18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Salı 24 Temmuz 2018 2 [email protected] haber EDİTÖR: SİBEL BAHÇETEPE TASARIM: EMİNE BİLGET T ü r k i y e ’ de 6 0 0 bi n i a ş k ı n e n g elli ç o c u k b u l u NU y o r Bu çocuklar eğitim, sağlık, Fark edilmekulaşım,iş,sosyal ve günlük hayata katılımda çok fazla sorunla karşı karşıya istiyorlarkalıyorlar ‘İşleyen hukuk Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK), geçen yılki verilerine göre, ülkemizdeki çocuk nüfusu 22 milyon 883 bin 288. Bu nüfus içinde 018 yaş arasında 600 bine yakın engelli çocuğun olduğu tahmin ediliyor. Engelli çocukların yarısından fazlasının eğitim alamadığı, toplumsal yaşama da etkin biçimde katılamadığı belirtiliyor. Çocuğu engelli olan aileler, ne yapacaklarını, nereye başvuracaklarını bilmiyor. Türkiye Sakatlar Konfederasyonu Yönetim Kurulu üyesi, avukat Turan Hançerli, ülkemizdeki engelli çocukların yarısının eğitim hakkından yararlanamadığını söylüyor. Engelliliğin bir oranla tarif edilemeyeceğine dikkat çeken Hançerli “Türkiye, Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi’ne aykırı bir tutum izliyor. Engellilik oranına göre eğitim, tekerlekli sandalye, ÖTV indirimi gibi pek çok konuda katkı sunuluyor. Oysa orana bakılmadan bu hizmetler verilmeli” diyor. Nüfusumuzun yüzde 12.29’unun yani yaklaşık 10 milyon bireyin engelli olduğu belirtiliyor. TÜİK verilerine göre 6 yaş ve üzeri engellilerin neredeyse yarısı okuryazar bile değil. Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) verilerine göre, son 20 yılda eğitime erişen engelli çocuk öğrenci sayısı yaklaşık 289 bin. Bu durum eğitimde fırsat eşitliği ilkesinin yok sayıldığını da gözler önüne seriyor. ‘Ciddi adaletsizlik var’ 18 yaşında geçirdiği bir kaza sonucu iki kolu kopan ve protez kol ile hayatını sürdüren Türkiye Sakatlar Derneği Başkan Yardımcısı avukat Turan Hançerli, ülkemizdeki engelli çocukların 330 bin kadarının özel eğitime ihtiyaç duyduğunu belirterek “Türkiye’de engellilik mekanik bir kavram olarak ölçülüyor. Yani engellilik için yüzde 40 ve üzerinde iş gücü, iş göremezlik kaybının olması gerektiği belirtiliyor. Uluslararası literatür ya da BM Engelli Hakları Sözleşmesi böyle bir değerlendirmeyi kabul etmiyor. Çünkü engellilik tarifi, kişinin bir yeti yitimi ile çevresel ve sosyal etkilerle birleşip, kişinin bir haktan yararlanmasını engelleyen durum olarak kabul edilir” diyor. Böylesi bir oranın olmaması gerektiğini kaydeden Hançerli, “Bugün ciddi bir adaletsizlik var. Bunun değişmesi lazım” diyerek yetkili mekanizmalara çağrı yapıyor. ‘Ayda 8 saat eğitim az’ Yüzde 40 iş göremezlik raporunun tek istisnasının özel eğitimde olduğunu, burada yüzde 20 ve üzerindeki bireyin özel eğitimden yararlanabileceğinin belirtildiğini anımsa Avukat Turan Hançerli, 18 yaşındayken geçirdiği kaza sonucu iki kolunu kaybetti ve protez kol ile yaşamını sürdürüyor. Engelli hakları için mücadelesini yürütüyor. sistemi olmalı’ Engelli çocukların istismarı konusuna da değinen Hançerli, şunları söylüyor: “Şiddeti önlemenin en önemli argümanı adil ve işleyen hukuk sistemidir. Cezaların artırılması, yalnızca idam değil, bu kesinlikle sorunlara çözüm üretmez. Toplumda adil ve işleyen hukuk sistemini kurmak gerek. Eğer adalet dağıtan bir hukuk sistemi olursa kimse kendi hakkını yenildiğini düşünüp kendisi hakkının almak için ya da başka bir şekilde kendini savunmak için intikam için harekete geçmez.” tan Hançerli “Yüzde 40’ın altındaki çocukların da özel eğitime ihtiyacı olduğu kabul ediliyor. Yüzde 20 ve üzerindeki çocuklar özel eğitim alabiliyor. Yüzde 20’ye indirince peki sorun çözüldü mü, tabii ki hayır. Her bir bireyin kendi özelinde değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Engellilik oranını yüzde 20 yaptığınızda yüzde 19 oranı olan çocuklar ne olacak” sorusunu yöneltiyor. Hançerli, ülkemizde tüm özel eğitime ihtiyaç duyan çocuklara standart bir eğitim saati görüldüğünü, bunun 8+4 ile sınırlandırıldığını anımsatarak, şöyle devam ediyor: “Ayda 8 saat bireysel eğitim veriliyor. Bu da haftada 2 saate tekabül ediyor, bazı çocuklara da 4 saat grup eğitimi deniyor. Mevcut verilen eğitim saatleri kesinlikle yetersiz. Engelli olmayan çocuk haftada 35 saat ders alıyor, bu ayda 140 saa te denk geliyor.” Çocukların eğitim alma aşaması na gelirken de çok ciddi sorunlar yaşadıklarını anlatan avukat Hançerli, heyet raporu almanın da zorluklarını anlatıyor. Taşıma sistem ile rapor Hançerli, şöyle devam ediyor: “Heyet raporu için randevu alınması, ardından yapılacak tetkikler için randevu alınması gibi işlemlerin aylar sürdüğünü biliyoruz. Bu zorluklar nedeniyle hiç rapor almayan veya rapora hiç başvurmayan kişiler var. Rapor eğitimin temeli. Heyet raporu ile birlikte ‘özel eğitime ihtiyacı var’ diye bir rapor düzenlenirse, aile bu raporla MEB’e bağlı Rehberlik Araştırma Merkezi’ne (RAM) gidiyor. RAM o raporu dikkate alarak çocuğun ihtiyaç duyduğu eğitimi programlı Rakamlarla engellilik oranları Hançerli, rakamlarla engellilik oranlarını şöyle paylaştı: “Türkiye’deki engellilerin yüzde 8.4’u görme engelli, yüzde 5.9’u işitme engelli, yüzde 0.2’si dil ve konuşma engelli, yüzde 8.8’i ortopedik engelli, yüzde 29.8’i zihinsel engelli, yüzde 3.9’u ruhsal ve du yusal engelli, yüzde 25.6’sı süreğen (organ nakli olmuş, kalp, şeker, tansiyon hastası gibi) engelli, yüzde 18’i ise çoklu engelli. l Türkiye’deki engellilerin yüzde 4.9’u 06 yaşında. l Yüzde 16.2’si 714 yaşında. l Yüzde 17.2’si 1524 yaşında. yor, yani reçetesini yazıyor. Bununla aile bir özel eğitim kurumuna gidiyor, özel eğitim kurumundan eğitimini almaya başlıyor. Heyet raporunun belli sürelerde yenilenmesi gerekiyor. Örneğin eğitim devam ederken raporun bitmesine 3 gün kaldı. Gidiyorsunuz raporu yenilemek için randevu almaya, ancak 3 ay sonraya veriliyor. Bu rapor uzamadığı için RAM’lar dayanak raporu olmadığı için eğitimi düzenlemiyor. Eğitim aksıyor. Bugün özel eğitim merkezleri şunu yapıyor. Sırf bu raporları alabilmek için bünyesinde özel personel çalıştırıyor, raporları aileler değil bu personeler alıyor. Örneğin, engelli çocukları, özel araçlara bindirip heyet raporunu daha kolay alabildikleri illere götürüyorlar.” “Doğru teşhis ve doğru eğitim ile birçok engelli çocuğun akranlarıyla aynı seviyeye getirildiğini söyleyebiliriz” diyen Hançerli, belli bir yaşı geçtikten sonra doğru teşhis ve doğru eğitim verilse bile asla telafi edilemeyecek zararların ortaya çıkacağını vurguluyor. ‘Aileye destek sunulmalı’ Engelli çocuğu olan ailelere psikolojik, sosyal ve ekonomik destek sunulmasının önemli olduğuna dikkat çeken Hançerli, şöyle devam ediyor: “Gelişmiş ülkeler engelli çocuğu olan aileye psikolojik, sosyal ve ekonomik katkı sunuyor. Gidip ailenin kapısını çalmak gerekiyor. Çocuklar hepimizin ortak geleceği. Bir çocuğun geleceği yalnızca anne babaya bırakılmamalı. Maddi nedenlerden evinden sokağa çıkamayan insanlar var. İnsanların zorunlu ve sağlık gibi en temel ihtiyaçları yardıma, mavi kapağa, iyi yürekli insanların harekete geçmesine bırakılmamalı. Sağlık gibi temel ihtiyaçların mutlaka devlet tarafından karşılanması gerek ancak karşılanmıyor. Örneğin tekerlekli sandalyeyi nereden edindiniz diye sorduğumuzda her 100 kişiden 99’u kendim aldım diyor. Bu engellemeler, devlet bütçesinin tasarruf ettiği anlamına gelmiyor. Örneğin bir kişi tekerlekli sandalye verilmediği sürece istihdama katılması engellenir, diğer vücut fonksiyonları bozulabilir, hastaneye daha çok gider, başkasının yardımına muhtaç olduğu için o kişi de aktif istihdamdan kopar. Böylelikle devlete yükü de aslında artar. “ ‘doğru teşhis çok önemli’ Sansür, Lozan Ecevit, Baykal 12 Bugün 24 Temmuz... Padişahlığa karşı Özgürlük ve Demokrasi savaşımının ilginç iki yıldönümü birden kutlanıyor: Basında sansürün kaldırılışının 110’uncu yıldönümü... İstiklâl Savaşı’nı kazanan Türkiye Cumhuriyeti’nin, Birinci Dünya Savaşı’nın galibi olarak dünyayı yeniden düzenleyen devletler tarafından tanınmasını sağlayan Lozan Antlaşması’nın 95’inci yıldönümü. Özgürlük ve Demokrasi mücadelesinin iki yüz yıllık bir sürecinde iki nirengi noktası! HHH Abdülhamid’in yürürlükten kaldırdığı Anayasa, 110 yıl önce dün, 23 Temmuz 1908’de, İkinci Meşrutiyet Devrimi’nden sonra yeniden yürürlüğe girmiş ve gazeteler, Abdülhamid’in sansür memurlarını içeri sokmayarak, sansürü fiilen sona erdirmişlerdi: Meşrutiyetin ilan edildiği günün gecesinde İkdam gazetesinin sahibi Ahmet Cevdet ile Sabah gazetesinin sahibi Mihran Efendi, gazete provalarını görmek için gelen sansür memurlarını “Gazeteler hürdür, sansür yasaktır” diyerek geri çevirmişlerdi; çünkü tetikçi ve dalkavuk değillerdi. HHH 24 Temmuz 2018, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin Dünya Devletlerince kabul edilen tapusu niteliğindeki Lozan Antlaşması’nın 95’inci yıldönümüdür. Bu yıldönümünü de Özden Toker’in başkanlığındaki İnönü Vakfı, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Başkanı Aysel Çelikel ve Adalar Belediye Başkanı Atilla Aytaç ile birlikte bugün Heybeliada’da saat 17’de İnönü Evi Müzesi’nde, Hikmet Çetin’in bir konferansı ve İpek Metin’in bir konseriyle kutlayacak. İnternet sitem kongar.org’daki “Güncel” yazımda hem bu toplantı haberini verdim, hem de Ege Adaları konusunda yapılan saptırmalara yanıt olarak Sinan Meydan’dan ve Murat Bardakçı’dan iki önemli makaleyi alıntıladım. HHH Erdoğan/AKP iktidarının değiştirmeye çalıştığı, fiilen ve hukuken de değiştirmiş göründüğü Parlamenter Demokratik Düzen, işte böyle aşamalardan geçerek kuruldu. Bu rejimi yeterince enerjik olarak koruyamadığı ve Demokrasiden yana olan güçlerin oylarına sahip çıkamadığı gerekçesiyle sert eleştirilere muhatap olan CHP içinde yine bir sandalye kavgası yaşanıyor. Ben de bu sandalye kavgasında, CHP sorununu kişilerden bağımsız, politikalar bazında, ama kişilere de göndermeler yaparak çözümlemeye çalışıyorum: Hizip çatışması CHP’nin eski hastalıklarından biridir. Geçen yazımda, Ecevit’in 12 Eylül’den önce bana, Deniz BaykalAli Topuz çatışmasından bıktığını ve Genel Başkanlığı bırakmak istediğini söylediğini yazmıştım. Gerek Ecevit, gerek Baykal olayları, ayrı yazılar gerektirecek önemde ve ayrıntıda konulardır. Bu konuları ilerdeki yazılara bırakarak, sansürün kalkışını ve Lozan’ın imzalanışını kutladığımız bu günde, bu kazanımların harcanmalarının kolay olmadığını, CHP’nin sandalye kavgasını bırakarak bunları sahiplenmesi gerektiğini düşünüyorum: TOPARLAN CHP... DİREN DEMOKRATİK CUMHURİYET! Türkiye Kas Hastalıkları Derneği Başkanı Prof. Dr. Coşkun Özdemir ise ülkemizdeki kas hastası engelli çocukların durumuna dikkat çekiyor. Özdemir, kas hastası çocukların yaşadığı en büyük problemin teşhis aşamasında olduğunu belirterek “Doğru teşhis konulmalı, sonra da doğru tedavi verilmeli. Bir de ilaç sorunu yaşıyorlar. Bazı ilaçlar bulundu ama elde edilmesi çok zor ve çok pahalı ilaçlar” diyor. Akraba evliliği etken Türkiye’de 100 bin kadar kas hastası olduğunun tahmin edildiğini anımsatan Prof. Özdemir, özetle şunları kaydediyor: “Nüfusa göre binde bir olarak kabul ediliyor ama bizde yani Türkiye’de akraba evliliği nedeniyle bu sayı artmaktadır. Türkiye’de akraba evliliği yüzde 21.5 civarındadır. Bu neden le Türkiye’de akraba evliliği olmayan ülkelere göre daha fazla kas hastalığı var. Kas hastalarında en çok gerekli olan genetik testler yalnızca büyükşehirlerde yapılabiliyor. Anadolu şehirlerinde yaşayan insanlar tedavi için İstanbul’a gelmek zorunda kalıyor, zorluk çekiyorlar. Kas hastalarının çoğunluğu yürüyemiyor ve tekerlekli sandalyede yaşamını sürdürüyor. Hastaları taşıyabilecek araçlar yani devletin sağladığı taşıt araçları çok yetersiz. Normal otobüsler, minibüsler bu hastaları alamıyor, özel tertibatlı araç lazım. Ailenin gücü varsa engelli çocuğunu taşıyor ama ailenin gücü yoksa evinden kolay çıkamıyor. ” YARIN: aileler ne yapmalı? Eğitimciler ve psikologlar ne diyor? C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle