18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 20 Temmuz 2018 8 haber EDİTÖR: SERKAN OZAN 10 EKİM KATLİAMI DAVASI Yargının ‘Barış için mücadele‘Sincan’ etmek zorunludur’inadı PROF. DR. HAMZAOĞLU VE ÇELEBİ’YE İLK DURUŞMADA TAHLİYE KARARI 10Ekim Ankara Katliamı Davası’nın Sincan’a taşınmasına yapılan itiraz reddedildi Sendika.org’un haberine göre, Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi, 10 Ekim Katliamı Davası Avukat Komisyonu’nun davanın Sincan Cezaevi Kampusu’na taşınmasına ilişkin itirazını gerekçe göstermeksizin reddetti 10 Ekim Ankara Katliamı Davası’nın en son duruşması 13 Haziran’da görülmüş, dava 31 Temmuz2 Ağustos tarihleri arasına ertelenmekle birlikte karar duruşması olması beklenen duruşmanın Sincan Cezaevi Kampusu Mahkeme Salonu’nda görülmesine karar verilmişti. Davanın Sincan’a taşınmasına ilişkin “duruşmaların müşteki ve katılan sayısının çokluğu, tutuklu sanıklar, sanıklar müdafileri ve katılanlar vekillerinin sayısı nazara alındığında adliyedeki duruşma salonunun güvenlik açısından yetersiz kaldığı, sağlıklı bir şekilde duruşmaların yapılamadığı” gerekçe gösterilmişti. 10 Ekim Katliamı Davası Avukat Komisyonu, Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararından dönmesini, dönmediği takdirde yapılan itirazı incelemek üzere Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi’ne göndermesini talep etmişti. İtirazı değerlendiren 5. Ağır Ceza Mahkemesi ise 16 Temmuz 2018 tarihli kararında gerekçe göstermeksizin itirazın reddine karar verdi. l Haber Merkezi GÖZALTINDA İDDİASI HDP üyesi Acar kayıp Halkların Demokratik Partisi (HDP) Parti Meclisi Üyesi, iş insanı Kamil Acar’ın, ŞanlıurfaDiyarbakır karayolu üzerinde, kendilerini polis olarak tanıtan kişilerce gözaltına alındığı, aracının da terk edilmiş halde bulunduğu iddia edildi. HDP PM üyesi ve Diyarbakır örgütünden iş insanı Kamil Acar, iddiaya göre önceki gece Şanlıurfa’dan Diyarbakır’a gelirken, karayolunda yolu kesen polislerce bulunduğu hususi aracından gözaltına alındı. HDP’den yapılan açıklamada, Acar’ın gözaltında kaybedildiği olayına ilişkin yetkililerin hassasiyet göstermediği iddiasına yer verilirken, şöyle denildi: “Kamil Acar isimli üyemiz ve eski parti yöneticimiz dün akşam Urfa’dan Diyarbakır’a gelirken, görgü tanığının beyanına göre polisler tarafından aracından alınmıştır. Dün geceden beri haber alınamayan Acar’ın alındığı araç, Pirinçli (Pirinçlik) Karakolu’nun 2 kilometre yakınında ve kapıları açık bir şekilde bulunmuştur. Olay yerine çağrılan savcılık ve kolluk güçleri gerekli hassasiyeti göstermemiş, sadece olay yerine gönderilen iki er aracılığıyla tutanak tutulmuştur. Yetkilileri Acar’ın durumunu araştırmaya ve acilen açıklama yapmaya çağırıyor, Acar’ın akıbeti hakkında bilgi istiyoruz” denildi. HDP’den kampanya HDP Diyarbakır İl Eşbaşkanı Mehmet Şerif Camcı ise Acar’ın, önceki akşam en son saat 20.00 sularında eşi ile telefonla görüştüğünü, saat 21.00’den itibaren de telefonuna bir daha ulaşılamadığını söyledi. Camcı, yetkililerden konunun önemi nedeniyle duyarlı olmalarını ve acil ve etkili bir soruşturma başlatılmasını istedi. Olayın ardından HDP de sosyal medyada #KamilAcarNerede başlığıyla kampanya başlattı. l DİYARBAKIR / Cumhuriyet Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Eşsözcüsü ve Barış Akademisyeni Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu’nun da aralarında bulunduğu 11 muhalif siyasetçinin, Afrin harekâtına karşı yaptıkları açıklama nedeniyle yargılanmalarına başlandı. Mahkeme, 5.5 aydır tutuklu olan Hamzaoğlu ve ESP Genel Başkanvekili Fadime Çelebi hakkında tahliye kararı verdi. Hamzaoğlu, savunmasında “Savaş insan eliyle yaratılan önlenebilir bir halk sağlığı sorunudur. Ben insan kalabilmek istiyorum” dedi. Ankara 29. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada tutuklu sanıklar Onur Hamzaoğlu ve ESP Genel Başkan Yardımcısı Fadime Çelebi ile tutuksuz sanıklar Kezban Konukçu Kok, Naci Sönmez, Özlem Eylem Tuncaelli, Ahmet Kaya ve Hacer Özdemir hazır bulundu. Duruşmayı HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli’nin de arasında bulunduğu bazı HDP’li vekiller ile CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer de izledi. Davanın başında sanıklar Gülistan Koçyiğit Kılıç, Tülay Hatimoğlulları, Musa Piroğlu Serpil Kemalbay’ın avukatları, müvekkillerinin milletvekili seçildikleri için dokunulmazlıkları bulunduğunu, bu nedenle davada durma karararı verilmesini talep etti. Savunma yapan Onur Hamzaoğlu, “Yaşananlar açıklamamızı doğruladı: Yüzlerce kişi öldü, kent merke zi yağmalandı ve Afrin Suriye iç savaşının bir parçası haline geldi” dedi. Hamzaoğlu, “Günümüzde en çok öldüren, sakat bırakan olaylar halk sağlığı sorunudur. Bunların en çok meydana geldiği savaşlar da önlenebilir halk sağlığı sorunudur” dedi. Basın açıklamasındaki sözlerde suç arandığını, ancak devletin doğrusu ile hakikatin farklı olduğunu belirten Hamzaoğlu, devletin işgal kelimelerini kullanmayı suç saymasının hakikati değiştirmediğini söyledi. Kanaatlerin delil olarak sunulmamaması gerektiğini ifade eden Hamzaoğlu, ara karar ve kararların toplum vicdanına uygun olması gerektiğini dile getirdi. Suç aleti: 322 kelime Konulduğu nezarethanede insan dışkılarının olduğunu anlatan Hamzaoğlu, mahkemeye kravatla çıkmasına da izin verilmediğini söyledi. Hamzaoğlu, bu engelin sebebini sorduğunda ise “kravat iyi hal göstergesi” yanıtı aldığını açıkladı. Annesinin yoğun bakımda kalmasına rağmen tutukluluğunun cezaya dönüştürüldüğünü, ölmeden önce son bir kez annesini göremediğini dile getiren Hamzaoğlu, “Peki, suç aleti neydi? 322 kelime, 27 satırdan oluşan bir basın açıklaması. Yazar Daniel Defoe’nun bir sözü vardır: ‘Hakikati bulan, başkaları farklı düşünüyor diye onu haykırmaktan çekiniyorsa hem budala hem de alçaktır. Bu sö ze katılıyorum. Savaş karşıtlığı, barış için mücadele, 21. yüzyıl insanının insan kalabilmesi için bir zorunluluktur. Savaş insan eliyle yaratılan önlenebilir bir halk sağlığı sorunudur. Ben insan kalabilmek istiyorum, tüm dostlarım gibi” dedi. ‘5 bin yıl da verseler...’ Çelebi ise tutuklanmalarına gerekçe gösterilen basın açıklamasının suç olmadığını söyledi. Çelebi, “Biz barışa eşitliğe, kardeşliğe, halkların ortak yaşamına çağrı yaptığımız bir basın açıklamsı için yargılanıyoruz. Ben bunu söylemeye devam edeceğim.Çünkü barış halkların kardeşliğidir, çocukların ve kadınların öldürülmemesidir. Bana 5 ay değil, 5 bin yıl da verseler bunu söylemeye devam edeceğim” dedi. Fatsa’nın efsane Belediye Başkanı Fikri Sönmez’in oğlu, Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi Eşsözcüsü Naci Sönmez, “AKP hangi kanunla kurulmuşsa, biz de aynı kanunla kurulduk. Ancak bir sabah saat 06.00’da eviniz özel timler tarafından basılıyor, 70 yaşında annenizin başına silah doğrultuluyor, 8 tane Akrep arasında siteden çıkarıldık” diye konuştu. Savunmaların ardından savcılık mevcut delil durumu gerekçesiyle Hamzaoğlu ve Çelebi’nin tutukluluk hallerinin devamına dair mütalaa verdi. Mahkeme, Hamzaoğlu ile Çelebi hakkında tahliye kararı verdi. l ANKARA / Cumhuriyet Çelebi Hamzaoğlu KALAKRIŞŞILVAENÇDİIÇLEAKRLERLE Onur Hamzaoğlu ile Fadime Çelebi, dün akşam saatlerinde tutuldukları cezaevinden çıktı. Hamzaoğlu ve Çelebi’yi onlarca kişi Sincan Cezaevi’nin önünde ‘Onur Barış Özgürlük’ sloganlarıyla karşıladı. Cezaevinden ilk olarak çıkan Fadime Çelebi alkışlarla ve çiçeklerle karşılandı. Arkadaşlarına sıkı sıkı sarılan Çelebi, “Onur Hoca ve ben 5.5 ay sonra serbest kaldık. Elbette güzel ama geride binlerce siyasi tutsak var. Türkiye’de seçilmiş belediye eşbaşkanları var. Düşüncelerinden dolayı yargılanan binlerce tutsak var. Umarım tüm tutsaklar özgürlüğüne kavuşmuş olur. Bizim tutuklanmamız da tamamen siyasi bir karardı. Hukuksal olmayan bir dosya hazırlanmıştı. Çok içi boş bir dava olduğunu söylemek gerekiyor” dedi. “Türkiye’de barışa, özgürlüğe herkes hasret biz de hasretiz” diyen Çelebi, “Barış demeye, özgürlük demeye devam edeceğiz” diye konuştu. Ardından cezaevinden çıkan Onur Hamzaoğlu ise “Onur hocamız barış sözümüz” sloganları ile alkışlarla ve çiçeklerle karşılandı. Kendisini karşılamaya gelen arkadaşları, akademisyenler ve öğrencilerine tek tek sarılan Hamzaoğlu, “Bundan daha güzel bir şey olabilir mi, gecenin bu saatinde bu kadar güzel bir kalabalık. Hapishanede bu memleketin insanlarını, dostlarımı tanıdım. Ona zaman ayırdım, dolayısıyla vakti boşa geçirmedim” dedi. ‘Pişmanım’ de, kurtul Sosyal medya paylaşımları nedeniyle gözaltına alınan ve çıkarıldığı mahkemede “terör örgütüne sosyal medyadan destek verici nitelikte sloganvari paylaşımlar yaptığı” gerekçesiyle 4 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılan Özgür Bektaşoğlu, 5 aydır Söke T Tipi Kapalı Cezaevi’nde hükümlü. Bektaşoğlu, cezaevindeki hak ihlallerine ilişkin gazetemize mektup gönderdi. Mektubunda, “Buradan denetimli serbestlik talebinde bulunanlardan, ‘Örgüt, yani örgüt üyeliğinden ayrıldığına ve pişman olduğuna’ dair dilekçe istiyorlar” iddiasında bulundu. Bektaşoğlu, mektubunda cezaevinde yaşanan hak ihlallerini anlattı. Cezaevine girdiği ilk zamanlar hiçbir şekilde kitap alamadıklarını belirterek, “Bu ve benzeri birçok yasağa karşı dava açtım. Davayı kazandığımda, mahkeme bana ait 6 kitabın yine bana verilmesine karar verdi. Yasağı kaldırmak zorunda kaldılar” dedi. Bektaşoğlu, başka bir tutukluya gelen 17 kitaptan yalnızca 5 tanesini verdiklerini, sonra da yeni bir karar alıp kişi başına 3 kitap sınırlaması koyduklarını kaydederek, “Bu şekilde hem mahkeme kararını boşa çı Sosyal medya paylaşımları nedeniyle ceza alan Özgür Bektaşoğlu, denetimli serbestlik isteyen mahkumlardan örgüt üyesi olmadıkları halde ‘örgüt üyeliğinden pişman olduğuna dair’ dilekçe istendiğini belirtti kardılar, hem de gelen bazı kitaplarda ‘müstehcen, muzır, güvenlik’ gibi gerekçelerle yasak koymaya başladılar. Bazı eşyalar verilmiyor, spor vb. faaliyetlere çıkarılmıyoruz” ifadelerine yer verdi. Gazetelere ulaşamadıklarını anlatan Bektaşoğlu “Cumhuriyet ve BirGün gazetesine aboneyiz. Cumhuriyet yaklaşık 8 aydır geliyormuş, BirGün de son 2 aydır geliyor. Ancak Evrensel gazetesine tüm çabalarımıza rağmen ulaşamıyoruz. Söke’de yok deniliyor. Oysa görüşe gelen aileler, var diyor. Biz bu sorunu halledelim derken, Cumhuriyet ve BirGün’den de olduk. Her ay gazete aboneliğini yenilememiz için dilekçe vermemiz gerekiyor. Bizim koğuş (siyasi) dışındaki koğuşlar (adliler) gazete alabiliyor” dedi. ‘Örgüt üyesi değiliz’ Cezaevi idaresi tarafından yeni gelen siyasi tutuklu ve hükümlüye cezaevine girerken “bağımsız koğuşa giderseniz erken çıkarsınız” denildiğini ancak kendilerine böyle bir hakkın tanınmadığını ifade eden Bektaşoğlu, özetle şunları kaydetti: “Koğuşumuz dışında, siyasilerin olduğu bağımsız diye anılan bir koğuş daha var. Bizi örgüt koğuşu olarak tanımlıyorlar. Buradan denetimli serbestlik talebinde bulunanlardan, ‘Örgüt, yani örgüt üyeliğinden ayrıldığına ve pişman olduğuna’ dair dilekçe istiyorlar. Bu dilekçeleri verenler bırakılmış ama asıl mesele şu: Ben de dahil buradaki arkadaşların biri dışındaki kimse ‘örgüt üyeliği’nden hükümlü değil. Hemen hepsi sosyal medya mağduru ve propagandadan ceza almışlar. Yani haklarından üyelik hüküm bulunmayan insanlardan örgüt üyesi olduğunu söylemesini ve üyesi olmadığı bir örgüt üyeliğinden dolayı pişman olmasını istiyorlar.” l Haber Merkezi EMEKÇİNİN MÜCADELESİ Cemal Bilgin ‘Hukuk fakültesi var ama adalet yok’ SİBEL BAHÇETEPE İstanbul Üniversitesi (İÜ) İstanbul Tıp Fakültesi Hastanesi’nde 10 yıl hastabakıcı olarak görev yapan ve personel yemekhanesindeki zehirlenmeleri tespit edince işten çıkarılan taşeron işçi Cemal Bilgin, 2 yıldır hukuk mücadelesi veriyor. Hakkında 20’ye yakın soruşturma ve 6 dava açıldığını anlatan Bilgin, “Açtığım tüm davaları kazandım, iade davasını da kazandım ancak geri alınmadım. Beni üzen şu: Dünyanın en saygın üniversitesi ve hukuk fakültesi var ama kendi işçisinin kazandığı mahkeme kararını uygulamıyor. Dünyanın en saygın sağlık kurumu ama kendi işçisine sahte raporlar veriyor” dedi. Bilgin, iç hukuk yollarının tükenmesi durumunda mücadelesini Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne de (AİHM) taşıyacağını kaydetti. Aynı kişiye farklı rapor Bilgin, 2016 yılının temmuz ayında İÜ Tıp Fakültesi’nde personel yemekhanesinde 40 kadar işçinin yediği yemekten zehirlendiğini ortaya çıkarmış ve ardından işten çıkarılmıştı. Uzun süre fakültede direnişte olan Bilgin, 2 yıldır yaşadıklarını gazetemize anlattı. Hukuk mücadelesini sürdürdüğünü söyleyen Bilgin “Hastabakıcı olarak çalışıyordum ve aynı zamanda taşeron firmadan işçi sağlığı ve güvenliği temsilcisiydim. 2 yıl önce fakülte yemekhanesinde yemek yiyen 40 çalışanda kusma, halsizlik, mide bulantıları gibi şikâyet ortaya çıkmıştı. Bunun üzerine arkadaşları ziyaret ettim. Arkadaşlarımıza verilen raporda ‘üşütme, hava değişimi, klima çarpması’ gibi ifadeler kullanılmıştı. Ancak hastanedeki raporlarda bağırsak iltihabına neden olan Salmonella bakterisinin çıktığını gördüm. Aynı üniversite, aynı kişilere bir günde iki farklı rapor vermişti” dedi. ‘Sürekli sürgün edildim’ Söz konusu durumu ortaya çıkarınca fakülte sekreterinin talimatı ile işine son verildiğini öne süren Bilgin, fakülte sekreteri hakkında YÖK tarafından çok sayıda soruşturma açıldığını da kaydetti. Bilgin, zehirlenme olayını ortaya çıkarmasının ardından çalıştığı hastanede sürekli yerinin değiştirildiği anlatarak “İÜ Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı’nda hastabakıcıydım. Sonra genel dahiliye acil bölümüne oradan nörolojiye, oradan da acil cerrahi yoğun bakıma sürdüler, sürekli sürgün edildim” dedi. ‘Adalet ağır aksak’ Taşeron İşçileri Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği (TAŞİŞDER) Başkanı da olan Cemal Bilgin, şöyle devam etti: “Hakkımda üniversite yönetimi tarafından 20’ye yakın soruşturma açıldı. Üniversitede eylem yapıyorum diye teröre destek verdiğim iddia edildi, soruşturma başlatıldı. Basın suçları, iftira gibi 6 dava açıldı. Tehditler alıyorum. Hepsinden beraat ettim. İşe iade davasını kazandım ama işe geri alınmadım. Davaları kazanıyorum ancak somut bir adım atılmıyor. Şu an da DİSK’e bağlı Sosyal İş Sendikası’nda örgütlenme uzmanıyım. 2 yıldır hukuk mücadelesi yürütüyorum ancak sonuç alamıyorum. Adalet ağır aksak işliyor. Kamu kurumlarında benim gibi yüz binlerce insan mağdur, işçi ve emekçinin emeği sömürülüyor. Hakkını arayan işten çıkarılıyor, soruşturmalara maruz kalıyor. Beni üzen şu dünyanın en saygın üniversitesi, hukuk fakültesi var, adalet bölümü var ama kendi işçisinin kazandığı mahkeme kararını uygulamıyor. Dünyanın en saygın sağlık kurumu, ünlü profesörleri var ama kendi işçisine sahte raporlar veriyor. İç hukuk yolları tükenince AİHM’ye de gideceğim.” C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle