25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 6 Ağustos 2018 8 haber EDİTÖR: SERKAN OZAN Habercilere, yazarlara siparişlerim var Yıllardır Avrupalı meslektaşlara “köşe yazarı”nın , dolayısıyla “köşe yazısı”nın ne olduğunu bir türlü anlatamadım. Bu soru sık sık önüme çıkar, ben anlatmaya çabalarım, karşımdakinin “gâvur inadı” tutar: Anlamadım… Bir Belçikalı gazeteci haftada kaç “Tırmık” yazdığımı sormuştu. Eskiden altıydı, şimdi dört… Kaşları çatıldı: Bırak şakayı. Ciddi bir soruydu… Bir Alman meslektaş da haftada dört yazıya şaşmadı da “ne yazdığımı” merak etti? Allahın bildiğini elin gâvurundan saklayacak değilim ya? Hemen hemen her konuda. Sıkça siyaset, bazen ekonomi, bazen sanat ya da dış politika filan yani… Dalga geçti: Süpermen misin sen? Ne diyeyim? Adam haklı… HHH İnanmayacaksınız ama benim de bazen akıl erdiremediğim, cevaplayamadığım sorular oluyor. Yaşlanıp habercilikten “köşe yazarlığı”na yumuşak geçiş yaptığım için ve bir “köşe yazarı”nın aklının ermeyeceği, bilgisinin yetmeyeceği hiçbir konu olamayacağından ben de karizmayı çizdirmemek için derin cehaletimi belli etmiyorum. Gel gör ki son günlerde epey soru birikti ve sahiden bilgim yetmiyor, aklım ermiyor. Sıkı habercilere, ekonomi üstüne yazan ulemaya birkaç siparişim var. Buyrun. HHH Eyyy haberci arkadaşlar!.. Son günlerde bir tevatür (söylenti) hızla yayılıyor. Deniyor ki AKP Reisi kendisine biat etmeyen “cemaatler”le papaz oldu, onları defterden silmeye başladı. Tamam Gülen Cemaati ile papaz olmanın ötesinde kapıştı. Bu daha 15 Temmuz darbesinden epey önce belliydi. 1725 Aralık ses kayıtları saldırısından da önce AKP Reisi kendisi ile iktidar paylaşımında ölçüyü kaçıran Gülen Cemaati’ni köşeye sıkıştırmaya, kaynaklarını kurutmaya başlamıştı. Nurcu tarikatların Gülen Cemaati dışında kalan kesimiyle de ipler son seçimden önce koptu. Keza “biat” etmeye yanaşmadığı anlaşılan Furkan Vakfı da Reis’in hışmından payını aldı. Liderleri Alpaslan Kuytul tutuklandı ve halen Bolu mahpusdamında volta atmakta… Ancak bu kadar mı, ötesi de var mı? Örneğin Gülen Cemaati’nden boşalan devlet kadrolarının Nakşibendilerin Menzil kolu ile doldurulduğu ileri sürülüyor. Peki, Menzil parlayan yıldız da öteki Nakşibendi kollarında durum ne? Reis onlardan da uzaklaşıyor mu? Ümmet vurgusunu gitgide silikleştiren ve hızla milliyetçi bir ideolojik çizgiyi benimseyen Reis, MHP’siyle, BBP’siyle Türk milliyetçisi partileri Meclis’e taşıdı, fiilen iktidar ortağı yaptı. Bu söylentileri araştırmak, AKP Reisi ile hangi cemaatin nasıl bir ilişki içinde olduğunu gün ışığına çıkarmak habercilerin görevi. Yani bu habercilere siparişimdir… HHH Bir başka tevatür daha var ve o da gitgide satır aralarından  açık seçik cümlelere dönüşmeye başladı. Deniyor ki AKP Reisi’nin kimilerine çılgınca gelen ekonomi politikası dövizi amansızca tırmandırıyor ve buna karşı hamaset edebiyatı dışında iktidarın ciddiye alınacak bir önlem aldığı yok. Çünkü dövizle borçlu olan büyük sermaye (holdingler, bankalar) döviz tırmandıkça bataklığa düşüyorlar. Böyle giderse iflas bayrağını çekecekler. AKP Reisi’nin özellikle döviz konusunda burnunun dikine gitmesinin bir sebebi var. Hemen hepsi TÜSİAD çatısı altında örgütlü olan bu sermaye grupları laikliği savunuyorlar. Buna karşılık laiklik diye bir derdi olmayan, kendini ya “islami sermaye” olarak tanımlayan ya da dinsel vurgu yapmadan Reis’in kayıtsız koşulsuz destekçisi olan, onun bir işareti ile havuz kurup AKP medyasını oluşturan sermaye grupları var. Reis sermayenin “laikçi burjuvalar”dan “Reisçi sermayedarlar”a aktarmak için döviz konusunda bilinçli olarak bugünkü çizgiyi izliyor… Tevatür bu. Şimdi siparişim: Peki, Reisin isteklerini emir belleyen sermayedarların döviz borcu yok mu? Dövizle borçlu olup batma tehlikesi yaşayanlar sadece laiklikten yana olan ve TUSİAD’da kümelenen sermaye grupları mı? Yani “Özel sektörün 400 milyar dolardan fazla borcu var” cümlesinin ayrıntılamak gerek. Döviz borcu yüzünden dar boğazda olanlar kimler, olmayanlar kimler? Habercilere, ekonomi ulemasına siparişlerim şimdilik bu kadar. TÜRKİYE’DE YAŞAMA TUTUNMAYA ÇALIŞAN ÜÇ AFGAN, ORTAK ÖYKÜLER, UMUTLAR... Savaş bitse... Gitsek de gelmesek LEYLA KILIÇ Afganistan’dan önce İran’a, oradan da Türkiye’ye uzanan bir hikâye onlarınki. Ölümle burun buruna, aç, susuz binlerce kilometreyi adım adım aşarak yazdıkları bir hikâye. Afganistan’ın en büyük kentlerinden biri olan Mezarı Şerif’te, devlet ile Taliban güçlerinin çatışmaları arasında yaşamaya çalışan Hacı Murat, Halis ve Rahim, terör olayları, siyasi istikrarsızlık ve ekonomik zorluklar nedeniyle ülkelerini terk ederek Türkiye’ye geldi. İstanbul’da çiçekçilik ve bahçe düzenlemesi yapıyorlar. Hacı Murat ve Halis birer, Rahim ise iki çocuğunu bırakmış geride. Akılları hep onlarda... Tek istekleri var: “Savaş bitsin, dönelim, bir daha buraya gelmeyelim.” Hacı Murat, Halis ve Rahim, aynı köyden farklı zamanlarda çıkmışlar yola. Diğer herkes gibi Afgan komisyoncuların eline düşmüşler. Kişi başı 750 dolar onları ancak İran’a kadar getirmeye yetmiş. Halis, 15 gün yürümüş İran’a varmak için. Komisyoncuları “Taksici gibi çalışıyorlar. Götürdükleri noktaya göre para alıyorlar” diye anlatıyor. Göze gelmez... İran’da parası bitince 3 ay inşaatlarda çalışmış Halis. Yeniden para biriktirmiş. Biriktirdiğini bu kez İranlı komisyonculara vermiş, 2.5 yıl önce Türkiye’ye girmiş. Yürüyerek geçtiği yollarda karşılarına çıkan tehlikeleri, açlığı, susuzluğu iki kelimeyle silip atıyor: Göze gelmez... Çünkü ucunda çocuğu ve ailesi için savaşılması gereken bir hayat var. Çünkü, onların da savaştan kurtulmak için başka bir şehre göçen, 1.5 yıl haber alınamayan, sonraları Amerikan askerleri tarafından öldürüldüğünü öğrendikleri kardeşiyle aynı kaderi paylaşmasını istemiyor. Beni sınır dışı edin Hacı Murat toplamda beş yıldır Türkiye’de. İki buçuk yıl çalıştıktan sonra Afgan Konsolosluğu’na gittiğini söyleyen Hacı Murat, “Konsolosluğa gidip sınır dışı edilmek istediğimizi söyleyince bizi sınır dışı edebiliyor. Öyle olunca da dönüşümüz daha kolay oluyor. Hem uçak bileti ucuz hem de yürümüyoruz” diyor. Türkiye’de 2.5 yılda biriktirdikleriyle sınır dışı edilen Hacı Murat, ülkesine, köyüne, ailesine dönmüş. İki amcası ve üç kuzeninin devletle Taliban güçleri arasındaki çatışmalarda öldürüldüğünü öğrenmiş. Savaşta “taraf olmamanın” tarifini şöyle yapıyor: ‘Aldığımız nefesi saklamak istiyoruz’ “Benim de başıma aynı şey gelir diye korkuyorum. Devletin vurduğu birinin yanına gittiğinde sen devlet düşmanısın diyorlar. Taliban’ın vurduğu birinin yanına gittiğinde sen Taliban düşmanısın diyorlar. Olan yine millete oluyor. Biz sadece aldığımız nefesi saklamak istiyoruz.” Hacı Murat’ın Türkiye’de biriktirdikleri bir yıl yetmiş. Parası bitince tekrar düşmüş yola. Önce İran, sonra Türkiye... Ölüm tehlikesi, açlık, susuzluk, adım adım binlerce kilometre... 2.5 yıldır yine Türkiye’de. Geride bıraktıklarını, ailesini sürekli kesilen internet aracılığıyla görebiliyor. ‘Taliban bizi izliyor’ Taliban’nın başka ülkelere giden Afganları takip ettiğini anlatıyor Hacı Murat: “Afganlar Taliban’ı kötülerse bu onların hoşuna gitmiyor. Bizi takip ediyorlar. Türkiye’de de Taliban yanlısı kaçak Afganlar var. Bizi ihbar edebilirler” diyor ve uyarıyor: “Afganistan’da Türkiye gibi zorunlu askerlik yok. Parayla askerlik ya Rahim Halis Hacı Murat TÜRKİYE’DE 130 BİN AFGAN VAR İran’daki işsizlik, zorla geri gönderme ve savaştırılma iddiaları ülkede bulunan Afgan göçmenlerin Türkiye’yi kurtuluş olarak görmesine neden oluyor. Vizeli Türkiye’ye gelebilmenin bedeli de beş bin doları bulabiliyor. Bu nedenle göçmenler kaçak ola rak Türkiye’ye geliyor. Avrupa Birliği (AB) ise Afgan mülteci almıyor. Birleşmiş Milletler (BM) Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin rakamlarına göre, 1 Ocak 2016’da Türkiye’de BM ofisine başvuran Afganların sayısı 96 binken, bu sayı 1 Ocak 2017’de 122 bine çık tı. Kayıtlara göre, Türkiye’de yaklaşık 130 bin Afgan bulunuyor. 2016 yılında Türkiye’ye düzensiz göç çerçevesinde gelen 31 bin 360 Afgan yakalandı. 2018 yılında ise Türkiye’ye Afganistan kökenli 29 bin 899 göçmenin kaçak girdiği belirlendi. TEK GÖZ ODADA KURULAN HAYALLER Hacı Murat, Halis ve Rahim’in, hayatlarını kazandıkları çiçekçinin, çiçeklerle dolu bahçesinde kurdukları bir göz odadan oluşan evde yaşıyorlar. Burada hem yemeklerini yapıyorlar hem çamaşırlarını yıkıyorlar hem de uyuyorlar. İşleri bittiğinde kapının önündeki çardakta dinleniyor, aileleri ve kendileri için hayaller kuruyorlar. Hacı Murat, izin günlerinde Türkiye’de bulunan akrabalarıyla bir araya geldiklerini anlatarak “Birlikte bir yer kiralıyoruz orada buluşup muhabbet ediyoruz” diyor. pılıyor. Devlet gel bizde askerlik yap paranı kazanırsın diyor. Taliban da bizimle ol ölürsen de cennete gidersin diyor. Eğer devlette çalışırsan seni de aileni de öldürürüz diyor. Bazen de zorluyor ama gitmek ve savaşmak istemiyorsan bir silah veya para verirsen bırakıyorlar.” ‘Polis kimlik soruyor bir şey demiyor’ Hacı Murat, Türkiye’ye gelince ne yaptıklarını, nasıl yaşadıklarını ise şöyle anlatıyor: “Afganistan’dan kaçak gelenler İran’dan çıktıklarında Van’a oradan da İstanbul’a ya da farklı şehirlere dağılıyorlar. Akrabalarını olduğu yerlere giderek önce bizim gibi Türkçe öğreniyor. Daha sonra akrabaları sayesinde iş bularak çalışmaya başlıyorlar. Polisler bizi görünce bazen çeviriyor. Nereli olduğumuzu, ne iş yaptığımızı soruyorlar sonra bir şey demiyorlar. Devlet bizi bu yönden koruyor. İsterse alır götü rür ve sınır dışı ettirebilir.” “Aklımız hep ailemizde” diyor Hacı Murat ve planlarını anlatıyor: “Bir daha ne zaman gideriz bilmiyorum ama paramızı toplayınca gideceğiz. Keşke bize yetecek parayı toplasak gitsek de gelemesek. Savaş bitse. Ailemle düzenimi kursam işimi kursam çalışsam” diyor. Yine komisyon Ailelerine kazandıkları parayı yollamak için vizesi olan Afganların yardımcı olduğunu anlatan Rahim, “Biz Türkiye’de yaşayan ve kimliği olan bir Afgana 100 dolar veriyoruz. O, 5 Türk Lirası komisyon alıyor. Köyden birine gönderiyor. Köyden parayı alan kişi de ailemize parayı verirken kendi payını alıyor” diyor. Türkiye’yi kendi ülkelerine göre güvenli bulduklarını belirten Rahim, burada çalışmaktan da mutlu olduğunu anlatıyor: “Aylık 1800 TL’ye çalışıyorum. Arkadaşlarım da ben de razıyız, memnunuz. İstemediğimiz zaman çalışmıyoruz. Bizim işimiz burada rahat. Tek sorun ailelerimiz uzakta ve tehlike altında...” ‘Afgan pilavı bir başka’ Rahim kendisinin ve arkadaşlarının en çok özlediği şeyin önce aileleri, sonra toprakları, sonra da Afgan pilavı olduğunu söylüyor. Rahim, “Burada da yapmaya çalışıyoruz. Hatta bugün de Afgan pilavı yaptık” diyor ve bizi de davet ediyor sofraya. ‘Avrupa daha rahat’ Avrupa’da kaçak göçmenlere devletlerin sahip çıktığını belirten Rahim, “Sokakta kalınca polis göçmenleri bir yerde topluyor. O ülkenin dilini öğretiyor. Öğrenince oturma izni ve aylık veriyorlar sonra da çalışmaya başlıyorlar. Kimlikleri de oluyor. Bizim ne burada ne Afganistan’da kimliğimiz var” diyerek kendi mülteci halini özetliyor. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle