15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 15 Haziran 2018 TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN Feminist, siyaset bilimci Prof. Dr. Fatmagül Berktay, sadece partiler arasında değil, demokratik kitle örgütleri alanında da akılcı, güçlü ittifaklar kurmak gerektiğinin altını çiziyor Feminist, siyasal bilimci Prof. Dr. Fatmagül Berk tay, yaklaşık bir yıl ön ce İstanbul Üniversite si Siyasal Bilgiler Fakültesi’ndeki görevin HİLAL KÖSE den emekli oldu. Son dersinde ihraç edilen arkadaşlarından söz ederken, “Son aylarda olup biten ler bana gerçekten çok ağır geldi. Sıra sız ölüm gibi ağır geldi” demişti. Berk tay ile cinsiyet eşitliği meselesini, ik tidarın ‘kadın dostu’ politikalarını, ka dın mücadelesini konuşmak için bir araya geldik. n Eşitlik yerine adalet kavramının öne sürülüyor olmasının nedeni ne dir sizce? Esas olarak evrensel bir nitelik taşı yan eşitlik talebini gündemden kaldır mak. KADEM’deki kadınlar ‘adalet, eşit liği de içeriyor’ diyor. Onlar belki öyle anlıyorlardır. Ama eşitliğe karşı adaleti öne sürmenin belirli bir anlamı var. Bu, oranlı eşitlik anlayışıdır. Eski Yunan’dan beri bilinen bir şey. Örneğin Platon’a gö re toplumda farklı nitelikleri ve görev leri olan farklı kesimler vardır ve bun lar arasında elbette hiyerarşik bir ilişki söz konusudur. Adalet, ancak o farklı ke simlerin kendi ‘yerlerini’, ‘hadlerini’ bi lip, kendi doğalarına ya da şimdiki mo da deyimle ‘fıtrat’larına uygun olan gö revlerini yerine getirmeleriyle gerçekle şir. Yani aslında ‘eşit olmayana eşit dav ranmak adaletsizlik olur.’ Eşitliğe kar şı adaleti çıkarmanın arkasında ‘fıtrat’ sayılan verili toplumsal cinsiyet rolleri nin kabulü var. n Türkiye’de bu tartışmalar sürer ken dünyada durum nasıl? İstanbul Sözleşmesi’nin bazı madde lerinin değişmesi yönünde, çoğunluğu Doğu Avrupa ülkelerinden AB’ye 330 imzalı bir mektup gönderilmiş. Sözleş mede, toplumsal cinsiyetin, toplum sal olarak inşa edilmiş bir olgu olduğu tanımı vardır, yani kadınlık ve erkek lik kalıplarının doğa ya da tanrı vergi si olmayıp değişebileceği vurgulanır. İşte bu tanımın değişmesini istiyor lar. Türkçesi, ‘kadınlık ve erkeklik rol leri ve ilişkileri bildiğimiz biçimde de vam etmeli’ diyorlar. Bunu, erkek üs tünlüğü devam etmeli diye de okuyabi lirsiniz. Bu örnekler Türkiye’deki ‘fıt rat’, ‘eşitlik değil de adalet’ gibi tartış malarının dünyada da karşılığı oldu ğunu gösteriyor, maalesef. Amerika’da Trump ve hempalarının cinsiyet eşitli Güçlü ve akılcı ittifaklar zamanı Fatmagül Berktay ‘Seçimde kadınlar belirleyici olacak’ “OHAL’de seçime gidiyoruz... Bu konuda neler söylersiniz” diye sorduğumuz Berktay, “OHAL’de seçim olmaması gerektiğini söylemek için siyaset bilimci olmaya gerek yok” diyor ve ekliyor: “Bu seçimlerin bir dönüm noktası olacağını düşünüyorum. Kadınlar da tayin edici olacaklar büyük ölçüde. Hükümet o yüzden kadınlara çok fazla esip üfürmüyor bu sıralar. Gerçekten kendi kaderimize sahip çıkmak istiyorsak elimizden geleni yapmak zorundayız.” İktidarın ‘kadın dostu’ politikası ği, kürtaj benzeri konulardaki söz ve tavırlarına bakın. n Siyasilerin söylemlerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bugün Türkiye’de olup biteni sadece İslamcılaşma diye nitelendirmek çok indirgemeci ve olayın özünü kaçıran bir yaklaşım. Olayın özü bence bir tür erkeklik restorasyonu çabası. Umarım çaba olarak kalır! Ama sadece onlara değil, seküler ve modern, kendini demokrat zanneden pek çok erkeğin de kulağına hoş geliyor maalesef. Ya da tepki duyup göstermiyorlar. Oysa sorun, aslında erkeklerin sorunu. n Bu tabloya göre feminist hareketin yeni bir eşikte durduğunu söyleyebilir miyiz? Evet, kadınları gettolaştırma politikasına dur demeliyiz. Erkeklerin çoğunda da o fikir var, en demokrat olanlarında bile. “Sizin sorununuz, siz yapın, biz de sizi uzaktan destekleyelim.’ Öyle değil. Bence kadın hareketinin tüm ayrımcılık karşıtı mücadelelere el vermesi, ortak hedefler uğrunda birleşilebilecek herkesle ittifak kurması elzem. Bunu politik bir akılla yapmalıyız. n Sonuç olarak kadınların hiçbir zaman mücadeleyi bırakma ‘lüksü’ yok diyorsunuz... Olamaz. Bir an bile rehavete kapılma lüksü yok. En ileri sayılan toplumda bile en kırılgan haklar, kazanımlar hep kadınlara ilişkin olanlar. Tamam artık rahatız, geri gidiş olmaz diye düşünmek mümkün değil. Örneğin şu kürtaj meselesi, çok farklı toplumlarda sürekli yeniden ısıtılıp gündeme getiriliyor. Türkiye’de yasa değişikliğinin geriletilmesi konusunda başarı kazanıldı ama pratikte kamu hastanelerinde neredeyse hiç uygulanmıyor. Neyse ki, yakınlarda İrlanda bu konuda ileri bir adım attı ve referandum ile yasa yumuşatıldı. Kürtaj yasağı anneliğin yüceltilmesi olarak sunuluyor. Bu kadınları da kendi aralarında bölmeye yarıyor. Bazı kadınlar annedir, kutsaldır, iyidir, itaatkârdır; bazıları ise ‘kötü’ kadındır, itaatsizdir, cadıdır ve hatta feministtir! Onlara şiddet uygulamak da ‘mübahtır.’ n Yıllarca feminizm üzerine çalışmış bir hoca olarak ülkedeki geriye gidiş sizi umutsuzluğa düşürüyor mu? Özellikle genç kadınlar için üzülüyorum. Bizim kuşağımız uğraşa didine kendisi olmayı başarabildi, kazanımlar elde etti, pek çok bedel ödese de. Şimdiki genç kadınlar çok bunalıyorlar, kendilerini kalıplara sıkışmış hissediyorlar. Sadece genç kadınlar da değil, genç erkeklerin çoğu da öyle. Toplumda gerontokrasi, yaşlı erkek iktidarı var ve bu iktidar kadınerkek tüm gençler üzerinde baskı uyguluyor, onlara özgürlük tanımıyor. Hele yasalarda “Mağdur Babalar Derneği”nin istediği değişiklikler gerçekleşirse önümüzdeki yıllarda genç kadınların yaşayacağı Türkiye, bugünkünü bile aratabilir. Gene de bununla mücadele edilebileceği kanaatindeyim. Akılcı ve doğru politika ve ittifaklar bu açıdan belirleyici olacak. n Bir eğitimci olarak nasıl bakıyorsunuz sürece? Bizim çocuklarımız çok daha fazla dünya vatandaşı oldular. Eğitim ve iş anlamında dünyada rekabet edecek durumdalar. Ama bundan on yıl son n İktidarın ‘kadın dostu’ politikalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Şiddeti durdurmak ancak kadınları güçlendirmekle mümkün olur. Oysa iktidar ne yapıyor? Bir yandan her zamanki mantığıyla cezaları arttırıyor ama aynı zamanda sonuçta kadınların güçsüzleşmesine ve ayrımcılığın sürdürülmesine yol açacak politikalar izliyor. Kadını, evde ve aile içinde tutmanın, anneliğe yönlendirmenin yollarını arıyor. Bunu da anneliği kutsallaştırarak maskeliyor. Kadına evlenmesi ve çocuk doğurması için teşvikler, büyük annelere torun bakım parası, uzun süren ücretsiz izinler, esnek çalışma, vb. Bunlar ilk bakışta elverişli görünse de sonuçta hem kadın istihdamı azalıyor, hem de çocuk ve yaşlı bakımının tüm yükü kadınların üzerine yıkılıyor. Bu tümüyle, toplumsal cinsiyet rollerinin değişmemesi üzerine kurulu bir politika. Bu politikaların kadın dostluğuyla bir ilgisi yok, evrensel sosyal haklarla bir ilgisi yok. ra üniversite mezunu olacak olanlar, bu müfredatla ve bu eğitim anlayışıyla hiçbir şekilde dünyayla rekabet edecek düzeyde olmayacaklar. Geleceğimizi ipotek altına alıyor. Böyle giderse, 15 yıl sonra kendi içine kapanmış, kendi kendisine ideolojik propaganda yapan, yani aslında kendisini aldatan bir toplum olacak. Ders kitaplarının cinsiyetçilikten arındırılması için ne kadar uzun ve zorlu mücadeleler verildi. Şimdi yeniden geriye dönüş oluyor. Gerçekten bunu mu istiyor bu toplum? Bu soru sadece kadınlarla ilgili bir soru değil. Onun fark edilmemesi insanın canını acıtıyor, ürkütüyor. SP’den ‘seçilmişler’ çıkışı SP’nin seçim beyannamesi resmi olarak dün açıklandı. Beyannamede seçilmişlerin tutuksuz yargılanmaları için yasal düzenleme vaadi yer aldı SİNAN TARTANOĞLU CHP ve İYİ Parti’nin ittifak ortağı Saadet Partisi (SP) Seçim Beyannamesi’ni dün açıkladı. Genel başkan ve cumhurbaşkanı adayı Temel Karamollaoğlu’nun 27 Mayıs’ta Ankara’da düzenlediği toplantıyla duyurduğu “Türkiye Vizyonu”nu genişletildiği seçim beyannamesinde şu vaatlere yer verildi: n OHAL mağduriyetleri giderilecek: İlk iş olarak OHAL kaldırılacak. OHAL yüzünden suçsuz yere mağdur olan kişilerin mağduriyetleri giderilecek ve mağduriyetten kaynaklanan hakları teslim edilecek. Memurların işine KHK ile son verilmeyecek, herhangi bir suç şüphesinde yargı kararı beklenecek. KHK mağdurlarının hakları ivedilikle iade edilecek. n Yargıda tam bağımsızlık ve tarafsızlık: Yargı reformu yapılacak. Siyaset ve yürütme, yargıya müdahale edemeyecek. n Hâkimler ve savcılar ayrılacak: Hâkimler ve Savcılar Kurulu, Hâkimler Kurulu ve Savcılar Kurulu olmak üzere ikiye ayrılacak. Avukatların delillere ulaşmasının ve delil toplamasının önündeki engeller kaldırılacak. n Tutuklu ve yargı baskısı altındaki gazetecilerin hakları: Düşünce ve ifade özgürlüğünün önündeki bütün engeller kaldırılacak. Medya sahiplerinin sadece medya ile ilgili alanlarda faali yet göstermesi sağlanacak. Fiili olarak hiçbir suça karışmamış tutuklu ve yargı baskısı altındaki gazetecilerin hakları muhafaza edilecek. n Hak ve özgürlük yasaları referandumla: Referandum müessesesine daha fazla işlerlik kazandıracak önemli yasaları milletin oyuna sunulacak. Özellikle temel hak ve özgürlükler alanında yapılacak yasal değişikliklerin belli sayıda milletvekilinin imzası ile referanduma sunulmasına imkân verilecek. n Seçilmişe tutuksuz yargılama: Hakkında suçlama bulunan siyasilerin mahkeme kararıyla kesinleşen hüküm bulunmadığı müddetçe tutuksuz yargılanmaları için gerekli düzenlemeler yapılacak. Kayyım atamasına son verilecek ve Meclis üyelerince ya da seçimlerle yeni belediye başkanları seçilecek. n Geri dönüş yasası: Terör örgütü bünyesinde bulunan suça karışmamış kişilere geri dönüş imkânı sağlanacak. Bu kapsamda gerekli yasal düzenlemeler yapılacak. n Yasamaya 100 bin imza ile katılım: Vatandaşların kanun teklifi vermesinin önü açılacak. Koşulları ve çerçevesi Anayasa’da belirlenecek hususlarda 100 bin imza ile vatandaşlar kendilerini ilgilendiren konularda görüşülmek üzere Dilekçe Komisyonu aracılığıyla TBMM’ye kanun teklifi verebilmelerine imkân tanınacak. Saadet Partisi Genel Başkanı ve cumhurbaşkanı adayı Temel Karamollaoğlu, 27 Mayıs’ta Ankara’da düzenlediği toplantıyla beyannamesini açıklamıştı. Dün yayımlanan beyannamede, Karamollaoğlu’nun açıklamadığı başka maddeler de olduğu görüldü. Alınan oya göre yardım Beyannamede, yüzde 10 seçim barajının kaldırılacağı vaadi de yer aldı. Siyasi partilerin devlet imkânından faydalanması ve siyasi partilere üyeliklere ilişkinse şu notlar düşüldü: “Siyasi partilere devlet yardımının seçime katılan partiler arasında hiçbir ayrım yapılmadan aldığı oy oranına göre adil bir şekilde paylaştırılması sağlanacak. Güvenlik ve yargı mensupları dışında vatandaşların ve memurların siyasi partilere üye olmasının önündeki engeller kaldırılacak.” n Torba Yasa’ya son: Meclis İçtüzüğü’nde; birbiriyle alakasız düzenlemelerin tek bir teklif/tasarı metni haline getirilip, torba kanun olarak yasalaşmasının önüne geçecek kesin hükümlere yer verilecek. Yasama sürecine sivil toplum katılımını zo runlu kılacak düzenlemelere TBMM İçtüzüğü’nde yer verilecek. n Kuvvetler ayrılığı sistemi yeni den tesis edilecek. n İnsan Hakları’na özel, İnsan Hak ları İhtisas Mahkemeleri kurulacak. l ANKARA haber 7 Hafızaı Beşer Unutur mu? Genel kabul görmüş klişelerdendir. Dilimize pelesenk etmişiz. Sık sık, tezimize uygun düşerse “hafızaı beşer nisyan ile maluldürinsanlığın hafızası unutuşla yaralıdır” deriz. Doğru mudur peki? “Evet doğrudur” demek zor, “hayır, ne münasebet, hiç unutmaz” demek de zor. Hafızaı beşer ya da toplumsal hafıza uğradığı büyük travmalarda kesintiye uğrayabiliyor, başat olan olmayanla yer değiştirebiliyor. HHH Örnek isterseniz 12 Eylül faşizmi, yoğun, ısrarlı baskısı, işkenceleri, idamları, uyguladığı kültür düşmanlığı ile toplumsal hafızada ciddi kopukluklara yol açtı. Oldukça uzun bir süre 12 Eylül siyaseti kuş uçurtmadı; kültürel alanda büyük sessizlik egemen oldu, toplumsal hafızanın kültür birikimini yeniden sahiplenmesi zaman aldı. Son 1516 yılın gittikçe otoriterleşen yönetimi de bu türden bir kopuşu amaçlıyor, toplumsal hafızayı doğrudan etkileyecek “din” ve “eğitim” gibi iki önemli bilinç alanında çalışmayı öne aldığı, sonlandıramasa da epeyce mesafe aldığı ortada. HHH Yine de toplumsal hafızadaki kesintiler mutlak değildir. Derinlerde süreklilik ağır basıyor. Baskılar, zorbalık uygun koşullarda etkisini yitirebiliyor, kazanılmış olumlu bilinç tekrar kendini gösterebiliyor ya da tersi toplumsal hayattaki gelişmeye, ilerlemeye düşman bilinç yükselebiliyor. Gelişme, ilerleme için toplumsal hafızadaki olumsuz kolektif bilinçle mücadele etmek, uzun, yorucu, çok boyutlu bir süreçtir, zafer de mutlak değildir. HHH Şimdiki duruma bakalım. Cumhuriyetin kuruluşu öncesinden başlamak üzere yıllar boyunca şekillenen toplumsal hafıza, yukarıda söylendiği gibi kısa kesintilere karşın sürekliliğini şimdilik koruyor. Korumakla kalmıyor, ilerleme düşüncesinin, aydınlanmanın üst aşamalara yükselen etkisini de hafızaya katarak gelişiyor. Bizi özellikle ilgilendiren kısmı tam da burasıdır; baskı dönemlerinde bilinçlerden silinmesi için çok çaba gösterilen ilerici toplumsal hareketler varlıklarını ısrarla koruyor, uygun koşullarda etkin bir şekilde ortaya çıkıyorlar. HHH Egemen sınıfları sinirlendiren bu gelişmelerin, daha eskilere de gidilebilir ama, önemli örnekleri arasında yıldönümünü sevinçle kutladığımız 1516 Haziran işçi direnişi, yüzbinlerin 1 Mayıs’ları, milyonların katıldığı yurt çapındaki Gezi uyanışı, daha yakın tarihteki milyonluk Adalet Yürüyüşü sayılabilir. Toplumsal hafızanın sürekliliğini gösteren bu çizgi şimdi de seçimler nedeniyle canlandı. Toplumsal hafızadan güç alan toplumsal hareketlenme olmasaydı, kolektif bilincin bir başka bilinçle, İslamcı otoriter yönetime boyun eğmeyi doğallaştıran, bizim toplumumuzun hafızasında etkisi hâlâ süren “tevekkülkatlanma, boyun eğme” alışkanlığı nedeniyle yer değiştirmesi gibi bir tehlikeyle karşılaşacaktık. HHH Şimdilik toplumsal hafızanın olumlu çizgisi öne çıkmış, korkunun etkisizleştirilmesi süreklilik kazanmış, genel hatlarıyla farklı anlamlar yüklense de “cumhuriyet ve demokrasi değerlerinde” otoriter yönetimi reddetmekte bir uzlaşma ortaya çıkmış görünüyor. Ama söylendiği gibi toplumsal hafıza çok renklidir, bu renkler arasında derinlerde varlığını sürdüren, zaman zaman tüm renkleri kirleten siyahın, karanın, karanlığın atak yapabileceği, toplumsal hafızadaki varlığını tarikatlar, cemaatler aracılığı ile güçlendirdiği unutulmamalıdır. HHH Mücadelenin tam ortasındayız. Toplumsal hafızadaki, kolektif bilinçteki olumlu karakterin başat olabilmesi ona güvenmekle değil, onun için savaşmakta gerçekleşebilir. Yoksa bu bilinç bizim için nostaljik bir anı, arada bir yadettiğimiz, hüzünlü bir Asmalımescit hatırası olarak kalacaktır. ‘Yıldırım sendromu bitti şimdi sıra ikincisinde’ Saadet Partisi Genel Başkanı ve cumhurbaşkanı adayı Temel Karamollaoğlu, Eskişehir’de bir otelin toplantı salonunda emiting yaptı. Yüzlerine Karamollaoğlu maskeleri takan bir grup çocuk tarafından karşılanan Karamollaoğlu’nun programını CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer, CHP’li Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç, DP Genel Başkan Yardımcısı Fevzi Yalçın ile DSP Genel Başkan Yardımcısı Dilara Tambova da izledi. Karamollaoğlu, “FB’nin eski başkanı Aziz Yıldırım’ın kusura bakmasın. Bir Aziz Yıldırım sendromunu vardı. O sendrom ortadan kalktı. Şimdi 25 Haziran da başka bir sendrom inşallah ortadan kalkacak. Dip dalgası geliyor” dedi. l CAN HACIOĞLU/ESKİŞEHİR C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle