18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Salı 21 Ağustos 2018 6 Cezaevi çocukları haber TASARIM: İLKNUR FİLİZ Cezaevlerinde 3 binin üzerinde çocuk var. Yarısı yetişkin koğuşunda kalıyor. 8 yıl içinde 17 çocuk tutuklu yaşamını yitirdi; bunların 9’u intihar etti C eza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CİSST) Hapiste Çocuk Ağı Temsilcisi dayandırıyor. n Türkiye’de çocuklar hangi gerek çelerle cezaevlerinde tutuluyor? Avukat Cansu Şekerci, milletvekille BM Çocuk Hakları Sözleşmesi, ço rinin bilgi edinme önergelerine Ada cuk haklarına dair elimizdeki temel ve let Bakanlığı’nın verdiği yanıtlara gö değerli belgelerden birisi. Sözleşmenin re, şu anda 82’si kız çocuğu olmak 37. maddesi, devletin ‘tutuklamayı son üzere 3 bin 85 çocuğun cezaevlerin çare ve en kısa sürede uygulanması de bulunduğunu söyledi. OHAL süre gereken bir tedbir’ olarak kabul etme cinin mahpus çocukları çok etkiledi si gerektiğini düzenliyor. Uygulamaya ğine dikkat çeken Şekerci, “Mahpus baktığımızda ise tutuklama ülkemizde çocuklar bu süreçte çok zarar gör adeta cezalandırıcı bir araç olarak kul dü” dedi. Kendilerinin dernek olarak lanılıyor. Adlisiyasi ayrımı dönem dö 2018 yılı tutuklu ve hükümlü çocuk nem paylaşılan istatistiklerde yer alı sayılarına ilişkin bakanlığa yaptıkla yor. Örneğin İlgezdi’nin raporunda rı bilgi edinme başvurusuna bir yanıt mayıs ayı verilerine göre mahpus kız alamadıklarını kaydeden Şekerci ile çocuklarının 9’u siyasiyken 73’ü adli “cezaevindeki çocuklar” konusunu olarak paylaşılmıştır. CHP milletvekili masaya yatırdık. Ayrıca cezaevine gi Onursal Adıgüzel’in yaptığı bilgi edin rip, çıkan çocuklar yaşadıkları traje me başvurusuna verilen cevapta Nisan diyi gazetemize anlattı... Rakamlar bile belirsiz n Adalet Bakanlığı’nın Nisan 2017 raporlarına göre Türkiye’de 2 bin 800 çocuk hapisteydi. Geçen 16 ayda bir artış ya da azalış oldu mu? Hapishanelerle ilgili istatistiklere ulaşmak ne yazık ki kolay olmuyor. CİSST, yaptığı bilgi edinme başvurularından, medya taramalarından, kurum ve kuruluşların hazırladıkları raporlardan; aynı zamanda milletvekillerinin yaptıkları bilgi edinme başvurularından ve soru önergelerinden en güncel bilgilere ulaşmaya çalışıyor. Ceza ve Tevkifevleri (CTE) Genel Mü Cansu Şekerci dürlüğü de her sene için birim faaliyet raporu sunarak hapishanelerdeki istatistik, çalışma vb. faaliyetleri kamuoyuyla paylaşıyor. 2017 yılına ait birim faaliyet raporu, CTE’nin resmi sitesinde hâlâ paylaşılmış değil. Hapishanelerdeki çocukları tutulma sebeplerine göre ikiye ayırabiliriz. Bir grup 06 yaş arasında annesiyle tutulan çocuklar, diğer grup ise 1218 yaş arasında kanunla ihtilafa düşerek hapsedilen çocuklar. Şubat ayının başında CTE Genel Müdürü’nün TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu’nda yaptığı açıklamaya göre 1218 yaş arasında 2 bin 979 çocuk, 06 yaş arasında 650 çocuk hapiste. CHP milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi’nin Mayıs 2018’de sunduğu raporda ise hapishanelerdeki çocuk mahpus sayısının 3 bin 85 olduğu, bunların 82’sinin kız çocuğu, 3 bin 3’ünün ise erkek çocuğu olduğu belirtiliyor. Dernek olarak 2018 yılında yaptığımız bilgi edinme başvurularına bilgilendirme içeren bir yanıt ise henüz alamadık. Adalet Bakanlığı bilgiyi paylaşmama nedeni, kimi zaman ‘özel araştırma gerektirir’, kimi zaman da ‘kamuoyunu ilgilendirmez’ gibi gerekçelerle Bilgi Edinme Hakkı Yasası’na 2017 itibarıyla 2 bin 743 mahpus çocuğun 208’inin siyasi olduğu belirtilmiştir. Yine bu başvuruda verilen cevaba göre çocukların en çok uyuşturucu ve hırsızlıkla ilişkilendirilen suçlardan hapsedildiği bilgisine ulaşıyoruz. Bunlara ek olarak belirtmekte fayda var ki mahpus çocuğun hangi suçla ilişkilendirildiği, tutulduğu koşulları belirlemeye başladığı anda ayrımcılık yasağı ihlal edilmiş oluyor ve karşımıza bir insan hakları ihlali olarak çıkıyor. n Geçen iki yılda çocuklar hapishanelerde OHAL’i ne şiddette hissetti? KHK’lerdeki infaz ve yargılama sürecine ilişkin düzenlemeler ne yazık ki mahpus çocukları da etkiledi. Örneğin KHK’lerde yer alan suç gruplarında yargılanan tüm tutukluların telefon görüşmeleri sınırlandırıldı, sınavlara girmeleri engellendi. Avukat görüşleri kayıt altına alındı. Bir tek tek tip kıyafeti içeren düzenlemede çocuklar ayrı tutuldu fakat onun dışındaki tüm sınırlamalar mahpus çocuklara da uygulandı. Mahpus çocuklar bu durumdan ciddi zararlar gördü. Öldüren koşullar n Ya içeride hayatını kaybedenler... CİSST’in Kasım 2017 tarihli “Çocuk Mahpuslar” raporuna göre 2009 yılından Mart 2017’ye kadar 17 çocuk hapishanede hayatını kaybetmiştir. Bu çocukların 9’u intihar etmiştir. Çocukların ölümleri, işkence ve kötü muamele üzerinden yapılan tartışmalarda devletin yükümlülüklerinin hukuk devleti ve insan hakları temelinde tartışılması gereklidir. Yine aynı rapora göre çocuk mahpusların müşteki/mağdur olduğu şikâyetlerle 484 personel hakkında adli ve idari soruşturma başlatılmış; soruşturmalar 64 idari ceza, bir hapis cezası ve bir hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararıyla sonuçlanmıştır. l İSTANBUL / Cumhuriyet Tutuklu çocuklar ANLATIYOR: n Kafamda hâlâ kırık izleri var n İşkence seslerini duyuyoruz n ‘Abi artık vurma’ diyordu M.E. Diyarbakır’da Atatürk Lisesi’nde öğrenciydi. Özgür Gündem gazetesinin satışını yaptığı sırada gözaltına alındı. Tutuklanarak Diyarbakır Cezaevi’ne götürülen M.E., çıkarıldığı mahkeme tarafından “Terör örgütü üyeliği” suçlamasıyla sekiz yıl hapis cezasına çarptırıldı. M.E. gözaltı sürecinde polislerin işkencesine uğradığını söylüyor. Tutuklanmasının ardından Diyarbakır Çocuk Cezaevi’ne götürülen M.E. cezaevinde de işkencenin devam ettiğini belirtiyor. Tedavi haklarının engellendiğini aktaran M.E., “Ciddi hastalıkları olan arkadaşlarımız vardı. Hak ihlalleri nedeniyle 2010’da koğuşta isyan başlatıldı. O süreçten sonra yaşımız tutmamasına rağmen bizi büyüklerin bulunduğu koğuşa naklettiler” diye konuşuyor. 15 Temmuz darbe girişiminden önce Edirne Cezaevi’nde olduğunu aktaran M.E. özetle şunları anlatıyor: “Darbe girişiminden sonra cezaevindeki baskılar daha da arttı. Bandırma’ya sürgün edildik. Ayakta askeri düzende sayım vermemiz isteniyordu. Koridorda bir arkadaşımızı gördüğümüz zaman, selam vermemiz bile engelleniyordu.” Sekiz ay önce tahliye edilen M.E. şu an harıl harıl iş arıyor. Ancak sabıka kaydı nedeniyle kimsenin kendisine iş vermek istemediğini aktarıyor. Mektuplara özel ‘buhar’ 16 yaşındaki D.C. ve 17 yaşındaki K.Y., İzmir’de duvarlara Liseli Öğrenci Birliği’nin parasız bilimsel eğitim talebiyle ilgili broşürlerini yapıştırdıkları sırada gözaltına alınıp çıkarıldıkları nöbetçi mahkeme tarafından tutuklandılar. Şakran Çocuk ve Gençlik Hapishanesi’e götürülen D.C. ve K.Y. cezaevine daha önce hiç girmedikleri için ortama alışmakta zorluk yaşadıklarını söylüyor. ‘Döverken gördüm’ “Yaşadığımız sıkıntıları cezaevi müdürüne anlatmamıza rağmen hiçbir değişiklik olmuyordu” diyen D.C., “Koğuşta üç kişi kalıyorduk, üçümüzün de kişisel ihtiyaçları alınmıyordu. Örneğin, ipli lif ve kemer gibi şeyleri koğuşumuza alamıyorduk. Savcılığa şikâyet dilekçeleri gönderiyorduk. Daha sonra başka bir gardiyan tarafından öğrendik ki zarflar buhar makinesiyle açılıp okunuyormuş. Şikâyet dilekçelerimiz savcıya ulaşmadan imha ediliyormuş. Dışarıdan gelen mektuplar da engelleniyordu. Bunu cezaevi idaresiyle konuştuğumuzda ise ‘Bizim elimizde mektup yok’ diyorlardı. Fakat görüşçülerimiz gönderdiklerini söylüyordu” diyor. D.C., adli mahkumlara şiddet uygulandığına defalarca kez tanıklık ettiklerini belirtiyor. Çocukların çığlık seslerini havalandırmadan duyduklarını aktaran D.C. özetle şunları söylüyor: “Abi yapma”, “Bir daha yapmayacağım abi vurma” gibi sesler geliyordu. Hapishanedeki gardiyanlar oradaki mahkumlara ağza alınmayacak küfürler ediyorlardı. Başgardiyanın bir çocuğa şiddet uyguladığını gördüm. Tepki göstermemize rağmen başgardiyan çocuğu darp etmeye devam etti.” Başka ülkede madalya alırdımHİPOKRATA BAĞLI OLDUĞU İÇİN YARGILANAN BİR DOKTORUN HUKUK MÜCADELESİ SEYHAN AVŞAR Bakırköy Kadın Cezaevi’ndeki isyan sırasında çıkan yangında tutukluların sağlık durumunu kontrol etmek için harekete geçen ve bu yüzden hapse atılan cezaevi doktoru, 2 yıl sonra görevine dönebildi. FETÖ ve DHKP/C üyesi olduğu iddiasıyla bir süre tutuklu kalan ve görevinden uzaklaştırılan Bakırköy Cezaevi hekimi Alp Çetiner, mesleğe dönüşünü ve öncesini gazetemize anlattı. 20 gün önce yeniden Bakırköy Cezaevi’nde göreve başlayan Çetiner, birkaç gün sonra ise Metris Cezaevi’de görevlendirildi. Geç gelen adalete isyan eden Çetiner, “Bu süreç beni çok yıprattı. Türkiye’de dört cezaevi hekiminden biriydim. Cezaevinde çıkarılan yangında mahkumların tedavisine koştum. Başka ülkede olsa bunu yapan hekime madalya takılırdı. Ben ise tutuklandım” dedi. Yine gizli tanık beyanı Bakırköy Kadın Cezaevi’nde kalan 29 siyasi kadın tutuklu, 1 Ağustos 2016 tarihinde, sohbet hakkı, kitap yasakları gibi uygulamalara tep Alp Çetiner ki vermek amacıyla koğuşlarını ateşe vermişti. Olayın ardından Bakırköy Cumhuriyet Savcılığı soruşturma başlatarak cezaevi doktoru Alp Çetiner’in de aralarında bulunduğu 10 kişiyi gözaltına almıştı. Adliyeye çıkarılan Alp Çetiner, “Tutukluların ayaklanmasına iştirak etmek”, “FETÖ ve DHKP/C silahlı terör örgütüne üye olmak” iddiasıyla tutuklanmıştı. Mahkeme kararında, koğuşta çıkan yangın sırasında gardiyanlara pet şişe fırlatan mahkumların Çetiner’e şişe fırlatmadığı iddiası ile gizli tanık beyanları da ‘delil’ olarak gösterilmişti. 35 yıllık doktor Çetiner, ifa desinde, hakkındaki suçlamaların iftira olduğunu, mahkumların yangından çıkan dumandan zehirlenebileceği düşüncesiyle koğuşlara bakmaya gittiğini söyleyerek, “Şimdiye dek birçok cezaevinde doktorluk yaptım. Hekimlik dışında hiçbir ilişki kurmadım” açıklamasını yaptı. Çetiner, tüm açıklamalarına ve kamera kayıtlarına rağmen tutuklandı. Birkaç ay sonra tahliye edilen Çetiner, göreve dönmeyi beklerken kendisi hakkında soruşturmayı yürüten Ömer Faruk Aydıner’in doktor olan eşi Nermin Aydıner’in kendisinden boşalan koltuğa oturduğunu öğrendi. Aylardır göreve dönmeyi bekleyen Çetiner nihayet 20 gün önce çok sevdiği mesleğine geri dönebildi. Terfi üstüne terfi Çetiner hakkındaki soruşturmayı yürüten dönemin savcısı Ömer Faruk Aydıner önce Adalet Bakanlığı Müsteşar Yardımcılığı görevine getirilmişti. Aydıner, geçen haftalarda ise Hâkimler ve Savcılar Kurulu (HSK) Birinci Dairesi’nin 2018 Yılı Ana Kararnameleriyle, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’na terfi etti. l İSTANBUL / Cumhuriyet Çetiner: Bu adalet mi? Çetiner, mesleğe geri dönebilme kararının çok gecikmiş bir karar olduğunu söyledi. “Bütün imkânlar vardı. Adli, idari olarak durum tespit edilmişti” diyen Çetiner konuşmasını şöyle sürdürdü: “Geç gelen adalet, adalet midir? Türkiye’de dört cezaevi hekiminden biriydim. Yarı ücretle çalışıyordum. İstediğim bir yerde aile hekimi olarak çalışabilirdim ama benim gibi her saat arandığında cezaevine gidebilecek kişilerin cezaevlerine lazım olduğunu düşünüyordum. 24 saat telefonum açıktı. Cezaevinde çıkarılan yangında mahkumların tedavisine gittiğim için tutuklandım. Başka ülkede olsa bunu yapan hekime madalya takılırdı. Ben ise tutuklandım.” Göreve tekrar Bakırköy Cezaevi’nde başladıktan sonra cezaevi müdürüyle sorun yaşadığını aktaran Çetiner, “Üç, dört gün içerisinde görev yerimin değiştiğini Metris Cezaevi’ne verildiğimi öğrendim. Bayramdan sonra orada göreve başlayacağım” diye konuştu. Trump ve yeni otoriterizm Türkiye yönetimiyle ABD arasında geçmişte hiç olmadığı kadar büyüyen ve sokağa dökülen ihtilafın, Trump’ın genel politika çizgisine aykırı bir yanı yok. Trumpizm olarak tanımlanan bu politika tarzının başat özelliği, her türlü uzlaşma kültürüne kapalı olmasıdır. Hatta uzlaşma kültüründen kopuşu alameti farikası yapmasıdır. Bu Trump’ı geleneksel muhafazakârlıktan ayıran önemli farklardan biridir. Trumpizm olarak da tanımlanan, Trump’a özgü iletişim tarzında, doğru veya gerçek olan, Trump’ın doğru veya gerçek olmasını istediği olandır. Trumpizm, hâkim siyasal ve kültürel gelenek ve kadroları aşağılayarak reddetmenin yanında, kendi hükümetinin istikrarına da hiç önem vermemesiyle geleneksel muhafazakârlıktan ayrılıyor. Trump politikasını, nevi şahsına münhasır ve çoğu skandal niteliğinde abartılı açıklamalar eşliğinde, sosyal medya üzerinden ilan etmeyi tercih ediyor. Silah lobilerinin desteğini almayı ihmal etmeyerek, beyaz ırkın üstünlüğünü açıkça savunanlara göz kırparak, esas olarak Twitter üzerinden kendi halkıyla kurduğu doğrudan ilişkiye önem veriyor. Trump’ın Erdoğan yönetimiyle yürüttüğü eşitsiz bilek güreşinde, ABD’nin geleneksel politikalarını, genel kabul görmüş çıkar analizlerini elinin tersiyle süpürmesi, Trumpizmin başat nitelikleriyle uyum içinde. Trump’un ana hedefi, neredeyse bir rastlantı sonucu kazandığı seçimleri yeniden kazanmak. Dış politikasının omurgasını, ABD’de seçmen desteğini konsolide etmek ve genişletmek oluşturuyor. Örneğin militarizmle iktisadi popülizmi birleştiren Trumpizm için, Türkiye’den ithal edilen demirçelik ve alüminyuma yüksek vergiler koymanın yegâne amacı, rahip Brunson nedeniyle Erdoğan yönetimini cezalandırmak değil. Seçmenleri arasında önemli bir yer tutan yoksullaşmış beyaz orta sınıfta yeniden bu malların ülke içinde üretileceği ümidi yaratmak. Bunun yanında birkaç ay sonra yapılacak Kongre seçimlerinde, Brunson’ı “barbarların pençesinden kurtarıp” ülkesine dönmesini sağlayarak, binyılcı evanjelist seçmenlerin desteğini artarak korumayı amaçlıyor. İkisinin de Hıristiyan köktendinci eğilimleri bariz olan Ulusal Güvenlik Danışmanı Bolton’un ve Başkan Yardımcısı Pence’in Trump’tan farklı bir beklenti içinde olduğunu düşünmek için bir neden yok. Kudüs’e elçiliği taşıma kararında, kendilerini “Siyonist Hıristiyanlar” olarak tanımlayan çevreleri memnun etmek amacı da rol oynamıştı. Trumpizmin bir başka özelliği, başta çevre ve kamu eğitim harcamaları olmak üzere, birçok kamu faaliyetini gereksiz, hatta ABD toplumu için zararlı görmesi ve başlarına yönetici atamayarak, bütçelerini keserek, bu faaliyetleri terk etme veya çökertme eğilimi sergilemesi. “ABD’nin elini kolunu bağlayan, zayıf düşüren” uluslararası anlaşmaları birbiri ardına iptal ederken, yerleşik kuralları bozduğu için ona hayranlık duyanların sayısı artıyor. Antikonformizmi gericiliğin bayrağı yapıyor. Amerika’nın yeniden bu yolla en büyük olacağına inananlar, Trump’ı artarak destekliyorlar. Yenimuhafazakârlığın tüm komplo anlatılarını benimseyen Trumpizm, bütün otokrat eğilimli yöneticiler gibi, halkın bastırılmış korkularını tetikleyerek, bir kurtarıcı (yani kendisi) etrafında kenetlenmesine özen gösteriyor. ABD’nin başında, toplumun derinlerinde hep var olan, başkanlık seçimleri sırasında 1965’te aday olan Goldwater vakasında olduğu gibi su yüzüne çıkan yaygın paranoyayı yansıtan, bunu kullanıp besleyen, egosu son derece şişkin bir şahsiyet var. Dünyayı büyük bir çatışmaya sürükleyebileceği gibi, birkaç yıl sonra sadece utançla hatırlanacak olması da mümkün. Ama her durumda, yerli ve milli otokrasimiz ile emperyalist otokrat arasında yaşanan ve şiddetlenmesi muhtemel tepişmeden, Türkiye toplumunun büyük çoğunluğunun büyük zarar göreceği “açık ve net”. Antep’teki katliam için adalet çağrısı Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP), Gaziantep’in Şahinbey İlçesi, Beybahçe Mahallesi’nde 20 Ağustos 2016’da bir düğünde yapılan katliamın ikinci yılı nedeniyle açıklama yaptı. Açıklamada 40’ı çocuk, 56 kişinin hayatını kaybettiği, 69 kişinin yaralandığı katliamla ilgili açığa çıkan istihbarat bilgilerinin IŞİD terör örgütünün Gaziantep’te bir Kürt ailenin düğününe saldırı yapacağı yönünde olmasına karşın Emniyet’in herhangi bir önleyici tedbir almadığını öne sürüldü. ESP’nin açıklamasında şu ifadeler yer aldı: “Tıpkı Suruç’ta, Ankara’da ve daha nice katliamda olduğu gibi Antep’te de katliama göz yumuldu. Tüm sorumlular hesap verene kadar adalet mücadelesinden vazgeçmeyeceğiz. ‘Antep için, Suruç için, Ankara için adalet, herkes için adalet’ demeye devam edeceğiz.” l Haber Merkezi C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle