18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Salı 21 Ağustos 2018 2 ‘Halk sağlığı tehlikede haber EDİTÖR: HAKAN AKARSU TASARIM: İLKNUR FİLİZ dedim, terörist oldum’ Bülent Şık’a Cumhuriyet’te yayımlanan yazı dizisinde “Ergene’de, Kocaeli’de, Antalya’da halk sağlığı tehlikede. Önlem alınmalı” dediği için dava açıldı Akademisyen Bülent Şık’ın “Mutfaktaki Kimyacı” adlı kitabı çıktı. Şık, bu kitap ta, çocuk sağlığı ve beslenmesini gı da güvenliği konusunun odağına yer leştiriyor ve halk sağ lığı konusundaki pek çok sorunun yanıtı nı arıyor. Kitap, çocuk luk çağı obezitesi so DİLEK ŞEN runu hakkında anne ve babalara ürün seçiminde rehber olabile cek nitelikte. Bülent Şık ile Mutfakta ki Kimyacı’yı konuştuk. n Kitabı intihar eden akademis yen Mehmet Fatih Traş’ın anısına adamışsınız. Akademideki kıyım da işinden edilenlerden biri de siz siniz. Traş’ı böyle “anmak” ne his settirdi size? Sadece bireyler değil bir toplum da muhakeme etme yetisini yitirebiliyor. Öyle bir kitle psikolojisi oluşuyor ki gözümüzün önünde duran apaçık ger çekleri göremez hale gelebiliyoruz. Bu ülkenin en önemli sorunu toplum sal barış ve bu sorun hep gözümüzün önündeydi. Ama siyasal iktidarın ül kedeki ekonomik talanı garantiye al ması ve yol açtığı ekolojik yıkımı göz lerden ırak tutabilmesi, toplumsal ha yatta şiddeti egemen kılması, barış ta lebini susturması ile mümkündü an cak. İktidar şiddet dilini öyle ustaca kullanıyor ki; HDP biraz dışarıda bıra kılırsa muhalif partiler bile hizaya ge çiyor. Bu koşullarda hâlâ barış diyebil mek ve bunu dediği için hayatı altüst olan insanların yanında olmuş olmak, olabilmek, ne hissettiriyor doğrusu inanın üzerinde düşünmedim. İyi geli yor diyebilirim. Mehmet Fatih Traş ise Barış Akademisyenlerinin en acı kay bı ve onu unutmamak borcumuzdur. n “KHK’li olmak” yaşamınızı ve psikolojinizi nasıl et kiledi? Türlü zorluklara yol açtı, ama ben elimden geldiğince akademis yenliğe devam etmeye çalışıyorum. İktidarın kötülüğüne karşı bizim de dostluk ağlarımız ve dayanışmamız var. Gün ola harman ola; başın dan beri bunu diyorum. n Cumhuriyet’te ya yımlanan yazı dizini zin ardından hakkınız da soruşturma başlatıl dı. Bu soruşturma ne aşamada ve hakkınızda yürütülen başka bir soruşturma var mı? Sağlık Bakanlığı’nın kanser araştır ması sonuçlarını açıkladığım çalışma dan söz ediyorsunuz değil mi? n Evet. Geçen ay soruşturmanın davaya dö nüştüğü bilgisi geldi. Biraz tuhaf bir durum var. Soruşturma önce basın savcılığında açılmıştı, ama o savcılı ğın yazdığı iddianame bağlı olduğu mahkemece kabul edilmemiş ve dos ya terör ve organize suçlar savcılığı na gönderilmiş. Yani basın savcılığın dan terör savcılığına geçmiş dava. Te rör suçlarına bakan savcı tarafından aynı iddianame bu kez başka bir mah kemeye gönderilmiş ve orada iddiana me kabul edilmiş. “Ergene havzasın da, Kocaeli’de, Antalya’da halk sağlı ğı tehlikede. Korumak, önlem almak gerekir” dediğim için terör suçlusu ol dum yani. Ne diyeyim! Neden böyle bir şey yapıldığını henüz bilmiyoruz; adli tatil olduğu için dava süreci ile il gili detayları öğrenemedik henüz, ama bir dava olacağı kesinleşti diyebilirim. ‘Devlet bir şirket gibi organize oldu’ n Kitapta “Doğal hayattan mutfağa çocuk beslenmesi” bölümünde değerlendirdiğiniz toksik kimyasallardan kaçmak anlaşılan pek mümkün değil. Zira kullandığımız pek çok ürünün bu kimyasalları içerdiğini yazıyorsunuz. Halk sağlığını koruma görevi Sağlık Bakanlığı’na düşüyorsa analiz detayları niçin kamuya açık değil sizce? Sağlık Bakanlığı’nın yanı sıra Tarım ve Çevre Bakanlıklarının da sorumlulukları var. Analiz detayları kamuya açık kılınsa bu kurumların ne kadar boş işlerle uğraştıkları apaçık ortaya çıkacak. En önemli neden bu. ‘iİnçckei ylikapismteark’ oiyndstcmiçnlilzbsmytaelçinaüıunıekeaaoloeuinkradcerrnBpnlpylkğlıaaükeyiyesautvzoualie.aomakloaer“idlecğimrmzkgikElAalçnprlkdaıuua.ro.ilveielgoçarınııaTytşkblRkglh.vmdaokeladçküakomiuedaAatracöakbyuvoprılepeırelkkaamreielmi.üşymeimuçüls..iıtnsBiryuarkknraeİdimsgİeısaçaeçeuepl.çitudöaallrinnkekdkbiea’mcbZkidnrntliniısıcluirrüduaiibndlegekzüiaıkmeyenlytiynliaieötşğmiarğehkkvdaübiidmetrbkipşvplandiimep,keeiünaadçueiradlmenbmaskrraembiyagnara”aüzreeiilkabiladülryreıkadkllçrabkiadkpkinondihonosüerzlasfesoüıaaeaaraeialıl.şğnzaedtrln,;lnğdlsneloivlkikkbaıdkldnmelikkleraerçayüıırouaöoiknailnlenyaoıanreablllrlnnmmvcsliokıytskatşyü?diüueiairaaaorkaçıneaşllıli n Çocukların toksik kimyasallara maruz kalmasını önlemeye yönelik çözüm önerilerinizden biri, araştırma laboratuvarı kurulması. Bu konuda, kamu kurumlarının halihazırdaki çalışmaları neler? Kamu kurumları çeşitli laboratuvarlara sahip. Ülkede mevcut siyasal irade düzgün iş yapmak istese halk ve çevre sağlığını korumak için o kurumlar üzerinden yürütülecek çok iş var. Ama kamu adına iş yapmakla sorumlu kurumların artık dağıldığı, devletin bir şirket gibi organize olduğu zamanlardayız. Mevcut durumda o ku rumlardan güvenilir bilgiler gelmiyor. Sağlık Bakanlığı ülkede gerçekleştirdiği en kapsamlı kanser araştırmasının sonuçlarını halktan gizleyebiliyor; Tarım Bakanlığı pestisit kullanımına dair istatistik verileri bile açıklamıyor yıllardır. “Bebek ve çocuk sağlığını ya da çevre sağlığını korumak için ihtiyacımız olan bilgiyi nasıl üreteceğiz” sorusu kafa yorduğum soruların başında geliyor. Bu bilgiler akademiden de gelmeyecek ya da çok sınırlı gelecek çünkü. Bu tip çalışmaları mümkün kılacak bir analitik kurum oluşturmak gerek, ama bunu nasıl yapacağız konusuna sadece benim yanıt vermem olanaksız. ‘Bu ölçüde bir başıboşluk olmamıştı’ n Toksik maddelerin incelenmesine ilişkin çalışmaların bağımsız yapılabilmesi neden önemli? Halk sağlığını, bilhassa çocuklarınkini, tehdit eden bir meselenin çözümsüz kalması, kimin çıkarına? Bağımsız çalışmalar mevcut ekolojik yıkımın faillerini tespit etmek ve kamusal önlemler almak için önemli en çok. Meselenin çözümsüz kalması ise sadece şirketlerin çıkarına; bu kadar basit ve net. n Avrupa Birliği’ne ihraç ettiğimiz ürünlerde, çocuklarda sinir ve beyin gelişimine zarar veren klorpirifosun tespit edilmesi ve bu ürünlerin geri gönderilmesi neyle açıklanabilir? Kullanımı yasak olmasına rağmen yıldan yıla artması ne demek? Klorpirifos çocuk sağlığı için en tehlikeli 12 toksik kimyasaldan biri. Gıda üretiminde klorpirifos kullanımı 2016 yılından beri yasak; ama ülkemizde hâlâ kullanılıyor, özellikle de taze biberlerde kalıntısı çıkıyor. İhraç ettiğimiz ürünlerde tespit edilmesi de bunu doğruluyor zaten. Elde mevcut klorpirifos stoklarının piyasadan toplatılması gerekirdi, ama Tarım Bakanlığı bunu yapmadığını bir soru önergesine verdiği yanıtta açıkça dile getirdi zaten. Oysa klorpirifosu piyasadan toplamak bir günlük iştir. Halk sağlığı ile ilgili konularda kamu kurumları geçmişte de iyi çalışmıyordu; ama bu ölçüde bir dağınıklık, başıboşluk hiç olmamıştı. ‘Çocuklarımızın geleceğini gasp ediyoruz’ GDO’lu yemlerle beslenen hayvanların gerek etlerinde ve gerekse de sakatat kısımlarında glifosat kalıntısı olabiliyor. n GDO’lu ya da antibiyotik katılmış yemlerle beslenen hayvanların etlerinin tüketilmesi, insan sağlığını nasıl etkiliyor? GDO’lu yem üretiminde en çok kullanılan toksik maddelerin başında nitratlı gübreler, pestisitler ve özellikle de glifosat geliyor. GDO’lu yemlerle beslenen hayvanların gerek etlerinde ve gerekse de sakatat kısımlarında glifosat kalıntısı olabiliyor. Endüstriyel hayvancılıkta pestisitler, antibiyotik ve anabolizan ilaçlar kullanılması çok yaygın ve bu kimyasallar et ürünlerinde kalıntı bıraktığı gibi suları da kirletiyor. Suların tarımsal alanlardan ya da atıklardan gelen nitratlarla, kullanılan ilaç ve ecza ürünleri ile kirlenmesi kolayca çözülebilir bir problem değil. Ama bütün bu sorunlar yıllardır bilinmesine rağmen çözülemiyor; hatta yıldan yıla daha da büyüyor. Çocuklarımızın geleceğini gasp ediyoruz ve asıl sorun da burada. Yaşanabilir bir gelecek hayalinden vazgeçmiş gibiyiz. n Bugün hemen herkes kavurma, sakatat, baklava ve şeker yiyecek. Uzmanlar da “Bu zararlı, şu değil” uyarılarını yapıyorlar. “Onu yeme, bunu yeme; peki ne yiyeceğiz” sorusuna “bayramlık yanıtınız” ne olur? Tam olarak şunu söylemek ister dim: Hayvanları kesmeyin. Eti az yiyin, mümkünse yemeyin. Ama bir gıda mühendisi olarak şunları söyleyebilirim: Kesilen etler hızla soğutulmaz ya da dondurulmazlarsa gıda zehirlenmelerine neden olabilirler. Kurbanlık etin dayanma süresi, kesim kalitesine ve parçaların büyüklüğüne göre değişmekle birlikte, buzdolabı koşullarında en çok 34 gün; kıyma yapılmış ette ise 12 gündür. Dondurulacak etler buzlukta, 18 derecede saklanmalı ve aralarından soğuk hava geçecek şekilde istiflenmeli. Şekerli ürünler, tatlılar bayramlarda yenilebilir bir şey bence; mutfak geleneklere de yaslanan bir şey sonuçta ve bir hastalığınız yoksa tatlı yemeyi sakıncalı bulmam. Ama işlenmiş abur cubur tarzı yiyeceklerle alkolsüz içeceklerin aşırı miktarda şeker içerdiği ve genel olarak bunlardan uzak durulması gerektiğini bir kez daha vurgulamalıyım. Brunson bahane devalüasyon şahane! Erdoğan/AKP iktidarı sadece Cumhuriyetin devlet kurumlarını ve adalet mekanizmasını yok etmekle kalmadı, ülkenin ekonomisini, yani üretim gücünü de sakatladı: Türk Lirası’nın devalüe edilmesi yani yabancı paralar karşısında değerinin düşürülmesi, kaçınılmaz bir sonuçtu! Bunu gören iktidar, önce seçimleri öne aldı... Sonra, bir Evangelist (Evanjelik) misyoner olan Pastör (rahip/papaz) Brunson üzerinden, Halkbank bağlantılı bir krizi, Trump’a İsrail’de tutuklu olan kadını serbest bıraktırarak ama karşılığında bu Pastör’ü bırakmayarak, ön plana çıkardı. Krizin sonucunda, Trump ve şürekâsı, Türkiye’ye karşı bazı ekonomik ve siyasal önlemler aldı. İktidar bunu bahane ederek, güya “boykot etmek için”, zaten artık kaynak sıkıntısı çekmeye başladığından, bazı ABD ürünlerinin ithal vergilerini artırdı ve halkın üzerine yeni bir yük daha bindirdi. Bu ekonomik ve siyasal kriz sırasında Türk Lirası yaklaşık yüzde 50 oranında devalüe edildi. Devalüasyon, iktidarın mali ve ekonomik politikaları sonunda zaten zorunlu hale gelmişti ve bekleniyordu. İktidar bu devalüasyonu, “Onların doları varsa, bizim de Allahımız var” ve “Ekonomimize yönelik saldırının, doğrudan ezanımıza ve bayrağımıza yönelik saldırılardan hiçbir farkı yoktur” diyerek  Türkiye’ye karşı bir dinsel ve milli saldırı sonucu olarak kamuoyuna yansıttı. Bütün medya ellerinde olduğu, bütün gazete ve televizyonlar “Milli ve Dini” seferberlik mesajları ile beyin yıkadığı için, ekonomik ve mali yapının tahribinden kaynaklanan bu zorunlu devalüasyon örtbas edilmiş görünüyor. Ama sadece “görünüyor”, çünkü bu devalüasyonun sonuçları sabit ve dar gelirli halkımıza çok acı zamlar biçiminde geri dönmekte ve günlük yaşamı gerçekten çok zorlaştırmakta olduğu için, bir süre sonra, dini ve milli seferberlik nutuklarının karın doyurmadığı anlaşılacak. Bu durum iktidara olan desteği azaltacak; desteğinin azaldığını gören iktidar daha da sertleşecek; temel hak ve özgürlükleri iyice sınırlayacak ve kısıtlayacak; böylece Demokrasi talepleri bilinç ve anlam kazanacak; ama bu süreçte toplumun ödeyeceği bedeller çok çok artacak! Yine de moraliniz bozulmasın, Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’ni Demokratik hedefinden saptırmak kolay olmayacak! DİREN HUKUK VE ADALET... DİREN DEMOKRATİK CUMHURİYET! Not: Bayramınız kutlu olsun. Ben geçen cuma, Hatay Arsuz’da Füsun Sayek’i anma etkinliklerinde “Çok Kültürlülük ve Toplum” adlı bir konferans verdim ve orada, barış içinde birlikte, mutlu bir biçimde yaşayan farklı kimliklerin güzelliğini gördüm. Arsuzlulara gösterdikleri konukseverlik için teşekkür ediyorum. Öyküsü www.kongar.org adresli internet sitemde. Seyahat hastalıklarına dikkat Tatil kurbanı olmayın Uzmanlar 9 günlük bayram tatili zehir olmasın diye uyarıyor:“İshalden korunmak için eller sıkça yıkanmalı, musluk suyu içilmemeli, paketsiz açıkta yiyecekler ve deniz ürünleri, pişmemiş etler, soyulmamış meyveler, soslar, salatalar gibi riskli olabilecek yiyeceklerden uzak durulmalı.” 9 günlük bayram tatilinin sağlıklı tamamlanması için alınması gereken önlemler olduğunu vurgulayan Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Elif Hakko, tatilde alınabilecek 8 1önlemi şöyle sıraladı: Diyabet, kalp, kanser gibi kronik hastalığı olanlar riskli gruba dahildirler. Seyahate çıkacak kişinin düzenli kullandığı ilaçlar varsa se 2yahatten önce bu ilaçlar gözden geçirilmeli. Akla gelen en sık enfeksiyonlar turist ishali, sıtma, sarı humma, kolera, hepatit A ve 3B, tifo, zatürree, griptir. . Tatile gidecek kişi varsa alerjisi olan ilaçları bir liste haline getirerek yanında bulun 4durmalı. İshalden korunmak için eller sıkça yıkanmalı, kapalı şişelerdeki sular tercih edilmeli. Musluk suyu ve musluk suyundan yapılmış buzlu içecekler içilmemeli, pişmemiş etler, soyulmamış meyveler, salatalar gibi riskli olabile 5cek yiyeceklerden uzak durulmalı. Gebeler için en uygun seyahat gebeliğin 36 ayı arasıdır. Gebeler ve emziren kadınlar her ilacı rahatlıkla kullanamayacakları için 7ilaç seçiminde dikkatli olmak gerekir. Uzun yolculuklarda uzun süreli hareketsizliğe bağlı bacaklarda pıhtılaşma yaygın görülen bir sorundur. Özellikle yaşlı, kalp veya şeker hastası kişilerde bu duruma rastlanır ve bu 8kişilere de pıhtılaşmayı önleyen ilaçlar verilir. Araç tutması ve jetlag da sıklıkla görülen ve seyahat kalitesini azaltan sorunlardır. Araç tutması olan kişiler için yolculuk öncesi alabilecekleri ilaçlar mevcuttur. l İSTANBUL C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle