18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 16 Mayıs 2018 4 TASARIM: İLKNUR FİLİZ ‘Asla pes etmem’Antalya MimarEmine KURTULUŞ ARI Antalya’da Adrasan’da, koyun en ucunda, kıyıda, tatlı bir bahar rüzgârında siyaset konuşacağımıza bambaşka şeylerden de bahsedebiliriz aslında. Mesela her yağmurda hangi çiçeklerin açtığından... Ağaçların meyve verip vermediğinden... Begonvilleri ne sıklıkta sulamak gerektiğinden... Deniz suyu sıcaklığından... Mevsim normallerinden ve mevsim anormalliklerinden... Havadan, sudan yani gerçekten hayata dair olan şeylerden bahsedebiliriz. Böcekler hakkında konuşabiliriz, yılanlar ya da göçmen kuşlar hakkında. Denizdeki balıklardan söz edebiliriz, kıyıdaki çakıl taşlarından. İyi şeylerden, huzurlu şeylerden. Aldığımız nefesin temizliğinden ya da gördüğümüz rüyaların heyecanından... Şu anda konuştuğumuz şeylerin çok uzağında olan pozitif duygulardan konuşabiliriz. Ama biz siyasetten bahsediyoruz. Ülkenin başına gelenlerden ve geleceklerden söz ediyoruz. O, yakın gelecekten umutlu; benim aklım fikrim hep bulutlu. ‘Tabii ki solcuydum’ Emine Taşkın, 61 yaşında Ardasan’da yaşayan bir mimar. Mesleğini uzun süredir yapmıyor. Eşiyle birlikte bu küçük ve huzurlu koyda bir otel işletiyor. Siyasetle içli dışlı bir aileden; babası Ömer Eken eski Adalet Partisi milletvekillerinden. Ona, en merak ettiğim şeyi, siyasetçi çocuğu olmanın nasıl bir şey olduğunu soruyorum. Uzun uzun çocukluğunun geçtiği ortamı anlatıyor. Evdeki siyasi havayı, seçim zamanları radyo, televizyon başında yaşanan heyecanları, darbe günlerini, hayatına damga vuran siyasi gerilimleri... Tüm bunlar yaşanırken Emine ODTÜ’de mimarlık öğrencisi. Doğup büyüdüğü ev ne kadar sağcıysa, ona kimlik kazandıran, çok sevdiği okulu da o kadar solcu. “Peki siz neydiniz” diye soruyorum. Hiç tereddüt etmeden “Tabii ki solcuydum” diyor. “Ama o zaman sağ ile sol arasında aslında bugünkü kadar kesin ayrımlar yoktu sanki. Mesela babam Adalet Partiliydi ama Halk Partili çok arkadaşı vardı. Hepsi evimize gelip giderlerdi. Bugünkü gibi büyük husumetler olmazdı aralarında.” Sonra biraz okuldan bahsediyoruz. Babası onun ODTÜ’ye gitmesini istememiş. Solcuların kalesi olan bu üniversite yerine İngiltere’de okumasını bile teklif etmiş. Ama o bu teklifi geri çevirmiş. Emine iki çocuk annesi. Oğullarından biri 22, diğeri 23 yaşında. İkisi de üniversite öğrencisi. Bilkent’te genetik okuyorlar ve onunkine hiç benzemeyen bir gençlik yaşıyorlar. Anneleri ve babaları gibi ilgili değiller siyasetle. Meselelere uzaktan bakıyor ve tüm yaşıtları gibi daha bireyci düşünüyorlar. Bu durum Emine için biraz endişe verici. Çünkü o, gündemi titizlikle takip eden ve ülkenin siyasi akıbetine dair üzerinde ciddi bir sorumluluk hisseden biri. Ama oğullarında o sorumluluğun zerresini göremiyor. Gençlerin değer yargıları “Çocuklar meselelere bizden çok farklı bakıyorlar. Mesela benimkilerin kaldığı yurtta onları dini toplantılara çağıran gruplar varmış. Büyük oğlan o toplantılara gidiyor. İkram edilen yemekleri yiyor, karnını doyuruyor, sonra da konuşmalara kalmayıp, aralarından ayrılıyormuş. Bunu da bana gülerek anlatıyor. Küçük oğlansa daha farklı. Onu sohbetlere davet için geldiklerinde kapıyı boxer’la açıyormuş. Kapıdaki de utancından yüzüne bakamıyormuş. O da bunu gülerek anlatıyor. Büyük daha ‘bana ne’ci, küçükse biraz daha tepkili. Ama neticede ikisi de benim kadar ciddiye almıyorlar hiçbir “Farkına varsak da tepkiyi geç verdiğimiz doğru. Babamın bir lafı vardı, ‘Bizim halka yalan söyle inanır, doğruyu söyle, ispatını ister’ derdi, öyle bir gerçek var tabii. Ama şimdi o kadar çok zarar gördüler ki, bu bölgede işler değişebilir gibi geliyor bana.” şeyi.” Peki, çocuklarının bu ülkedeki ge leceğinden endişeli mi? “Belki bir kızım olsaydı farklı dü şünürdüm” diyor ama oğullarının geleceğinden bir endişe duymuyor. Gençlerin bu ülkede bir gelecek göremeyip yurtdışını hedeflemesi onun için pek de iyi bir şey değil. O her ne olursa olsun bu ülkede kalmak gerektiğini, sonuna kadar direnmek gerektiğini, bu gücü ve inadı korumak gerektiğini düşünenlerden. Büyük oğlu Oxford’tan yüksek lisans için teklif almış. Ama “Orası kötü bir kasaba, denizi bile yok” diyerek teklifi kabul etmemiş. Onların değer yargılarının kendisininkilerden çok farklı olduğunun farkında. Sonra diğerlerinin, dindar neslin değer yargılarından bahsetmeye başlıyoruz. Biz Haziran’da kazanmıştık zaten Bizim çocuklar bize benzemiyorlar ama ne şans ki onların çocukları da onlara benzemiyor. Her nesil bir öncekini mutlaka aşıyor. Uzun uzun otele gelen muhafazakâr müşterilerden bahsediyor. Onların arasındaki gençlerin dışa dönük meraklı hayatlarından; belki de bizim onları tanımadığımız daha doğrusu anlamadığımız için bu kadar telaşlı ve umutsuz olmamızdan... “Yine de bir sürü genç ülkede kalmak istemiyor” diyorum. Gözlerin den bir bulut geçiyor. “Evet onlar daha bireyci düşünüyorlar ama her şey yakında değişecek bu ülkede” diyor. Daha önce de defalarca umutlanmış ve seçim sonrası defalarca umudu boş çıkmış bir muhalefetin parçası olarak bu sefer de aynı şey olabileceğinden hiç endişelenmiyor mu? “Ben Haziran’da da kazandığımızı düşünüyorum, referandumda da. Ve bu sefer de kazanacağız. Üstelik bu kez Amerikalardan getirilmiş biri ya da muhafazakâr kesimden seçilmiş biri de yok ortada. Bu sefer gerçekten gidecekler diye umutluyum ben”. Ya umduğu gibi olmazsa? Gözlerimin içine gülümseyerek bakıyor ve kelimelerin üzerine tane tane basarak “Asla pes etmem ben” diyor. Bu inadında ve güveninde çevresinde gözlemlediklerinin çok büyük payı var. Antalya bölgesinin seçimlerdeki genel tercihlerinden bahsediyoruz. “Deniz Baykal’ın memleketi olduğu için buradan hep CHP çıktığı düşünülür ama aslında öyle değildir” diyor “Burada etkili aileler vardır ve onlar çoğu zaman sağ partileri desteklerler. Bir de insana oy verirler. Tanıdıklarına. Hangi partiden olduğunu önemsemeden. O yüzden AKP de oy alır, MHP de, şimdilerde İyi Parti de...”. Ama artık tercihlerde kötü tecrübelerin de rol oynayacağı kanısında. Tarımın bitmesi, çiftçinin hızla yoksullaşması, turizmin yediği darbeler ve Konyaaltı plajının Alkoçlar’a verilmesi... Tüm bunların seçmenin ik Emine çocuklarının geleceği açısından endişeli değil. Ama eğer bir kızı olsaydı yine böyle mi düşünürdü? Ondan da emin değil. Sağcı baba ve solcu arkadaşlar “Peki siz sağ bir partinin siyasetçisi olan babanızla, solcu arkadaşlarınız arasında kalmadınız mı hiç?” “Problem insanların birbirini tanımamasından çıkıyor aslında. Ben babamı da, Süleyman Demirel’i de tanıyordum; ve kendi solcu arkadaşları mı da yakından tanıyordum. Herkesin insani yönlerini biliyordum. İnsani yöne indiğiniz zaman çok farklı algılıyorsunuz her şeyi. Hatta bir defasında Süleyman Bey, ‘Gelsin arkadaşların konuşalım’ demişti bana; tabii ki arkadaşlarım kabul etmemişti bu teklifi!” tidara tepki duyması için yeterince güçlü bir neden olacağını düşünüyor. Artık tepki zamanı “Düne kadar kendilerinin olan kıyı, Alkoçlar’a ihale edildi ve tahta perdelerle kapatıldı. Antalya halkı bundan çok rahatsız. Artık somut olarak iktidarın siyasetinden zarar gördüklerini, büyük kayıplar yaşadıklarını anladılar. Eminim buna tepki verecekler”. “Ülkece biraz geç idrak ediyor olabilir miyiz başımıza gelenleri?” “Evet” diyor “Farkına varsak da tepkiyi geç verdiğimiz doğru. Babamın bir lafı vardı ‘Bizim halka yalan söyle inanır, doğruyu söyle, ispatını ister’ derdi, öyle bir gerçek var tabii. Ama şimdi o kadar çok zarar gördüler ki, bu bölgede işler değişebilir gibi geliyor bana.” “Yine de, büyük bir kesim hâlâ Erdoğan’ı güçlü buluyor ve tercihlerini hep güçten yana kullanmıyorlar mı?” “Erdoğan güçlü değil ki” diyor “Korkak. Güçlü olan insan korkar mı? Yalan söyler mi?” “Mantıken haklısınız. Mantıken hep haklıyız. Ama nicedir mantıklı şeyler olmuyor ülkede sanki?” Biraz karşılıklı susuyoruz. Denize bakıyoruz. Karşıdaki adaya bakıyoruz. Bulutlanan gökyüzüne ve sahile inen gölgelere bakıyoruz. Seçimini mantığın değil bambaşka etkenlerin tetiklediği dürtülerle yapanların zaaflarına güvenen hoyrat bir iktidarın, bunca başarısızlığına rağmen hâlâ gücünü koruyor olabilme ihtimalini düşünmek hoşumuza gitmiyor. İyimserliğin gücü O yüzden siyaset konuşmaktan vazgeçiyoruz bir an. Böyle bir zamanda büyük şehirde yaşamamanın, küçük bir sahil kasabasına kaçmış olmanın bizi nasıl sakinleştirdiğinden bahsetmeye başlıyoruz. Şehirde kalan arkadaşlarımızın kurtulamadıkları asabiyetten, çıkamadıkları girdaplardan, esir oldukları öfkelerden söz ediyoruz. Kaygılar, ayaklarımızın dibindeki denize karışıp gidiyor. Derin derin nefesler alarak ve tenimize değen güneşin ve rüzgârın tadını çıkararak, bu topraklarda yaşamış eski medeniyetlerin kaderini tekrarladığımızı hissederek ve er geç gerçekleşecek olumlu değişimlerin kaçınılmazlığına güvenerek birer bardak daha çay içiyoruz. Ve iyimserliğin gücünden bahsediyoruz. Bu gücün tek dayanağı var, o da yaşanmış tecrübeler. “İstedikleri kadar dünyayı yöneten bir üst akıldan bahsetsinler” diyor, “Bu ülkeden bir Mustafa Kemal çıkmışsa, biz de bu işin içinden çıkabiliriz.” Çaydan birer yudum daha içiyoruz ve birbirimize gülümsüyoruz. “Evet” diyoruz “Çıkabilmeliyiz.” YARIN: ORDU çiftçi Zekeriya ‘Emre Can, daveti reddetti’ iddiası Alman milli futbol takımı oyuncuları Mesut Özil ve İlkay Gündoğan’ın Londra’da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile buluşması Almanya’da tartışma yaratırken, Liverpool’da forma giyen TürkAlman futbolcu Emre Can’ın Erdoğan’ın davetini reddettiği öne sürüldü. Die Welt ve Bild gazeteleri, Emre Can’ın Erdoğan’ın davetini kabul etmediğini yazdı. Türkiye’de adı Erdoğan hakkında yazdığı şiir ve hakkında açılan yabancı devlet adamına hakaret davasıyla duyulan Alman komedyen Jan Böhmermann, Twitter’dan Emre Can için “saygıdeğer adam” diye yazdı. l Haber Merkezi CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN ‘A, B, C planımız var’ Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 24 Haziran seçimlerinde, AKP’nin TBMM’de çoğunluğunu kaybetmesi olasılığına ilişkin “A, B, C planlarımız var. Sistemi tıkayacak herhangi bir gelişmeye izin vermeyiz” dedi. Bloomberg TV’ye konuşan Erdoğan’ın açıklamaları, AKP’nin Meclis’te çoğunluğu sağlayamaması durumunda yeniden seçim yapılabileceği mesajı olarak yorumlandı. Cumhurbaşkanı, 24 Haziran’daki seçimde, kendisinin Cumhurbaşkanlığını kazandığı, ancak parlamentoda ‘karışık bir tablo’nun ortaya çıkması durumunda ne yapacağıyla ilgili bir soruya şu cevabı verdi: “İnanıyoruz ki arzu ettiğimiz plan ortaya çıkacaktır. Sistemi tıkayacak herhangi bir gelişmeye izin vermeyiz. 7 Haziran’da sistemin önünü açtım. 40 gün sonra inanıyoruz ki Türkiye, çok daha farklı bir döneme uyanacaktır. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçtiğimiz zaman etkinliğimiz çok daha farklı olacak.” l Haber Merkezi BAŞBAKAN YILDIRIM ‘Bol keseden atıyorlar’ Muhalefet partilerini seçim konusunda bol keseden vaatlerde bulunmakla suçlayan Başbakan Binali Yıldırım, seçimlerde Cumhurbaşkanlığı kadar Meclis’in de önemli olduğunu söyledi. Yıldırım partisinin grup toplantısında yeni sistemle Meclis’in daha güçlü hale geleceğini ileri sürdü. Bugünlerde “Cumhurbaşkanı olarak Tayyip Erdoğan’ı seçelim de gerisi önemli değil” diye dedikodu yayıldığına dikkat çeken Yıldırım, “Gerisi çok önemli. Meclis de bu dönemde Cumhurbaşkanlığı kadar önemli hale geliyor. Çünkü Meclis güçlü olunca yürütmenin ihtiyacı olan kanunları yapacak, onun önünü açacak” dedi. Milletvekillerinin partinin siyaset felsefesine yakışan bir şekilde bugüne kadar hizmet ettiğini anlatan Başbakan, “Yeni seçim döneminde yine bütün yol arkadaşlarımızın ilk günkü heyecanla yollara düşeceğini, haklı davamızı anlatacağını biliyorum” diye konuştu. Muhalefet partilerinin seçim vaatlerini eleştiren Yıldırım, yıllar yılı haksızlıklara ses çıkarmayanların, bugün sureti haktan görünüp üste çıkmaya çalıştığını, meydanlarda özgürlük nutukları attığını kaydetti. Yıldırım, “Adaylar meydana çıktı ya, ha bamam bol keseden vaatler, özgürlük nutukları. Adayın biri çıkmış diyor ki ‘bu ülkede başörtü sorunu bitti’. Ha şunu bilseydin be kardeşim. AK Parti yaparken neredeydin? O zaman yanımızda yer alacaktın. Bütün bu engeller aşıldıktan sonra konuşmak kolay” görüşünü dile getirdi. Emeklilere dini bayramlarda ikramiye verilmesine ilişkin düzenlemenin Meclis’te kabul edildiğini, Haziran ayı içinde ödemelerin yapılacağını anlatan Yıldırım, muhalefetin ‘bunlar bu ödemeleri yapmayacaklar, yapsalar bile 5001500 arasında maaş alanlara 300, 15002000 arasındakilere şu kadar, daha yukarıdakilere bu kadar’ diyerek milletin aklını bulandırmaya yönelik yalan yanlış beyanlarda bulunduğunu kaydetti. AKP’nin sözünün senet olduğunu belirten Yıldırım, yılda iki kez emekli maaşı kaç para olursa olsun her bir emekliye 1000 TL net bayram ikramiyesi verileceğini bildirdi. Yıldırım, bundan yalnızca emeklilerin değil şehit yakını ve gaziler, vazife ve harp malulü aylığı alan er, erbaşlar, geçici köy koruculuğundan emekli olanlar, şeref aylığı alanlar, şampiyon sporcular, terörden zarar görmesi nedeniyle aylık bağlanan bütün vatandaşların yararlanacağını belirtti. Yıldırım, hafta sonu Diyarbakır’da olacaklarını, bölgeden seçim kampanyasını da başlatacaklarını söyledi. l ANKARA / Cumhuriyet C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle