18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KULTUR Perşembe 3 Mayıs 2018 Avengers’a ışın kılıcını teslim ettiler Marvel serisinin son filmi “Avengers: Infinity War Yenilmezler: Sonsuzluk Savaşı”, Amerika’daki açılış hafta sonu rekorunu kırmıştı. Box Office Mojo’nun verilerine göre 257 milyon dolarlık hasılatla “Star Wars: The Force Awakens Yıldız Savaşları: Güç Uyanıyor”un açılış rekorunu eline ge EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK TASARIM: ilknur filiz çiren filmi Yıldız Savaşları’nın yapım şirketi Lucasfilm de sosyal medya hesaplarından tebrik etti. Işın kılıcının “Iron Man” karakterine verildiği bir görsel paylaşan şirket, şu sözlerle Avengers’ı kutladı: “Çok çok uzak bir galaksiden evrenin en güçlü kahramanlarına... Tarihteki en iyi açılış için tebrik ederiz. – Kathleen Kennedy ve Lucasfilm’deki herkes adına!” [email protected] 13 Antalya’da caz baharı başladı Serenad Bağcan ‘Bir Bu yıl ilki gerçekleşecek olan Antalya Akra Caz Festivali, Akra Hotels Antalya’da başladı. 12 Mayıs’a kadar sürecek festivalde Fazıl Say, Serenad Bağcan, Güvenç Dağüstün ve Ece Dağıstan gibi birçok isim sahneye çıkacak. Festival; modern ve klasik cazın yanı sıra caz müziği; funk, rock, latin, soul ve elektronik tarzla harmanlayan bir müzikal yelpa zeyle izleyici karşısına çıkıyor. Fransız grup Electro Deluxe yarın ak şam sahneye çıkacak. Grammy ödüllü efsane isim Cesaria Evora’nın anısına düzenlenen “Cesaria Evora Gecesi” ise 5 Mayıs Cumartesi akşamı gerçekleşecek. Gecede; yıllarca efsane isimle çalışan Lura, Teofilo Chantre, Nancy Vieira, Lucibella, Elida Almeida gibi Cape Verdeli mü zisyenlere Cesaria Évora Orkestrası eşlik edecek. Besteci ve piyanist Fazıl Say’ın; Türk edebiyatının unutulmaz şairlerinin şiirlerini besteleyerek yaptığı şarkı albümlerinden ilki olan “İlk Şarkılar” ve son albümü “Güz Şarkıları”, 9 Mayıs Çarşamba akşamı izleyici ile buluşacak. Fazıl Say’ın piyanodaki yorumuna, solist Serenad Bağcan sesiyle eşlik edecek. ağacın kökleriyiz’ TOFD Tiyatro Atölyesi’nin oyunu ‘Hurafeleme’ hayatımızdaki engellere dikkat çekiyor Türkiye Omurilik Felçlileri Derneği Tiyatro Atölyesi’nin yeni oyunu “Hurafeleme” Aytekin Özen yö netiminde sahnelendi. Oyunda, engellilerin sosyal ya şamda karşılaştıkları engeller ti yatro yoluyla se yirciye aktarılı yor. Herkesin ya şanan bu engelle re karşı duyarlı ol ması ve bunun ti ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK yatro yoluyla anlatılması oldukça et kileyici... Kısacası, sosyal yaşamda onlar da kendi lerine yer bulmak istiyorlar ve diyorlar ki: “Emeğimizle üretip onurlu bir yaşam sürmek istiyo ruz. Beklentimiz, acıma duygu larına sığınmak değil. Tam ter sine, aklımızla ve yüreğimiz le sizler gibi hayatı birlikte ya şamaya hazır olduğumuzun bi linmesidir. Sürekli talihsizlikler yaşayan ömrümüze yeni trajedi lerin eklenmemesidir. Bir başka deyişle; sosyal yaşamda bizlerin ötekileştirilmemesidir. Tıpkı ün lü ozanın dediği gibi; “Yaşamak Bir ağaç gibi tek ve hür Başrol oyuncusu oldukça yetenekli, tekerlekli sandalyeye bağlı Tuğçe Akgün. Oyunda rol alan Sevgi Gemici’nin (sağda) sahnedeki performansı ise dikkat çekiciydi. Ve Bir orman gibi kardeşçesine, Bu hasret bizim.” Yaratıcı çağdaş aklın insanlığa sunduğu da bu değil midir? Çünkü bizler, bu ormandaki ağaçların gölgesi değil, kökleriyiz. Görünmeyiz o yüzden. Ama hayat veririz ağaca da, ormana da.” Oyunda, günümüzde bile; insanların keramet beklediği her türlü hurafelere ve kör inançlara sarılan insanların nasıl hurafeleştiğibaşkalaştığı durumlarının gülünç yanları anlatılıyor. Tekerlekli sandalyeli oyuncuların da rol aldığı oyun gerçek bir yaşam öyküsü, oyunun yazarı ise TOFD Genel Başkanı Ramazan Baş. Başrol oyuncusu oldukça yetenekli, tekerlekli sandalyeye bağlı Tuğçe Akgün. Oyunda rol alan Sevgi Gemici’nin sahnedeki performansı ise dikkat çekiciydi. “Bu benim için kutsal bir görevdi ve yüklediği sorumluluklar elbette büyüktü” diyen Özen ile engelleri konuştuk. n Engellilerle çalışmak nasıl bir tecrübeydi? Tiyatronun uzun bir emek sürecinden geçtiği, zor olduğu, kişide yetenek aradığı genelde bilinen bir gerçektir. Bu yüzden hiç tiyatro deneyimi olmayan kişide doğal olarak bir tedirginlik yaratıyor. Öncelikli ola rak, onlara işimizin rol kesmek olmadığını anlatmakla başladı. Her insanın doğasında oyunculuk eğiliminin olduğunu, önemli olan onu bulup keşfetmenin yollarını bulmamız olduğu söylendi. Bunun için doğaçlamalar ve sahne için temel egzersizler yapıldı. Sonrasında oyunun anlattığı “mesel” üzerine herkes kendi düşüncelerini ortaya döktü. Devamında oluşan bu ortak düşüncelerimizi kendi yaşam pratiğimizle buluşturduk. Uzun bir çalışmanın ardından tiyatronun istediği anlatım tekniği kendiliğinden oluştu. Ortaya sıcak anlatıma sahip, samimi, içten gelen doğallığı yakalayan bir oyun çıktı. Doğal olarak bu çalışmayı kadromuzda bulunan Sevgi Gemici, Ulaş Bakır, Onur Soyal gibi konservatuvar eğitimi almış deneyimli arkadaşların sayesinde gerçekleştirdik. n “Hurafeleme” oyunu yıllar önce de sizin rejinizle sahnelenmişti? Sahneleme öncesinde nasıl bir çalışma izlediniz? Evet, “Hurafeleme” oyunu nu yıllar önce TOFD Türkiye Omurilik Felçlileri Derneği adına sahnelemiştik ama yeteri kadar oynayamamıştık. O dönemden kalan bilgilerimizi tazeledik ve hurafe konusunu yeniden ele aldık. Oyunun prova aşamalarında konu üzerine oldukça araştırmalar ve incelemeler yaptık. Konu hurafe olunca akıl almaz gülünç durumlar ortaya çıktı. Oyun, abartı ve uydurma gibi de görünse de, gerçekte yaşanmış olaylardan alınmıştır. Hayat üzerine yaptığımız gözlemler bununla sınırlı kalmadı elbette. Oyunun konusunu kenarda tutarak birçok engelli arkadaşla sosyal yaşamda karşılaştıkları engeller üzerine de sohbet ettik. “Ana Sorun” gelip hep duyarsızlığa ve sevgisizliğe dayanıyor. Engelli arkadaşlarla yaşam sorunları üzerine yaptığımız sohbetlerin genel yapısından edindiğim izlenimler bende bu düşünceleri oluşturdu. Haksız da sayılmazlar ama SÖZ ANLAYANA ELBETTE... Dizi setinde bir çocuk yanarak ağır yaralandı Oyuncular Sendikası, TRT için çekilen “1 Hadis 1 Film” isimli dizi setinde bir çocuğun yanarak ağır yaralandığını açıkladı. Oyuncular Sendikası’ndan yapılan açıklamada, önceki gün dizi setinde meydana gelen iş kazasında M.Ç. isimli 1012 yaşlarında bir çocuğun yanarak ağır yaralandığı, bir figüranın da hafif yaralandığı bildirildi. Sendikadan yapılan açıklamada, “1 Mayıs tarihinde, saat 20.30 sıralarında Filhakika Yapım tarafından TRT1 için çekilen ‘Bir Hadis Bir Film’ dizi setinde meydana gelen iş kazasında M.Ç. isimli 1012 yaşlarında bir çocuğun ağır yaralandığı, bir figüranın ise hafif yaralandığı bilgisi tarafımıza ulaşmıştır. Tüm resmi kurumlarla irtibata geçilmiş olup, gerekli takip tarafımızca yapılmaktadır” denildi. Oyuncular Sendikası ve Sinema Televizyon Sendikası bugün konuyla ilgili ortak bir açıklama yapacağını duyurdu. l Haber Merkezi ‘Şehrazat’ın Oyunu’ Almanya’da Oyun yazarı, şair Turgay Nar’ın “Şehrazat’ın Oyunu” adlı oyunu 12 Mayıs’ta Almanya’nın ünlü tiyatrolarından Theater Augsburg tarafından Almanca olarak “Das Spiel der Schahrazad” adıyla sahnelenecek. Nar’ın 25 yıl önce yazdığı ve Türkiye’de daha önce sahnelenmemiş oyununu Almancaya çeviren ve yöneten ise Ferdi Değirmencioğlu. “Şehrazat’ın Oyunu”nda psişik otoritenin ve iktidar arzusunun yol açtığı fiziksel, psikolojik, ahlaki ve toplumsal yıkım üzerinden insanın kendi türünü nasıl nesneleştirdiği anlatılıyor. Oyunda, otorite ve despotizm karşısında sanatsal yaratıcı gücün kadın kimliğinde kendini göstermesi ele alınırken, sanatın dönüştürücü, yapıcı ve yol gösterici niteliğine işaret ediliyor. İDSO, bu hafta CKM’de sahnede İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası, yarın akşam saat 20.00’de Caddebostan Kültür Merkezi’nde keman sanatçısı Remus Azoitei’ye eşlik edecek. İDSO’nun orkestra şe fi Marco Tezza yönetiminde sahne alacağı konserde Ludwig Van Beethoven’in “Keman Konçertosu” ve Franz Schubert’in “Bitmemiş Senfoni” eserleri icra edilecek. Gençtik, güzeldik, dünyayı değiştirecektik... Mayıs 1968 Mayıs 2018... İşte böyle... 50. yıldönümü... Bir zamanlar bize çoook çok uzakmış gibi görünen zaman dilimi, geçip gidiverdi... Ve bir zamanlar hemen elimizi uzatsak tutuverecekmişiz gibi gelen hedeflerimiz, sanki bizden gittikçe uzaklaştı ya da bir sis perdesinin ardına çekildi... O zaman gençtik, güzeldik ve dünyayı değiştirecektik. En çok, en çok “gerçekçi olup olanaksızı istedik”. Hem de nasıl istedik. İnandık. Delicesine inandık. Kadını da erkeği de, genci de yaşlısı da “delikanlıydık”. Dünyayı fanatizmden, ırkçılıktan, köktendincilikten, milliyetçilikten, etnikçilikten, sömürüden, eşitsizlikten kurtaracaktık. “Yasaklamak yasaktı”. Baskıya, totalitarizme son verecektik. Şiddete, silahlanmaya, militarizme ve savaşlara geçit vermeyecektik! Sınırları kaldıracaktık. Haklıydık ve dünya vatandaşı olacaktık. Gençtik, güzeldik, ilericiydik, aceleciydik! Evrensel destan Başka hiçbir şey söylemeden altını çizmek istediğim 2 nokta var: 1) Evrensel bir destana dönüşen “68 Mayıs” elbet o yıl olup bitmedi. Yüzlerce yıl öncesinde başladı. Ve yüzlerce yıl sonrasına devam edecek. Paris ve Nantern lise ve üniversitelerindeki isyan, gücünü 1789 devriminden alıyorsa; İstanbul’da Dolmabahçe’de ABD 6. Filo’yu denize döken devrimci gençler de “Tam bağımsız, demokratik bir Türkiye” isterken güçlerini, Jön Türklerden, Kurtuluş Savaşımızdan, Kemalizmden alıyorlardı. Ne acıdır ki 68’in simgesine dönüşen Deniz Gezmiş ile arkadaşları Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan idam edilerek, Mahir Çayan öldürülerek tarihimize kara bir leke sürülürken; Fransa’daki simge “Kızıl Dany” (Daniel Cohn Bendit) AB Parlamentosu’nda da yerini alan bir siyasi lider oluyordu... 2) Politik, ekonomik, toplumsal ve kültürel bir değişimi hedefleyen 68 olayları, Paris’ten Prag’a, İstanbul’dan Meksiko’ya, Londra’dan Washington’a dünyanın her yerini tutuşturan bir ateşti. Yaşamın her ama her alanına yayılmıştı. Evrenseldi. Simgeleri de evrenseldi. Batı kapitalizmine karşı direnen işçi sınıfının sloganı “Patron sana muhtaç, sen ona değil” haykırışı, öğrencilerin dilinden düşmüyordu. “Özerk ve demokratik üniversite” isteği ise sendikaların derdi olmuştu. Ayırımcılık yoktu. Ayırımcılık nedir bilmiyorduk. (Sevmediklerimize küfür etmiyor, “tezek”, yani bok demiyorduk.) Che’nin öldürülüşüne hep birlikte isyan ediyor; Vietnam Savaşı’nı hep birlikte protesto ediyor; güler yüzlü sosyalizme tahammül edemeyen Sovyet tanklarının Prag’a girişini hep birlikte lanetliyorduk... ‘Savaşma seviş’ Kararlıydık. Bütün dünya “hümanist” olacaktı. İnsana, insan onuruna saygılı... Bizim “Gezi” misali kendiliğinden gelişiyordu. Her düşünceye, her renge, iyiden, güzelden yana ve şiddeti dışlayan her eyleme açıktı. (Fransa’da bir kişi bile ölmedi aylar süren isyanlarda!) Doğaçlama serbestti. Şiirseldi. Müzikle, sanatla, yaratıcılıkla besleniyordu. Biz gençtik, güzeldik, dünyayı değiştirecektik. İngiltere’de Liverpool taşrasından gelen dört zibidi genç “Beatles” neredeyse “İsa’dan bile daha popüler” olmuştu ve müzikte devrim yaratıyorlardı. John Lennon henüz “İmagine” şarkısını bestelememişti ama biz daha güzel bir dünya rüyasını görmüştük ve inanıyorduk. Amerika’da 20’lerinde genç bir şarkıcı Joan Baez, çıplak ayakları ve gitarıyla çoktan “Time” dergisine kapak olmuş, savaş aleyhine şarkılar söylüyordu. Ankara ve İstanbul’da Türkiye Devrimci Gençlik Dernekleri Federasyonu “Bağımsızlık ve Mustafa Kemal Günü” düzenliyor; Yılmaz Güney “Seyit Han” filmini çekiyordu. Ardından “Umut” gelecekti... 60 Anayasası’nın getirdiği göreceli özgürlükle, yasaklı olan Nâzım Hikmet şiiri tek tük de olsa dergilerde yayımlanmaya başlanmıştı... Ahmed Arif’in “Hasretinden Prangalar Eskittim” kitabı basıldığı an hepimizin başucu kitabı oldu. AST ve Dostlar Tiyatrosu seslerimizdi... Selda Bağcan, bugün de ülkemde geçerli olan “Mahpushanelere Güneş Doğmuyor”u söylüyor; “Moğollar” başkaldırıyor; Fikret Kızılok şarkıları dinliyorduk... İşte böyle... Bu yıldönümü fırsat olsun... Hepimiz, bitmeyen, bitmeyecek olan “68 ruhunu” daha çok irdeleyelim istedim bu birkaç satırbaşıyla... C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle