18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 20 Nisan 2018 TASARIM: İLKNUR FİLİZ dizi 11 ByLock kullanmasan daSAVCIDAN FETÖ BAĞLANTISI İÇİN AKIL SINIRLARINI ZORLAYACAK SUÇLAMALAR: suç icat edilir Cumhuriyet’i susturma operasyonu başladığı ilk günden beri, gazetemizin önü, destek eylemleriyle bir demokrasi bahçesine döndü. Cumhuriyet soruşturması kapsamında gözaltına alınan ve tutuklanan hiç kimsenin telefonunda ByLock tespit edilemedi. Buna rağmen dosyadaki pek çok suçlama gibi “ByLock kullanıcıları veya FETÖ şüphelileri ile telefon irtibatı” suçlaması icat edildi. Davaya ilişkin esas hakkındaki mütalaada savcı, Yargıtay’ın bunun tek başına delil olmadığı yönündeki kararına rağmen, “irtibat” şeklinde nitelendirilen tek taraflı mesaj ya da cevapsız çağrıları, pide siparişi, tatil rezervasyonu için yapılan aramaları, gazetecilik faaliyetleri kapsamında gerçekleşen telefon görüşmelerini örgüte yardım suçlamasına dayanak yaptı. Kasıtlı belirsizlik Cumhuriyet davasının soruşturma aşamasında, FETÖ terör örgütüne yardım etme suçuna maddi unsur olarak gazetede yayımlanan haber ve yazılar gösterildi. Bununla yetinmeyen savcılık, yazar ve yöneticilerimizi FETÖ ile irtibatlı gösterebilmek için yan deliller bulmaya çalıştı. Çünkü tutuklanan veya gözaltına alınan Cumhuriyet gazetesi mensuplarının hiçbirinin telefonunda ByLock, eğitim geçmişinde cemaat dershanesi veya koleji, banka hesaplarında cemaatçi olarak bilinen şirket, dernek, vakıf, kişi ve kurumlarla ilgili bir iz yoktu. Bunun için yazar ve yöneticilerimiz ile ailelerinin geriye dönük olarak iletişim kayıtları incelemeye alındı. Örgütsel irtibatı gösterecek herhangi bir kayıt yine yoktu. Yine de savcılığın talimatıyla Emniyet’e bir dizi araştırma yaptırıldı. Araştırma kapsamında yazar, muhabir ve yöneticilerimiz ile onların anne, baba, eş ve çocuklarına ait sabit ve GSM hatlı toplam 92 telefon numarasının HTS kayıtları incelendi. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’ndaki ByLock soruşturmasındaki listelerle bu telefon numaraları arasında irtibat olup olmadığını araştıran savcılık, Ankara ve İstanbul’daki anaçatı FETÖ davalarında yargılananlar ve darbe girişimi sonrasında TEM’de haklarında işlem yapılan kişilerle de bağlantı aradı. Sonunda, delil olarak nitelendirilemeyecek “iletişim irtibatları” üzerinden suçlama üretildi. Mart 2017’de savcılığa sunulan raporda, gazetecilerin ve avukatların mesleki ilişkileri nedeniyle herkesle görüşebileceği gerçeği göz ardı edildi. Ayrıca telefon görüşmeleri, tek taraflı mesajlar ya da cevapsız çağrılara “irtibat” denilerek kasıtlı bir belirsizlik yaratıldı. ‘Neden görüştün’ davası İşte arkadaşlarımızla FETÖ arasında bağlantı icat etmek için yapılan yoğun mesainin trajikomik sonuçları: n Yazarımız Aydın Engin’in, Ankara’daki FETÖ ana davasında yargılanan Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın eski başkanı ve eski Yeni Şafak yazarı Harun Tokak’la 2008’de bir kez irtibatının olması rapora yazıldı. Orhan Erinç’in eski Medya Etik Konseyi Başkanı Halit Esendir ile 2010’da 5, 2013’te ise bir defa “irtibatının olduğu” belirtildi. Can Dündar’ın ise Önder Aytaç ile 2007, 2008, 2009, 2010’da ve bir kez de 2014’te, Ekrem Dumanlı ile 2015 yılında irtibat kurduğu rapordaki bilgiler arasında yer aldı. Dündar’ın, dönemin İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu’yu araması dahi. Mutlu hakkında 15 Temmuz’dan sonra açılan FETÖ soruşturması gerekçe gösterilerek suç delili olarak iddianameye konuldu. Savcının boş uğraşı n Dosyadaki “deliller” akıl sınırlarını zorlayacak suçlamalar üretildiğini de kanıtlar nitelikte. Öyle ki, Cumhuriyet Gazetesi İmtiyaz Sahibi Orhan Erinç, çizerimiz Musa Kart ve yazarımız Hakan Kara’nın seyahat planlaması çerçevesinde bir turizm şirketine telefon etmeleri dahi “suç irtibatı” olarak gösterildi. Bu şirketin rapora girmesinin nedeni hakkında Ankara Başsavcılığı’nda 2014 yılında bir soruşturma açılmış olmasıydı. Şirketin reklamları ulusal TV kanalları ve gazetelerde yayımlanmaya devam ediyor. Dosyanın diğer gülünç suç irtibatı ise okur temsilcimiz Güray Öz ile ilgili kurulmaya çalışıldı. FETÖ şüphelisi bir kişiyle telefon görüşmesi yaptığı iddia edilen Öz’ün iletişim kurduğu telefon numarasının Ankara’da tanınmış bir pideciye ait olduğu ortaya çıktı. FETÖ şüphelisi olduğu iddia edilen telefon hattı sahibinin ise bir hırsızlık olayı nedeniyle soruşturulduğu anlaşıldı. Erdoğan’ın avukatıyla iletişim suçu Y azar ve yöneticilerimizin “irtibat kurduğu kişiler” listesinde yer alan isimlerden bazıları şöyle: Bir dönem Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ve Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’ın da avukatlığını yapmış olan Faik Işık, eski Today’s Zaman Genel Yayın Yönetmeni Bülent Keneş, Lale Sarıibrahimoğlu, Nazlı Ilıcak, Murat Aksoy, Prof. Dr. İştar Gözaydın, Bugün gazetesi muhabiri Cihan Acar, ByLock kullanıcısı olduğu iddia edilen gazeteci A.A. ve Abant Platformu Genel Sekreteri İbrahim Aytaç Anlı, sinemacı V.S., hakkında soruşturma yürütülen Erkan Akkuş, o dönem DİHA muhabiri olan Metin Yoksu, Ankara’daki bir pideci, eski bir kaymakam, valilik görevlisi ve bir reklamcı. Operasyon devam etti İddianamenin hazırlanmasının ardından tutuklamalar sürdü 5Nisan’da ulaştırma servisi çalışanımız Yavuz Yakışkan, bir gün sonra da muhasebe servisi çalışanımız Emre İper gözaltına alındı. Emniyet ifadesi sırasında Yakışkan’a FETÖ’den tutuklu M.Y. isimli İçişleri Bakanlığı görevlisi ile kendisinin, oğlunun ve eşinin 777 kez telefon irtibatı olduğu suçlaması yöneltildi. Avukatlarımızın çalışması sonucu telefon numarasının Yakışkan’ın oğlunun arkadaşının akrabası olan M.Y’ye ait olduğu ortaya çıktı. Ancak bu kişi İstanbul’da esnaf olan farklı bir M.Y idi. Bunun üzerine Yakışkan serbest bırakıldı. İper tutuklandı İper ise, gözaltına alınmadan önce açıklanan iddianamede isminin “ByLock kullanıcısı” olarak geçtiğini gördü ve delil tespiti yaptırmak için telefonunun yedeklemesini aldırdı. Tespiti yaptırmadan gözaltına alınan İper, hiçbir inceleme yapılmadan tutuklandı. Yeminli adli bilişim uzmanı Koray Peksayar, hazırladığı raporda İper’in telefonunda ByLock’un kurulduğuna ya da kurulup kaldırıldığına dair bir ize rastlanmadığını belirttiyse de İper serbest bırakılmadı. Savcı Yasemin Baba da raporu yok saydığı iddianamesinde, İper’in “telefonuna ByLock yükleyerek sisteme dahil olduğunun kesin şekilde anlaşıldığını” öne sürdü. İper bu “kanıt”la “FETÖ üyesi olmakla” suçlandı ve dosyası Cumhuriyet davası ile birleştirildi. Mahkeme kulaklarını tıkadı İper’in telefonunda inceleme yapılması için mahkemece bilirkişi atandı. İper, bilirkişinin raporunun gelmemesi nedeniyle 25 Aralık’taki duruşmaya dek serbest bırakılmadı. Yargılama aşamasında İper’in telefonu üzerinde inceleme yapan adli bilişim uzmanı Tuncay Beşikçi tanık olarak dinlendi. İper’in telefonunda yaptığı inceleme sonucunda ByLock olmadığını söyleyen Beşikçi, İper’in ByLock programını kurmadığını, Freezy isimli bir müzik programı üzerinden yönlendirildiğini anlattı. Ancak mahkeme, Beşikçi’nin anlattıklarını da göz ardı etti. 25 Aralık’taki duruşmadan iki gün sonra Ankara Başsavcılığı, 11 bin 480 kişinin “Mor Beyin” programının altına yerleştirilen programları kullanmaları nedeniyle iradeleri dışında ByLock ağına yönlendirildiğini duyurdu. Liste, Beşikçi ve Peksayar’ın çalışmalarıyla oluşturulmuştu. Hakkında başka bir kanıt olmayan İper, gerekçesiz bir şekilde yurt dışına çıkışı yasaklanarak 29 Aralık’ta tahliye edildi. Beşikçi ve Peksayar’ın ilgili raporu, İper’in “telefonuna ByLock yükleyerek sisteme dahil olduğunun kesin şekilde anlaşıldığı”nı öne süren savcı Yasemin Baba’nın açıkça gerçeğe aykırı iddianame hazırladığını da ortaya koydu. Bu gelişmelere karşın savcı Bölükbaşı, mütalaasında, Baba’nın iddiasını sürdürdü. DışarıdaARKADAŞLARIMIZIN YANITI: tek kişi kalmaz Emniyet’in raporunda, yayın danışmanı ve yazarımız Kadri Gürsel’in 92 ByLock kullanıcısı ile irtibatının olduğu belirtildi ancak bu irtibatların ne anlama geldiğine yer verilmedi. Gürsel’in 24 Temmuz 2017 görülen ilk duruşmadaki savunmasında suçlamayla ilgili sözleri raporun gerçeği nasıl perdelediğini ortaya koydu. “Bu verilere nasıl ulaşıldığına ilişkin bazı tahminlerim var. 2014 baharında olsa gerek, FETÖ’ye ilk tutuklama dalgası başladığında Fethullahçı olduğunu sandığım insanlardan yüzlerce SMS gelmişti. Polisteki tutuklanma dalgasına karşı medyayı harekete geçirmek için SMS atıyorlardı. Ben televizyonda program yapan aktif bir gazeteci olduğum için bana bu maksatla atılan kısa mesajlar irtibat olarak görülmüş olabilir. Ama ben onlarla asla irtibata geçmedim. Cevap bile vermedim. İkinci bir ihtimal ise tutuklandığım sırada sayıları 350 bini bulan Twitter takipçilerim arasında olduğunu sandığım ByLock’çulardan tweet’lerimi retweet etmiş olanlar olabilir. Bu, irtibat olarak gösterilmiş olabilir. Benim yargıya çağrım şudur: Kamuoyunu yanıltmak yerine, bu hatlar ile isnat edilen irtibatın niteliğini açıklamalarıdır. Telefon mu ettiler, SMS mi attılar, retweet mi yaptılar? Ben onları aradım mı?” ‘Yanlış tuşlayan yandı’ Akın Atalay ise şunları söylemişti: “Bu kayıtları FETÖ/PDY örgütüne yardım etmek fiilinin delili olarak iddianameye aktaran savcılığın galiba ayna diye bir eşyadan haberi ve bilgisi yok. Bu soruşturmayı yürüten kişi FETÖ/PDY’ye üyelikten sanık. Kendisinin mantığına göre, telefonla görüştüğü herkes FETÖ/PDY’ye yardım suçu işlemiş; kendisinin görüşme kayıtları da bu suçun delili oluyormuş. Adalet Bakanlığı verilerine göre şu anda 4 binin üstünde hâkim savcı FETÖ iltisakı, irtibatı nedeniyle meslekten ihraç edildi. Bunlardan 2 bin 500’ü tutuklu, 200’ü hakkında yakalama kararı var. Yani her dört hâkim ya da savcıdan biri FETÖ şüphelisi ya da sanığı oldu. Bu adliyede görevli olan hâkim ve savcıların her dört meslektaşından birisinin FETÖ şüphelisi olduğu verisini bir düşünelim. Meslektaşıyla bir kez bile telefonla görüşme yapması nasıl olur da suç delili sayılabilir? Böylesi bir delil yöntemiyle bu ülkede irtibat/iltisak kapsamına girmeyen tek bir kişinin bile kalmayacağının farkında mısınız? Üstelik ne konuştuğunun, neden konuştuğunun bilinmesine bile gerek olmadan. Düşünebiliyor musunuz, bir FETÖ şüphelisi arkadaşının yedi rakamlı telefon numarasını çevirirken son rakamı yanlışlıkla 1 yerine 2 diyerek tuşlasa ve bu numara size ait olsa yandınız gitti. Soruşturma, delil, yargılama denilerek gelinen nokta burası. Kendi açımdan değil,soruşturma görüntüsü altında bu hukuksuzluğa ve mantıksızlığa maruz kalmış herkes adına itiraz ediyorum.” Dokuz buçuk hafta Zaman görecedir. Sizin için uzun olan bir süreç bir başkası için kısa olabilir. Ya da sizin için hızla geçen zaman bir başkası için yerinde sayabilir. Zamanın hızı sizin onu algılayışınıza bağlı olarak değişir. Ve o zaman içinde ne yaptığınıza. Önümüzdeki 65 günün bu ülke için ne anlama geldiği... Sizin o süreci nasıl gördüğünüzle yakından bağlantılıdır. Eğer zor ve sancılı olacağını düşünürseniz... Paniğe kapılırsanız... Gözünüzde büyütürseniz... O sürece çok şey yüklerseniz... Fazla hareket ederseniz... Aklınız bir gider bir gelirse... Kararsızlık içinde debelenirseniz... Önünüzdeki dokuz buçuk hafta, dokuz buçuk gün gibi geçer gider. Hiçbir şeye yetişemezsiniz. Hiçbir şeyi değiştiremezsiniz. Kendinizi ve hatalarınızı tekrarlamaktan öteye gidemezsiniz. Ve bölünüp yönetilmiş bir halde... Yanlış kararlar ve temkinsiz adımlar neticesinde... Bir kez daha kaybedersiniz. Yok eğer bu dokuz buçuk haftayı hiç paniklemeden, ne yapmanız gerektiğinin bilinciyle, sakin sakin geçirirseniz... Kararlarınızda net, isteklerinizde ısrarcı olursanız... Meselenin adını açık bir şekilde koyar... Tuzakların üzerinden akıllıca atlar... Sizden bekleneni değil beklenmeyeni yaparsanız... Sadece bir kez birleşir tek ve ortak bir aday çıkarırsanız... İktidarı şaşırtırsınız. Dünyayı şaşırtırsınız. Uygarlık tarihini şaşırtırsınız. Ve o an... O dokuz buçuk haftalık zaman sizin lehinize yavaşlar; İktidarın aleyhine hızlanır. Dokuz buçuk hafta... İktidarın tüm hesaplarını geçersiz kılmak, bekleneni yapmamak, bambaşka bir akılla dünyayı şaşırtacak kararlara imza atmak için mükemmel bir zamandır. Bu fiilen çok kolay ama fikren çok zor mucizenin gerçekleşmesi için... Daha güzel günlerin hayalini kurmak için... İmkânsızı başarmak zorundasınız. İktidar muhalefetin; “Ama”larla dolu gerekçeleri sıralayacağını iyi biliyor. Uyuşmayan prensipleri listeleyeceğinden emin. Geçmiş üzerinden nedenler öne süre süre, herkesin birbirinden uzaklaşacağına güveniyor. Birlikte davranamamanın bahanelerinin sonsuzluğundan medet umuyor. İktidar işini biliyor. Ama sadece işini biliyor. Muhalefetin bu beklentileri boş çıkaracak ve iktidarı tepetakla kolayca aşağıya indirebilecek mucizevi bir birleşmeyi gerçekleştirme ihtimalini hiç aklına getirmiyor. Bu ihtimalin gerçekten hiç olmaması... Bu ülke için bir ölüm fermanı anlamına gelir. Bu ihtimalin gerçekleşmesiyse... Ufukta yazılmayı bekleyen muhteşem bir kurtuluş destanı var demektir. Şimdi açın akıl defterlerini, ilk sayfasına defalarca yazın. Kader yoktur. Tercih vardır. Kader yoktur. Tercih vardır. Kader yoktur. Tercih vardır. Dokuz buçuk hafta... Hızla ortak bir adayda anlaşmak için yeterince geniş ve muhteşem bir zamandır. Yargıtay ‘delil değil’ dedi Yargıtay 16. Ceza Dairesi, 26 Ekim 2017’de FETÖ şüphelisi ya da ByLock kullanıcıları ile telefon görüşmesi suçlaması ile ilgili önemli bir karar verdi. Yargıtay, “haklarında soruşturma yürütülen şahıslarla ilgili varsa soruşturma evrakı ya da dava dosyalarının getirilerek sanıkla ilgili beyanda bulunup bulunmadıklarının belirlenmesi” gerektiğini belirtti. Ancak savcı Bölükbaşı, mütalaasında bu kararı dikkate almadığı gibi gerçeği de çarpıtarak bu kişiler ile sıklıkla ve çok sayıda iletişim kurulduğu öne sürdü. “Bir kere de olsa aramaları, mesaj atmaları veya görüşmelerinin, dosyada mevcut diğer deliller ile birlikte değerlendirilip dikkate alındığında hayatın olağan akışına uygun olmadığı gibi tesadüfi de görülemeyeceğini” savundu. YARIN: Gazeteciliğin yargılandığı davaya konu edilen vakıf davası nasıl başladı? C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle