18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Salı 21 Ağustos 2018 4 haber EDİTÖR: ALPER İZBUL TASARIM: İLKNUR FİLİZ Herkes Mersin’e, biz tersine İçinde debelenmekte olduğumuz krizin, salt ABD’nin yaptırım kararlarının açıklamasının ürünü olmadığını, Rahip Brunson olayının da burada bir vesileden ileri geçmediğini, dolayısıyla, ortada kimilerinin ileri sürdüğü gibi, antiemperyalist bir direniş olmadığını daha önce belirtmeye çalışmıştım. Brunson olayının kendisine gelince: Olay Trump’un Rahip’in derhal bırakılmasında diretmesi, Türkiye’nin de bağımsız yargının kararlarına müdahale oluşturan dayatmalara kulak asmayacağını söylemesinde düğümleniyor. Burada kabul etmek gerekir ki Türkiye’nin ileri sürdüğü görüşün zayıf noktası, güçler ayrılığı ilkesine saygılı olduğu ileri sürülen ülkemizde, yargının bağımsız olduğu savıdır. Her ne kadar temennimiz bu doğrultuda olsa bile, bu konuda ulusal ve uluslararası kamuoyları ve siyaset ile hukuk çevrelerinde çok ciddi kuşkuların varlığını yadsıyamayız. HHH Ülkemizde yargının bağımsız olup olmadığı tartışmasını bir yana koysak bile, somut konularındaki mahkeme kararlarında bile yargımızın temel hak ve özgürlükler konusunda çağın önde gelen yargı organlarına göre oldukça geri kalmış olduğu gerçeğini görmezden gelemeyiz. Brunson somutunda olaya bakıldığı zaman ilginç durumlarla karşılaşılıyor. Değerli gazeteci yazar Sedat Ergin Hürriyet’teki köşesinde, Brunson dosyasının geniş bir özetini verdi birkaç gün üst üste. Oradan benim de çevremdeki hukukçuların da edindiği izlenim, delillerin iddialara göre bir hayli hafif kaldıklarıydı. Neyse onu da bırakalım bir yana. Son olarak Brunson’un avukatı İsmail Cem Halavut’un ev hapsi ve yurtdışına çıkış yasağının kaldırılması yönündeki başvurusu üzerine İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği karara göz atalım: Mahkemenin talebi reddettiği kararında, gerekçeler arasında bir de “önceki incelemeden bu yana sanık hakkındaki adli kontrol tedbirlerinin kaldırılmasını gerektirir yeni bir delilin de ibraz edilmemiş olması” yer almaktadır. Hemen belirtelim, adli tedbirler de, tutukluluk ile aynı çerçeve içinde ele alınır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, masumiyet karinesi ve buna bağlı olarak tutuksuz yargılanmanın da esas olduğunu göz önünde bulundurarak, tutukluluğun devamı için, tutukluluğa karar verilmesi sırasında ileri sürülen gerekçelerin yetmeyeceği, tutukluluğun devamını haklı kılacak yeni gerekçeler gösterilmesi gerektiğini çeşitli içtihatlarında karara bağlamıştır. Kısaca sayalım: 1 Tomasiu Fransa (1992) 2 Yağcı, Sargın Türkiye (1995) 3 Punzeilt Çek (2000) 4 Cabalero UK 5 İdaiov Rusya (2012) 6 Ahmet Şık Türkiye (8 Temmuz 2014) HHH Ahmet Şık Türkiye kararının 55 56 57’nci paragraflarında özetle şu hususlar belirtilmekte: “Yakalanan kişinin suç işlediğine dair makul şüphelerin varlığı ve devamlılığı tutukluluğun devamının usulüne uygun olarak devam etmesi için olmazsa olmaz şarttır. Bununla birlikte belli bir süre geçtikten sonra bu gerekçe de yeterli olmamaktadır. Böyle bir durumda mahkeme, adli makamlar tarafından diğer gerekçelerin de ‘ikna edici’ ve ‘yeterli’ olmasına bakmalıdır... Belli bir davada sanığın maruz kaldığı tutuklama süresinin makul süreyi aşmaması öncelikle ulusal adli makamlara düşen bir görevdir. ...Tutukluluk süresinin makul olup olmadığı soyut (in abstracto) olarak değerlendirilemez.” AİHM bu kararında, mahkemenin tutukluluğun devamının zorunlu olduğunu gösteren yeni delillerin gerekli olduğunu söylemektedir. Tabii ki bunu sunmak da iddiaya düşmektedir. Oysa İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesi Brunson olayında, özgürlüğü kısıtlananın kısıtlama gerekliliğinin ortadan kalktığını ispatlaması gerektiğini ileri sürüyor. Görülüyor ki, temel hak ve özgürlükler ve demokrasi konusunda, ulusal yargımız uluslararası arenada yaya kalmaktadır. Türkiye siyasi tezlerini savunabilmek için, yargısını bağımsız ve de çağdaş anlayışa sahip bir yapıya kavuşturmak zorundadır. Bahçeli: ABD Türkiye’nin dediğini yapacak MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Kızılcahamam’daki Ülkücü Şehitler Anıtı’nı ziyaret etti. Çıkışta gazetecilerin sorularını yanıtlayan Bahçeli, ABD Başkanı Trump’ın Türkiye açıklamalarının sorulması üzerine, “Trump, ölçüyü kaçırmış, ne söylediğinin farkında değil. Twitter ile konuşuyor ama yazdığını okuyamıyor. Bu bakımdan hiç ciddiye alınacak tarafı kalmamıştır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti güçlü duruşunu sürdürmektedir. ABD burada Türkiye’nin dediğini yapmak durumunda kalacaktır” dedi. l ANKARA /Cumhuriyet Mesajlara ‘bayram’ gelmedi ç‘Kaurretsui lvuaşru’numhurbaşkanı Tayyip Erdo Cğan, Kurban Bayramı mesajın da, “Ekonomimize yönelik saldırının, doğrudan ezanımıza ve bayrağımıza yönelik saldırılardan hiçbir farkı yoktur. Biz, boynuna boyunduruk vurulmasındansa boynunun vurulmasını tercih eden bir milletiz” ifadelerini kullandı. Liderlerin bayram mesajları şöyle: Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan: Özgürlüğümüzün sembolleri olan ezanımıza ve bayrağımıza yönelik her saldırıya aynı azim, kararlılık ve dirayetle karşılık verdik. Ekonomimize yönelik saldırının, doğrudan ezanımıza ve bayrağımıza yönelik saldırılardan hiçbir farkı yoktur. Amaç aynıdır. Amaç, Türkiye’yi ve Türk milletini dize getirmektir, esir almaktır. Biz, boynuna boyunduruk vurulmasındansa boynunun vurulmasını tercih eden bir milletiz. Terör örgütleriyle, içimizdeki ihanet çeteleriyle, bin bir hileyle, desiseyle, tuzakla çökertemedikleri Türkiye’yi, döviz kuruyla pes ettireceklerini sananlar, yanıldıklarını pek yakında göreceklerdir. Başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere siyasi parti liderleri ve üst düzey bürokratların bayram mesajlarında kriz, risk ve savaş göndermeleri yer aldı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli: Türkİslam coğrafyasında sökün eden zorbalıklara sessiz kalmayacağız, mazlumları bu mübarek günlerde dualarımızdan eksik etmeyeceğiz. Bebek katillerine kucak açan, yardım ve yataklık yapan, arkalarında duran dost görünümlü mihrakların tertip ve tuzaklarını akamete uğratacağız. Kaos havarilerine ve kriz elçilerine şans tanımaya cağız. İnanıyorum ki, ekonomik yaptırımlar, ambargolar, ablukalar, izbe planlar, sinsi operasyonlar, algın oyunları aziz milletimizin birlik ve beraberlik şuuru karşısında sonuçsuz kalacaktır. Vatanı kurban ettirmeyeceğiz, milleti kurban vermeyeceğiz, istiklalimizi kurbanlık yerine koydurmayacağız. HDP eş genel başkanları Pervin Buldan ve Sezai Temelli: Çocukların ve gençlerin ölmediği, kadınların şiddetin hiçbir türüne maruz kalmadığı, kimsenin yerinden yurdundan göç etmek zorunda bırakılmadığı, ırkçı ve insanlık düşmanı anlayışlara geçit verilmediği bir ülke ve bölge mücadelesini başarmak için bu Kurban Bayramı’nın umutlarımızı büyütmesini diliyoruz. l ANKARA /Cumhuriyet kngnyitiMenbödmeaSulskuCsurladrrtveeöeıllaüahaagyuualeişeercvrallureTdtylokunıedanekazüku”nglnışmşBtoairaklmkacnllikmsikidkakıauiuelşrMlyeunaCr,feiiiiıaırauclvaımonllnsuvkk“amgsıEeHüeB,Mraehmd,ğÜianarşanr’by,s“ed‘ğPubenlcıiljdır’zSuSeimüksuardıneıklkaseedgenmküeGbmüireeivaiuğiiytzeküıhtaednnBrsevrneelraıaeaıki,bienrudeazeymgerntznndesçşcrgdtaüoudik,airdik,egiriiıbaviElesebsy’ğtytdue,ikıaaileritauİulırşminüaaenlaEksieszuınddBeçuryalıtsnarklidtnahllutoioinaıyra’sşovıulialnlğyineiaaikkalaşkabkşaesanğgnybulııElnmalyluksnyryçcielmlgrbauinrBratuaodırgeuaoecıaruşdıurçdkteönliım;ıtnCparkğşıiıal.lineloamuçılylurakzdbıkelaıelHerKMbmeakrzildğlmmaTaKiklayettıv”slıerPıvuizıavükilayibyleışmeaıy.aylreıugindecçordlanlmıeümojoetblPeilksukadelıarkeldaettzğenrniiaöiouiaaikmdarreışdpyüllbldonpirıvlnsilmuhyriıdreeieyşbte.aliloeayğaiKüo’aşia’eıtünnli.,yayğerirlıbndnrlaetllrıiatkoeçerpkizi AKP’de ‘Gül’ kavgası 11. Cumhurbaşkanı’na ‘hain’ diyen Dağ’ı Gül’ün koruma müdürü Çangal yanıtladı: ‘Şahsiyet ve onur yoksunu, havlayan her ite, köpeğe kemik atacak değiliz.’ AKP, Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir Milletvekili Hamza Dağ’ın “hain” suçlaması nedeniyle Kurban Bayramı’na 11. Cumhurbaşkanı Ab dullah Gül üzerinden kavgayla girdi. Gül cephesinden Dağ’a “havlayan köpek” yanı tı geldi. AKP ile Gül arasın da Tayyip Erdoğan’ın ERDEM GÜL Cumhurbaşkanlığı’ndan bu yana süren mesafeli ilişki cumartesi gün kü kongrenin ardından bir kez daha gerilimli bir hal kazandı. Gül, uzun ca bir süre AKP’yi desteklememesi ne karşın çatışmaktan da kaçınmış an cak Erdoğan’la da birlikte fotoğraf ver memeyi tercih etmişti. Bu tavrını yal nızca 15 Temmuz darbe girişiminde ve Erdoğan’ın 24 Haziran sonrası, yemin töreninin ardından Saray’daki göreve başlama töreninde bozmuştu. Yeniden gerginlik 24 Haziran seçimlerinde Millet İttifakı’nda yer alan Saadet Partisi’nin genel başkanı Temel Karamollaoğlu, Gül’ün cumhurbaşkanı adaylığı için girişim başlattığında AKP ile ilişkiler yeniden gerilmişti. Bu dönemde Gül’ün Erdoğan’a rakip olarak muhalefetin adayı olma olasılığı gündeme gelince, dönemin Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ile Cumhurbaşkanı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın, 11. Cumhurbaşkanı’nın İstanbul’daki çalışma ofisine programda olmayan bir ziyarette bulunmaları büyük tartışma yaratmıştı. Aynı dönemde AKP içinden de Gül’e yönelik sert suçlamalar yöneltilmişti. Daha sonra “Geniş mutabakat oluşmadığından aday değilim” açıklaması üzerine de Gül, AKP’lilerce “Erdoğan’a karşı aday olmak istedi” diyerek eleştirilmişti. Seçim sonrası Gül’ün Erdoğan’ın göreve başlama törenine katılması siyasi kulislerde “Buzlar eriyor mu” yorum Osman Çangal larına neden olmuştu. Ancak edinilen bilgilere göre Gül, yakın çevresine, Saray’daki törene katılma gerekçesini “Ben törene kişisel olarak katılmadım, 11. Cumhurbaşkanı titrimle katıldım” diye açıklamıştı. Yakın çevresi Gül’ün törende çok kısa bir süre kaldığına ve Erdoğan ile uzun boylu muhabbet etmediğine de dikkat çekmişti. ‘Hain’’havlayan’ polemiği AKP ile Gül arasında seçim sonrası sessiz seyreden ilişkiyi, kongrenin ardından, AKP’li Hamza Dağ’ın İzmir’de yaptığı açıklama yeniden gerginleştirdi. Hamza Dağ, Gül için “Son aday olacağı güne kadar parti kurucusudur, büyüğümüzdür diye sesimiz çıkmadı ama Erdoğan karşısına aday çıkmayı düşünecek birisi haindir” dedi. Bu, AKP içinden bugunü kadar Gül’e yönelik en ağır suçlama niteliğini kazandı. Ancak Gül cephesinin buna aynı tondaki, hatta daha ağır yanıtı gecikmedi. Dağ’a, İzmir’deki açıklamasından çok kısa bir süre sonra, Gül’ün koruma müdürü Osman Çangal yanıt verdi. Çangal, Twitter hesabından, “Şahsiyet ve onur yoksunu havlayan her ite, köpeğe kemik atacak değiliz...” de di. Gül’ün en yakınındaki isim olan Çangal’ın tweeti’ne, Tayyip Erdoğan’ın bu tür konuşmalar yapan AKP yöneticilerine karşı yaptırımlarda bulunması gerektiği yönünde yorumlar da geldi. Çevresi, Osman Çangal’ın yanıtı dışında AKP yönetici ve milletvekillerinden gelen bu tür eleştiri ve hakaretlere karşı önceden olduğu gibi bizzat Gül’ün kendisinin bir yanıt vermeyeceğini vurguladı. Gül, önceki gerilimli süreçlerde de kendisine yönelik isimli ya da isimsiz partili açıklamalarına karşı bizzat Erdoğan’a seslenerek, “şahsına yönelik hakaretlerde bulunanlar hakkında gereğinin yapılmasını” istemişti. Gül cephesinde olay, bu boyutunun yanı sıra, zamanlaması ve arka planındaki siyasi hesaplar açısından da değerlendiriliyor. Gül’ün “11. Cumhurbaşkanı olarak ülkenin sorunları ile ilgili görüşlerini ifade etmek dışında siyasi bir pozisyonu olmadığı”, bu çerçevede aktif siyasetin dışında yer aldığına dikkat çekiliyor. Bu tür hakarete varan davranışlarla “Acaba aktif siyasetin içine mi çekilmek isteniyor” sorusu da Gül cephesinde tartışılıyor. l ANKARA ÖMER ÇELİK: Tasvip etmiyoruz AKP Sözcüsü Ömer Çelik, 11. Cumhurbaşkanı Abdullal Gül’e yönelik “hain” ifadesini kullanan Genel Başkan Yardımcısı Hamza Dağ için “Eleştiri sınırlarını aşan, aşırı ifadeleri tasvip etmiyoruz. Dolayısıyla tasvip etmediğimiz, doğru bulmadığımız bir ifade ortaya çıkmıştır” açıklamasını yaptı. Çelik, Adana’da düzenlediği basın toplantısında, Dağ’ın Gül için “hain” suçlamasını değerlendirdi. Çelik şunları söyledi: “Genel Başkanımızın, Sayın Cumhurbaşkanımızın bize her zaman talimatları ve tavsiyesi, AK Parti’de milletvekilliği, genel başkan yardımcılığı, bakanlık, başbakanlık, Cumhurbaşkanlığı, Meclis Başkanlığı gibi görevlerde bulunmuş, AK Parti’de bu görevlere genel başkanımızın takdiri ve yetkili kurullarımızın kararıyla gelmiş siyasi şahsiyetler hakkında her zaman dikkatli ve özenli bir dil kullanılması doğrultusundadır. Dolayısıyla biz her zaman için dikkatli ve özenli bir dil kullanmaya, kurumsal dilimizi bu çerçevede oluşturmaya her zaman için çok büyük bir özen gösteririz. AK Parti gelenekleri de zaten bu şekildedir. Dolayısıyla eleştiri sınırlarını aşan, aşırı ifadeleri tasvip etmiyoruz. Bu bahsettiğiniz ifadede de arkadaşımızın ifadesi eleştiri ifadesini aşan aşırı bir ifade olmuştur. Dolayısıyla tasvip etmediğimiz, doğru bulmadığımız bir ifade ortaya çıkmıştır.” l ANKARA / Cumhuriyet Ömer Çelik Bütün koltukları istiyor AKP’nin tüzüğünde ‘belediye başkanlarının denetimi’ için yapılan değişiklik aracılığıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Meclis’te de grup başkanı olması için ön hazırlık yapılıyor EMİNE KAPLAN AKP, geçen hafta sonu yapılan 6. Olağan Kongre’de partinin tüzüğünü seçim mevzuatında yapılan değişikliklere koşut olarak değiştirdi. Daha çok ‘teknik uyum’ olarak kamuoyuna yansıtılan tüzük değişikliğinde, partinin belediye meclislerindeki grubuyla ilgili düzenleme dikkat çekti. Tüzüğün 95. ve 96. maddelerinde, “İl genel meclisi grubu her ilde partili il genel meclisi üyelerinden oluşur. İl genel meclisi parti grupları, en az bir grup başkanvekili ile bir sekreter seçerek çalışırlar. Başkanvekili, parti teşkilatı ile grup arasındaki koordinasyonu sağlar. Belediye teşkilatı olan her belediye meclisinde, partili belediye başkanı ve partili meclis üyelerinden olu şan gruba, Belediye meclisi parti grubu denir. Belediye meclisi parti grupları, en az bir grup başkanvekili ile bir sekreter seçerek çalışırlar” hükmü yer alıyor. Yapılan değişiklikle “İl başkanı, il genel meclisi grubunun ve büyükşehir ve il (merkez ilçe) belediye meclisi grubunun başkanıdır. Merkez ilçeler hariç ilçelerde ilçe başkanı ilçe belediye meclis grubunun; beldelerde ise belde başkanı belde belediye meclis grubunun başkanıdır. İl, ilçe ve belde başkanının katılamadığı grup toplantılarına 95 ve 96. maddelere göre meclis üyeleri arasından seçilmiş grup başkanvekili başkanlık eder” maddesi getirildi. Getirilen bu maddeyle özellikle 16 Nisan referandumundan sonra parti içinde bazı belediye başkanlarının isti fasıyla ilgili yaşanan büyük krizin benzerinin önlenmesinin amaçlandığı kaydediliyor. İl ve ilçe başkanları, belediye meclislerini kontrol altında tutarak belediye başkanlarının genel merkeze rağmen hareket etmesi önlenecek. Bu düzenlemenin yalnızca bu önlemle sınırlı olmadığı, yeni sistemle birlikte TBMM’deki grup başkanlığı için de ön hazırlık olabileceği yorumları yapılıyor. Parti kulislerinde, “İl ve ilçe başkanları, belediye meclislerinin üyesi değil. Normalde meclis üyeleri arasından grup başkanvekili seçiliyordu. Ancak tüzük değişikliğiyle meclis üyesi olmayan il ve ilçe başkanları grup başkanı yapıldı. Siyasi Partiler Yasası’na göre Cumhurbaşkanı milletvekili olamadığı için grup başkanı da olamadı. Ama bu düzenleme geleceği yönelik hazırlık olabilir” değerlendirmesinde bulunuluyor. SPY değişebilir Siyasi Partiler Yasası’nda da (SPY), “Partinin genel başkanı milletvekili ise parti grubunun da başkanıdır, değilse grup başkanı grup üyeleri arasından içyönetmelikte gösterilen yöntemle seçilir” hükmü yer alıyor. AKP, erken seçim kararı alındığı için Siyasi Partiler Yasası’nın da aralarında bulunduğu seçim mevzuatında uyum değişikliklerini gerçekleştiremedi. Yeni yasama yılının başlamasıyla birlikte uyum yasa önerileri de gündeme gelecek. AKP’nin Erdoğan’ın grup başkanı da olabilmesine yönelik bir karar alınması durumunda SPY’de bu yönde bir değişiklik yapabileceği kaydediliyor. l ANKARA C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle