen Mazhar Alanson’un ardından Bülent Ortaçgil’in, ilk okuduğunuzda asla itiraz etmeyeceğiniz, ancak biraz deşince hayli sıkıntılı söyleşileri üzerine... Bülent Ortaçgil Mazhar Alanson “yeni sosyal akit” ya da yeni bir toplumsal mutabakat yaratmak gibi söylemlere elbette saygı duymakla birlikte içi boşaltılmış sevgi pıtırcığı söylemlerin sadece iktidara meşru zemin oluşturmaktan öteye gitmediğini de artık kabul etmemiz gerekiyor. Oyuna devam Alanson ve Ortaçgil, sanki eski Türkiye’de muhafazakârların mağduriyeti hâlâ devam ediyormuşçasına (ki bu da şüphesiz sorunlu bir kalıp, “bana sağcılar adam öldürüyor dedirtemezsiniz”in her zaman temel şiar olduğunu düşünürsek), “Yüzde 52 oy almış işte adamlar, nankörler kabul etmiyorlar” minvalinde bize çoğunluk despotizmi dersi verirlerken aslında yepyeni bir “oyuna devam”ı da savunuyorlar. Şimdi herhangi bir vakada “Filistin’de ya da Mısır’da nerdeydiniz ha, nerdeydi niz?” diye çemkirme hastalığı var ya, o zaman ben de bu efsane isimlere şunları sormak istiyorum: Gezi’de kaybettiğimiz canlar sırasında neredeydiniz, Suruç’ta, Ankara’da, Roboski’de insanlar katledilirken, gazeteciler, milletvekilleri hapislere girerken, hukuk yıllardır ayaklar altındayken, akademisyenler işlerinden atılırken hiç sizi konuşurken görmedik. Kentler beton yığınına dönerken, AKM yıkılırken, milyonlarca ağaç katledilirken, ODTÜ’de arabasında pankart taşıyanlar içeri alınırken neredeydiniz? Bu saydıklarımız sanki hiç olmamış gibi, her şey güllük gülistanlıkmış, bütün bunlar şikâyet ettiğiniz kutuplaşma ortamını yaratmamış sanki gibi, “rahat olun” ya da “... sorun çözülür” derseniz, bu sizin Türkiye’nin temel gerçeklerini bilerek ya da bilmeyerek kaçırdığınızı gösterir. Belki şimdilik sizi Yavuz Bingöl mertebesine düşürmez ama kalbimizi yaralar. Geldiğimiz noktadan çıkış için umut besleyelim tamam ama bu, o kadar da kolay değil, hatta gerçekten “Zor çok zor Yonca, çünkü insanlar aylar boyunca hiç soru sormadan durur.” Kamuya mal olduysanız Sanatçıların, söyleşi yaptıkları mecraların niteliğini de göz önüne alarak, söylediklerinin nereye gideceğini bilmemeleri imkânsız olsa gerek. Bu nedenle yıllar içinde kendilerinin yaratmış oldukları algı ve imajları kendilerine bırakılamayacak kadar kamuya mal olmuş insanların bu demeçleri ne yazık ki anılarımıza da hakarettir. O nedenle, lütfen “bizi kategorize etmeyin”, biz sizin bu yeni kategorinize girmeyiz, siz girseniz de, çünkü “gözyaşlarımız henüz bitmedi” bizim, “majörler şimdilik tükendi” belki eyvallah, ama biz azıcık “minörlere yolculuk” yapıp çekilelim, size de “majör dünyanızda” hayırlı günler dileyelim. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle