24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 25 Temmuz 2018 EDİTÖR: SERKAN OZAN haber 7 161 gün tutuklu kalan Prof. Hamzaoğlu, tutulduğu nezarethaneleri INSANLIK DIŞIve cezaevi koşullarını bir halk sağlığı uzmanının gözünden anlattı ezarethane olarak kullanılan spor N D Asalonunun bir ucuna yatak, batta iş fırçalamak yasak. 50 kişi tuvalet sırası bekliyor. Duşlarda kapı yok. nkara Adliyesi’ndeki nezarethanede iki öbek dışkı vardı. Ceza niye, yastık yığılmış. Akşamları alıyor Her yerde insan saçı, kılı var. Sözlü evinde 3 kişilik koğuşta 4 kişi kaldık. sunuz, sabah bırakıyorsunuz. Ertesi ve fiziki şiddet çok yoğun. Hekimlik Orada günlerin kurgusu kopuk. Ertesi akşam başka yastık, battaniye... mahremiyetine dair hiçbir şey yok. güne devredeceğiniz hiçbir şey yok. SİBEL BAHÇETEPE Barış talep eden basın açıklaması nedeniyle 17 Şubat 2018’de tutuklanan ve 5.5 ayın ardından geçen hafta tahliye edilen HDK Eş Sözcüsü, akademisyen Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu, cezaevindeyken 80 yaşındaki annesi Saliha Hamzaoğlu’nu kaybetmenin acısını yaşadı. Hamzaoğlu, akademik çalışmalarına cezaevinden de devam etti, TTB’nin Toplum ve Hekim Dergisi’nin editörlüğünü sürdürdü. Aynı koğuşu paylaştığı, Türkçe ve okumayazma bilmeyen gençlere hem Türkçe öğretti, konuşma dersleri yaptı, hem de okuma yazma öğretti. Hamzaoğlu ile tahliyesinin ardından Taksim’de bir araya geldik ve cezaevine uzanan yolculuğunu konuştuk. n Gözaltına alınmayı ve tutuklanmayı bekliyor muydunuz? 34 Şubat’ta Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) 2 günlük süren konferansı vardı. 3 Şubat’takine katıldım, 4’ündekine katılamamıştım. Burada bir basın açıklaması yapılacağı, savaş karşıtlığı, barış talebi içereceğini konuşmuştuk. 9 Şubat Cuma günü sabah 6 gibi Salacak’taki evimde, apartmanda bir bağırış çağırışla, kapının vurulmasıyla uyandım. Vatan’daki Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldüm. İki gün burada kaldım. Sonra Ankara’ya Söğütözü’nde Spor Salonu’nda, toplama merkezi gibi bir yere götürüldüm. Gözaltı sürecinde hiçbir ulusal, uluslararası mevzuatlarda yeri olmayan, insan sağlığı için çok büyük riskleri barındıran çok kötü bir yerde tutuldum. O nezarethane tam bir kimliksizleştirme yeri Ne muayene koşulları, ne avukatla görüşme koşulları vardı. Buranın Terörle Mücadele’nin Gölbaşı’ndaki alanı bombalandığı için kullanılan bir yer olduğunu öğrendim. Bu spor salonunun bir ucunda yataklar, battaniyeler ve yastıklar yığılmış durumdaydı. Akşamları içinden bir tane seçiyorsunuz, 2 yıllık battaniye, yastık ve yataktan bahsediyorum. Sabah bırakıyorsunuz, akşama başka yastık, battaniye alıyorsunuz. Diş fırçası yasak, diş fırçalamak yasak. 50 kişi tuvalet bölgesine geçmek için sıra bekliyor. İçeri girildiğinde duşların hiçbirinde kapı yok, birkaçına çöp torbaları asılmış mahremiyetleri için. Her yerde insan saçı, kılı var. Duşa girenler için su bir anda yükseliyor ve heryer su altında kalıyor. 24 saat aydınlık bir alandasınız, günün hangi saatindeyiz, bunu bilmiyorsunuz. Tam bir kimliksizleştirme yeri. Sözlü ve fiziki şiddet çok yoğun. Hekimler muayeneye geliyor, hekimlik mahremiyetine dair hiçbir şey yok. 2. Dünya Savaşı’nı andıran koşullar n Size de kötü muamele oldu mu? Ben her gelen hekim arkadaşa yalnızca darp muayenesi değil, yaşam koşullarımızı değerlendirmeleri gerektiğini anımsatıp rapora yazdırdığımda hep gerilim yaşadım. Benden kısa süre sonra Halkevleri üyesi gençleri de gözaltına aldıklarında orada ayaklarından kelepçe uygulaması ile karşılaştıklarını ve darp edildiklerini öğrendik. Burada gerçekten 2. Dünya Savaşı’nı anımsatan koşullar vardı. n Mahkeme günü bahsettiğiniz nezarethanede ‘insan dışkıları vardı’ dediğiniz yer spor salonu muydu? Hayır... 19 Temmuz sabahı Ankara Adliyesi’ne getirildiğimde yaşadığım şeylerdi. Orada bir nezarethaneye tek başıma konulmuştum. Yerde iki öbek gaita (dışkı) vardı. Uyardım, genç jandarma erler kısa sürede ilgilendiler. Bir de sabah yaşadığım kravat meselesi oldu. Normalde 35 yıldır mesai saatlerinde hep kravatlı oldum. Mahkeme günü koğuşa kravatımı takıp, ceketimi giyinip çıktım. Hapishane çıkışı sırasında bir yetkili kravatla mahkemeye çıkamayacağımı, bunun iyi hal göstergesi olduğu için Ankara Cumhuriyet Başsavcısı tarafından yasaklandığını söyledi. Eşini öldürenler kravatıyla mahkemeye çıkabilir ama siyasi alanda iktidarın kendi doğrula İşini yaptı, yargılandı 1961 yılında Ordu’da dünyaya gelen Hamzaoğlu, Gülhane Askeri Tıp Fakültesi’nden mezun ol du. Hacettepe Üniversitesi’nde epidemiyoloji alanında yan dal uzmanlığını tamamladı, GATA’da epidemiyoloji yardımcı doçentliğini ve halk sağ lığı doçentliğini aldı. 20022016 yılları arasında ise Kocaeli Üniversitesi’nde halk sağlığı profesörü olarak görev yapan Hamzaoğlu, Kocaeli Dilovası bölgesinde sanayinin çevre ve insan sağlığı üzerine yürüttüğü araştırmalarıyla kamuoyunun yakından tanıdığı bir isim oldu, hakkında çok sayıda soruşturma ve dava açıldı. 2016 yılında ‘Bu suça ortak olmayacağız’ bildirisine imza attığı için KHK ile ihraç edildi. Çalışmalarına Kocaeli Dayanışma Akademisi’nde devam etti. Son olarak 17 Şubat 2018’de aralarında HDK’nin de bulunduğu 9 kurumun imzasının olduğu Afrin’e ilişkin basın açıklaması nedeniyle gözaltına alınarak tutuklandı. 5.5 aydır Sincan F Tipi 2 No’lu Cezaevi’nde tutuklu olan Prof. Hamzaoğlu, 19 Temmuz günü çıkarıldığı ilk duruşmada tahliye edildi. Anneme teşekkürKURTULUŞARI etmek isterdim n Cezaevinde annenizi kaybettiniz... Evet. (Gözleri doldu) Her insanın hayatında annesi önemlidir. Konuşacağınız, soracağınız pek çok şey olabilir. Ama en azından benim istediğim anneme teşekkür etmekti. Bir zamanlar düşünmüştüm, ‘annem hastayken ne yaparım, ölüm döşeğindeyken ne derim’ diye. Ona teşekkür etmek isterdim. Annemin 80. yaşını kardeşlerimle birlikte 15 Ocak’ta kutlamıştık. İyi ki onu yapabilmişiz. Sonra benim tutukluluğum oldu ve yoğun strese ve üzüntüye bağlı bir hastalık başladı: Zona. Bu hastalık üzüntüden oluyor biliyorsunuz. Ölüm nedeni o değil ama aracılık ediyor. Dolayısıyla benim yaşadıklarımın üzüntüsüyle başladı. 85 günlük hastanede yoğun bakım sürecinde, ne hazırlık savcısı ne de Ankara 6 ve 7 No’lu Sulh Ceza hâkimleri bu insani durumu görmek istemedi. Bir basın açıklamasında propaganda suçlamasında tutuklu bir kişinin hayatıyla iligli karar verirken bunu yarattılar. Eğer tanıdıklarım olmasaydı, hem Adalet, hem İçişleri Bakanlığı’na ulaşmasaydı annemin cenazesine de gidemeyecektim. Benimle beraber gitmesi gerektiğini ifade ettikleri 9 tane görevlinin yol masraflarını karşılayamasaydım gidemeyecektim. Yani cezaevindeyken bile bir hak var ve bu hakkı kullanabilmeniz için tanıdıklar ve para gerekiyor. Beni en çok üzen kısım budur. Hak ve huhuklar yine sınıfsal farka göre değişiyor. Başta savcı reddetmişti. Disiplin heyeti ‘terör örgütü üyesi olduğum ve terör örgütüyle ilişkim devam ettiği’ gerekçesiyle cenazeye gitmemin uygun olmadığı raporu vermiş ti. Evet bütün bunlar yaşandı. n Cezaevindeyken annenizle hiç görüşebildiniz mi? Telefonda görüşeceğiniz kişinin Sincan’a kadar gelerek evrakları elden teslim etmesi gerekiyor. Avukatları bile kabul etmiyorlar. 80 yaşındaydı ve tutuklandığımda hiç gelemedi. Hiç görüşmedik. Hiç haber alamadım. Bu acı bile bir ibret. Hukuktan söz edemeyiz. İdddianamenin ne hukuki bir içeriği, ne de adli bir içeriği var. Çünkü imzası bununan 9 kurum var, eş başkanlarıyla birlikte 16 kişi ancak 12 kişi ile ilgili işlem yapıyorsunuz. Nasıl buna karar verdiniz? İki kişi neden tutuklu? Bir gerekçesi yok. Suç aleti bir bıçak, tabanca olsa alınır el konulur ama Hamzaoğlu’nun dahil olduğu suç aleti halen dolaşımda aynı web sayfasında. rını ‘bunlar hakikati yansıtmıyor’ diye deşifre ediyorsanız sanıyorum sorun oluyor. Ben Vatan’daki Emniyet Müdürlüğünü, spor salonunundaki nezareti, Sincan ve annemin cenazesi için iki gece kaldığım İzmir Buca’daki F Tipi Cezaevini gördüm. Bu kurumları art arda izlediğimde kamuoyundaki genel kanıdan farklı olarak şunu söylemek isterim. Halen yüreğindeki insan sıcaklığını kaybetmemiş insanlar var. Bunu ben en azından kendime çok moral ve motivasyon kaynağı olarak görüyorum. Bu bana umut verdi. Cezaevinde de çalıştı n Cezaevinde koğuşta tek mi kalıyordunuz? 3 kişilik koğuşta 4 kişi kaldık. Biri Türkiye vatandaşı, 2’si Arap kökenli Suriyeli göçmen. Gençlerden bir tanesi beni yaşlı gördüğü için yatağını boşalttı. Yer yatağında yattı. Koğuşumdaki iki arkadaşın bir tanesi Türkçe biliyor Araştırma fonu kesildi du ama dil olarak Arapçaydı. Arapçada Türkçe ö’ler, o’lar çok karışır. Onunla konuşma çalışması yapıyorduk. Bir diğerinin okuma yazması yoktu. Onunla da okuma yazma çalışıyorduk. Tahliye olunca da onları unutmamamı ve mektup yazmamı istediler. n Cezaevine ilk girdiğinizde günler nasıl geçti peki? Cezaevindeki günlerin kurgusu birbirinden kopuk. Her sabah yeni bir güne başlıyorsunuz, ertesi güne devredeceğiniz hiçbir şey yok. Onun üzerine dışarıdaki hayatıma devam etmenin zihinsel olarak, nasıl gerçekleşeceğini düşündüm. Avukat arkadaşlarımın aracılığıyla özellikle TTB’deki arkadaşlarıma ‘Ben burada Toplum Hekimliği Dergisi editörlüğüne devam edeceğim’ notumu ilettim. Cezaevindeyken de hummalı bir çalışma oldu. Onun yazılarını yazdım. Çalışmalarıma normal hayattaki gibi devam ettim, yalnızca mekân farklılığı yaşamış oldum. n Kamuoyu sizi Dilovası’nda yapmış olduğunuz çalışmalardan tanıdı. Hakkınızda soruşturmalar açıldı. Özellikle sanayinin insana ve doğaya olan etkisini görünür kılmak gerektiğini düşünüyordum. Dilovası’nda 10 yıldan fazla yaşayanların kansere yakalanma riskinin yaşamayanlara göre 4.4 kat fazla olduğunu tespit ettik. 2006’da TBMM’de Dilovası Araştırma Komisyonu kuruldu. Daha sonra ise doğum yapan kadınların anne sütünü ve bebeklerin ilk kakasını araştırdık ve her ikisinde de hava kirliliğine neden olan ağır metalleri saptadık. 2011 Ocak ayında bu gündeme gelince başka bir hayat başladı. Bu tartışmalar ışığında bir daha araştırma fonu verilmedi, asistanları kongrelere gönderilmeyen bir boyut yaşandı. Dayanışma akademisi n Son olarak KHK ile akademideki görevinize son verildi. Şimdi çalışmalarınıza nerede devam edeceksiniz? 2016’da KHK ile Kocaeli Üniversitesinden 19 akademisyen ile birlikte ihraç edildik. 1 ay sonra da Kocaeli Dayanışma Akademisini kurduk. Toplumun içinde, toplum için eğitim ve bilim nedir onu deneyimliyoruz. Bir yandan üniversiteye yeniden dönmek adına hukuksal mücadele sürerken bir yandan da akademide çalışmalar sürüyor. Çalışmalarımıza da burada devam edeceğiz. Platon’un Devlet’ini Okurken Derler ki hangi tadı almak istiyorsan o tadı alabileceğin bir meyveye benzer demokrasi. Niyet ne tarafa, o tarafa doğru yürü, kimse sana “bu demokrasi değil” demeyecektir. Eski Yunan’da Platon’un, Sokrates’i konuşturduğu eserinde, Atina’nın yurttaşları için öngördükleri demokrasiyi öyle güzel anlatır ki, sınıflı toplumun kökenlerini anlamak istiyorsan, hiç üşenme, “Devlet”i oku. HHH İnsanların zihninden kimi “zararlı” fikirlerin çıkartılmasının gönüllü, gönülsüz yöntemleri üzerine söylediklerini oku; korkunun, hazzın kentin koruyucusu olması gerekenlerin eğitilmesindeki rolünü, etkisini oku ya da daha önemlisi, Platon ya da Socrates’in, “meşru” yalanlar aracılığı ile halk sınıflarına bugüne kadar eşit oldukları söylenmişti ya, artık eşit olmadıklarını söyleme zamanı geldiğinde devletin biçimden biçime geçişini nasıl anlattığını oku. HHH Kavgacı Sparta modelini, mülk sahibi olmaya dayanan zenginlerin yönetimi oligarşiyi, onu deviren demokrasiyi, sonunda en kötü yönetim biçimi olan tiranlığın, halktan vazgeçemediğini ama aynı zamanda ondan korkusunu ne güzel anlatır Platon ya da Socrates. Tiranlığın karakterini resmederken, önce en yakınlarını nasıl yok ettiğini de anlatmaz mı? Sonra “güvenilir kişiler” bulunur; hayranlar tiranı öve öve bitiremezler, masraflar arttıkça artar; oralardan sıçrayıp zamanımıza gelecek değilim, ama borçlanmalardan, hacizlerden söz eden Socrates değil de ben miyim? HHH Kapitalizmde demokrasiyi gerilere, adeta şimdi bize pek demode gelen eski Yunan demokrasisinden daha gerilere götürmek isteyenler de artık Socrates’in anlattığı gibi “meşru” da olsa yalan söylemek istemiyor, devletin değişen karakterini kalın kafamıza sokmak istiyorlar. Şema tamamlandı, yasama yürütme yargı tekleşti, şimdi içini doldurma zamanıdır, anlıyoruz kararnamelerden. HHH Bu kadar laf niye; son kararnameyi anlatsaydık, kısaca hepsini birden söylemiş olmaz mıydık. Ne diyor son Devlet Denetleme Kurulu kararnamesi: DDK, “tüm kamu kurum ve kuruluşlarında, sermayesinin yarısından fazlasının bu kuruluşlara ait olduğu bu kurum ve kuruluşların katıldığı her türlü kuruluşta, kamu kurumu niteliği taşıyan meslek kuruluşlarında, her düzeydeki işçiişveren meslek kuruluşlarında, kamuya yararlı derneklerde, vakıflarda” nedir, etkili ve yetkilidir. Eksik bir kurum kuruluş kaldı mı? Hayır kalmadı. Nokta. HHH Ne yapabiliyor DDK? O kurum ve kuruluşlarda, sendikalarda, vakıflarda yöneticileri görevden alabiliyor, idari ceza verebiliyor, yargılanmalarını sağlayabiliyor. Daha ne olsun. Socrates ya da Platon Yunan devletinde eğitimin, öğretimin, gerçeği kavratmanın ya da karartmanın yollarını çekinerek tartışıyorlardı. Şimdi çekinmeye gerek kalmamıştır. “Açık sözlü” olabilmenin koşulu nedir? Socrates başka adlar veriyor olabilir, “güçlü” bir devletimiz var bizim de artık. HHH Kararnameyi okumayı bıraktım. Nasılsa artık kanun hükmündedir, uygulanacaktır; ben yine döneyim, Platon’un Devlet kitabına. Tam da oligarşik devlet biçiminden demokratik devlet biçimine geçişi anlatıyordu ki Socrates, dalmışım. Rüyada mıyım; baktım Ahmet bağırıyor, Erkan koşuyor, Barış arada kalmış; AKP’li vekiller kuşatmışlar, Ahmet’i nasıl susturmaya çalıştıklarının görüntüleri düştü TV kanallarına. Nereden nereye geçiyorlardı karıştırdım iyice ben de, oligarşiden demokrasiye miydi, demokrasiden hangisine geçişi anlatıyordu Socrates ya da Platon, yoksa tersi miydi? Uyanmışım, hangisiydi iyi olan? Açtım gözümü karanlık gecede. Amaan ne fark eder, neyse ne!.. Efsane dekan uğurlandı Mülkiyenin efsane dekanı Prof. Dr. Cevat Geray, fakülte binasında yapılan törenden sonra Cebeci Asri Mezarlığı’nda toprağa verildi. Geray için ilk tören Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde düzenlendi. Geray’ın 68 yıllık arkadaşı Prof. Dr. Ruşen Keleş, Geray’ın tüm Türkiye için büyük kayıp olduğunun altını çizdi. Mülkiyeliler Birliği Başkanı Dr. Dinçer Demirkent ise Geray’ın KHK’lerle ihraç edilen akademisyenlere tekrar ettiği nasihatı ile tekrarladı: “Gelecek sizindir, bugününüzü dert etmeyin.” Kocatepe Camii’ndeki cenaze törenine, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, TBMM Başkanvekili Levent Gök, CHP Genel Sekreteri Akif Hamzaçebi, Çankaya Belediyesi Başkanı Alper Taşdelen, CHP milletvekillleri Sezgin Tanrıkulu, Akif Hamzaçebi, Faik Öztrak, Seyit Torun’un yanı sıra çok sayıda akademisyen ve öğrenci katıldı. l ANKARA/Cumhuriyet C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle