18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KULTUR 14 Venedik Film Festivali’nden Vanessa Redgrave’e ödül Bu yıl 75. kez düzenlenecek Venedik Film Festivali’nin Yaşam Boyu Başarı Ödülü ünlü İngiliz oyuncu Vanessa Redgrave’e veriliyor. Her yıl bu başlık altında iki Altın Aslan heykelciği veriliyor ve bu yılın bir diğer ödüllü ismi de daha önce açıklandığı üzre Kanadalı yönetmen David Cronenberg olacak. 75. Venedik Film Festivali 29 Ağustos 8 Eylül tarihleri arasında düzenlenecek. EDİTÖR: eMRAH KOLUKISA TASARIM: eMİNE BİLGET [email protected] Çarşamba 25 Temmuz 2018 16. ULUSLARARASI BODRUM BALE FESTİVALİ 16. Uluslararası Bodrum Bale Bodrum’daFestivali, 115 Ağustos 2018 tarihleri arasında, Bodrum Antik Tiyatrosu’nun yaz zarafetitarihiatmosferinde gerçekleştirilecek Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü tarafından on altı yıldır düzenlenen “Uluslararası Bodrum Bale Festivali” bu yıl 1 15 Ağustos tarihleri arasında, Bodrum Antik Tiyatrosu’nun tarihi atmosferinde izleyicilerin beğenisine sunulacak. Açılış ‘Zorba’ ile Bale sanatının uluslararası arenada başarılı temsilcilerini yakından izlemenin mümkün olduğu festivalin 1 Ağustos 2018 Çarşamba akşamı gerçekleştirilecek açılışı; dünyanın en beğenilen bale eserlerinden biri olan ve 35’ten fazla ülkede sergilenen “Zorba” balesi ile yapılacak. Ankara Devlet Opera ve Balesi tarafından sahnelenen, Nikos Kazancakis’in dünyaca ünlü başyapıtı, Mikis Theodorakis’in müziği, Lorca Massine’nin metni ve koreografisi ile hayat buluyor. 3 Ağustos 2018, Cuma akşamı Bodrumlu sanatseverler Flamenko rüzgarı ile coşacak. İspanya’dan gelen ve üç kardeşin; Rosario, Ricardo ve José Castro Romero’nun kurduğu “Castro Romero Flamenco” topluluğu, kendi müzikleri ve koreografileriyle “Esencıa Flamenca” adlı performanslarını sahneye taşıyacaklar. Balenin Yıldızları 08 Ağustos 2018 Çarşamba akşamı “Viyana Bale Yıldızları Akşamı” ile festival devam ediyor. Viyana Dev let Opera Balesi Birliği “Balenin En İyileri” ile klasik balenin en güzel örneklerinden bir performans sahneleyecekler. Birçok klasik baleyi sahneye taşıyan ünlü koreograf Marius Petipa’nın adımlarını sahneye koyan koregraf Mihail Sosnovschi imzası taşıyan performans bale severlere beyaz balenin büyülü kapılarını açacak. Yine klasik bale ile devam eden festivali, 11 Ağustos Cumartesi akşamı İstanbul Devlet Opera ve Balesi bale sanatçıları tarafından sahnelenecek “Don Kişot” balesi ile devam edecek. Miguel de Cervantes’in aynı adlı romanından hareketle Marius Petipa’nın adımları ile sahnelenen eser, Ludwig Minkus’un müzikleri ile balenin büyüsünü sahneye taşıyor. Festivalin kapanış gecesinin An Nikos Kazancakis’in ölümsüz eseri ‘Zorba’, Mikis Theodorakis’in müziği, Lorca Massine’nin metni ve koreografisi ile bale sahnesinde hayat buluyor. kara Devlet Opera ve Balesi Modern Dans Topluluğu tarafından, 20152016 DOB sanat sezonunda dünya prömiyeri gerçekleştirilen ve seyirciden büyük ilgi alan “Frida” seyirci karşısına çıkacak. 15 Ağustos Çarşamba akşamı sahnelenecek bu eserin müzikleri Arturo Marquez, Jose Pablo Moncayo, Aksel Akın’a, koreografisi ise Özgür Adam İnanç’a ait. Haluk Şahin Homeros Ödülü Şahin’in “Geleneksel Troia Festivali” kapsamında her yıl verilen Homeros Bilim, Kültür ve Sanat Ödülü bu yıl İstanbul Bilgi Üniversitesi öğretim üyesi Emeritus Prof. Dr. Haluk Şahin’in oldu. 2018 Homeros Ödülü, 17 yıldır Bozcaada’da düzenlediği “Ozanın Günü ve Homeros Okuması” etkinliği dolayısıyla Prof. Dr. Haluk Şahin’e verildi. Prof. Dr. Şahin’in ayrıca “Troyalılar Türk müydü?” adlı bir inceleme kitabı ve bir bölümü Troya’da geçen, henüz yayınlanmamış “Ada” adlı bir romanı bulunuyor. Prof. Dr. Şahin’in geleneksel hale gelen “Ozanın Günü ve Homeros Okuması” etkinliği bu yıl 5 Ağustos Pazar günü Bozcaada’da düzenlenecek. 2018 Homeros Ödül Töreni ise 10 Ağustos Cuma günü Troya Ören Yeri’nde gerçekleşecek. KÖPRÜDE BULUŞMALAR ‘19 Kısa Film Atölyesi başvuruları başladı İstanbul Film Festivali kapsamında İstanbul Kalkınma Ajansı (İSTKA)’nın des tekleriyle 2017 yılında Köprü de Buluşmalar tarafından başlatılan, kısa filmlerin sinema sektöründeki önemine dikkat çekmeyi ve uluslararası se viyede yapımların artmasına katkıda bulunmayı amaçlayan Kısa Film Atölyesi bu yıl da devam ediyor. İlk ve ikin ci kısa filmini yapacak yeni nesil genç sinemacılara yönelik düzenlenen Kısa Film Atölyeleri serisinin üçüncüsü 1221 Ekim tarihlerinde yapılacak. Atölyeye son başvuru 10 Eylül. Sarah Michelle Gellar İZZET YASAR’IN ARDINDAN KONUK YAZAR Nedim Gürsel Karides Canavarı da bu dünyadan göçtü. “Canavar” dediysem Boğaz’da rakı keyiflerimizi anmak için elbette, yoksa dünyanın en uysal, en sessiz ve zararsız insanıydı İzzet. Galatasaray Lisesi’nden sınıf arkadaşımdı. Okulda bir başka lakabı vardı, biraz belden aşağı; burada söylersem yakışık almaz. “Karides Canavarı” lakabını ona daha sonraları masa arkadaşları takmıştı, et yemez olduğu için; hatta sinirleri var diye, yani canı yanar diye, balık bile yemezdi. Karides, salata ve otlarla peynirlerden oluşurdu mönüsü. Ama içti mi iyi içerdi. Yalnızca rakı da değil. Onun Paris’te en iyi konyakları peşpeşe yuvarladığına tanığım. Burada İzzet’in lakaplarıyla yaşam tarzı üzerinde uzun uzadıya duracak değilim. Beni de, bir çokları gibi, asıl şairliği ilgilendiriyor elbet. Ama şiirinden söz etmeden önce bir anımı anlatmak istiyorum. Onunla ilgili öylesine çok anım var ki. Dolayısıyla ilk tanışmamıza döneyim en iyisi. Tam olarak hangi sınıftaydık şimdi pek iyi anımsamıyorum. Adının İzzet soyadının Yasar olduğunu söylemişti. Bense “Yaşar” diye duymuştum, ona yaşamayı yakıştırdığımdan olmalı. ‘Yaşamakla ne ilgisi var yahu’, demişti gülerek, ne yaşaması ! Nasılsa bir gün öleceğiz. Benim soyadım Yaşar değil Yasar, yasamaktan geliyor. Meclis’in yaptığı iş yani”. Hey gidi İzzetçik! Meclis’in bu işi de yapmakta zorlandığı günlerde ayrıldın aramızdan. İzzet kendine özgü, gösterişi sevmeyen bir şairdi. Şöhret peşinde koşmadı hiçbir zaman. Kuşkusuz bu ne denle şiirleri yakın çevresi ve seçkin okurlar tarafından beğenildi, daha geniş çevrelere ulaşamadı. Oysa derinliği olan, renkli imgelerle örülü bir şiir dünyası yaratmış, sanki o dünyada kabuğuna çekilmişti. Çok sevdiği karides gibi. 12 Mart döneminde yaşadığımız baskı günlerini dile getiren şiirleriyle çok iyi bir çıkış yapmış, önceki tarzını aşarak yeni bir duyarlık geliştirmişti. Şu an şiirleri elimin altında olmadığı için bu görüşümü örneklerle kanıtlama olanağım yok ne yazık ki. Ama onun şiir dünyasının özgün sesini ilk duyanın Memet Fuat olduğunu söyleyebilirim. Benim kuşağımın gelecek vadeten yazarlarına sayfalarını açan Yeni Dergi onu da aramıza katmıştı. Daha sonra öyküler de yazdı İzzet, onların da değişik bir tadı, kendilerine özgü bir tarzı vardı. Kitaplarının yeniden basılması gerektiğini düşünüyor, bu görevi sevgili eşi Seçkin Yasar’ın özveriyle üstleneceğini biliyorum. İzzet’le yazışmalarımızda, Lautréamont’a atıfla, Beşiktaş’ta oturduğu için “Le Compte de Beşiktaş” mahlasını kullandığı olurdu. ışıklar içinde uyu sevgili İzzet, Le Compte de Beşiktaş ! İdil Biret’in 3 konserine iptal Piyanist İdil Biret’in ekim ve kasım aylarındaki 3 konseri iptal edildi. Biret’in 9 Ekim’de İstanbul Kültür Üniversitesi’nde vereceği konser, üniversitenin davetini yapan yetkilinin değişmesi sonucunda “temas kesilmesi” üzerine gerçekleşmeyecek. 7 Kasım’da Antalya’da TARK Tıp Kongresi kapsamında yapılması planlanan kon serin, organizasyon firması Plaza Event tarafından “bütçe kısıntısı” nedeniyle iptal edildiği ifade edildi. Kasım ayında sanatçının İstanbul’da vereceği konser ise Pozitif organizasyonun “yeni yapılanma süreci” nedeniyle düzenlenemeyecek. Öte yandan İdil Biret, yarın Kuşadası Amfitiyatro’da ve 29 Temmuz’da Muğla Stratonikeia Antik Kenti Tiyatrosu’nda konser verecek. Buffy geri dönüyor 90’lı yılların en popüler TV dizilerinden “Buffy the Vampire Slayer” ilk gösteriminden 21 yıl sonra beyazcama geri dönüyor. Joss Whedon’ın yapımcılığını üstlendiği ve kısa sürede kültleşen orijinal “Buffy the Vampire Slayer”da vampir avcısı Buffy rolünü Sarah Michelle Gellar üstlenmişti. Yeni seride Buffy rolünü kimin canlandıracağı ise henüz belli değil. Hollywood Reporter’ın haberine göre bu rol için siyahi bir oyuncu düşünülüyor. Joss Whedon yeni dizinin yapımcılarından biri olarak kadroda yerini alırken, senaryo “Agents of SHIELD” dizisinin senaristi Monica OwusuBreen tarafından yazılacak. MAN BOOKER ADAYLARI AÇIKLANDI İlk kez bir grafik roman aday Edebiyat dünyasının en prestijli ödüllerinden Man Booker için uzun aday listesi açıklandı. Bu yılki listede ilk kez bir grafik romanın da aday gösterilmiş olması dikkat çekti. Nick Drnaso’nun imzasını taşıyan grafik roman “Sabrina” kaybolan ve ardında ipuçları barındıran bir bant kaydı bırakan genç bir kızın öyküsünü anlatıyor. Man Booker ödülününü bu yılki uzun aday listesinde İngiltere’den 6, ABD’den 3, İrlanda ve Kanada’dan ise 2 yazarın eserleri bulunuyor. Man Booker’ın 6 romanlık kısa aday listesi eylül ayında belirlenecek ve ödül 16 Ekim’de sahibini bulacak. BESTECİ KADINLAR Bu asla feminist bir yazı değil. Ama ülkemizde kadınerkek ayrımının giderek arttığı günleri yaşıyoruz. Birkaç kez başıma geldi: Telefondaki ses, Evin Bey’i aradım demişti. Benim, deyince: “Müziği yargılayan kişi erkek olmalı, diye düşünmüştüm” dedi. Bazen de zarf üstünde Bay Evin İlyasoğlu yazan mektuplar alırım! Rahmetli bir eleştirmenimiz, İdil Biret ne zaman Brahms’ın 2. konçertosunu çalsa, şöyle yazardı: “Aslında bu erkek konçertosudur, ama İdil müthiş çaldı.” Kadınlar her alanda olduğu gibi bestecilik alanında da tarihe adlarını yazdırmışlar. Antik çağlara uzanalım: Fresklerde danseden ve çalgı çalan figürlerin hemen hepsi kadındır. Özellikle Mısır’da sanki müzik, kahraman erkeklerin değil, nazlı kadınların işidir. Kadınlar lir çalar, dans eder; erkekler davul çalıp savaş oyunları oynarlar. Batı’da ortaçağdan 18.yy’a kadar sahnede kadın yoktur. Kiliselerdeki koroda kadın sesi yasaktır. İlk operalarda kadın rollerini kastratlar üstlenirler. Bunlar sesi çatlamadan hadım edilmiş erkeklerdir. İleri yaşlarına kadar oğlan çocuğu sesinin saflığını korurlar. Ses rengi kadın soprano, ya da kontraltoya benzese de daha güçlü, daha şehvetli bir tona sahiptir. 16. yüzyıl İtalya’sında her operanın bir yıldız castratı olmuştur. Mozart’ın da özel bir castrato için yazdığı roller vardır. Son castrato Alessandro Mo? reschi 1922 yılında ölmeden önce birkaç kayıt yapar. Böylece bizlere bu geleneğin ses örneği kalmış olur. Yirminci yüzyılda kadın besteci, kadın yorumcu ve kadın orkestra şefi de artarak yetişmekte. Ünlü orkestra şefi Sir Thomas Beecham’ın bir zamanlar “Kadın besteci yoktur, olmamıştır ve olmayacaktır”, sözleri kadın sanatçıları bir hayli öfkelendirmiş. Ortaçağa uzanalım: Hildegard von Bingen (10981179) özgeçmişini bildiğimiz ilk kadın bestecidir. Yalnız besteleriyle değil, dinsel yazıları ve ermişlikle ilgili yayınlarıyla da tarihe geçmiştir. Manastırda ışıklı bir alan yaratıp rahibeler için yazdığı “Ahlak Piyesleri”ni sahnelemiş. Bunlardan birinde, bütün karakterler birer üstün güç olarak şarkı söylerken bir tek şeytan bu nitelikten mahrum kalır, o şarkı söyleyemez. Rönesans ve Barok dönemlerinde de kadın bestecilere rastlarız. Romatizm’de Clara Schumann liedler ve piyano için besteler yapar, ancak kocası Robert Schumann’ın gölgesinde kalır. Aynı çağda Fanny Mendelssohn Hensel de 400’e yakın yapıtına karşın ağabeyi Felix Mendelssohn’un; 19. yüzyıl sonunda Alma Mahler de eşi Gustav Mahler’in gölgesinde kalır. 20. yüzyıl başındaki Amerikalı besteciler arasında Amy Beach büyük çaplı yapıtlarıyla ünlenmiştir. Modern Amerikan müziğinde Ruth Crawford Seeger, ilk dizisel teknikleri uygulayan ultramodernist grup içinde yer alır. İngiltere’de Elizabeth Lutyens, 12ton yöntemini ilk kullanan bestecidir. Rusya’dan Sofia Gubaidulina, Japonya’dan Keiko Abe ve İtalya’dan Ada Gentile gibi bestecileri sayarken, Türkiye’nin de Osmanlı’dan günümüze birçok kadın besteci yetiştirdiğinin altını çizmeliyiz: 18. yüzyıldan Dilhayat Kalfa, 19. yüzyıldan Leyla Saz “Seni sevda çiçeğim”, 20. yüzyıldan: Faize Ergin “Kız sen geldin çerkesten”, Neveser Kökdeş “Bahar pembe beyaz olur”, Nihal Erkutun “Maziyi nasıl taşlara çizmişse denizler”; Melahat Pars “Ben gamlı hazan”; Radife Erten “Bahar pembe beyaz olur”, sadece birkaç örnek. Günümüzün kadın bestecileri artık ustaçırak usulüyle değil, ünlü okullarda eğitim alıp, son müzik akımlarına katkıda bulunan, ödüller kazanan, önemli merkezlerden kendilerine eserler ısmarlanan besteciler. Onlara örnek olarak Zeynep Gedizlioğlu’na (1977) değiniyorum: İstanbul Mimarsinan Konservatuvarından İlhan Usmanbaş’ın öğrencisi olarak mezun oldu. Almanya’da çalışmalarını sürdüren sanatçıya 2012’de Müziğin Nobel’i kabul edilen Siemens Vakfı’nın Bestecilik ödülü verildi. Bu yıl da GEMA Vakfı ödülüne aday gösterilen sanatçı, ayrıca Heidelberg Kadın Sanatçı ödülünü aldı. “Susma” en ünlü çalışmaları arasında yer alıyor. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle