15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 6 Haziran 2018 EDİTÖR: HAKAN AKARSU TASARIM: SERPİL ÜNAY haber 7 Vedat ARIK Hayatlarımıza karışanlara oy yok! Kadıköy Rıhtım’da onlarca bisikletli kadın toplanmış... demiyorsun. Ama toplandığın zaman gücünü fark ediyorsun.” Megafona konuşan ka Kalabalık giderek artıyor. dın ve kalabalık bir düet Başlarında kaskları sırtla yapıyor. rında çantaları kadınlar şar “İster hamile kalırım, is kılar söylüyor, dans edi ter kalmam!” diyor kadın. yor. Bandista’nın “Olur/Ol Diğer kadınlar hep bir maz” şarkısı çalıyor; kadın ağızdan bağırıyor: “Sa lar, “Çevir dünyayı tersi na ne!” ne dönsün” diye haykırıyor. “İster doğururum, ister Ajda’nın “Sana Ne”siyle coş doğurmam!” ku iyice tırmanıyor. “Femi “Sana ne!” nist İsyandayız”, “Hayatı “Hamile kalır, kürtaj mıza Karışanlara Oy Yok”, olurum!” “Aile değil Kadınız”, “Ka “Sana ne!” dın Yaşam Özgürlük” yazılı “İster mini etek giye rengârenk pankartlar elden rim, ister şort giyerim!” ele dolaşıyor. “Sana ne!” Selin (32 yaşında) kim “Başımı ister örterim, ya mühendisi. Sadece bir si ister açarım!” yasi partinin seçim beyan “Sana ne!” namesinde kadın konusuna “Bisiklete binerim!” gerçek anlamda yer verildi “Sana ne!” ğinden dem vuruyor: “Kadın “İstediğim yerde kahka ları aday göstermeyen veya ha atarım!” alt sıralara atan partilere biz “Sana ne!” artık ‘Hayır’ diyoruz. Çün “O zaman, yaşasın feminist mücadelemiz!” Sadece kadınlar değil, et Konuştuğumuz kadınlar, partilerin kadınları aday göstermemesine ‘Hayır’ dediklerini yüksek sesle dile getiriyor. kü kendimizle ilgili sözümüzü biz söyleyebiliriz, başkası söyleyemez. Kadınlar eşit raflarında geniş bir çember şikâyet ediyor. ve özgür hayata oy verecek. olup eylemi izleyen erkekler de al 50 yaşında, elektrik projesi çize 16 yılın cinsiyetçilik karnesini teş kışlıyor. rek hayatını kazanan Songül Hanım hir ediyoruz. 16 yıldır kadın bedeni Kadınlar bugün, kime oy verme “özgürlüğün sembolü” diye tanım ne, emeğine, her şeyimizle ilgili söz yeceklerini söylemek için burada ladığı bisiklete binmeyi bilmiyor. söyleyenlere artık oy yok! Kadınların lar. Birazdan pedallara asılıp rıh Oğlunun bisikletini kapıp destek değiştirecek gücü var. Sokaklar da, tımdan Yoğurtçu Parkı’na gidecek için gelmiş buraya. Bir dahaki eyle geceler de, yollar da bizim. Onlar bi ler, orada kadınlardan oluşan Ritim me kadar bisiklete binmeyi öğrene siklet yolu yapmak yerine duble yol Kolektif’in müzikleri eşliğinde eğle ceğini söylüyor: “Bu seçimlerde ka yapıyorlar. Biz bisiklet yolu istemeye necekler. dın düşmanlarına, kadınlara şidde devam edeceğiz. Kadınların bisiklet Elif 34 yaşında, sosyal hizmet uz tin her türlüsünü reva görenlere oy sürmesi de politiktir. Çünkü kadınla manı. “AKP hükümetinin yönetti vermeyeceğiz. Kadınların yanında rın bisiklet sürmesiyle ilgili dahi söz ği Türkiye’de son yıllarda hem ka olan ve onlarla birlikte yürüyenlere söylemeye cüret edenler var.” dın olmak hem de bisiklet sürmek oy vereceğiz.” Kadınlar bugün burada “Kadınla çok zor. Kürtaj karşıtlığından ce 24 yaşındaki heykeltıraş Esin ve rın oyu eşit ve özgür hayata” diye za indirimlerine ortam felaket” di fotoğrafçılık okuyan arkadaşı Gizem rek tüm siyasi partilere net bir me yor. Bisiklete binerken sürekli cin eyleme birlikte gelmişler. Seçim sü saj veriyorlar: ‘Oyumuz özgürlüğe, sel tacize uğradığından söz ediyor: recinde feminist eylemlere daha faz eşitliğe, barışa.’ ” “Laf atan oluyor, motosikletçilerin la katıldığını söylüyor Esin. “Ken Kadınları esnek ve güvencesiz iş elle tacizi oluyor. Küfür, hakaret, dimi en iyi hissettiğim yer kadınla lere mahkum eden, eve hapseden, arabayla kıstırmalar... Bisiklete bi rın yanı olduğu için buradayım. Ka şiddeti giderek tırmandıran, kadının nen bir kadının hayatı hep tehlike dınlarla birlikteyken kendimi öz bedenine dair söz söyleme hakkını de. Şikâyet etmeye kalksan polis se gür hissediyorum” derken Gizem bile kendinde bulan politikalara hep ni sorguluyor; ‘Neden kadın olarak giriyor söze, toplumun giderek da bir ağızdan “HAYIR” diyorlar. bu saatte bisikletle sokaktasın?’ di ha cinsiyetçi olduğunu, bunun bir Kadınlar bisikletlerini özgürlüğe yor mesela.” Son 10 yılda tacizin da araya gelerek aşılabileceğini anla sürerken, haliyle, dolapta zıkkımın yanılamayacak boyuta geldiğinden tıyor: “Tek başınayken güçlü hisse kökü, sokakta isyan var! ‘Yıllardır hep aynı şarkı’ Selma Acuner (Kadın Koalisyonu Dış İlişkiler Koordinatörü Şiddet Gözlemevi Uzmanı) “Türkiye’de yıllardır siyasi partiler kadınlara aynı şarkıyı söylüyor. O şarkı da ‘Biz demokrasiye inanıyoruz. Kadınlar bizim için önemli’. Ama milletvekili listelerini yaparken, yıllardır kadın hakları ve toplumsal cinsiyet eşitliği için mücadele eden kadınlar görmezden geliniyor. Eğer siz bu mücadeleyi görmezden gelirseniz, o zaman demokrasiden bahsederken inandırıcı olamazsınız. Bu ülkede 80’lerden, hatta daha öncesinden başlayarak Türkiye’deki kadın politikalarını yönlendirmiş, Medeni Kanun, TCK, İş Kanunu ve anayasaya dair mücadele verip büyük değişiklikler yapmış kadın hareke ti ve kadın örgütleri var. Adaylar arasında bu örgütler içinden isim yok. Bize ‘Size gerek yok, sizin adınıza politika yaparız’ diyorlar bir nevi. Ama bu kararların içinde biz yoksak, o zaman sizin bize anlattığınız hikâye yalan. Biz kadın konusunu stratejik olarak çalıştık, buna yıllarımızı verdik. Bizim Meclis’e girip politikaları yönlendirmemiz ge rekiyordu. Ama bizi görmezden geliyorlarsa demek ki bu demokrasi anlayışında derin bir eşitsizlik var. Eşitsizliği görmeksizin siyaset yapmak da bize yıllardır aynı şarkıyı söyledikleri anlamına gelir. Bunu kabul etmiyoruz. Bugüne kadar ürettiğimiz raporların, politikaların haddi hesabı yok. Her şey hazır. Yeter ki kadın erkek eşitliğine, toplumsal cinsiyet eşitliğine inanan bir bakan otursun o koltuğa; yeter ki bu mücadeleyi görsün, işbirliği yapsın. Ondan sonrası sular seller gibi gider. Her şey önünde hazır. Kadınlara diyecek ki, ‘Buyrun bu işin sahibi sizsiniz. Ben ancak bu apartmanın yöneticisi olabilirim. Bütün bunları politikalara çevirelim’, o kadar. Yeter ki desin ki siyasi kararlılık gösterilsin. İşte o zaman Türkiye uçar.” CANAN GÜLLÜ: Değişimi kadınlar yaratacak Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü, siyasetin içinde hep ötelere, gerilere itilmenin kadınları bıktırdığını ve bu dönem kadınların oylarıyla değişim yaratmaya niyetli olduklarını anlatıyor: n Milletvekili listelerindeki kadın adayların oranı bize ne gösteriyor? Bir fecaati gösteriyor. Geçen dönemin seçim rakamlarının bile altına düşüyoruz. 81 il ve 87 seçim bölgesi var. 81 ilin 87 seçim bölgesinde kaç kadın aday var? Hiçbiri yüzde 25’i bile bulmayan, yüzde 2223 bandında giden bir süreç var. Siyaset kadınlar için çıkmaz sokak. n Türkiye’de son yıllar kadınlar açısından nasıl geçti? 26. dönemde tanık olduğumuz bazı olayları hatırlayalım... Karaman, Menderes ve Adıyaman’da çoklu istismar; Aladağ’da yurt ihmali; İstanbul Bağdat Caddesi’nde bir kadına tecavüz... Boşanma Komisyonu’nun kadınları kazanılmış haklarından geriye götüren taslak raporları... İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanamadığı bir süreçte Ayşegül Terzi’ye otobüste atılan tekme... 268 kadının sadece 2016’da öldürüldüğü bir süreçte, bu ülkenin kadınları Meclis’te sadece 79 kadın vekille temsil edildi. Hatta birçoğu, seçilmiş olmalarına rağmen, siyasal hakları ellerinden alınarak tutuklanmışlardı. Meclis’te, kadın hakları üzerine çalışmış sivil toplum temsilcileri de bir elin parmaklarından azdı. Parlamento 2017’de müftülere nikâh yetkisi verdi. Çocuk istismarında ceza artırımına 12 yaş sınırlaması adeta üzerinde tepinerek hayata geçirilmeye çalışıldı. Çocuk istismarları rakamsal boyutları aşıyor, kadın cinayetlerinin sayısı 328’e tırmanıyor. Tablo bu. n Siyasette kadınlara sanki sadece kadın kollarında yer var... Kadın kolları kalkmalı. Çünkü kadın diyelim bir partiye üye oldu... O andan itibaren yükselmesi lazım. İl teşkilatında çalışmalı mesela. Hemen diyorlar ki “Sizi kadın kollarına veriyoruz.” Ayrıştırma buradan başlıyor. Kadın kollarını kaldırsanız, kadınlar il idaresinde çalışabilir; il sekreteri, il yöneticisi olabilir. Şu anda Türkiye’de siyasi partilerin kadın il başkanlarının sayısı 5’i geçiyor mu acaba? n Bu kez epey kadın seçmen oyunu kadınlar için verecek gibi görünüyor. Bu dönem tıpkı 2002 gibi. 2002’de Adalet ve Kalkınma Partisi’nin iktidara gelmesi de o dönem var olan siyasi partilerden bıkkınlığın sonucuydu. Bugün de kadınlar bıktı. Siyasetin kadına değer vermemesinden bıktık. Siyasetin içinde hep ötelere, gerilere itilmek kadınları bıktırdı. Yansımalara beraber tanığız. Siz kaleminizle yazdınız, ben alanda mücadelenin içinde yaşadım bunları. Bu dönem kadınlar oylarıyla değişim yapabilecekler; seçenekleri var, bir listeye mahkum değiller. Listelerde kendilerine yakın buldukları partiyi tercih edecekler, bu bilinç oluştu. “Biz yaptık oldu” düşüncesini hayata geçirdiğiniz müddetçe beyler, bu ülkede değişim ve dönüşüm olmayacak. Erkek zihniyetindeki kadınlar için de değişim ve dönüşümü sağlamak, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini gidermekten başlar. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğini giderme sözü verenler ve bunu hayata geçirenler kazanacak. Belki bir sonraki seçimde bu konuştuklarımızın hiçbirini konuşmayacağız. Uçtuğunu zanneden şeyh: Aziz Yıldırım Yaşar Kemal’in “Dağın Öte Yüzü” roman üçlemesi (Ortadirek, Yer Demir Gök Bakır, Ölmez Otu) bize bir insan topluluğunun yokluk ve umarsızlık sarmalında kalınca kendi içinden nasıl bir “kült” figür çıkardığını da; ancak koşullar değiştiğinde onu yerle yeksan ederek ölüme mecbur bıraktığını da müthiş çarpıcı şekilde anlatır. Çukurova köylüleri kendi aralarında etten kemikten bir âdemoğlu olarak yaşayan Taşbaşoğlu’nu “ermiş” kılarlar. Sonrasında Taşbaş’ın ermiş kişiliği, beşeri kişiliğinden ayrışır; öyle ki bir süre aralarından kaybolmuş sonra geri gelmiş “insan” Taşbaş’ı tanımaz ve takmaz köylüler… Hatta ısrarla Taşbaş olduğunu iddia etmesi karşısında onu pataklarlar. Bu duruma dayanamayan Taşbaş sonunda kendini öldürür. Fakat ilginç olan şudur ki Taşbaşoğlu “beşeri” varlığına son verse de köylüler asıl, yani “ermiş” Taşbaş’ın çoktan “kırklara karıştığı” inancındadır. Dolayısıyla “Taşbaş”ın ölüsünü dahi tanımaz, “o” olarak kabul etmezler. HHH Yaşar Kemal’in, doğup büyüdüğü coğrafyanın halk inançlarından damıtarak kurguladığına benzer bir başka örnek de sufitarikat İslâm’ında sıklıkla karşımıza çıkan “Şeyh uçmasa da mürit uçurur” deyişidir. Taşbaşoğlu’nu köylüler, önceleri o kendisine atfedilen olağanüstülükleri reddetse de, “ermiş” değil onlardan biri olduğunu çırpına çırpına söylese de ısrarla uçurmuşlar da uçurmuşlardır. Böyle olunca giderek kendisini “uçtuğu”na inandıran Taşbaşoğlu, sonrasında tablo değişince buna katlanamamış, neticede (“uçmak” ne kelime!) uçurumun dibini boylamıştır. HHH Aziz Yıldırım, Fenerbahçe’nin “Taşbaşoğlu”dur. Geçen pazar günkü korkunç seçim hezimeti, bir topluluk tarafından yıllarca yüceltilip, kültleştirilip, mitleştirilip “uçurulmuş” bir figürün, aynı topluluğun yeni arayışlarına artık hitap edemez olduğunda ve de kendisinin yerinden edilemez bir “efsane” olduğuna inandığı noktada başına gelen bir “uçurumdan yuvarlanma”dır. Herkes Aziz Yıldırım’ın gitmesi gerektiği halde gitmemekte ısrar ettiği için bu acı sona maruz kaldığını söyleyerek faturayı tek başına ona kesiyor. Bu haksızlık olur. Aziz Yıldırım’ı yıllar boyunca “uçurmuş” müritlerin ortaya çıkan hazin tablodaki payını görmezden gelmek olur. HHH Aziz Yıldırım 20 yıllık başkanlık döneminde iki defa kendisi başkanlığı bırakmak istedi. “Sen bu camiaya lâzımsın Büyük Başkan! Bizi bırakma” diyerek vazgeçirdiler onu… Son birkaç yıla gelinceye kadar, onu hep bir olağanüstülük abidesi olarak yücelttikçe yüceltenlerden geçilmedi. Yetmedi, şike davası sürecinde Türkiye’de FETÖ’nün el atıp da çökertemediği kurumun başındaki şahsiyet olarak, sadece Fenerbahçe’nin değil, Türkiye’nin kahramanı yaptılar onu. Şimdi bunlar olduğunda, ölümlü bir varlığın böylesi bir “ölümsüzlük” mertebesinden sökülüp alınma teklifini ha deyince içine sindirebilmesi, kabul edebilmesi, mitsel motivasyondan uzaklaşıp ussal (rasyonel) düşünebilmesi de o kadar kolay olmuyor işte… HHH Olursa da böyle oluyor. Vahim, hazin, trajik!.. Nasıl Taşbaşoğlu’nu bir mitsel kahraman, bir “ermiş” yapıp ululayan köylüler, onu sıradanlaştırıp takmaz olduklarında o ısrarla varlığını sürdürmek, var olduğunu duyumsatmak istediyse; Ve nasıl bu ısrarı sonucu onu bir zamanlar uçuranların dayaklarına maruz kaldıysa; Neticede de canına kıydıysa; Hayli benzer bir durumdur Aziz Yıldırım’ın başına gelen… “16 bine 4 bin” fark, başka türlü nasıl yorumlanabilir?! Bir zamanlar uçurdukları “şeyh”in hâlâ uçmak isteme ısrarı karşısında pataklayıp hizaya çektiler onu… HHH Dedik ya, Taşbaşoğlu’nun cansız bedeni ile karşılaşan köylüler, hâlâ onun “gerçek” Taşbaşoğlu olmadığını ileri sürüyor, Taşbaş’ın çoktan “Kırklar’a karıştığı”nı söylüyorlardı. İlk sandık açılıp sırra kadem basan Aziz Yıldırım 4 bine karşı 16 binlik sonuç karşısında bir bakıma (“manen”) ölmüş olsa bile arkasından yapılan konuşmada onun bir Fenerbahçe efsanesi olarak yaşadığının söylenmesi de kısmen böyle bir şey değil mi?! HHH Şimdi Kadıköy’de Fenerbahçe semalarında bir yeni “Taşbaşoğlu”, uçuruldukça uçurulmaya başlanıyor. Acaba Ali Koç, Yaşar Kemal’in bu büyük eseri, “Dağın Öte Yüzü” üçlemesini okumuş mudur dersiniz?.. Okumadıysa, onu bugünden itibaren bir başucu kaynağı olarak yanından ayırmamasını önerelim!.. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle